29 Ağustos 2014 Cuma

Bir algı operasyonu mağduru olarak sol…



Şu sıralar "Algı Operasyonu" kavramından en fazla söz edenler, başta Apdulkadir Selvi olmak üzere Ak Medyaşorlar ve tam ters bakış açısından olmak üzere galiba bir de benim.
Ak Medyaşorlar; AKP karşıtı bir kaç medya ve bir iki Cemaat medyasının AKP'ye karşı "Algı Operasyonu" yürüttüğü iddiasındalar.
Ben de kendimce -artık yazılarımı okuyanları bıktırma aşamasına geldi- küresel sermayenin AKP ve kapitalizmden yana, sistemli, ustaca ve çok yoğun algı operasyonları yaptığı kanısındayım.
Algı operasyonunun ne olduğu uzun bir inceleme ve irdeleme konusudur. Bana göre geldiği aşamayı da göz önüne alırsak doğru ifadesi “Algı Denetimi” olmalıdır. En büyük mağdurları sol ve demokrasi güçleridir.
Bu, çift yönlü bir mağduriyet…
Sol ve demokrasi güçleri hakkında toplumun geneline yönelik yapılan dezenformasyon yıllarca kendisine karşı ön yargı oluşmasına yol açmış, sol ve demokrasi güçlerinin topluma ulaşmasında en önemli engel olmuştur.  Bunun ayrıntılarını sol mücadelede yer alan herkes bilir.
Ama bence daha önemli ve daha etkili olanı ise sol ve demokrasi güçlerinin bizzat kendisine, onların algılarına yönelik olanı, sureti soldan gözükerek yapılanıdır. Evet, bence Türkiye solu ve demokrasi güçleri dezenformasyon ve algı operasyonun dolaysız etkisinde en fazla kalmış kesimdir. Ne yazık ki en az ilgi ve önemi de onlar gösterir. Bence algı operasyonları son otuz yılın en etkili siyasi ve ekonomik yönlendirme yöntemlerinden biridir. Solun bu günkü hali de bu operasyonun bir sendromudur.
Dediğim gibi oldukça detaylı ve geniş bir konudur, ayrıntılı bir irdelemeyi sonraya, daha da iyisi uzmanına bırakalım.
Ama çok kısaca; ne olup olmadığı konusunda ve bazı örnekler üzerinden bir iki şey söylenebilir. Kesinlikle Apdulkadir Selvi'nin iddia ettiği gibi; bir iki köşe yazarının etkisiz yayın organlarında palyatif dokundurmalar, gerçek ya da gerçekdışı, tepkisel iddialar değildir. Süreklilik ve yaygınlık, merkezilik ve senkronizasyon, kısa ve uzun erimli hedeflerin aynı anda güdülmesi gibi özellikleri olan bilgi çarpıtma ve algı oluşturma çabalarıdır.

