Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin, ister 2019'da ister baskın bir seçimle erken tarihte yaklaşması ile birlikte algı operasyonları peş peşe işlemeye başladı.
Gün geçmiyor ki önümüze yeni bir "Toksik Dolma" koymasınlar.
AKP atacağı her adımın olası siyasi sonuçlarını, attığı her adımın siyasi getiri ve görüsünü görmek üzere anket yaparken; karşı cephesini de boş bırakmıyor.
Küresel algı odaklarının da desteğiyle ustaca pişirilen Toksik Dolmalar, Erdoğan'ın 'suret-i muhalefet'ten görünen veya 'sol görünümlü' gizli taraftarları aracılığıyla, içlerinde yuvalandıkları, gerçekten muhalif veya sol duygulara sahip kesimlere kolayca ulaştırıiıyor.
Ve "dolma yutmada üzerine olmayan " Türkiye Solu, hiç bir araştırma yapmadan, bırakın araştırmayı üzerine kafa bile yormadan bunları çevresine servis ediyor. Uzunca bir süredir, "CHP, HDP ittifakı dolmasını" adeta burnumuza sokarcasına yedirmeye çalışıyorlardı. Yetmedi, yeni bir tanesini daha pişirdiler. Son dolma, "Seçim Boykotu Dolması"... Hangisini yersen... Bir de kendilerinden o kadar eminler ki.!? Zannedersin ülkenin dört bir tarafında, beş on bin denek üzerinde anket, kamuoyu araştırması falan yapmışlar gibi, tereddüt etmeden reçetelerini yazıyorlar. İlginç olan; birbiriyle uyumsuz tarifleri aynı anda sofraya sürmeleri. Örneğin bir yandan, "Saadet Partisi, İYİ Parti, HDP ve CHP gibi, yiyeni mide fesadına uğratacak, bir dolma tarifine Abdullah Gül gibi kart turpu katarak, Erdoğan'a karşı(!) bir salaklar sofrası kurmaya kalkıyorlar. Aynı anda da; "aslında bu sofraya da gerek yok, sen şu 'Seçim Boykotu' dolmasını ayak üstü yut bakayım" diyerek Hayır Cephesinin sofradan aç kalkması için ellerinden geleni yapıyorlar.
Aslında bir toksik dolma daha var. Üstelik ilk ikisinden daha toksik... Bu da Erdoğan'a karşı bir darbe ya da müdahale... Şimdilik satır aralarında ya da imalarla dile getirilerek, mahcup bir şekilde pazarlanıyor. İsterseniz bu retorikleri, metaforları falan bırakalım da bu dolmalar üzerinde sırasıyla toksin analizi yapalım. Önce birinci Toksik Dolma... CHP ve HDP'nin kontenjandan var olduğu, gerekirse meclisteki diğer partilerin (İYİ Parti ve Saadet Partisi) biri veya ikisinin dahil edildiği bir ittifak önerisini ele alalım. Aslında bu dolmayı daha önceki yazılarımda ele almıştım. Ama yine de üzerinde biraz akıl yürütelim. Sizce CHP ve HDP ittifakı, her iki partinin ayrı ayrı alabileceği oyların toplamından daha fazla oy alır mı? Örneğin 1 Kasım seçimlerinde CHP'nin aldığı %25.31 ve HDP'nin aldığı %11.90 ile toplam %37.21'in önüne geçebilir mi? Çok daha önemlisi %50'yi aşabilir mi? Bence 1 Kasım Seçimlerinde ayrı ayrı aldıkları oyun toplamını bile alamazlar. Diyelim ki bu ittifaka -olmaz ya- İYİ Parti ve Saadet Partisini dahil ettiniz. Seçim öncesi anketlere göre ayrı ayrı alabilecekleri oyların toplamını, HDP'nin dahil olduğu bir ittifak içerisinde olduklarında alabilirler mi sizce? Ne CHP, ne İYİ parti ne de Saadet partisi, tabanlarına HDP ile aynı ittifakta olmalarını anlatamazlar. Böyle bir ittifakta, -içinde diğer iki