Şu günlerde
yaşadığım köye belediye başkan adayları sık sık uğruyor. Foça’ya bağlı bir köy
olduğu için de elbette Foça Belediye Başkanlığı için yarışanlar geliyor. Hemen
hepsi de tek tek herkesle el sıkışıp, konuşma eğiliminde. Kimisi de kısa
konuşmalar yapıyorlar. Hemen hepsiyle merhabalaşıp, denk geldikçe dinlemeye
çalışıyorum. Elbet dünkü kısa yazımda sözünü ettiğim Yerel yönetimlerden
beklentilerimle alakası olmayan şeylerden söz ediyorlar. Ayrı uzaylarda olduğum
söylenebilir. Ancak ben konuştuğum tüm adaylara kendimce bir fırsatını bulup
yöremizde açılmaya çalışılan termik santrallerden, ormanın bağrına dökülen
cüruflardan söz etmeye çalışıyorum.
Bu akşam CHP
adayı ve şimdiki Foça belediye Başkanı geldi. Kendisiyle yakın zamanda
köyümüzde “Çapkınoğlu Meyhanesi” diye anılan, burada bir zamanlar yaşamış
Rumlardan kalma, antik meyhanenin açılışında denk gelmiş ve konuşmuştuk. Her
fırsatta olduğu gibi sözü yine termik santraller ve İzmir Demir Çelik’in
“Gölyüzü” denilen yere cüruflarını depolamasına getirdim. Belediyenin ruhsat
verdiği ile ilgili söylentiler vardı. Başkan şiddetle itiraz etti. “Belgeleri
toparlıyorum, herkese sunacağım” falan dedi. Bence samimiydi zira bu
konulardaki her protesto, mahkeme ve etkinlikte kendisini gördüm. Gerçi bu
konuda benden daha fazla söz sahibi olanlar var. Onlar bu mücadelede açıkçası
daha aktif ve eskiler. Onların bu konuda söyleyeceklerine öncelik tanıyorum.
Ama benim
asıl vurgulamak istediğim şey; antikapitalist bir kavga göze alınamadıktan
sonra çevre duyarlılığı ve mücadelesinin gerçek bir zemine oturamayacağı. Yani
iş; zaten samimiyetten öte bir yerde düğümleniyor. Bu sadece CHP gibi sosyal
demokratlığı henüz bir iddiadan öteye gitmeyen bir parti açısından değil,
kendilerini sosyalist görenler açısından da böyle.
Bu akşam
yerel seçim çalışmaları nedeniyle köy meydanında toplanan, CHP’yi destekleyen
çoğu insanı yörenin çevre sorunlarıyla ilgili mücadelelerde hep görmüştüm.
Başkan da Termik santrallerle mücadele edeceğini söylediğinde coşkuyla
desteklediler. Ancak çoğu köye sonradan
yerleşenlerdi. Anımsıyorum da, sıcak bir yaz günü olan bir mitingde,
katılanların çoğunun şortlu ve askılı penyeli kadınlar, uzun saçlı,
atkuyruklu, küpeli erkekler olduğunu görmüş; “Keşke şalvarları ve tartımakları
(poşunun İzmir köylerindeki adı) ile yörenin yerlileri daha çok olsaydı" diye
düşünmüştüm. Acaba bu çevre kavgası gerçek zeminine otursa yani antikapitalist
bir zeminde yürüse bu katılım profili nasıl olurdu? Açıkçası henüz benim de bir
fikrim yok. Ama şundan eminim; bu
kavganın ayaklarının yere basması için antikapitalist çizgide olması şart.
Bu akşam
gözlemleyip aklıma gelen birkaç şey daha oldu.
Kozbeyli
köyü, belki de sonradan köye yerleşenler sayesinde ağırlıklı CHP’li bir köy diyebiliriz.
