24 Ağustos 2014 Pazar

TKP'nin geçmişi... Anlak ve Ahlak


Önce bir anlak testi yapalım.
Bir blog yaratmak ve orada yazı yazmak neden tercih edilir?
Bu benim için facebook ve twitter gibi yönlendirici sosyal medyaya karşı bir direniş gibi bir şey.
Bir kere facebook ve twitter'ın sınırlarından kurtuluyorsun.
Örneğin yazılarında bold ve italik vurgulamalar kullanıp kendini daha iyi ifade edebiliyorsun.
Birden fazla resim kullanıp, sağa sola yaslayabiliyor, mesajlarını güçlendirebiliyorsun.
Yazı içerisinde yazı ve resimlere bağlantı (link) yükleyip yazının bütünlüğünü bozmadan açıklayıcı olabiliyorsun.
Yazılarını derli toplu bir yerde tutup, söylediklerinin ve yazdıklarının arkasında olacağını dostuna düşmanına gönül rahatlığıyla ilan edebiliyorsun.
Böylece kendini de disipline edip tutarlı, olmaya zorluyorsun. (Tabii tutarlılık senin için önemliyse.)
Elinden geldiğince anlaşılır olmaya gayret ediyor yazdıklarına emek sarf edip seni okuyanlara saygısızlık etmiyorsun.
Senin yazılarını paylaşmak isteyenlere de kolaylık sağlıyorsun.
Görüşlerinin bir bütün olarak anlaşılmasını istiyorsan bunu bir kaç yazıya bölme imkanını elde ediyor uzun yazılarla seni okuyanları sıkmıyorsun.
Ve elbette blogda yazdığın yazıyı facebook’ta paylaşacaksan içinden konu hakkında fikir verecek bir paragrafı alıntılayıp öyle paylaşıyorsun. Yazının geri kalanına bir ‘tık’la, üstelik "bedava" ulaşılabiliyorsa bunda bir sorun yoktur. Bunun etik olmayan bir yanı da yoktur. Elbette reklamla ilgisi de…
Ortalama bir anlak düzeyi bunu kolayca kavrar.
Eğer hala anlaşılamadıysa o zaman bu düzeyde bir sorun var demektir.

Peki, reklam ve tanıtım yanlış mı? Elbette değil. Bir takım ortaklıklardan dolayı bir araya gelinmiş sayfalarda sadece kitap değil, insanların yaptığı herhangi bir işin bile -belli sınırlar dahilinde- tanıtımı hoş görülebilir. Abartmadan, hoşgörünün sınırlarını zorlamadan yapılan, sonu kazanca dayanan bir takım tanıtımlar 'dayanışma' parantezi içinde kabul edilebilir.
Hele tanıtımın söz konusu bir kitapsa…

Ama etik denilen bir şey vardır. Asıl tartışılması gereken şey budur.
En sıradan bir ürün reklamının bile bir etiği vardır. Üstelik bu ürün bir kitap, hem de ortak bir geçmişin ve ideallerin söz konusu edildiği bir kitapsa; bu durumda etik, misliyle aranması gereken bir unsurdur.

Ne fikir farklılıkları ne para kazanma kaygısı ne de “tanınma hırsı” hoş görülmez değil.
Ancak bu sayfalarda ‘etik’ (ahlak) yeterince kavranıp, yeterince önemsenmezse diğer tüm konular; siyasi görüş, politika, sosyalist idealler vs. hepsi magazin unsurlarına dönüşür.
İşte anlak denilen şey burada da devreye giriyor.
Eğer bu anlak denilen şey zayıfsa faklı tutumlara, farklı tepkilerin nedenini anlamakta zorlanırsınız.
Örneğin kitaplarınızı tanıtırken sayfalarında size hiç bir engel çıkarmadığını bildiğiniz birileri size belli durumlarda -örneğin; 'dayanışma'yı 'abanışma'ya dönüştürdüğünüzde- tepki gösteriyorsa ve siz bunun nedenini bir türlü anlayamıyorsanız ortada bir anlak sorunu vardır.
Ancak bütün bunları anlayıp da anlamazlıktan geliyorsan o zaman ortada bir ahlak sorunu vardır.
Üstelik bu defalarca başınıza gelmiş ve sizler her defasında  "ekmeğime engel oluyorlar" ayaklarındaki tebelleş işportacılar gibi şaşkın(!) ve mağduru(!) oynuyorsanız ya ‘anlak’ ya da ‘ahlak’ düzeyinizde durum vahimdir.