parti olsun ya da olmasın- en fazla oy kaybedecekler CHP ve HDP olacaktır. İroniye bakın ki her iki parti tabanı diğer partiye duyduğu tepki nedeniyle AKP'ye kayacaktır. (CHP tabanının ağırlıklı olarak İYİ Partiye kayması beklenebilir) Bir Kasım seçimlerinin hemen ertesinde, televizyonlarda sonuçlardan fazlasıyla memnun, Kürt Kökenli bir seçmen şöyle demişti; "Tam da bizim istediğimiz gibi oldu, HDP barajı geçti, AKP de birinci parti oldu" Bence bu ifade bize epeyi bir şeyler anlatıyor. Diğer yandan; Son anket sonuçları HDP'nin de, İYİ Partinin de barajı geçebileceklerini gösteriyor. Yani bu iki parti açısından ittifak tercihi, baraj sorunundan dolayı olmayacaktır. İYİ Parti barajın ötesinde bir başarı peşinde. Özellikle MHP'den ve CHP'nin, partisini istediği ulusal çizgide görmeyen tabanından koparacağı oylar, bu başarı beklentisinin önemli bir kısmı. Beklediği bu -başarılı- sonucu riske atacak bir maceraya, yani HDP'nin var olduğu bir ittifaka girmek istemeyecektir. Açıkçası HDP-CHP ikilisinin yanına, İYİ Parti ve Saadet Partisinin bir veya ikisinin katılacağı bir ittifak, sadece seçimlerde başarısız olmakla kalmaz, pratikte hayata da geçemez. Ne İYİ parti ne de Saadet Partisi böyle bir tuzağa düşmez.
Düşse düşse -gedikli bir av kuşu olarak- CHP düşer. Gelelim ikinci Toksik Dolmaya; hani şu akıllara seza, Seçim Boykotu meselesine... Aslında bu dolma için toksin analizi yapmaya bile gerek yok. Vıcık vıcık dolmanın dışına taşmış zehri açıkça görülüyor. Son günlerde sosyal medyada organize olarak ve sıkça dillendirilen Seçim Boykotuna öncelikli gerekçe olarak, seçim güvenliğinin olmayışı gösteriliyor.
21 Şubat’ta Meclis başkanlığına sunulan 26 maddelik ‘ittifak kanun teklifi’ önemli ölçüde Seçim Kanunu’nda da değişiklikler sunmaktadır.
Bu anlamda gerçekten sandık güvenliği tehlikeye giriyor.
Ancak Seçim Boykotu, öncelikle Erdoğan'ın bu oldu bittisine razı olmak anlamına geliyor.
Erdoğan'ın seçim kanunda yapmak istediği değişikliklerin amacı, sadece sayım avantajı sağlamak değil, aynı zamanda karşı cephede umutsuzluk yaratmak.
Bu algıyı yaratmak için, -yukarıda sözünü ettiğim- Erdoğan ve onun açık ve suret-i muhalefetten görünen gizli taraftarları özel çaba sarf ediyor. Başarılı da oluyorlar. Gerçekten Erdoğan muhalifi olan bir kesim, Erdoğan'ın bu manevralarının etkisinde kalıyor. Erdoğan'ın yarattığı bu umutsuzluğu % 50'yi geçen Hayır Cephesine bulaştırıyor ve Erdoğan'ın seçilmesini, önüne geçilmez bir kader gibi algılanmasına yardım etmiş oluyorlar. Oysa böyle bir durumda yapılması gereken, bu seçim kanunu tasarısına karşı mücadele etmektir. Niye savunmayı geride kurmaya kalkıyoruz? Yığınları Seçim Boykotu için sokaklara çağırmaktan çok daha meşru ve mantıklı olan, seçim kanunundaki bu değişikliğe karşı çıkmak için çağırmaktır.
Seçim kanununda yapılmak istenen değişikliklerin aslında ne olduğunu ve çok daha önemlisi, bu değişikliklerin yapılmak istenmesinin arkasında Erdoğan'ın kazanamama korkusu olduğunu yığınlara teşhir etmek, şimdiden yapılacak boykot çağrısından çok daha etkili olacaktır.
