Dört gün önceki bir paylaşımda şöyle demiştim:
"Türkiye eğer Afrin'e girerse bunu ABD'ye rağmen yapmış olmayacak.
ABD'nin gözetim ve onayında yapmış olacak.
Suriye güçlerinin Afrin'i her an ele geçirmesi büyük ihtimal.
ABD, her an ve her şekilde yönlendirebileceği, siyasi bir figürün yönetimindeki Türkiye'nin orada olmasını, Suriye ulusal ordusunun Afrin'i ele geçirmesine yeğleyecektir.
Erdoğan kaç gündür, büyük fiyakayla, sanki ABD'ye kafa tutuyormuşçasına Afrin'e gireceğini bağıra çağıra ilan etti.
Ama bir kaç saat önce medyaya düşen haberlere göre;
ABD öncülüğündeki DEAŞ karşıtı koalisyonun sözcüsü Albay Ryan Dillon, bugünkü basın toplantısında Türkiye'nin muhtemel Afrin harekatına adeta yeşil ışık yakmış.
Haberi duyuran gazeteci Wladimir van Wilgenburg, Dillon'un kendi sorusuna "Afrin, koalisyonun operasyon alanı içerisinde değil" yanıtını verdiğini belirtmiş.
Albay Ryan Dillon bu konuda ne kadar yetkili bilemem.
Ama bu haber her durumda iğrenç bir tuzağın varlığını haber ediyor."
TÜRKİYE O TUZAĞA DÜŞTÜ!
ABD, Albay Albay Ryan Dillon ağzından yeşil ışık yakarken, bir gün sonra ABD Dışişleri Sözcüsü Nauert de "Türklere çağrımız böyle bir harekete geçmemeleri yönündedir" şeklinde, "dostlar alışverişte görsün" gibisinden bir itiraz geldi.
Erdoğan'ın harekattan 10 gün öncesinden beri bu harekatın reklamını ABD'ye karşı külhani gösteri eşliğinde yapmıştı.
Eğer ABD bu göstermelik itirazı yapmasaydı, Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik bu çıkışları boşa gidecekti.
Yukarıda bir iki paragrafını alıntıladığım yazımda da belirtmiştim.
ABD Türkiye'nin Afrin'e girmesine gerçek anlamda karşı çıkmadı.
Aksine önünü açtı.
Suriye iç savaşı başladığından bu yana Esad rejiminin en büyük düşmanı Erdoğan'dı.
Yakın zamanda Esad'ın yıkılması gerektiğini söyledi.
Erdoğan'ın bu kadar kısa sürede değişmesi mümkün değil.
Bu harekat Erdoğan'ın tümüyle inisiyatifinde başlamamış olabilir.
Ama bu harekatın ilan edilen amaçları Erdoğan'ın asıl önceliği değil.
Bu görünürdeki amaçlar; Erdoğan'ın 7 Haziran seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra takındığı kılığın gereği.
Bu yeni kılığının oy getirisini 1 Kasımda gördü. Erdoğan'ın, anayasanın değişen maddelerinin yürürlüğe gireceği 2019 seçimlerine kadar 'oy'a ihtiyacı var.
MHP ve Vatan Partisinin, 7 Hazirandan sonra edindiği imajını tamamlayan -konu mankeni olarak da olsa- desteğine de...
Ayrıca bu iki partinin TSK içindeki etkisini de unutmayalım.
İşte bütün bunlar Afrin Arenasına girilmesinin görünürdeki gerekçelerini şekillendiren etmenler.
TSK'nin ikna edilmesi, hatta zorlanması için zorunlu bir görsellik.
TSK Afrin'e ne amaçla girdiğinin farkında mı bilemiyorum ama Erdoğan bu ortamdan Esad'la hesaplaşmak için yararlanması küçük bir olasılık değil.
Her an TSK'ni de oyuna getirebilir.
Suriye iç savaşının en büyük aktörü Erdoğan'dı.
Ancak o sürecin nasıl başladığını ve hemen öncesini hatırlayın.
Türkiye ve Suriye'nin iki lider nezdindeki 'görünürdeki' dostluğu gözünüzün önüne getirin.