Anlak ve ahlak birbirini besleyen şeyler. Anlak düzeyiniz yeterli olmalı ki neyin etik olduğunu, neyin olmadığını anlayabilesiniz. Aynı şekilde ahlak düzeyiniz de yeterli olmalı ki anladığınızı anlamazlıktan gelmek sahtekarlığına sapmayasınız.
Ne yazık ki bu denge birçok kez sağlanamıyor.
Bu durum bazıları açısından "umutsuz vaka" ve onların kendi hallerine bırakılmasını gerektiren, "nevi şahıslarına münhasır" özel bir durum olabilir. Yaratılan 'ortam'dan nemalanmaya çalışan küçük esnafın tipik fırsatçılığı olarak önemsiz bir durum olarak da değerlendirilebilir.
Ama o 'ortam'ı yaratan daha etkili, daha organize ve bilinçli odakların nemalanmaktan öte çok önemli ve nesnel nedenleri olduğunu düşünüyorum.
İşte bu noktada; bu ortam yaratıcılarının bütün sol değerleri alt üst etme amaçlarının mülayim denekleri olmak istemiyorsak, genelde bir topluluk olarak bizlerin de ortak anlak ve ortak ahlak geliştirmesi gerekiyor diye düşünüyorum.
Her konuda her şeyi aynı düşünmek ve aynı davranmaktan söz etmiyorum elbette.
Ancak bazı kavramlar ve değerler üzerinde de ortaklıklar oluşturulabilmeli.
En azından uzun bir siyasi geçmiş yaşayanlar arasında, ortak geçmişe ait değerlendirmelerde ortak bir anlak ve ahlak geliştirebiliriz diye düşünüyorum. Biz derken TKP geleneğinden gelenleri ve TKP tarihini doğru, nesnel ve önyargısız olarak incelemenin, Türkiye solunu doğru anlayabilmenin ön koşullarından biri olduğunu kabul eden, tüm Türkiye solunu kast ediyorum.
Az veya çok geçmişine saygılı, gerçeğe ve hakkaniyete önem veren TKP’liler ve Türkiye solunu…
Bence TKP tarihini -yakın geçmişi dahil- değerlendirirken acilen geliştirilmesi gereken ortak bir anlak ve ahlaka gereksinim var.
Sözünü ettiğim aciliyet; “TKP tarihi bir an önce doğru düzgün değerlendirilsin” anlamında değil.
Bu değerlendirmelerin yapılırken gerekli ortak anlak ve ahlaktan söz ediyorum.
Acil olan bu! Hem de çok acil…
Zira TKP tarihindeki zengin ayrıntılar, bir sürü değer, bugüne ve geleceğe ışık tutabilecek bir dolu ders haramiler tarafından yağmalanıyor. Tıpkı "Radikal Müslüman" IŞİD militanlarının Suriye ve Irak’taki arkeolojik kazı alanlarında yaptığı tahribat ve yağma gibi, TKP tarihi de "radikal muhterisler" tarafından koparıla parçalanıla pazarlanıyor. Bütünlüğü bozularak, günümüzün trendlerine göre yontulup, boyanarak, orijinalinden saptırılıp, bu her iki 'radikal'in de arkasındaki gücün yaratığı piyasada pazar ediliyor.
TKP tarihi ile ilgili olağanüstü bir dezenformasyon alıp yürüyor. Sınıf bağlamından koparılmış, piyasa koşullarına göre formatlanan "sol muhalefet" yaratma çabası ile at başı giden bir dezenformasyon bu...
İşte, bu dezenformasyona karşı durabilecek ortak anlak ve ahlakı geliştirmek gerekiyor.

Nasıl bir ortak anlak ve ahlak?
Elbette adı üzerinde, ortak varılacak bir şey bu. Ama aklıma gelen bir iki örnek üzerinden tartışmayı başlatayım. İsterseniz önce anlak ve ahlak kafiyesinden vazgeçerek bundan sonrası için “ortak akıl” ve “ortak ahlak” kavramları üzerinden yürütelim.

Önce;
Bu tartışmaları sosyal medya sınırlarına hapsetmekten vazgeçip doğru düzgün tartışma platformlarına taşımak gerekir. Öyle facebook’un kaygan sayfalarında olduğu gibi söylediklerimizle birlikte sorumluluğumuzun da kayıp gitmeyeceği sayfalara, örneğin bloglara taşımak gerekir. Böylece tartışmalarımıza sorumluluk ve ahlak gelir. Sonra; yukarıda anlattığım gibi kendimizi daha iyi ifade edebileceğimiz, söylediklerimize referanslarımızı, savlarımıza kanıt olacak belgeleri linkleyebileceğimiz teknik imkanlara sahip olur, tartışmalarımıza akıl da getirmiş oluruz.

