10 Temmuz 2019 Çarşamba

LİNÇ..! İNSANIN SÜRÜLEŞTİĞİ, EN ONURSUZ DAVRANIŞ BİÇİMİ...

Yıllar önce, ALİ İSMAİL KORKMAZ'ın iğrenç bir şekilde öldürülmesinden 35 yıl önce, öğrencilik zamanları...
Fen Fakültesinde 25-30 kişinin saldırısına uğramıştım.
Dar bir koridorda, her tarafımı sarmışlar, demir ve sopalarla saldırıyorlardı.
Bir kısmı ellerime, kollarıma kafama sopalarla vururken, bir kısmı da tekmelerle saldırıyordu.
Gençtim, güçlü kuvvetliydim. Yere yıkılmadım.
Ben de can havliyle onlara vurmaya çalıştım.
Vurdum da...
Hatta bir iki saat sonra hastaneye götürdüklerinde parmağıma saplanmış kırık bir diş çıkarmışlardı.
Kafam bir kaç yerinden yarılmış, parkam kan içinde kalmıştı.
Vücudumun her yeri tekmelerden mosmor olmuştu.
Yere düşmemem benim şansım oldu.
Eğer yıkılsaydım, benden öldüresiye nefret eden o 25-30 kişi belki beni de öldürebilirdi.

Öyle durumlarda güçlü kuvvetli olmak, yiğit olmak, cesur olmak pek fazla kar etmiyor.
Gerçek yaşamda öylesi kavgalar Bruce Lee filmlerindeki gibi olmuyor.
Özellikle etrafını saran, sana karşı yükselen o nefretin nedenini, mantığını anlayamıyorsan, içine düştüğün çaresizlik ve dehşet daha da büyüyor.
Yani Ali İsmail'in ölümünden hemen önce yaşadığı dehşetin, çaresizliğin, korkunun nasıl bir şey olduğunu bugün rahatlıkla anlayabiliyorum.
Ama bana saldıranların içinde bulunduğu nefretin bu denli şiddetli olmasının nedenini hala anlayabilmiş değilim.
Ali İsmail'in de etrafını saran o nefretin, niye bu kadar şiddetli olduğunu anladığını sanmıyorum.
Eminim kendisini ölünceye kadar tekmeleyenlerin taşıdığı nefretin yarısı kadar bir nefret duymamıştır onlara.
Bütün haklılığına rağmen şaşkınlığı nefretinden daha fazla olmuştur.
Ben de bana saldıranlara o anda çok kızmıştım. Ama içinde bulundukları nefretin bu kadar büyük olmasına olan şaşkınlığım daha fazlaydı.

O saldırıdan 15-20 gün sonra Bornova'da durakların olduğu meydanda, arkadaşlarımızla dolaşıyoruz. (ya da arkadaşlarım benim güvenli bir şekilde otobüse binmem için benimle gelmişlerdi)
Birden, biraz ötede, bana o saldıranların içinde olan birini, kız arkadaşıyla birlikte gezerken gördüm.
Sinsi sinsi, gülerek arkamdan dolaşıp elindeki sopayla bana vurmaya çalıştığı gözümün önüne geldi.
Aynı bölümde öğrenciydik.
Kız arkadaşının da bana olan saldırıdan hemen sonra sınıfa girip, neşeyle, "Nadi'yi halletmişler!" diye bağırdığını anlatmışlardı bana.
Gözüm dönmüştü.
Arkadaşlarıma da bir şey demeden onlara doğru koştum.
Beni karşısında kafası, eli sargı beziyle sarılmış, yüzü gözü hala şiş bir şekilde görünce eli ayağı çözüldü.
Vurduğum yumruğun şiddetinden değil ama, (çünkü elimin şişliği ve ağrısı henüz geçmemişti) korku ve dehşetten yere yıkıldı.
Ağlamaya, yalvarmaya  başladı. Kız arkadaşıyla da göz göze geldim. Yalvaran gözlerle bana bakıyordu.
Tekme vurmak istedim. Yapamadım.
Nefretim aynı şiddette merhamete dönüştü.
Onun ve arkadaşlarının, bana saldırırken ki yüz ifadesi aklıma geldi.
İğrenç, ama o denli zavallı bir ifadeydi.
Kendimi o konumda görmek istemedim.

O sırada birlikte olduğum arkadaşlarım kısa bir şaşkınlıktan sonra koşarak yanımıza gelmişlerdi.
Onlar da hiç sorgulamadan vurmaya başladılar.
İstemsiz bir şekilde üzerine kapaklandım, vurmalarına engel oldum.
Arkadaşlarım şaşkınlık ve biraz da kızgınlıkla istemeyerek durdular.
Onlar da apar topar gittiler. Elimi acıttığımla kalmıştım.

Yıllar sonra, Ali İsmail'in ölümü ve öldürülüş şekli ile ilgili haberleri okuyunca bu olay geldi aklıma.
Bugün Ali İsmail'in katilleriyle aynı pozisyonda karşılaşırsam, o gün bana saldıran o kişiye karşı gösterdiğim merhameti göstereceğimi hiç sanmıyorum.
Ancak o gün bana saldıranın üzerine kapaklanıp linç edilmesine engel olmasaydım, şu an o katillere karşı duyduğum kin ve öfke için kendimi bu kadar haklı hissedemezdim.

Ölümün her şekli zor ve kötü.
Gezi direnişinde ölenlerin hepsi ayrı bir yara.
Ama Ali İsmail'in ölümü, haberini okuduğumdan beri hepsinden fazla içimi acıtıyor.
Acıtmaya da devam edecek.

Linç, insanların sürüleştiği andır.
Genellikle bir suçluya karşı yapıldığı bahanesiyle, aslında kendi suçlarını örtmeye çalışan, sürüleşmiş güruhlar tarafından yapılır.
Yaşamımın sonraki dönemlerinde de çeşitli bahanelerle, -fiziki olmasa bile- manevi ve sosyal linçlere defalarca uğradım.
Bir çoğu sosyal medya üzerinden oldu.
Bu gidişle daha da uğrayacağımı sanıyorum.

Bir insanın lince maruz kalması yaşamının kötü anılarından biridir.
Ama bir lincin içinde olması yaşamının en onursuz anısıdır.

Nadi Öztüfekçi
10 Temmuz 2019

1 yorum:

  1. Öfke ile sürü içinde "süperego" suzlaşan, insan. Yıllarca "yapma! etme!" diye büyütülmüş insanlar kendi kararlarını alırken çaok acı çektiklerinden sürü içinde olmayı tercih ederler. Kararlarını ve yaptıklarının sorgulamamak linç, ibadet rituelleri ve hatta japonların çay seremonisi bir tür toplumsal sağaltım.

    YanıtlaSil

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.