21 Mayıs 2013 Salı

Birkaç soru...

* Küresel Sermaye nedir? İyi midir, hoş mudur? Uluslararası Tekelci Sermayeden farkı nedir? Ne zaman ortaya çıkmıştır? Dünya, yaşam ve çevre üzerinde etkisi nedir? Ülkemizin ve bölgemizin yaşadığı süreçlerde ki dahli ne düzeydedir? Kendine özgü bir bilinci var mıdır? Küresel Sermayenin niceliksel ve niteliksel gelişimi, sınıf kavgasının özünü değiştirmiş midir yoksa bu kavganın yeni taktiklerle ve yeni savaşım biçimlerini geliştirmesi yeterli midir?
Peki, bu yeni savaşım yöntemleri ve yeni taktikler neler olabilir?

* Kapitalizmin gelişmesinin vardığı niceliksel boyut, niteliksel olarak da değişmesine yol açtı mı? Kapitalizmin içselleşmesi ne anlama gelir? Kar oranlarının eğilimsel düşüşü hala geçerli mi? Kapitalizmin bu sorununu atlatırken kullandığı gelişmiş ve gelişen teknoloji sorunu çözüyor mu, öteliyor mu?

İş gücüne bağımlılığın giderek azalması aynı zamanda geniş kitlelerin işsizleşmesine, dolayısı ile tüketebilme, satın alabilme yeterliliğinin de azalması anlamına gelmez mi? Bu durum onların varlıklarını ve öz kaynaklarını tüketim ihtiyaçlarını karşılamak üzere elden çıkarmalarına yol açmaz mı? Ekonomik büyüme ve yaşamın geometrik dizinsel yok oluşu arasındaki ilişki çözülebilir bir sorun mu? Yaşamsal kaynakların metalaşması, yaşamsal kaynakların tekelleşmesi, giderek yaşamın tekelleşmesi anlamına gelmez mi? Bu sorun ne kadar önemli? Yoksa hoş bir durum mudur?

* "Orta Sınıf" nedir? "Orta Sınıf" gerçekten sınıf mıdır? Ortak davranış özellikleri nedir? Burjuvaziye mi, İşçi sınıfına mı daha yakındır? Kendine özgü kültürleri var mıdır? Sınıf tanımında belirleyici olan üretim araçları ile olan ilişkinin nasıl olduğu mu yoksa gelir düzeyindeki birbirine yakınlık mıdır?

* Temcit Pilavı nedir?

Yukarıdaki soruların sonuncusu hariç hiç birinin yanıtını bilmiyorum. Deli gibi de merak ediyorum. Bu sorular hakkında tek bildiğim mensubu olduğum emekçi kesim için, can alıcı oldukları, aynı zamanda onlarca kategori ve bu kategorilere ait yüzlerce soru eklenebileceği..

Bu soruların yanıtlarını bilmiyorum çünkü yeteri kadar tartışılmıyor. Konuşulmuyor bile... Bazen bulunduğum uzayı sorgulamak ihtiyacı duyuyorum.

Temcit Pilavına gelince... "Erkeğini sahura bekleyen kadının, pilavı yanmasın diye ocağın üzerinden kaldırması ve soğumasın diye tekrar koyması" hikayesine dayalı, "Tekrar tekrar bahsedilen şey, daima öne sürülen madde. Mükerreren ortaya sürülen bahis, yahut söylenilen söz." diye tanımlanabilir.

Sizi bilmem ama benim ısıtılıp ısıtılıp önümüze konan bu Temcit Pilavlarının o ağır, dibi tutmuş, yanık kokularından midem bulanmaya başladı. Sürekli yeni iddiası ile önümüze konan ustalıkla yapılan tariflerden hep aynı temcit pilavı çıkıyor. Burada ustalık aşçılıkta değil, o bayat pilavı yeniymiş gibi sunabilen illüzyonistlikte... Ama bu ustalık bile dibinden çıkan Ekim Devriminin değiştirilmez bir tarihsel realite olmasına duyulan kinin kokusunu gizleyemiyor.

Kapitalizmin o azgın seline 1917 Ekiminde çekilen setin bugüne yansıyan -ya bir daha olursa- korkusu, hırçınlık olarak yüzlek gösteriyor. O yüzden sadece Ekim Devrimi değil, onun etkisiyle filizlenen her şey, bu 'kutsal kin'in menzili dahilinde...

Elbette tarihsel gerçeklerin değiştirilemez olduğu biliniyor. Ama tarihsel gerçeklerin algılanması bulandırılabilir. İşte o "Temcit Pilavı" bellek formatlamanın en geçerli yöntemi... "Yeteri kadar tekrarlanırsa gerçek olarak algılanabilir" üzerinden, önce geçmiş aidiyetlere saldırılıyor. Geçmişle yüzleşmek adına tek yanlı bilgilendirmelerle zaman ve mekan kavramından kopuk, neden sonuç ilişkisini yok varsayarak, ayakları havada değerlendirmeler yapılıyor. Tarih bilimsel nesnellikte değil, günümüzün etik değerleri üzerinden, öznel algılarla incelenmeye kalkılıyor. Elbette ortaya "bilimsel bir irdeleme" değil "öznel bir didikleme" çıkıyor.

Geçmişle yüzleşmeyi, geçmişinden utanmak olarak algılayan, yeni aidiyetlerine kılıf arayan bir kesim oluştu. Adeta yaşadığı olumsuzlukları anne ve babasının zamanında evlenip, birlikte olmasına bağlayan trajikomik bir durum içindeler.

Artık sağlam bir karar verme zamanı… Rotamızı, geçmişin nesnel değerlendirilmesi sonucu çıkarılan dersler ışığında, günümüzü de bilimin öncülüğünde irdeleyerek mi saptayacağız? Yoksa geçmişten duyulan hicapla zihnimizi bulandırıp, bize sunulan mistik düşünce kalıplarına teslim mi olacağız?

Nadi Öztüfekçi
21 Mayıs 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.