10 Şubat 2018 Cumartesi

ERDOĞAN KENDİSİNE GÖRE MUHALEFET CEPHESİ OLUŞTURUYOR! (3)

Bu başlıkta daha önce iki yazımı paylaşmıştım. İlkini (*) Haziran 2016'da, diğerini de (**)Ağustos 2016'da...
Bu yazım aynı başlıkla üçüncü yazım olacak.
Önceki yazıların içeriklerine uzun uzun değinmeme gerek yok. Aşağıya linklerini aldım oradan okuyabilirsiniz.
O yazılarda özetle, Erdoğan'ın, 2019 seçimleri öncesi kendi cephesinden daha çok, karşı cephenin dizaynı için çabaladığını somut örneklerle anlatmaya çalışmıştım.
Şimdi bu somut örnekler daha da somutlaşarak çoğaldı ve sistematik bir hal almaya başladı.
Somutlaşmayan bir şey varsa o da muhalefetin, daha doğrusu Hayır Cephesinin bu konudaki tavrı...

Erdoğan ısrarla CHP-HDP ittifakını zorluyor. Anlaşılıyor ki amacı CHP, PKK, PYD ittifakı suçlamasına zemin sağlamak.
Önceki ilk iki yazıyı yazdığım sıralar, Erdoğan'ın değişik vesilelerle yaptığı konuşmalarında gözlemlediğim bu çaba, artık bir ekip çalışması halinde, sistemli ve çok değişik yöntemlerle sürdürülmekte.
O günden bu yana öngörülerimin gerçekleşiyor olmasından, "ben demiştim" hazzından daha çok, "korktuğum başıma geldi" kaygısı duymaktayım.
Kaygı duymaktayım, çünkü bu sadece sinsi bir seçim propagandası değil. Bu sorumsuz tutumun sonuçları açısından bakarsanız, aynı zamanda tehlikeli ölçülerde bölücü bir tavır.

Erdoğan ve çevresinin ekip çalışması disiplini ve senkronizasyonu içinde böylesi bir karşı cepheyi dizayn etme çabasının varlığı bir vehim değil.
Bu çabayı saray endeksli tüm medya ve yazarların, daha doğrusu toplumu bir şekilde etkileyen, düşünce ve kanaat beyan eden tüm kişi ve kurumların yayın ve söylemlerine baktığınızda, hükümetin seçim sisteminde -özellikle ittifaklar konusunda- yapmaya çalıştığı değişiklikleri izlediğinizde görebilirsiniz. Birlikte bakalım. 
İsterseniz o çevreden birinin bir yazısıyla başlayalım.

Abdülkadir Selvi Hürriyet Gazetesindeki köşesinde 5 Şubat tarihli yazısında yukarıdaki kaygılarımı adeta teyit etmiş. Özellikle o yazıdan aşağıya aldığım alıntının 2. Maddesi benim yaklaşık iki yıl önce dediklerimi kısaca özetliyor.
Benim sadece medyaya yansıyanlardan yaptığım öngörüyü, Abdülkadir Selvi, AKP kulislerinden edindiği ve AKP'nin güvenilir medya sözcüsü olarak kendisine özellikle verilen bilgilere dayanarak haber olarak veriyor.
Ama aynı alıntıda Külliye'den üretilen algıların da -görevi gereği- haber olarak verildiğini görüyoruz.
Aşağıdaki alıntıyı okuduğunuzda ne demek istediğimi anlayacaksınız.
İsterseniz önce alıntıyı, özelikle de 2. maddeyi okuyalım.
"...
2019 BEKLENTİLERİ
1- AK Parti’nin CHP kurultayına temsilci göndermemesi, Erdoğan’ın 2019 stratejisini CHP karşıtlığı üzerine kuracağı şeklinde yorumlanabilir.
2- Erdoğan 2019’a AK Parti ve MHP’nin oluşturacağı “Milli İttifak”la giderken, CHP’yi, HDP ile aynı potaya sokmaya çalışıyor. Kılıçdaroğlu’nun kurultay konuşması ise buna kapalı olmadığını gösteriyor.
3- Kurultayda 447 oy alarak gücünü gösteren Muharrem İnce’nin mücadeleye devam kararı alması CHP’de suların durulmayacağını gösteriyor. İnce, Kılıçdaroğlu 2019’da cumhurbaşkanı adayı olduğu takdirde CHP Genel Başkanlığı için en önemli ismin kendisi olduğu algısını pekiştirmiş oldu. Belli ki o gün geldiğinde Kılıçdaroğlu’nu cumhurbaşkanı adayı olması konusunda zorlayacak.
..."

