Kruger Sendromu ilgili bir alıntı;
“Cornell Üniversitesi'ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik "Nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi...
Soruların yüzde 10 ' una bile yanıt veremeyenlerin "kendilerine güvenleri" müthişti. Onların "testin yüzde 60'ına doğru yanıt verdiklerini" düşündükleri; hatta "iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıktı.
Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru yanıtlayanlar ise "en alçakgönüllü" deneklerdi; soruların yüzde 70 ' ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyorlardı.
Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu'nun metni yazıldı: (Bkz. Vikipedi)
* Yetkin olmayan insanlar becerilerine aşırı değer biçme eğilimindedirler.
*Yetkin olmayan insanlar diğer insanlardaki gerçek beceriyi farkedememektedirler.
*Yetkin olmayan insanlar kendilerindeki yetersizliğin boyutunu görememektedirler.
*Eğer bu yetkin olmayan insanlar becerilerini geliştirmek üzere eğitilirlerse, geçmişteki eksikliklerini farkedip kabul etmektedirler.
Sonuç olarak insanlar, bir konu hakkında ne kadar az biliyorsa, o konu hakkındaki az olan bilgisi aslında ne kadar az bilgi sahibi olduğunu farketmesini engellediği gibi, sanki konuyla ilgili her şeyi biliyormuşcasına bir özgüven kazandırmaktadır.
Şimdi yukarıdaki deneyi kendimiz için uyarlayalım. Soruların konusu Cumhurbaşkanı Seçimleri ile ilgili olsun. Denekler ise, bu sayfalarda ve bu konuda bildiği kadar fikirlerini görüşlerini belirten insanlar, yani hepimiz, bizler olsun.
Sorulardan bir tanesi şöyle olsun; “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKP iktidarına muhalif olan, kendisini demokrat ya da solcu görüp, ulusalcı çizgide görmeyen insanların göstereceği en doğru tavır nedir?”
Şimdi bu sorunun altına şıkları sıralarsak; sizce gerekli kaç şık koyabiliriz? Epeyi fazla olur değil mi? Ama biz öyle yapmayalım, konunun girift ve detaylı olduğunu göz önüne alarak kategorize etmeden değişik bakış açıları neler olabilir tartışalım.
Örneğin; “Erdoğan’ın seçilmesini istemiyorum. Ama CHP’nin diğer partilerle gösterdiği ortak adaya oy vermek içimden gelmiyor o yüzden 1. Turda oyum Selahattin Demirtaş’a veriyorum. Ama sonucun belli olması 2. Tura kalması halinde oyumu Erdoğan’ın rakibine vereceğim. Ekmeleddin İhsanoğlu ya da Selahattin Demirtaş fark etmez.” gibi bir bakış açısı olabilir.
Yukarıdaki bakış açısının farklı bir versiyonu olarak; “Ben asla CHP adayına oy vermem. Selahattin Demirtaş 2. Tura kalamazsa oyumu boş veririm.” Ya da “ben solcuyum ama Çözüm Sürecinin sekteye uğramaması açısından oyumu Erdoğan veririm.”
Tamamıyla farklı bir bakış açısı; “Selahattin Demirtaş zaten 1. Turda kazanacak. Gerisini tartışmaya gerek yok.”
Bir başka bakış açısı; “Erdoğan’ın kazanması halinde Devlet tümüyle tek adam ve tek parti yönetimine geçer. O yüzden birincil öncelik iktidar da az da olsa bir çatlak yaratmak lazım. Seçim sonucu 2. tura kaldığında Erdoğan’ın kazanma ihtimali yüksek. Erdoğan’ın kazanmasını istemiyorsak işi 1. Turda bitirmek lazım.”
Daha bir çok değişik bakış açısı olabilir ama uzatmamak açısından son bir bakış açısı; “Ben bu seçimlerin dayatma ve bir mizansen olduğunu düşünüyorum. Meşru görmüyorum. O yüzden seçimlerde oyumu boş olarak vereceğim.”
Bir soru daha üretelim; “Yukarıdaki bakış açılarından hangisi “Gizli Kürt Düşmanlığıdır?”
Bir soru daha; ”Böylesi bir konuda fikir üretebilmek o kadar kolay mıdır? Bu bakış açıları başka kaygılardan kaynaklanamaz mı?”
Son bir soru daha; “Katışıksız bir AKP iktidarı çözüm sürecine zarar
verebilir mi? Ya da güçlü bir alternatifi olmayan AKP iktidarı
sarsılırsa Çözüm süreci zarara uğrar mı?
Bizim testimiz böyle olsun.
Bu sorular üzerine kafa yorup kendi kendimize yanıtlayalım ve en son da kendimize şu soruyu soralım.
“Yukarıdaki soruları cevaplarken kendimizden ne kadar eminiz? Bütün soruları doğru mu yanıtladık?
Ben kendime sordum.
Ne kadarını doğru yanıtladım bilmiyorum.
....
“Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır." Bertrand Russell.
Nadi Öztüfekçi
18 Temmuz 2014