Ben Mevlüt Uysal'ı ciddiye aldım.
Öyle ya..?! Koskoca İstanbul'un -bir süre için de olsa- emanet edildiği Mevlüt Uysal'ın belki de bir bildiği vardır diye düşündüm.
Örneğin; "hangi soyadına sahip kişiler hangi partilere oy veriyor?" diye incelemeye karar verdim.
Bu konuda elimizde en geniş veri olabilecek kaynak, YSK'nın yayınladığı 31 Mart yerel seçimleri İlçe Belediye Meclisi aday listesi...
Tam 86.672 kişinin ili, ilçesi, partisi, adı, soyadı, mesleği, öğrenim durumu, adaylık durumu (asıl, kontenjan ve yedek) ve aday sırası gibi bilgiler var bu listede.
Bu listedeki kişilerin meclis adayı olduğu partilere oy vereceklerini düşünürsek sağlam bir veri olarak kabul edebiliriz.
Aslında bir süreden beri daha ciddi bir araştırma için, örneğin meslek, cinsiyet ve öğrenim durumu gibi parametreler üzerinden analiz edebilmek için bu listeyi Excel'e dönüştürmek için uğraşıyordum.
Henüz tamamlanmasa da ili, ilçesi, adı. soyadı ve partisi gibi verileri aktarmıştım.
Listeyi Excel'de soyadlarına ve partilere göre iki düzeyde sıraladım.
Beklediğim ve beklenebileceği gibi hiç bir anlamlı sonuç çıkmadı.
Bir kere ülkenin değişik il ve ilçelerinde, değişik partilerden meclis adayı olmuş, aynı soyadlarını taşıyan o kadar çok kişi var ki...
Yani hiç kimse ile aynı soyadı taşımayanları incelesek daha kolay olurdu.
Sonra, belki de 'Uysal' soyadının bir kerameti vardır diye düşündüm.
Yani belki de Mevlüt Uysal'ın soyadı ve siyasal tercih konusundaki deneyimi(!) kendi soyadı özelindeydi.
İlçe Meclis adayları listesi içinde "Uysal' soyadlarını taradım .
86.672 adayın içinde 147 tanesi Uysal soyadını taşıyordu ve bunun sadece 42 tanesi AKP adayı...
MHP'ni katarak, hatta genişletip Büyük Birlik Partisi ve Demokratik Sol Partiyi de ekleyerek Cumhur İttifakı adayları arasında bir tarama yaptım.
'Uysal' soyadını taşıyan 147 adayın sadece 66 tanesi 'genişletilmiş Cumhur İttifakı" partilerine mensuptu.
Daha açık ifade edersek 81 aday AKP muhalifi partilerden aday olmuştu.
Demek ki "Uysal" soyadının da bir kerameti yokmuş.
Yine de yılmadım
"Cumhurbaşkanımızın bu kişiyi seçmesinin bir hikmeti vardır, boşa konuşmaz." diye düşündüm, sadece Büyükçekmece özelinde inceledim.
Yok..! Yine olmadı. Soyadları ile oy tercihleri arasında hiç bir bağlantı yok Yani bana göre...
Belki yanılıyorum diye, bir de sizin incelemenize sunuyorum.
Yukarıdaki tabloda Büyükçekmece Belediye Meclisi adayları arasında aynı soyadı taşıyanların bir kısmı var.
Örneğin en baştaki "Çağlar" soyadındaki iki kişi biri CHP'den diğeri AKP'den aday olmuş.
Keza "Çelik", "Demir" ve "Ülker" soyadlı kişiler de öyle.
En altta "Yılmaz" soyadına sahip AKP, TKP ve Vatan Partililerden aday olanlar da var.
Sosyal Medyada da kısa bir araştırma yaptım.
Bu listedeki aynı soyadı taşıyan kişilerin bir kısmı birbirleriyle akraba olması büyük ihtimal...
Yani aynı soyadını taşımaları bir tesadüf değil de aynı aileden veya sülaleden olduklarından dolayı olsa bile ayrı partilere oy vermelerini engellemiyor.
Ben Mevlüt Uysal'ın Soyadı takıntısını, seçimleri kaybetmenin bir gerekçesi olarak sunulmasını trajikomik bulsam bile önemsiz bulmuyorum.