Abdülkadir Selvi öyle yetenekli ve cabbar bir gazeteci olmasa bile, AKP, özellikle de Erdoğan tarafından seçilmiş bir gazeteci... O yüzden söylediklerini dikkate almak gerekir.
Yani, amatör bir Sosyal Medya yazarı olarak yaptığım öngörüyü dikkate almayabilirsiniz, ama Selvi'nin haberini dikkate almalısınız.
Dediğim gibi, "dikkate almalısınız". Söylediği her şeyi doğru kabul etmek gerekmiyor.
Söz konusu 2. maddenin son cümlesine dikkatimizi odaklayalım.
Ne diyor Selvi? "Kılıçdaroğlu’nun kurultay konuşması ise buna kapalı olmadığını gösteriyor."
İşte bu cümle bir haber değil. Bir niyet beyanı...
Daha doğrusu Selvi, -yukarıda dediğim gibi- burada bir görev icra ediyor.
Erdoğan'ın istediği ve hemen her gün işlediği,  "CHP ve HDP Cephesi" algısını pekiştirmeye çabalıyor.  
Selvi'nin yazısından yaptığım alıntıyı irdelemeye, -benim yazımın ana konusuna en uygun olanı olduğu için- 2. maddesinden başlamam, diğer iki maddeyi önemsiz görmemden değil.
Aslına bakarsanız, alıntıdaki üç madde de birbiriyle ilintili ve aynı önemde...

Örneğin birinci madde...
Selvi 1. maddede bir öngörüde bulunuyor. AKP'nin CHP kurultayına temsilci göndermemesinden, "Erdoğan’ın 2019 stratejisini CHP karşıtlığı üzerine kuracağı" şeklinde yorumluyor."  Aslında pek öyle gazeteci tecrübesi ya da  kulis bilgisine gerek duyulmayacak bir öngörü...
Erdoğan, hangi stratejisini CHP karşıtlığı üzerine kurmadı ki?
Ancak yine de önemli...
Kendi keskin solculuklarını CHP karşıtlığı üzerine kuranların, aynı zamanda Erdoğan'la da ortak strateji kurduklarının farkına varmaları açısından önemli.

Son, yani 3. madde de yönlendirme amaçlı bir  madde...
Kılıçdaroğlu'un 2019'da aday olması gerektiği, hatta zorunda olduğu algısını oluşturmaya çalışıyor. Oysa Kılıçdaroğlu'nun bir Cumhuriyet Halk partisi Genel Başkanı olarak Cumhurbaşkanlığına aday olması, 16 Nisan'a oylanan anayasa değişikliğini benimsemesi anlamına gelir.
Eğer Kılıçdaroğlu ezkaza, bir cephe adayı yerine, bu saray gazetecisi ve diğer bir çok aklı evvelin sözüne kanıp kendisi aday olursa, Erdoğan'ın seçim stratejisi, Kılıçdaroğlu'na; "Bu anayasanın tek adam anayasası olduğunu söylüyordun. Şimdi neden Cumhurbaşkanlığına aday oluyorsun?" sorusu üzerine kurulacaktır.
Ardından gelecek suçlama da şu olacaktır; "Kılıçdaroğlu yetkileri ele aldığında, işbirliği yaptığı PKK ve PYD'nin istediklerini yerine getirecek!!"
Abdülkadir Selvi'nin vasat bir gazeteci olduğunu bir daha vurgulayarak, yazısından alıntıladığım bu üç maddenin önemli olduğunu, Selvi'nin tek başına altından kalkamayacağı kadar sofistike bir algı çalışması olduğunu düşünüyorum.