Yığınların sandığa sahip çıkması konusunda da duyarlı olmasını sağlayacaktır. Oysa Seçim Boykotu için aynı meşruluk algısını yaratamazsın. Tek atımlık barutunu kullanmadan önce sokağa dökebileceğin yığınların bir yaptırım gücü oluşturup oluşturmayacağını önceden sorgulamak zorundasın. Yapacağın boykot yapılan seçimi geçersiz kılacak kadar niceliksel olmalıdır. Yani bu boykota dahil edebileceğin yığınlar bir yaptırım yaratacak kadar geniş kesimleri kapsamalıdır.
Bugünün konjonktüründe seçimleri boykot etmek, Latif Doğan'ın Küstüm Şov'undan daha fazla etki yapmaz. Ne çağrısını yığınlara ulaştırabilirsin ne de Erdoğan'ı destekleyen, devlet gücü eşliğinde organize olmuş, şoven ve dini duyargaları erekte olmuş, agresif yığınların çıkardığı gürültü içinde boykotun gerekçelerini anlatabilirsin.
Üstelik boykot ettiğin için de -boykot gerekçesi olarak ileri sürdüğün- sandık güvenliğini Erdoğan taraftarlarının insafına bırakmış olursun. O esnada senin dışarıda yapacağın eylemler hakkında geniş kesimler, "bir vehim üzerinden"ayaklandığını, ama çok daha geniş bir kesim de, "darbe yapmak için" ayaklandığını düşünecektir. Üstelik böyle düşünülmesi için gerekli alt yapı hazırlıkları başladı bile... Böylece üçüncü ve en tehlikeli, en toksik olan dolma üzerinde toksin analizi yapmaya başlayabiliriz. Bu Toksik Dolmanın adını da "Erdoğan'a karşı bir darbe ya da müdahale" koyalım.
Böyle bir niyet, böyle bir plan var mı bilemiyorum. Açıkçası sanmıyorum da... Ama böyle bir algının ve beklentinin özellikle yaratılıp piyasa edilmesi büyük bir ihtimal. En çok da Erdoğan taraftarlarının böyle bir algının oluşmasını isteyebileceğini düşünüyorum.
Erdoğan bu zamana kadar, gerek Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında , gerek 14-25 aralık skandallarının ortaya çıktığı sıralar, gerekse de 15 Temmuz algı operasyonları esnasında, kendisi için yaratılan, "her an darbeye maruz kalabilir" algısından çok yararlandı. Bugünkü diktatoryal iktidarını bu algıya borçlu olduğunu söyleyebiliriz. Sırf, "Erdoğan darbeye maruz kalmasın" diye ne çok Toksik Dolma yedirdiler kamu oyuna. Kozmik odalara mı girilmedi, TSK'nin kadrosu hallaç pamuğu gibi mi atılmadı, nice bilim adamı ve yazar, -yeterli yılgınlık kıvamına getirilip muhalif çıkıntıları törpüleninceye kadar- uydurma davalardan dolayı hapislerde mi yatmadı? Bu darbe tehlikesi algısı sayesinde; bugünkü despotik yönetimin anayasal zeminini hazırlayan anayasa değişikliği, "Yetmez" kaydı şartıyla 2010' referandumunda, en demokrat ve en çok bilen ağabeylerimizin canhıraş çabalarına mazhar olarak onaylanmadı mı?
Kısacası Erdoğan, kendisine karşı yapılacak darbe söylentilerini sever. Bu söylentileri çıkaranları daha da çok sever.
Hele hele 15 Temmuz gibi denetimli darbe girişimlerine bayılır, "Allah'ın bir lütfu" olarak görür.
O yüzden seçim yasasındaki değişikliklere karşı değil de seçimlerin boykot edilip sokağa çıkılmasını dört gözle bekleyecektir. Bunu bir darbe girişimi olarak lanse edecek, "gedikli bir mağdur olarak" ustaca oya tahvil edilecektir.
Üstüne, suret-i muhalefetten görünen Erdoğan'ın gizli taraftarları, "yığınsal eylemler, uluslararası demokrasi güçlerinin müdahalesini getirecektir" gibi toksik dolmaları, "analiz" niyetine piyasa ederse Erdoğan, Balkon Konuşmasını o andan itibaren hazırlamaya başlayacaktır.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar, yukarıda, kendimce "toksin analizlerini" yaptıklarıma benzer, daha birçok Toksik Dolma önümüze konacaktır.
Kendi payıma, onların da farkına vardıklarımın toksin analizlerini uygulayacağım.
