24 Mayıs 2013 Cuma

KÜRESEL SERMAYE NEDİR? (1)

Bir süre önce bir takım sorular sormuştum. Amacım belli konularda, kendimce ertelenen, göz ardı edilen meselelerde tartışma yaratmaktı. Çok samimi olarak, ama aynı zamanda bu ertelenmeyi de vurgulamak amacıyla “Bu soruların yanıtlarını bilmiyorum çünkü yeteri kadar tartışılmıyor. Konuşulmuyor bile... Bazen bulunduğum uzayı sorgulamak ihtiyacı duyuyorum.” şeklinde bir ifade kullandım.

Ne yazık ki samimiyet, birileri için eski hesapların güdülmesi adına koz olarak kullanılmaya çalışılabiliyor. Küçümseme, alay etme fırsatı olarak değerlendirilebiliyor. Bunda beis yok… Herkes hak ettiği cevabı alır. Aldı da zaten. Ama bu fesadı bir virüs gibi bulaştıranında kabul ettiği gibi bu güzel ve önemli sorular arada kaynadı. Bir tartışma momenti sönümlendirildi.

Aşağıdaki yazdıklarım, başına “Bence” yazılmış kocaman bir parantez içersine alınarak okunsun lütfen. Her türlü itiraza, tartışmaya hatta alaya, yaftalamaya açıktır. Kendimce göstermem gerektiğini düşündüğüm cesareti gösteriyorum. Çünkü “ne şeytanı gör ne salavat getir” zamanı değil. Kapitalizme olan kinimin maddeleşmiş halidir. Okunan her hangi bir kitaptan alıntı değildir. Copy-Paste değildir. Orijinal ve organiktir.

Bu bölümde “Küresel Sermaye nedir” i tartışmaya çalıştım. Sorunun ikinci bölümü “İyi midir, hoş mudur” cevabını şimdilik kısaca vereyim, Kötüdür. Şeytanın yeni yüzüdür. “Neden ve nasıl “ kısmını ise bir dahaki yazımda, fırsat bulursam tartışmaya açmayı düşünüyorum.



Küresel Sermaye yeni bir sermaye türü değildir. Dünyadaki mevcut tüm sermayenin birbiriyle giderek daha fazla iç içe girme sürecinin bugün vardığı noktadır. 80’li yılların başında monetarist politikaların giderek daha fazla rağbet görmesi, nihayetinde uluslararası bir tercih olmasının sonucunda sermayenin dünyadaki dolaşımının, mal değişiminin önündeki engellerin kaldırılması eğilimini de getirdi. Bu aynı zamanda krizin, beki de büyük bir çöküşün kıskacındaki kapitalizmin eğilimi olmaktan öte, ivedi bir gereksinimiydi de…

24 Ocak kararlarının, devamında 12 Eylül Darbesi’nin, o ünlü “bizim çocuklar başardı” söyleminin arkasındaki gerçek de, Dünya Kapitalizminin işte bu temel gereksinimidir.

Aynı dönemlerde iletişim ve bilişim teknolojilerinde ki büyük bir devrim yaratan gelişmeler sermayenin küreselleşmesinin ivme kazanmasına yol açmıştır.

Bilişim ve iletişim teknolojisinin olağan üstü gelişmesi “Küreselleşmeyi” bir olgu haline getirdi. Bu olguyu görmezlikten gelmenin bir anlamı yok. Ama bu küreselleşmenin öncelikle sermayenin küreselleşmesi olduğunu unutmayalım. Tüm Dünya’da sermayenin serbest dolaşımı, sermayenin daha organize olması, sermayedarların (kapitalistlerin) da keza…

Küreselleşme, iddia edildiği gibi emeğin küreselleşmesi anlamına gelmemektedir.

Küresel Sermaye Uluslararası Tekelci Sermayeden elbette farklıdır.

Uluslararası Tekelci Sermaye, BOSH, Philips, BP, CocaCola gibi birçok ülkede yatırım yapan, fabrikalar şubeler açan hemen her işkolundaki tekeller, büyük holdinglerdir. Saroz, benzeri uluslar arası finans kuruluşları, Microsoft gibi yazılım devleridir. Sermaye gücüyle devletleri, ülkeleri etkileyip yönlendirebilirler. Yönetim kurulları vardır. Tam denetimli yönelimleri ve yönlendirmeleri olur. Öncelikli olarak dar bir grubun (hissedarlarının) çıkarlarını, akabinde kapitalizmin genel çıkarları güderler.