Bugüne kadar gelen süreç Suriye sınırındaki mayınları temizleme ile başladı.
Erdoğan İsrailli bir şirkete ihale edilmeye kalkmıştı. Bu girişimin bugün yaşadıklarımızla planlanmış bir ilgisi olmadığını söyleyebilir misiniz?
Aynı süreçte Erdoğan, Suriye'ye olan ambargonun etkisini en aza indirecek, o güne kadar hiç olmadığı kadar dostluk göstermişti.
Her iki ülke için yararlı ekonomik iş birlikleri yapıldı.
Birlikte ailecek yat gezileri yaptılar.
Tarihe iz bırakacak fotoğraflar verdiler.
Sonra aniden her şey değişti.
Erdoğan'ın Esad'a karşı tutumu 180 derece değişti.
Şimdi şöyle bir akıl yürütelim.
Erdoğan, Esad'a ve Suriye'ye karşı bu dostluğu gösterdiği anlarda, çok değil bir yıl sonra kanlı bıçaklı olacağını bilmiyor muydu?
Sizce böyle bir olasılık var mı?
Bugün Erdoğan, Suriye rejimini bilgilendirerek, Suriye'nin toprak bütünlüğüne 'saygılı' bir askeri operasyon yapıyor!?
180'in üzerine bir 180 derece daha ekleyip başladığı yere dönmüş görünüyor.
Bu saygının ne kadar devam edeceğini düşünüyorsunuz?
Örneğin 2019 Cumhurbaşkanı seçimleri sonrasında da Başbakanın dile getirdiği bu, "Suriye'nin toprak bütünlüğüne olan saygı" sürecek mi sizce?
Erdoğan'ın siyasi rotasının bir sinüs eğrisi gibi seyrettiğini biliyoruz.
Yeni bir 180 derecelik bir dönüş daha neden olmasın?
Diyeceğim o ki bu operasyon ÖSO ve SDG birleşerek Suriye'ye karşı bir operasyona dönüşürse şaşırmayın.
Size absürt mü geldi?
Eğer absürt olan bir şey varsa, Erdoğan'ın emperyalizme rağmen Afrin'e girmesidir.
Şaşıracaksanız buna şaşırın. Suriye'deki bugünkü duruma, ABD emperyalizmi, Erdoğan İktidarı, PKK-PYD eksenindeki Kürt Hareketi iş birliğiyle varılmıştır.
Erdoğan bu işbirliğini bozan taraf olmayacaktır. Olamaz da...
Böyle işbirliklerini bozmak kolay değildir.
Bütün bu karşıtlıklar göstermelik.
Bu iş birliğini bozabilecek tek taraf vardır. O da bu iş birliğini organize eden taraf olan ABD...
ABD emperyalizmi, tetikçiliğini yaptığı Küresel Kapitalizmin, bölgeye yönelik hesaplarındaki gelişim ve aşamalara göre hareket edecektir.
Kurduğu bu koalisyonun işlevselliğini kaybettiğini düşünürse bir dakika beklemeden bozabilir diğer iki taraftan birini ya da ikisini de harcayabilir.
Ama diğerlerinin bozmasına izin vermez.
Erdoğan'ın Afrin' girilmesinde oynadığı rol bu ittifakın bozulduğu anlamına gelmez.
Yani şimdilik kimsenin harcandığı ya da gözden çıkarıldığı yok.
Buna gerek de yok. Her şey ABD'nin istediği gibi gidiyor.
Bu koalisyonun harcanacak ilk tarafının Pankürdist PKK-PYD olmayacağına da emin olabilirsiniz.
Ayrıca ben koalisyonu tarif ederken tarafları ABD, Erdoğan ve PKK-PYD olarak tanımladım.
Bu koalisyonda Türkiye yok, Erdoğan var.
Türkiye Suriye'den sonraki öncelikli hedef.
Zarrap Davasından tutun da IŞİD'le yapılan petrol ticaretine kadar hakkında, koz olarak kullanılabilecek bir çok şaibe olan Erdoğan tarafından yönetilen Türkiye elbette İran'a göre daha kolay bir hedef olabilir.