2019'a yaklaştıkça, AKP ile iş ve amaç birliği yapan tüm kişi ve kuruluşların, belli algıları oluşturmak için büyük bir senkronizasyonla yaptığı çalışmalar hız kazandı.
Yani 2019 seçim çalışması çoktan başladı. Bu herkesin bildiği bir şey olsa da açıkça söylemeden önce 
algı çalışması yapıyorlar.
Bu algıların hemen hepsi tek bir algıya endeksli.
CHP, HDP, PKK ittifakı..!?
Erdoğan, Afrin Harekatını da bu seçim kampanyasının bir parçası olarak gördüğünden PYD de bu ittifakın bir unsuru olarak lanse ediliyor.
Sanırım 2019 seçimlerinin propaganda çalışmalarının odağı Afrin Harekatı ve CHP'nin HDP, oradan ilintilendirilerek de PKK ve PYD ile ittifakı olacak.
İşte Abdülkadir Selvi'nin Hürriyet'teki yazısında ortaya koyduğu üç madde bu yüzden önemli ve onun vasat gazeteciliğini fersah fersah aşacak kadar sofistike...
Diğer AKP endeksli yazar çizerleri söylediklerine ve çeşitli kurumların AKP adına yaptıkları çalışmaların sonuçlarına -bu yönde- irdeleyen bir gözle baktığınızda bu sofistike çalışmanın bir ekip işi olduğunu görürsünüz.
Örneğin 31 Ocak'ta CNN'de yayınlanan Türkiye'nin Gündemi adlı programda bir araya gelen kamu Araştırmacılarının konuştuğu temel konu, Afrin Harekatının AKP'ye ne kazandırdığı ve CHP'ye ne kaybettirdiğiydi.
Andy-Ar Sosyal Araştırmalar Merkezi Başkanı Faruk Acar'ın konuşmasının satır aralarından anlaşılıyordu ki; şirketi, "böyle bir ittifak algısı üzerinden propaganda yapıldığında, 2019 seçimlerinin sonuçlarına ne şekilde yansıyacağı" üzerine araştırma yapmış.

Programın bir diğer kamu araştırmacısı konuğu, İhsan Aktaş ise sanırım, başkanı olduğu GENAR'ın bir kamuoyu araştırma şirketi değil de aslında bir kamuoyu oluşturma şirketi olduğunu beyan edercesine, CHP'nin ÖSO konusundaki eleştirel yaklaşımının, CHP'nin yararına olmayacağına ikna etmeye çalışıyordu oradakileri.
Daha doğrusu asıl hitap ettikleri, orada olmayan CHP'lilerdi. CHP'yi ikna etmeye çalışıyordu.
Anladığım kadarıyla, CHP'nin Afrin Harekatına ÖSO noktasından vurmasının AKP'ye zarar verdiği konusunda bir araştırma verisi vardı ki CHP'yi, ÖSO konusu üzerine gitmemeye ikna etme görevi üstlenmişti.
Ama o da sonuçta önce CHP, HDP oradan hareketle PKK, PYD ittifakına bağlıyordu meseleyi.

Bu cepheleşme algısı sadece köşe yazılarında, televizyonlardaki tartışma programlarında işlenmiyor, hemen her yöntem ve fırsat değerlendirerek yaratılmaya çalışılıyor.

Örneğin bilgisayar oyunlarında...
Son günlerde piyasa sürülen,
"Reis Son Osmanlı" adlı bilgisayar oyununda 'Reis'e karşı savaşanlar cephesinde de CHP ve HDP  gösteriliyor.