Aslında AKP ye karşı Algı Operasyonu yapıldığını her fırsatta yineleyerek Apdulkadir Selvi'nin yaptığı şey, tipik bir Algı Operasyonu örneğidir. Öncelikle yalandır. Çünkü AKP’nin karşısında onu hedef olarak gören ne küresel ne de ulusal çapta, güçlü, organize ve erk sahibi bir odak yoktur. Tarihte görülmemiş düzeyde iktidar, hükümet ve egemen sınıf, uluslararası sermaye ve emperyalist güçler bütünleşmesi mevcuttur.  Bunun yanında AKP ye karşı yapılan muhalefet hiçbir zaman senkronize olamadı ortak akıl geliştiremedi. Buna rağmen sürekli Apdulkadir Selvi ve diğer medyaşorların "AKP’ye ve Erdoğan’a karşı algı operasyonu var” tekrarları, “her türlü engelleme çabalarına rağmen seçilen AKP ve Erdoğan iktidarı” imajı oluşturmak amaçlı bir algı operasyonudur.
Bu yazıda Algı Operasyonu (Zihin Mühendisliği, Kanı oluşturma, Algı Denetimi) konusunu topyekun değerlendirmeye niyetim yok -dediğim gibi hazır ve henüz yeterli de değilim- ama bazı algı operasyonları ve onun sendromlarına örnekler üzerinde durmak istiyorum.
Bunlardan bir tanesi Ilımlı İslam projesi kavramı…
Önce kavramları -en azından- ne anlamda kullandığımı açıklayayım. Ben “ılımlı İslam” kavramıyla “Ilımlı İslam Projesi” kavramını aynı anlamda kullanmıyorum. Çünkü Ilımlı İslam bir proje değil bir vakıadır. İslamiyet’in ta ilk doğuşundan itibaren bünyesinde taşıdığı ‘takiyye’nin bir uzantısıdır. Örneğin Mısır’daki İhvanü'l-Müslimin hareketi bir proje değil  ama İslamcılığın tipik bir özelliği takiyenin yansıması olarak Ilımlı İslam’dır. Keza Refah Partisi ve Milli Görüş hareketi de…
Ama AKP bir projedir ve bu projenin “Ilımlı İslam Projesi” olarak tanımlanması yanlıştır.
Ilımlı İslam projesi kavramının bence oldukça yanıltıcı olduğu ve gerçeği çarpıttığı kanısındayım. Bu konudan bir yazımda bahsetmiştim. Bunun doğrusu “Uyumlu İslam Projesi” olmalıdır. Çünkü “Ilımlı İslam” içerisinde bir “kabul edilebilir” telkinini içeriyor. Radikal İslam’la arasında bir farklılık algısı uyandırıyor. Oysa Ilımlı İslam projesi diye bir şey yoktur. Projenin gerçek tanımı “Uyumlu(Kapitalizmle) İslam Projesi” olmalıdır. Küresel Sermayenin bu projesi asla “ılım” amaçlamamaktadır. Kapitalizme çelişkili olmamak kaydıyla her türlü tutuculuğa ve aşırılığa da açıktır. Ilımlı İslam projesi kavramının amaçladığı algı çarpıtması da işte bu gerçeği gizlemektir ve proje bu amaçla, bile isteye, bu adla, “Ilımlı İslam Projesi” adıyla piyasa edilmiştir. Birçok yerde Radikal İslam’ın desteklenip öne sürülmesi de aynı projenin bir parçasıdır. Amaçlarından biri de Ilımlı İslam projesini (Uyumlu İslam) kabul edilebilir kılmaktır. Yani tam anlamıyla “veremi gösterip, sıtmaya razı etme” taktiği…
AKP iktidarı ılımlı İslam kavramı üzerinden yürütülen algı operasyonunun en tipik sendromudur. Öncelikle; AKP, Türkiye’de yükselen gerici, radikal İslam tehlikesinin bertaraf edilebilmesinin çaresi olarak gösterildi. Gerek Sivas Madımak katliamı, gerekse o sıralar medyada abartılarak yansıtılan Aczmendiler ile ilgili haberler ve sonradan açığa çıkan Veli Küçük bağlantıları falan düşünülürse Radikal İslam’ın yükselmekten daha çok, yükseltildiğini ya da yükseliyor gösterildiğini görüyoruz. Bütün bunlar, ilk bakışta 28 Şubat Postmodern Darbesine ulaşmak için yapılan bir takım klasik algı operasyonları dizisiymiş izlenimi verse de; aslında 28 Şubat’ı da içine alan, çok daha büyük bir algı operasyonun öncelleriydi. 28 Şubat bir post Modern Darbe olmaktan çok, bir Postmodern Algı operasyonudur. 28 Şubat öncesi, Refah Partisi özelinde yükselen “irtica tehlikesi” algısı abartılı olarak yaratılırken, 28 Şubat operasyonu ile de mağdur mütedeyyinler üzerinden, bir çözüm olarak Ilımlı İslam algısı yaratıldı.
İşte, AKP iktidarı; bu büyük algı operasyonları dizisinin bir sonucu olarak, bir yandan yükselen(!) Radikal İslam’ın bir çaresi olarak “ılımlılıkla” taçlandırılırken, diğer yandan “darbe mağduru ve askeri vesayete rağmen iktidara gelen” bir parti olarak da demokratlıkla taçlandırıldı. Aslında gerçek ılımlı İslam ve darbe mağduru, içinden sezaryenle çekip çıkarıldığı Refah Partisiydi. Darbe Refah Partisine yapılmış ama mağduriyet tazminatı AKP’ye ve Erdoğan’a ödenmişti.  AKP ve Erdoğan’ın Refah Partisi ve Erbakan’la arasındaki ilişkinin bıçakla kesilir gibi bitmesi, Erbakan’a  karşı büyük vefasızlığı, Erbakan’ın çeşitli baskı ve yıldırmalarla susturulması bu operasyonun “nedense”  üzerine fazla gidilmeyen önemli bir ayrıntısıdır.
Sivas Madımak Katliamının sanık avukatlarının çoğunun sonradan AKP milletvekili olmasının arkasında yatanlara bir de bu açıdan bakmak gerekir.
AKP Milletvekili olmakla ödüllendirilen hizmetler gerçekte neydi?