Aksine önemli... Önemli ve tehlikeli..
Böylesi bir düşünce ancak kafatasçı veya ırkçı bir kafa yapısında oluşur.
AKP adaylarının, "oy yoksa hizmet de yok" anlamındaki konuşmalarını da hatırlayın.
Önümüzdeki günlerde insan kayırma ya da ayrımcılık gibi gerici tutumların yöre, seçim çevresi ve etnik kimliklere göre olmasının ötesine geçileceği görülüyor.
Artık insanların doğumundan gelen bir özellik olan soyadından dolayı ayrımcılık, dıştalanma ile karşılaşacağını söyleyebiliriz.
Bunun bir "seçimi kaybetme gerekçesi" olarak kullanılmasına, daha doğrusu, "bu yöntemle seçmen listesi hazırlandığı" iddiasına gelince...
Hani bir söz vardır, "Kişi kendinden bilir işi" diye...
Demek ki tam da öyle olmuş.
Parti devleti olmanın bütün olanaklarını kullanarak ihtiyaçlarına göre seçmen listesi oluştururken, ölçütlerinden biri de soyadları arasında ayrımcılık yapmakmış.
Görünen o ki seçmen listelerinde yeteri kadar oynayamamışlar. Seçilmelerine yetmedi.
Şimdi kendi yaptıkları sahtekarlıkları CHP'ne ve demokrasi güçlerine mal etmek istiyorlar.
Tamam da CHP'nin devlet kadrolarında gücü ne kadar ki..?
Mizanseni tamamlamak için burada FETÖ devreye sokuluyor.
Gülen Cemaatinin siyasi ayağının bir türlü açığa çıkartılmamasının ve asla çıkartmaya niyetli olmamalarının sebebi de işte burada ortaya çıkıyor.
Seçim çevrelerinin birinden diğerine duruma göre seçmen kaydırmaktan tutun, birleştirme tutanaklarında yapılan kaydırmalara kadar hemen her konuda AKP'nin siyasi ve teknik ayağını oluşturan Gülen Cemaatinin deneyimini gözlemlemek mümkün.
Bana kalırsa "Mühürsüz oy skandalı" da benzer bir tezgahtı.
Eğer sandık sonuçları istendiği, (yani 31 Mart Yerel Seçimlerinde olduğu gibi) çıkmasaydı o mühürsüz oylar seçimi iptal etmenin bir gerekçesi sayılacaktı.
Sandık sonuçları tam da istedikleri çıkınca kulaklarının üzerine yattılar.
Ama bu defa öyle olmadı. Bu seçimlerde kabusları gerçekleşti.
CHP ve demokrasi güçleri sandığa sahip çıktı. Hemen bütün tezgahlarını boşa çıkardı.
Ya da yeterli ölçüde işletmelerine mani oldu.
Şu anda 'C', 'D' planları devrede.
Birleştirme tutanaklarındaki kaydırma bile isteye yapıldı bence...
Partilerin ellerinde sandık sonuç tutanakları olduktan sonra böyle bir 'hatanın' ortaya çıkmaması zaten imkansız.
Nasılsa ortaya çıkacaktı. Eğer kazansalardı mesele yapmayacaklardı.
Sonuçlara göre, gerektiğinde gündeme getirebilmek üzere bir mağduriyet algısı yaratmak amacı taşıyordu.
Şimdi gerektiği an ve gündeme getiriyorlar.
Büyükçekmece için hazırlanan bu tezgah hiç beklemedikleri bir durum için İstanbul Büyükşehir yenilgilerinin çaresi olarak kullanılmak isteniyor.
Ne var ki dert büyük çare diye başvurdukları tezgah küçük.
"Acaba..?" diyorlar, 'Büyükçekmece'de olanlar, -siz onu "yaptığımız tezgah" diye anlayın- tüm İstanbul'da da olmuştur.' desek, 'yutturabilir miyiz?' umudundalar.
Büyükçekmece'de kendi yaptıkları ya da yapmaya çalıştıkları yolsuzlukları bahane ederek İstanbul seçimlerini yok saymaya çalışıyorlar.
"Tekrarlamak istiyorlar" diyemiyorum.
Tekrarlamak istediklerinden emin değilim çünkü.
Nadi Öztüfekçi
13 Nisan 2019