20 Eylül 2013 Cuma

Propolis ve Toplumsal Plasebolar...



Propolis diye bir şey duydunuz mu?
Son zamanlarda internet reklamlarında, Başbakan'ın adı ile birlikte çok sık söz ediliyor.
Propolis hakkında Vikipedi'den aldığımız bilgi şöyle;
Genel de yandaş medyada yer alan reklam haberler kuşkuları arttırıyor
"Propolis, arıların bitkilerden ürettiği ve kovan içi temizlikte ve kovanın yalıtımında kullandıkları bir maddedir. Kovana giren ve taşıyamayacakları kadar böcekleri öldürüp bu sıvıyla kaplarlar ve onu yalıtırlar."
Güya Başbakan bu maddeyi tedavi amaçlı kullanmış ve kendisine iyi gelmiş.
Haber Türk'ün bir programında Ankara Arı Birliği Başkanı Selçuk Solmaz Başbakan'a Propolis ikram ettiğini falan söylüyor. Başbakan'ın bunu kullandığını, "tüm dünya liderleri performansını hayranlıkla karşılıyor ve sırrını merak ediyor" gibi laflar ediyor.
Yine bir reklamda, Erdoğan’ın bir resmi olan TIME dergisinin kapağı, üzerinde başka ünlülerin bulunduğu diğer dergi kapakları ile birlikte yer alıyor. Reklam sayfasına baktığınızda kafalarda uyanan imaj;  TIME Erdoğan’ın Propolis kullanarak nasıl iyileştiği haberini kapak yaptığı şeklinde…
Oysa TIME dergisi o sayısında Erdoğan'ın son “Gezi”  olayları ile Arap coğrafyasındaki Erdoğan algısını eleştiriyor. Aynı şekilde, Atv ve Ülke tv de yayınlanan haberde de "Kansere Çare olarak" sunuldu. Haber, iğrenç bir şekilde samimiyetsiz ve kendi içerisinde çelişkili ve yanıltıcı olarak hazırlanmıştı.
TIME kapağı sanki propolisle ilgiliymiş gibi sunuluyor
Bir tanesinde; konuşturdukları uzmanlar(!) aslında "Kanser tedavisinde çığır açabilir" gibi yuvarlak laflar ediyor. Diğer haberde ise kemoterapinin yan etkilerinin giderilmesinde etkili olabileceğinden söz ediyor. Ama her iki haberin de yarattığı algı, sanki kanserin çaresi bulunmuş gibi…
Nereden bakarsanız iler tutar yanı olmayan bir durum söz konusu.  Öncelikle ülkenin Başbakanının ismi bir reklama alet ediliyor. Başbakanı seversiniz ya da sevmezsiniz. Ama herkesin kafasında uyanacak olan algı şöyle olacaktır: “O kadar tıbbi imkanlara sahip olan bir kişi bile bunu kullanıyorsa bir bildiği vardır.” İşin kötüsü Başbakan’ın bu konuda bir tepkisi yok, belki de “bir vesile ile benden söz ediyorlar.” diye düşünüyordur.  Ya da daha kötüsü, bu piyasadan nemalanılmasına bilinçli bir şekilde göz yumuyor. Reklam yoğunluğuna da bakarsanız bayağı büyük bir piyasa…  Yakın bir süre önce Başbakanın ilaçların süpermarketlerde satılması söylemi ve Emine Hanımın alternatif tıp ilaçları konusunda adeta “modern aktarlık” gibi yatırım girişimleri söz konusu olunca, bu konunun ekonomik arka planını incelemek gerekir diye düşünüyorum.
Konunun başka yönleri de var. Sadece çıkar ve haksız kazanç kapsamında değil. Örneğin sağlık yönü... Pek fazla gündeme gelmiyor belki ama bu tür yanıltıcı reklamlar yüzünden kaç kişi tedavilerini yarım bırakıyor bilseniz. Ben kendi tedavi sürecimden en az beş on vaka biliyorum. Zorlu ve pahallı bir süreç olan bilimsel tedaviyi yarım bırakıp,  daha ucuz olan ve hiçbir bilimsellik kaygısı duyulmadan umudun pompalandığı bu tür tedavi ve ilaçlara yönlenilmesi sonucu yaşanan trajedilere tanık oldum. Pişmanlık ve şaşkınlıkla daha zorlaşan ve başarı şansı artık düşmüş olarak yeniden tedavi için başvuruyorlardı.