Ama şimdilik, tıpkı yazının başlığı gibi, "Toksik Dolmalara Dikkat" diyorum. Bilin ki bu dolmaları önümüze koyanların, Erdoğan'ın -anayasanın değiştirilmiş haliyle- seçildiğinde yapabileceklerinden beklentileri vardır.
Nadi Öztüfekçi 25 Şubat 2018
Ve "dolma yutmada üzerine olmayan " Türkiye Solu, hiç bir araştırma yapmadan, bırakın araştırmayı üzerine kafa bile yormadan bunları çevresine servis ediyor. Uzunca bir süredir, "CHP, HDP ittifakı dolmasını" adeta burnumuza sokarcasına yedirmeye çalışıyorlardı. Yetmedi, yeni bir tanesini daha pişirdiler. Son dolma, "Seçim Boykotu Dolması"... Hangisini yersen... Bir de kendilerinden o kadar eminler ki.!? Zannedersin ülkenin dört bir tarafında, beş on bin denek üzerinde anket, kamuoyu araştırması falan yapmışlar gibi, tereddüt etmeden reçetelerini yazıyorlar. İlginç olan; birbiriyle uyumsuz tarifleri aynı anda sofraya sürmeleri. Örneğin bir yandan, "Saadet Partisi, İYİ Parti, HDP ve CHP gibi, yiyeni mide fesadına uğratacak, bir dolma tarifine Abdullah Gül gibi kart turpu katarak, Erdoğan'a karşı(!) bir salaklar sofrası kurmaya kalkıyorlar. Aynı anda da; "aslında bu sofraya da gerek yok, sen şu 'Seçim Boykotu' dolmasını ayak üstü yut bakayım" diyerek Hayır Cephesinin sofradan aç kalkması için ellerinden geleni yapıyorlar.
Aslında bir toksik dolma daha var. Üstelik ilk ikisinden daha toksik... Bu da Erdoğan'a karşı bir darbe ya da müdahale... Şimdilik satır aralarında ya da imalarla dile getirilerek, mahcup bir şekilde pazarlanıyor. İsterseniz bu retorikleri, metaforları falan bırakalım da bu dolmalar üzerinde sırasıyla toksin analizi yapalım. Önce birinci Toksik Dolma... CHP ve HDP'nin kontenjandan var olduğu, gerekirse meclisteki diğer partilerin (İYİ Parti ve Saadet Partisi) biri veya ikisinin dahil edildiği bir ittifak önerisini ele alalım. Aslında bu dolmayı daha önceki yazılarımda ele almıştım. Ama yine de üzerinde biraz akıl yürütelim. Sizce CHP ve HDP ittifakı, her iki partinin ayrı ayrı alabileceği oyların toplamından daha fazla oy alır mı? Örneğin 1 Kasım seçimlerinde CHP'nin aldığı %25.31 ve HDP'nin aldığı %11.90 ile toplam %37.21'in önüne geçebilir mi? Çok daha önemlisi %50'yi aşabilir mi? Bence 1 Kasım Seçimlerinde ayrı ayrı aldıkları oyun toplamını bile alamazlar. Diyelim ki bu ittifaka -olmaz ya- İYİ Parti ve Saadet Partisini dahil ettiniz. Seçim öncesi anketlere göre ayrı ayrı alabilecekleri oyların toplamını, HDP'nin dahil olduğu bir ittifak içerisinde olduklarında alabilirler mi sizce? Ne CHP, ne İYİ parti ne de Saadet partisi, tabanlarına HDP ile aynı ittifakta olmalarını anlatamazlar. Böyle bir ittifakta, -içinde diğer iki parti olsun ya da olmasın- en fazla oy kaybedecekler CHP ve HDP olacaktır. İroniye bakın ki her iki parti tabanı diğer partiye duyduğu tepki nedeniyle AKP'ye kayacaktır. (CHP tabanının ağırlıklı olarak İYİ Partiye kayması beklenebilir) Bir Kasım seçimlerinin hemen ertesinde, televizyonlarda sonuçlardan fazlasıyla memnun, Kürt Kökenli bir seçmen şöyle demişti; "Tam da bizim istediğimiz gibi oldu, HDP barajı geçti, AKP de birinci parti oldu" Bence bu ifade bize epeyi bir şeyler anlatıyor. Diğer yandan; Son anket sonuçları HDP'nin de, İYİ Partinin de barajı geçebileceklerini gösteriyor. Yani bu iki parti açısından ittifak tercihi, baraj sorunundan dolayı olmayacaktır. İYİ Parti barajın ötesinde bir başarı peşinde. Özellikle MHP'den ve CHP'nin, partisini istediği ulusal çizgide görmeyen tabanından koparacağı oylar, bu başarı beklentisinin önemli bir kısmı. Beklediği bu -başarılı- sonucu riske atacak bir maceraya, yani HDP'nin var olduğu bir ittifaka girmek istemeyecektir. Açıkçası HDP-CHP ikilisinin yanına, İYİ Parti ve Saadet Partisinin bir veya ikisinin katılacağı bir ittifak, sadece seçimlerde başarısız olmakla kalmaz, pratikte hayata da geçemez. Ne İYİ parti ne de Saadet Partisi böyle bir tuzağa düşmez.