Eğer Erdoğan, -örtülü olarak da olsa- ABD'den aldığı vizeyle Afrin'de yeni bir Hendek savaşına tutuşursa yeni bir Irak-Türkiye, Saddam-Erdoğan benzeşmesi yaşanabilir.
Yepyeni arenalar yakın zamanda provası yapılmış olan ülkemizde de kurulur ve bunun sonucunda, Irak'ta 36. Paralel olarak tarihe yazılan, Irak'ı dilimleyen olay, Türkiye'de 39. Meridyen olarak gerçekleşebilir.
Böyle bir risk var. Başka riskler de...
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ; Afrin harekatı ile ilgili açıklamasında, "Türkiye'nin bekası için büyük riskler alınacaktır" diyerek bunu itiraf etti.
Bekir Bozdağ yarı yarıya haklı. Türkiye'nin büyük riskler alacağı doğru ama bunlar Türkiye'nin bekası için olmayacaktır.
ABD emperyalizminin çıkarları için olacaktır.
Afrin harekatı nasıl gelişirse gelişsin Türkiye açısından bir çok risk taşımaktadır.
Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı Seçimlerinden galibiyetle çıkması durumunda; bu harekat Suriye'ye karşı işgal hareketine dönüşebilir. Bu durumda Türkiye'nin karşı karşıya geleceği riskleri düşünün.
Eğer seçilemeyeceğini görürse de Kürt karşıtlığını bir seçim propagandası olarak kullanma eğilimini abartarak Afrin'de sivillere yansıyan bir işgal girişimi başlatabilir.
Bunun sonucu da yukarıda anlattığım sürecin işlemesine neden olur. Birleşmiş milletlerin 39. Meridyen dilimlenmesine maruz kalabiliriz.
Binlerce insanın ölümü kan zulüm ve kaos da cabası...
Türkiye'nin bu risklerden kurtulmasının birinci şartı Erdoğan'ın bu tek adam yönetiminden kurtulmak.
Ulusal bütünlük temelli, anti emperyalist ve emek eksenli bir mücadelenin ülkeye yaygınlaştırılması mümkün.
Ama ittifakların iyi seçilmesi kaydıyla...
Öteden beri dillendirdiğim Erdoğan'ın 2019 seçimleri öncesi karşısındaki cepheyi dizayn etmeye çalıştığı cepheleşmeye razı olmamak gerekir.
Afrin Harekatının amaçlarından bir tanesi de böyle bir cepheyi pekiştirmektir.
Erdoğan Afrin Harekatına karşı çıkanları PKK ve FETÖ'cü cephe içinde yer almakla suçlayacaktır.
Oysa bu harekata karşı çıkmak gerekir.
O durumda ne yapmalıyız?
Bu harekata karşı çıkarken bu cephe içinde yer almamaya dikkat etmek gerekir.
Eğer ABD'nin Türkiye sınırları dibinde PKK-PYD gövdeli bir ordu kurmasını görmezden gelerek, sadece Erdoğan karşıtlığı üzerinden karşı çıkarsanız, bu harekatın amaçlarına hizmet etmiş olursunuz.
2019 seçimleri öncesi seçim çalışmalarının bir parçası olursunuz.
Aksine Erdoğan'ın yukarıda sözünü ettiğim ittifakının sürdüğü gerçeğini haykıran, bunu teşhir eden bir propaganda etkili olacaktır.
ABD, Erdoğan İktidarı ve PKK-PYD amaç birliği Suriye'nin toprak bütünlüğünü bozmuş ve bugüne getirmiştir. Salih Müslim'le yapılan görüşmeleri hatırlayalım.
Teşhir edilecek gerçeklerden biri de budur.
Kısacası;
Erdoğan'ın "Karşı Cepheyi dizayn etme" girişimlerini boşa çıkararak Barışı savunmak mümkün.
Yeter ki hatır gönül gözeterek siyasi analizler yapmayalım.
Akılcı, gerçekçi olalım.
Saygılarımla
Nadi Öztüfekçi
21 Ocak 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.