Bu sadece bir algı sorunu da değil. Yani sadece bu ittifakın kamu oyunda algısal olarak yerleştirilmesi istenmiyor, bu ittifakın pratikte de gerçekleştirilmesi isteniyor.
AKP ve Külliye ile biat halindeki medyaşorlardan tutun, Aydınlık ve Doğu Perinçek kanadı, HDP ve Kürt Hareketi endeksli söylem keskini solcular, HDP'liler ve PKK tepe yöneticileri, CHP içindeki -kimilerinin merkez yönetime kadar girdiği- mahcup HDP sempatizanları, Küresel Kapitalizm ve Erdoğan'a kadar geniş bir yelpaze içinde yer alan, birbirine zıt -ya da zıt görünen- değişik bir çok kesim, bu ittifakın pratikte de gerçekleşmesini istiyor.
Birbirinden çok farklı beklentilerle de olsa, bilerek ya da bilmeyerek, 
üzerinde en çeşitli kesimlerin ortaklaştığı bir istek bu...
Elbette "çok değişik kesimler" tanımı, "çok geniş bir kesim" anlamına gelmiyor. Aksine bu "çok değişik kesimler" toplumun çok az bir kesimini temsil ediyorlar.

Örneğin AKP yönetimi, CHP ve HDP ittifakını zorlarken, AKP'nin tabanı bu ittifaka karşı...
Erdoğan, kendi tabanın böyle ittifaka tepki duyacağını bildiği için CHP-HDP ittifak algısını bu karşıtlık üzerinden pekiştirmeye çalışıyor.
Böylece kendisinin bu konudaki sabıkasını da unutturmayı planlıyor.


Aynı şekilde, Doğu Perinçek, -CHP'den oy koparmak hevesiyle- böyle bir ittifakı dört gözle beklese de, Aydınlık Okurları ve Vatan Partisinin tabanının büyük bir kısmı istemiyor.
Aslına bakarsanız o da Erdoğan'la aynı kaygılarla aynı davranışta bulunuyor.

Benzer bir durum HDP ve tabanı için de geçerli.
HDP yöneticilerinin sürekli CHP ile aynı karede resim verme çabalarına karşın aynı hevesin HDP tabanının büyük bir kesimde olmadığını söyleyebiliriz.
Aşiret reislerinin söz sahibi, İslamcı dünya görüşünün egemen olduğu, uzun bir süredir laiklikle dinsizliğin aynı olduğu yolunda yoğun bir propagandanın yapıldığı Kürt Nüfusunun yoğun olarak yaşadığı coğrafyada, CHP-HDP ittifakı geri tepecektir.
Bu ittifakın adayı, İç Anadolu ve kıyı bölgelerinde HDP'ye duyulan tepkiden dolayı oy kaybederken, Güney Doğu ve bazı Doğu Anadolu illerinde CHP'ye duyulan tepkiden dolayı oy kaybedecektir.
CHP-HDP ittifakı, bir kaç büyük kentteki HDP tabanının çok az kesiminde karşılık bulsa da ezici kesiminde tepki görecektir.
Buna rağmen HDP yöneticileri ve HDP endeksli solcuların CHP, HDP ittifakına sıcak bakmaları ilginç.
Bunun nedeni üzerilerindeki Kürt Hareketi vesayeti olabilir mi?


Kısa bir aklı yürütelim.
Kürt Hareketinin 2019 seçimlerinden tek beklentisi var.
O da yarım kalan Çözüm Sürecinin yeniden başlatılması ve Dolmabahçe Mutabakatının gereğinin yapılmasıdır. 
Bu beklentinin CHP'nin desteklediği bir adayın seçilmesi durumunda gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyor.
Üstelik CHP adayının, yalnızca parlamenter sisteme geri dönme vaadi üzerinden bir ittifakla kazanma şansı var.
Zor bela kazanabilecek bir CHP adayı, bu mutabakatın gereğini yapacak güce ve kararlılığa zaten sahip olamaz.
2019 seçimlerinde, Kürt hareketinin gerçek adayı, gedikli müttefiki Erdoğan olacaktır.
O yüzden CHP-HDP ittifakının kendi tabanında itibar görmeyecek, böyle bir ittifak algısının Erdoğan'a yarayacak olmasının Kürt Hareketi açısından bir önemi yok. Aksine stratejik olarak yararlı bile olacaktır.
Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, fabrika ayarlarına geri dönecek, Küresel Kapitalizmin yüklediği misyonu yerine getirecek, Çözüm Süreci kaldığı yerden devam edecek, Dolmabahçe Mutabakatının gerekleri yerine getirilecektir.