Düşse düşse -gedikli bir av kuşu olarak- CHP düşer. Gelelim ikinci Toksik Dolmaya; hani şu akıllara seza, Seçim Boykotu meselesine... Aslında bu dolma için toksin analizi yapmaya bile gerek yok. Vıcık vıcık dolmanın dışına taşmış zehri açıkça görülüyor. Son günlerde sosyal medyada organize olarak ve sıkça dillendirilen Seçim Boykotuna öncelikli gerekçe olarak, seçim güvenliğinin olmayışı gösteriliyor.
21 Şubat’ta Meclis başkanlığına sunulan 26 maddelik ‘ittifak kanun teklifi’ önemli ölçüde Seçim Kanunu’nda da değişiklikler sunmaktadır.
Bu anlamda gerçekten sandık güvenliği tehlikeye giriyor.
Ancak Seçim Boykotu, öncelikle Erdoğan'ın bu oldu bittisine razı olmak anlamına geliyor.
Erdoğan'ın seçim kanunda yapmak istediği değişikliklerin amacı, sadece sayım avantajı sağlamak değil, aynı zamanda karşı cephede umutsuzluk yaratmak.
Bu algıyı yaratmak için, -yukarıda sözünü ettiğim- Erdoğan ve onun açık ve suret-i muhalefetten görünen gizli taraftarları özel çaba sarf ediyor. Başarılı da oluyorlar. Gerçekten Erdoğan muhalifi olan bir kesim, Erdoğan'ın bu manevralarının etkisinde kalıyor. Erdoğan'ın yarattığı bu umutsuzluğu % 50'yi geçen Hayır Cephesine bulaştırıyor ve Erdoğan'ın seçilmesini, önüne geçilmez bir kader gibi algılanmasına yardım etmiş oluyorlar. Oysa böyle bir durumda yapılması gereken, bu seçim kanunu tasarısına karşı mücadele etmektir. Niye savunmayı geride kurmaya kalkıyoruz? Yığınları Seçim Boykotu için sokaklara çağırmaktan çok daha meşru ve mantıklı olan, seçim kanunundaki bu değişikliğe karşı çıkmak için çağırmaktır.
Seçim kanununda yapılmak istenen değişikliklerin aslında ne olduğunu ve çok daha önemlisi, bu değişikliklerin yapılmak istenmesinin arkasında Erdoğan'ın kazanamama korkusu olduğunu yığınlara teşhir etmek, şimdiden yapılacak boykot çağrısından çok daha etkili olacaktır.
Yığınların sandığa sahip çıkması konusunda da duyarlı olmasını sağlayacaktır. Oysa Seçim Boykotu için aynı meşruluk algısını yaratamazsın. Tek atımlık barutunu kullanmadan önce sokağa dökebileceğin yığınların bir yaptırım gücü oluşturup oluşturmayacağını önceden sorgulamak zorundasın. Yapacağın boykot yapılan seçimi geçersiz kılacak kadar niceliksel olmalıdır. Yani bu boykota dahil edebileceğin yığınlar bir yaptırım yaratacak kadar geniş kesimleri kapsamalıdır.