Devam edelim.
Tartışmaları yavaş yavaş yakın geçmişe kaydırmak zamanı gelmedi mi? Alzheimer hastaları gibi uzak geçmişlerde feryat figan dolaşmak yerine belleklerimizden silinmesine fırsat vermeden yakın geçmişimize canlı bir zihinle yaklaşsak..? Güçlü bir bellek imecesi oluşturarak ortak aklımızı güçlendirsek..?
Tanıkları, sanıkları, yetkilileri ve sorumluları -giderek azalsa da- henüz sağ ve esenken kirli çıkımızdakileri ortaya döküp, ortak ahlakımızı da temizlesek nasıl olur?

Bitmedi.
Kendimizin de hatasıyla, sevabıyla TKP geçmişinin bir parçası olduğumuz gibi bir ortak akıl yürüterek, gazozuna ilaç katılarak kötü emellere alet olmuş genç kız masumiyetini bırakmak gibi ortak bir ahlak geliştirmeli değil miyiz? Sorumlularının ve tanıklarının artık yaşamadığı hatalar için, trendist eleştiriler veya sahte özeleştiri gösterileri yerine bizzat sorumlusu veya mağduru olduğumuz hataların hesabını vermek veya sormamız gerekmiyor mu? Başkaları adına utanıp özür dilemeyi bırakıp kendi adımıza özür dileyip utanmamızın zamanı gelmedi mi?

Nihayet;
TKP’nin Türkiye’deki sol hareketi,  yasaklı bir parti olarak ağır baskı ve gizlilik koşullarına karşın bugüne taşıyan en önemli köprü olduğu gibi önemli bir gerçeği görebilecek bir ortak akıl geliştirmek yerine,  solun başındaki bela olarak görmek ve tanıtmak gibi bir haksızlığa karşı çıkacak bir ortak ahlak geliştirme görevimiz yok mu? TKP tarihine eleştirel bakmak, solun yaşadığı hemen her sorundan TKP’nin mesul tutulmasına karşı tepkisizlik mi gerektiriyor?

Yukarıda saydığım başlıklar TKP tarihine eleştirel yaklaşımın ortak akıl ve ortak ahlakını geliştirmedeki gerekli tartışma konularının sadece bir kaçı. Daha da geliştirilebilir ya da benim başlıklarıma farklı yorumlar getirilir.
Ama ben inanıyorum ki TKP geleneğinden gelen yoldaşların geliştirilecekleri ortak akıl ve ortak ahlak; son zamanlarda piyasa edilen “TKP’nin 12 Eylül Cuntası tarafından asılan bir üyesi olmadığından dolayı utanması gerektiği” (*)gibi bir anlayışa şiddetle karşı çıkar.
Bu ortak akıl ve ahlak Kemal Türkler’in katledilmesinin 12 Eylül’ün öncel bir infazı olduğunun farkına varır ve bu faşist Cuntanın birincil hedeflerden birinin TKP olduğu gerçeğini teslim eder.
Bu ortak akıl ve ahlak TKP İstanbul İl Sekreteri Mustafa Hayrullahoğlu’nun işkencede öldürülmesinin aslında yargısız bir infaz olduğunu bilir ve onun yiğitliği ile gurur duyar, anısına saygı duyar.


Bu ortak akıl ve ahlak TKP tarihinin en nesnel ve en acımasız eleştirisi ile art niyetli karalamalar arasındaki farkı gözlemleyecek TKP tarihi üzerinden haksız para ve itibar rantı peşinde koşanları teşhir edecektir.
Evet TKP tarihi gerçekten incelenmeli. Hem de bütün nesnelliği ile…
Çünkü o tarihte çok önemli dersler var.
Çünkü o tarih; hatası ve sevabı ile devamcısı ve aktörlerinden biri olduğumuz tarih.
Çünkü o tarih; asla Radikal Muhterislerin hoyrat ve rantçı ellerinde metalaşmasına göz yumulamayacak kadar değerli bir miras.

Saygılarımla
Nadi Öztüfekçi
24 Ağustos 2014
 



(*) Yazının yazıldığı tarihlerde. Genellikle Tarihsel TKP üyelerinin takip ettiği Sosyal Medya sayfalarında katıksız TKP düşmanlığı üzerinden ilgi toplamaya çalışan bir eski TKP'li tarafından “TKP’nin 12 Eylül Cuntası tarafından asılan bir üyesi olmadığından dolayı utanması gerektiği” gibisinden absürt değerlendirme yapılmıştı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.