Küresel Sermaye, Dünyadaki UTS leri de kapsayan, irili ufaklı tüm sermaye gruplarının birbirleri ile girift, organik, yönetsel veya sermaye ortaklığı yoluyla, giderek artan hızda bağ kurmasıdır. Özünde bir süreçtir. Hızla % 100’e yaklaşan ama hiçbir zaman varamayacak olan bir katışma sürecidir. Örneğin İzmir Pınarbaşı’ndaki orta büyüklükte bir plastik enjeksiyon fabrikasının Brezilya’da bir döküm fabrikasıyla ortak olmasıdır. Bu bağın illa sermaye ortaklığı şeklinde olması da gerekmiyor. Örneğin ürün, teknoloji takası şeklinde ya da ortak pazarlama stratejisi izleme şeklinde de olabilir.

Bu süreci tetikleyen unsurlara kabaca göz atarsak;

Finans kuruluşlarına, gerek uygun yasal ortamlar yaratılması, bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişimin az elaman çalıştırabilme ve denetim sağlayabilmekteki etkisi bu tip kuruluşların, çok geniş bir coğrafyada para alıp satması olanaklarını getiriyor. Dolayısı ile yine orta, hatta küçük bir işletmenin borç-kredi ilişkisi bile o şirketin küresel sermaye ile iç içe girmesi demektir.

Uluslararası ürün, işletim, hammadde kullanımı konusundaki standartların ve denetim tekniklerinin (ISO 9001 ‘den ISO 2200’kadar ISO serileri, OHSAS 18001 vb.) gelişmesi sonucu, örneğin büyük bir marka, pazarladığı ürünün bir parçasını Türkiye’de veya Dünyadaki herhangi orta ölçekte bir şirkete yaptırabilir. Çünkü fabrika gibi sabit yatırımlar yapmadan, tümüyle döner sermaye ile gelişmemiş ülkedeki ucuz işgücünden yararlanabilmesini sağlamaktadır. Bu da o ülkelerdeki irili ufaklı birçok işletmelerin Küresel Sermaye sürecine katılmasını getiriyor.

İnternet Teknolojisinin gelişimine uygun olarak e-ticaret yasalarının hızla (yaratacağı tüketici mağduriyeti gibi sorunları önemsemeden) geçirilmesi sonucu uluslararası ticareti ve daha minimize sermaye gruplarının uluslararası platformda birbiriyle iletişimini hızlandırdı. Bu durum Küresel sermayeye giderek daha küçük sermaye grupların dahil olmasını getirmekte.

Daha birçok tetikleyici unsur sayılabilir ama hepsini genel bir tanım yaparsak; Kapitalizmin işlerliğinin, derinleşmesinin, yaygınlaşmasının artmasıdır.

Kısacası Sermayenin küreselleşmesi giderek hız ve kütle kazanan bir çığ gibi gelişmekte.

Bu hiç birimizin inkar edemeyeceği bir gerçek. Hiçbir zaman ne emperyalizmin yerini aldı, ne de kapitalizmin özünü değiştirdi. Küresel Sermaye yeni bir sermaye türü değil, bildiğimiz sermayenin yeni güçler ve olanaklar edinmiş halidir. Emperyalizm hala var. Uluslararası tekeller hala var. Ve onların arasındaki rekabet te hala var.

Ancak her türlü niceliksel gelişmenin bir süre sonra niteliksel bir gelişmeye dönüştüğünü de unutmamak gerekir. Emperyalizmin günümüz yöntemlerinden birinin sermaye aktarımı olduğunu biliyoruz. Bunun o ülkedeki kapitalizmi geliştireceğini de biliyoruz. Bu gelişimin yeteri niceliksel gelişimi sağlaması durumunda bazı niteliksel değişimlere yol açmayacağını iddia edebilir miyiz?

Örneğin Türkiye’yi hala Emperyalizme bağımlı az gelişmiş bir ülke olarak tanımlayabiliyor muyuz? Ya da “Emperyalist ülkeler kendisine bağlı ülkelerin gelişmesini istemezler. Geri bırakırlar.” gibi bir tanım ne derece doğru olabilir? Artık bağımsız bir ülke kaldı mı? Peki, bütün bunlar ne anlama geliyor? Yani anti-kapitalist olmayan bir antiemperyalist kavga olamayacağının arkasındaki asıl gerçek nedir? Bugün Ulusal Burjuvaziden söz edemiyorsak bunu neyle açıklayabiliriz?

Bütün bunların arkasında sermayenin küreselleşmesi yatıyor. Ve bu sürecin giderek daha hızlanması hatta hızının da daha hızlı artacağı… Sermayenin küreselleşmesinin vardığı nokta da onu artık küresel sermaye diye tanımlamamıza yeter.

Nadi Öztüfekçi

24 Mayıs 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.