Bugünün konjonktüründe seçimleri boykot etmek, Latif Doğan'ın Küstüm Şov'undan daha fazla etki yapmaz. Ne çağrısını yığınlara ulaştırabilirsin ne de Erdoğan'ı destekleyen, devlet gücü eşliğinde organize olmuş, şoven ve dini duyargaları erekte olmuş, agresif yığınların çıkardığı gürültü içinde boykotun gerekçelerini anlatabilirsin.
Üstelik boykot ettiğin için de -boykot gerekçesi olarak ileri sürdüğün- sandık güvenliğini Erdoğan taraftarlarının insafına bırakmış olursun. O esnada senin dışarıda yapacağın eylemler hakkında geniş kesimler, "bir vehim üzerinden"ayaklandığını, ama çok daha geniş bir kesim de, "darbe yapmak için" ayaklandığını düşünecektir. Üstelik böyle düşünülmesi için gerekli alt yapı hazırlıkları başladı bile... Böylece üçüncü ve en tehlikeli, en toksik olan dolma üzerinde toksin analizi yapmaya başlayabiliriz. Bu Toksik Dolmanın adını da "Erdoğan'a karşı bir darbe ya da müdahale" koyalım.
Böyle bir niyet, böyle bir plan var mı bilemiyorum. Açıkçası sanmıyorum da... Ama böyle bir algının ve beklentinin özellikle yaratılıp piyasa edilmesi büyük bir ihtimal. En çok da Erdoğan taraftarlarının böyle bir algının oluşmasını isteyebileceğini düşünüyorum.
Erdoğan bu zamana kadar, gerek Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında , gerek 14-25 aralık skandallarının ortaya çıktığı sıralar, gerekse de 15 Temmuz algı operasyonları esnasında, kendisi için yaratılan, "her an darbeye maruz kalabilir" algısından çok yararlandı. Bugünkü diktatoryal iktidarını bu algıya borçlu olduğunu söyleyebiliriz. Sırf, "Erdoğan darbeye maruz kalmasın" diye ne çok Toksik Dolma yedirdiler kamu oyuna. Kozmik odalara mı girilmedi, TSK'nin kadrosu hallaç pamuğu gibi mi atılmadı, nice bilim adamı ve yazar, -yeterli yılgınlık kıvamına getirilip muhalif çıkıntıları törpüleninceye kadar- uydurma davalardan dolayı hapislerde mi yatmadı? Bu darbe tehlikesi algısı sayesinde; bugünkü despotik yönetimin anayasal zeminini hazırlayan anayasa değişikliği, "Yetmez" kaydı şartıyla 2010' referandumunda, en demokrat ve en çok bilen ağabeylerimizin canhıraş çabalarına mazhar olarak onaylanmadı mı?
Kısacası Erdoğan, kendisine karşı yapılacak darbe söylentilerini sever. Bu söylentileri çıkaranları daha da çok sever.
Hele hele 15 Temmuz gibi denetimli darbe girişimlerine bayılır, "Allah'ın bir lütfu" olarak görür.
O yüzden seçim yasasındaki değişikliklere karşı değil de seçimlerin boykot edilip sokağa çıkılmasını dört gözle bekleyecektir. Bunu bir darbe girişimi olarak lanse edecek, "gedikli bir mağdur olarak" ustaca oya tahvil edilecektir.
Üstüne, suret-i muhalefetten görünen Erdoğan'ın gizli taraftarları, "yığınsal eylemler, uluslararası demokrasi güçlerinin müdahalesini getirecektir" gibi toksik dolmaları, "analiz" niyetine piyasa ederse Erdoğan, Balkon Konuşmasını o andan itibaren hazırlamaya başlayacaktır.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar, yukarıda, kendimce "toksin analizlerini" yaptıklarıma benzer, daha birçok Toksik Dolma önümüze konacaktır.
Kendi payıma, onların da farkına vardıklarımın toksin analizlerini uygulayacağım.
Ama şimdilik, tıpkı yazının başlığı gibi, "Toksik Dolmalara Dikkat" diyorum. Bilin ki bu dolmaları önümüze koyanların, Erdoğan'ın -anayasanın değiştirilmiş haliyle- seçildiğinde yapabileceklerinden beklentileri vardır.
Nadi Öztüfekçi 25 Şubat 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.