Bunu en iyi bilen Kürt Hareketinin tepe yönetimi, 2019 seçimlerde nafile bir CHP,HDP ittifakını destekleyecek, bu algının pekişmesi için de çaba sarf edecektir.
PKK elindeki tersine kamuoyu gücünü çok iyi bilmekte. Bu gücü kimin aleyhine kullanacaksa kamu oyunda onun lehinde bir açıklama yapacaktır.
Korkarım ki seçim çalışmalarını en kritik zamanında PKK adına, "CHP'nin desteklediği adayı biz de destekliyoruz." diye bir açıklama bile yapılabilir.
İşte bu açıklama Erdoğan için bir hayat öpücüğü anlamına gelecektir.


Böylesi bir ittifaktan, oy verdikleri partilerinin PKK ve PYD ile aynı cephede görülmesinden en fazla rahatsız olacak kesim CHP'nin bizzat kendi tabanı olacaktır.
Elbette -kendilerini hiç bir şeklide CHP'li görmedikleri haldeCHP'yi kendilerince, "daha demokratik(!) (siz onu HDP'ye daha yakın olarak okuyun) bir çizgiye" çekmeyi misyon edinmiş bir kesimin varlığı inkar edilemez.
Ancak, yönetime kadar girdikleri ve bir çok kez CHP politikalarına yön verdikleri halde, tabanda karşılıkları yok, olmadı.
O yüzden her zaman mahçup bir politika izlemek, hatta günahları kadar sevmedikleri halde Kemalist görünmek zorunda kalıyorlar.
CHP bu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yeni bir Ekmeleddin faciası yaşamak istemiyorsa tabanına kulak vermeli.
CHP, HDP ittifakı Erdoğan'ın "Hayır Cephesini" çekmek istediği zemindir. Karşı Cephesini dizayn etme girişimidir. Külliye'ye çalışan kamuoyu araştırma şirketlerinin önerdiği, kazanma stratejisinin bir parçasıdır.

Eğer CHP yönetimi bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaptığı gibi bir hata yaparsa, yapabileceği son hata olur.
Bir önceki cumhurbaşkanlığındaki hatanın temel kaynağı kendi tabanını heyecanlandıracak bir adayla çıkmamasıdır. CHP kendi dışındaki telkinlere, sureti CHP'den görünen Truva atlarının aklına uyarak, MHP oylarının peşine düşmüş, ama Ekmeleddin en az MHP'den oy almıştır.
Ekmeleddin seçim çalışmaları boyunca adeta "kazanamamak" için çabalamıştı.

CHP'ye büyük bir fiyasko yaşatmıştı.
Aynı Ekmeleddin, bir zamanlar karşısına rakip olarak çıktığı Erdoğan'la, şimdi can ciğer kuzu sarması olan Devlet Bahçeli'nin partisinden, MHP'den milletvekili seçildi.
16 Nisan Anayasa oylamasında kendi Cumhurbaşkanlığı adaylığından çok daha etkili olarak, Erdoğan'ın tek adam anayasası için çalıştı.

Bu büyük fiyasko, 16 Nisan oylamasında CHP'nin en büyük handikabı oldu.