Bu katliamın sadece gerici bir ayaklanma olmadığını, aynı zamanda büyük bir projenin uzantısı olduğunu örtbas etmek olabilir mi?
Sanıklarla o derin paralellik arasında uzlaşmayı sağlamak, “sus” tazminatlarının ve gözdağlarının pazarlığını ve aracılığını yapmış olamazlar mı?
Ancak ne yazık ki bütün bu ayrıntılar ve daha birçokları diğer tamamlayıcı başka algı operasyonları ile gözden kaçırıldı.
Ben “Türkiye solu ve demokrasi güçleri dezenformasyon ve algı operasyonun dolaysız etkisinde en fazla kalmış kesimdir.” derken; öncelikle solun AKP’ye ve Erdoğan'a bugünkü ‘şaşı bakışı’na yol açan algı çarpıklığının kökenlerinin buralara kadar dayandığını düşünüyorum.
Böylesi bir algı operasyonunun sonucu olarak; Erdoğan iktidarı, solun önemli bir kesimi tarafından açık ya da gizli, bilerek ya da bilmeyerek, dolaylı ya da dolaysız, sürekli ya da zaman zaman desteklenmiştir.
“Ilımlı İslam Projesi” saptırmasının diğer algı yönlendirmeleriyle bütünleşerek AKP’ye yönelik algılardaki çarpıtma bence basit bir olay değil.
Öncelikle bir “ılım” beklentisine yol açıyor. Kapitalizmle çelişkili olmadığı sürece İslami tutuculukta sınır tanımadığı ve tanımayacağı atlanıyor.
Ilımlı İslam’ın kendine özgü ve özerk bir politika izleyebilen yapısını AKP’de de olduğunu sanmak gibi bir yanlışa yol açıyor. Böylece Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde; “Küresel Sermayenin Erdoğan’a karşı olduğu” gibi dezenformasyonlar yaygınlaşabiliyor. Örneğin; “Mısır ve Filistin konularında emperyalist müdahalelere karşı çıktığı için üzeri çizildiği yeni bir ılımlı İslam projesi olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’un öne sürüldüğü” yorumlarının kendini solda görenler tarafından yapıldığını gördük. Bu dezenformasyon Erdoğan ve AKP’nin işine yaradı. Böylece yeni, suni mağduriyetler siyasi prime dönüştü.
Algı Denetimi sadece Ilımlı İslam Projesi kavramındaki çarpıtmalarla olmuyor.
Bugüne doğru gelirken; diktatörlüğe giden yolda atılan her türlü adım, bir demokrasi kazanımı gibi algılanıp sürekli şenlikler yaşanmasına yol açan bugünkü atmosfer de o günlerden başlayan büyük formatlamanın bir sonucudur.
Bugün bu yeni padişahlık ve derebeylik sistemine geçişin şenliklerine, solun önemli bir kesimi tarafından ya bizzat katılarak ya alkışlanarak ya da alkışlanması mazur görülerek dolaylı dolaysız katılmasına yol açan, o sersemletici bahar ortamının yaratılması da uzun erimli ve sofistike teknik ve teknolojilerin kullanıldığı büyük bir yatırım sonucudur.
Bir algı çarpıtması örneği olan kimlik siyaseti üzerinden yürütülen yeni muhalefet(!) tarzı sadece sınıflar arası kavganın gölgelenmesine yol açmıyor. Aynı zamanda Küresel Sermayenin icazet ve teşviki ile geçilmek istenen ve AKP’nin İslamcı özelliği ile de uyumlu olarak rötuşlanan post modern derebeylik sisteminin mucizevi bir demokrasi ilacı olarak yutturulmasına da yol açıyor. Ulusal kelimesine bulaştırılan radyasyon ulusal bir sorun ve politika olarak ele alınması gerektiren eğitim, sağlık, enerji vb. gibi alanlarda iktidarı istediği uygulamaları güle oynaya yapmasını sağlıyor.
Şu an yaşanan en güncel algı çarpıtması ise muhalefet üzerine yapılmakta. AKP’nin yükselmesi karşısında yeni bir muhalefet oluşturmak gibi; kendi iç dinamiğinden kopuk, manipülasyonlarla yürütülmeye çalışılan bir algı operasyonu vizyona sokuldu. Ana fikri; eskisini parçalayıp, bir iki ilave ile yeniden monte etmek üzerine kurulu.  Yıllardan beri iktidar yerine muhalefete yapılan muhalefet, bu defa yok etme planına dönüştü. Türkiye’yi yakın gelecekte bekleyen bazı sorunların aciliyeti göz ardı ediliyor. Perdeler tutuşmuş, ev yanmak üzereyken biz yangın söndürme cihazını yenilemeye, kalkıyoruz. Yeni demokratik kazanımları geçtim, bütün demokratik kazanımları yakıp kül edecek bu yangını söndürmek için elde ne varsa kullanıp, bir an önce bu büyümekte olan yangını söndürmemiz lazım.
Ama galiba önce buna niyet etmek gerekiyor. Tabii “Ev yansın, arsasını müteahhide verir bir kat da bana çıkar” deniyorsa o başka. Siz yine de dikkat edin bu küresel TOKİ arsanızı da elinizden alıp sizi dımdızlak ortada bırakabilir..
Gelin bu algı dentimini ciddiye alalım. Kendi algılarımızla bulduğumuzu ya da farkettiğimizi sandığımız bir çok algının bizzat öyle algılamamız istendiği için yaratılan atmosferin bize yansıttıkları olup olmadıklarını bir düşünelim.
Ne kadarını kendi öz irademiz ve serbest yetilerimizle algılıyoruz, ne kadarını bizim öyle düşünmemizi istedikleri için, yönlendirilerek algılıyoruz?
Yükselen trendlere dikkat!

Saygılarımla
Nadi Öztüfekçi
29 Ağustos 2014


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.