Propolis ile ilgili reklam içeriklerini dikkatle incelerseniz henüz ilaç olarak piyasaya sürülebilecek düzeyde kanıtlanmış bir durum yok. O yüzden ilaç olarak değil de gıda olarak piyasa sürülüyor. Ama olağan üstü bir ilaçmış gibi sunuluyor. Yukarıda anlattığım trajedilere neden olabilecekleri kaygısını taşımıyorlar. Ve Başbakanın adının kullanılmasına izin verilerek devlet de bu etik dışı duruma zemin hazırlıyor.
İşte bu noktada meselenin bir başka yönü ortaya çıkıyor. Yine ekonomik, ama bu defa kapitalizmin krizlerine neden veya çözüm olabilecek boyutta olarak… Sosyal sağlık politikalarının hızla terk edilip yerine konan piyasacı sağlık uygulamalarının getireceği travma ve olası tepkileri azaltmada bu tür umutlara ihtiyaç var. Yakında bu tür ilaçların(!) ücretleri SGK tarafından karşılanılması planlanıyor. İlaçmış gibi sunulan, ama gıda güvenliği tüzüğü çerçevesinde piyasaya sürülen yani tedavi edici özelliğine değil de yenilebilir olduğuna dair sertifikalandırılan toplumsal plasebolar… Ucuza üretilip bol karla satılan bu tür ilaçlar(!) SGK ya da ileride özelleştirilecek olan sağlık sigortaları tarafından insanlara tedavi oluyormuş hissi veren kandırma süreçlerinde bol bol kullanılacağa benziyor.
Kendisi modern tıbbın en ileri teknik ve tedavi yöntemleri ile şifa bulan Başbakan vatandaşının bolca umutla soslanmış “ilacımsılar” ile kandırılmasına göz yumuyor.
Son olarak; meselenin bir de tükenmek üzere olan iktidarların sık başvurduğu bir yöntem olarak başarı fetişizmi yanı var. Argümanlarını sürekli -ne şekilde olursa olsun- ‘başarı’ üzerine kurmuş olan AKP iktidarı, denizin bitmek üzere olduğu şu günlerde bu işi artık balonlara yüklemiş durumda.
Neden denizin bittiği, neden tükenmek üzere olan bir AKP iktidarından söz ediyoruz başka bir yazının konusu olsun. Ama en azından artık gerici faşist yüzünü eskisi gibi saklayamadığı açık…  Ve her gerici iktidar gibi seçmenlerinin gururunu okşayacak flaş başarılara gereksinimi var. Büyük projeler, sportif başarılar, prestijli organizasyonlar ve mucizevi buluşlar gibi tüketim amaçlı, günü kurtaracak başarı hikayelerini pompalıyorlar. Bunların hepsinin sonuca ulaşması da gerekmiyor. Sadece piyasaya sürüldüğü an yarattığı "hükümetten yana olumlu hava" ve gerçek başarısızlıkları gölgelemesi yeterli.  Örneğin İstanbul Olimpiyatları rüyasının fiyaskoyla sonuçlanması, atletizmde yaşanan doping rezaleti gibi gerçek başarısızlıkları gölgeleyecek gerçek dışı başarı senaryoları üretiyorlar. Nasılsa kimse takibini yapmıyor.  O yüzden bir üniversitede başlatılan bir araştırma, sanki başarılı bir şekilde sonuçlanmış gibi kamuya sunuluyor.
Basit bir arıcılık ürünü olan “propolis” ile bunca sorunun birbiriyle ilişkilendirilmesi fazlaca kötümserlik gibi düşünülebilir. Ama 11 yıl gibi bir AKP hükümeti yaşamış bir insan olarak iyimserlik duymak için pek bir neden göremiyorum.
Üstelik bu tür toplumsal plasebolarla toplumsal hastalıklarımız iyileşmiyor. Aksine ilerliyor. Bildiğiniz gibi plasebonun fiziksel anlamda tedaviye yönelik bir gücü yoktur. Halk dilinde "şeker hapı" olarak bilinir. İlaç benzeri, umutsuz hastalara moral takviyesi olmak üzere etkisiz maddelerdir.
Ben, ülke insanlarının "şeker haplarıyla" oyalanmasını haksızlık olduğunu düşünüyorum.
Moralden daha çok gerçeklere ihtiyacımız var.

Nadi Öztüfekçi
20/09/2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.