CHP'nin benzer hatayı bir defa daha tekrarlayacağı kaygısını taşıyorum.
Eğer CHP, kendi tabanının temel değerleriyle çelişmeyecek bir adayı, aynı değerler çerçevesinde bir seçim propagandası yürüterek desteklemek yerine, yine "dış telkinlerin" etkisinde kalarak, 
Erdoğan'ın kendisi için dizayn ettiği "nafile ittifakların" peşine düşerse siyasi varlığının son hatasını yapmış olur.
HDP ile yapılacak bir ittifakın, hatta böyle görüntüye neden olacak seçim çalışmasının, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MHP yapılan bir ittifaktan farkı olmayacaktır.
Aynı hezimet, aynı fiyaskolar ve aynı seçim ertesi kazıklanma duygusuna neden olacaktır ki artık bu duygunun da önemi kalmayacaktır.

Bu öngörülerimin bu kadar iddialı olmasının nedeni, benim ferasetim, benim allame-i cihanlığım, bilgi birikimim, zekam falan değil.
Ben bu öngörüleri yaparken aslında Külliye'ye biat halindeki yazarlardan, havuz medyasından, Erdoğan'la gönül birliği yapmış yaygın medyadan kopya çekiyorum.

Onların CHP-HDP-PKK ittifakı algısını nasıl işledikleri dehşetle izliyorum.
Yukarıda anlattıklarım bu konuda yazılan, yapılan ve edilenlerin içinde adeta denizde damla...
Yeteri kadar dile getirmeseler de bu çaba ve tezgahı Türkiye Solu ve muhalif geniş kesimlerin gördüğünü düşünüyorum.
Yine Türkiye Solunun büyük bir kesimi biliyor ki CHP-HDP ittifakı ya da algısı 2019 seçimlerinde Erdoğan'ı kazandıracak en büyük seçim avantajı olacaktır.


Peki, bu sinsi tezgah Türkiye Solu tarafından niye dile getirilmez? Kendilerini Kemalist çizgide gören CHP'li milletvekillerinden tutun, yaygın medyadaki tartışma programlarına 'muhalefet adına' katılan yazarlara kadar kimse; Erdoğan'ın yaydığı bu algıya karşı bir açıklama yapmaz?
Niye Erdoğan ve kendisine çalışan, kanaat yayan, algı üreten tüm kişi ve kuruluşlarını yaydığı CHP-HDP, oradan da CHP-PKK ittifakı algısını yayma çabasını teşhir etmeye çalışmaz?


Bir kısmı CHP içerisinde, bir kısmı da Türkiye Solunun içine çöreklenmiş, kökleri Yetmez ama Evet'in suni gübreli toprağına uzanan bu kesim var ki onların susmasını doğal karşılıyorum.
Zira onlar, CHP'nin HDP ile ittifak yapmasını, böylece CHP'nin PKK ve PYD ile ittifak yaptığı algısının yaratılmasını zaten "demokratlıkları" gereği istiyorlar.
Ama böyle bir ittifaka karşı çıktıklarını yüksek sesle dile getirdikleri halde Erdoğan'ın avenesiyle birlikte yaptığı bu konudaki kara propagandayı teşhir etmeye gelince susmalarına ne demeli?
Sanırım onların da kökleri "Karanlık Mahalleye" kadar uzanıyor.
Birbiriyle kavgalı görünen bu iki kesim aynı "Suskunlar Korosunda" aynı algıya çalışıyorlar.
Bilerek ve bilmeyerek...

Şimdi, o suskunlar ordusuna soralım; Siz gerçekten Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesine karşı mısınız?
Yoksa yeni Anayasa ile Cumhurbaşkanı seçilmiş, üzerindeki baskıları atmış, sonsuz yetki ve sorumsuzluğun dayanılmaz hafifliğine ermiş ve böylece fabrika ayarlarına dönmüş bir Erdoğan iktidarının pek de kadar korkulacak bir şey olamadığını mı düşünüyorsunuz?
Ötesi beklentileriniz mi var?

Nadi öztüfekçi
11 Şubat 2018

(*) ERDOĞAN KENDİSİNE GÖRE MUHALEFET CEPHESİ OLUŞTURUYOR!
(**) ERDOĞAN KENDİSİNE GÖRE MUHALEFET CEPHESİ OLUŞTURUYOR! (2)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.