Köy meydanı oldukça kalabalıktı. Gördüğüm kadarıyla coşkuluydu da. Kalabalığı
görünce düşündüm;” Biz sosyalistler ya da Komünistler böylesi coşkulu
kalabalıkları bizim köy gibi ufak birimlerde bile toparlayabilir miyiz?” diye… Açıkçası imrendim, keşke toparlayabilsek
diye… Ama sonra Foça Belediye Meclisi
üyesi aday tanıtımına sıra gelip de o adayların yüzlerindeki ifadeleri görünce,
onların hepsinin aday olabilmek, daha doğrusu aday atanabilmek için yaptıkları
kulisleri, birilerinin gözüne girebilmek için yaptıklarını düşününce; bunun
bizim gibiler için ne kadar zor olabileceğini gördüm. O kitleleri toplayan örgütlülüğün aynı
zamanda siyasi ve ticari ikbal beklentisi olduğu çok belliydi. Yani; "bu burjuva
parlamentarizminin sağladığı demokratik(!) ortamda biz burjuva partileriyle
nasıl yarışacağız? Ya da böylesi bir yarışa girmeli miyiz?" diye düşünmeden edemedim Yanlış anlaşılmasın,
bir illegalizm güzellemesi ya da mutlaklaştırması yapmak değil niyetim.
Ustaların bu konuda söylediklerini hatırlamakta yarar var. Ama bugünün
koşullarında ayrıntılı bir tartışmanın gereğini de inkar edemeyiz.
Ben kendi
açımdan kitleler arasında, antikapitalist mücadele ekseninden şaşmadan, onların
yaşamsal sorunlarının çözülmesi doğrultusunda örgütlü çalışmaların daha yararlı
olacağını düşünüyorum. Elbette bir sınıf partisi öncülüğünde… Böylesi bir
partinin legal olması; onun parlamenter bir yarışmaya girebilmesi açısından
değil söylemlerinin, analizlerinin yığınlara daha iyi ulaştırabilmesi ve
örgütlenmesini daha iyi yapabilmesi açısından bir olanak olarak düşünülmelidir.
Seçimlere girmek, mümkünse parlamentoda olmak elbette önemli bir olanaktır. Ama
yığınların içinde ve onların yaşamsal sorunların çözülmesi mücadelesini gerçek
kurtuluş mücadelesi ile bütünleştirmenin, öncelikle sınıf mücadelesinin temel
şartı olduğunu sürekli hatırlamamız gerekiyor. Çünkü kapitalizmin
içselleşmesinin getirdiği yıkımın artık çok geniş kitleleri etkilediğini,
üstelik bu yıkım sürecinin hızının giderek artacağını düşünüyorum. Yani geniş
kitleleri geçinebilmekten öte daha yaşamsal olumsuzluklar bekliyor. Artık sınıf
partileri bu yaklaşan yıkım sürecine karşı mücadelesini yığınların bizzat
içerisinde ve yepyeni bir anlayışla yapması gerekiyor.
Sendikalar,
kooperatifler, meslek oda ve dernekleri zaten doğal çalışma ortamlarıdır.
Ancak; mümkün olduğunca yasal zeminde olması kaydıyla, bazı yeni yapılanmaların
da artık düşünülmesi gerekir. Antikapitalist mücadele birimleri diye
adlandırabileceğimiz bir takım örgütlenmelerden söz ediyorum. Örneğin işsizler
sendikalarının, tüketici örgütlenmelerinin, topraksız ve az topraklı köylüler
için dayanışma kooperatiflerinin yeni bir anlayışla ele alınması gerekir. Bu
yapılanmaların, sınıfsal bir erk mücadelesi ekseninde, ama katılımcılarının
kendilerini yeniden üretebileceği kısa erimli çözümleri de gündeme alması gerekir.
Hayır amaçlı kurumlardan söz etmiyorum. Katılımcıların egolarının tatmini ya da
bireysel veya grup çıkarları ve kalkınmaları için değil, kendi sınıfsal
kurtuluşları için mücadele ettiği kolektiviteler yaratılabilir mi?
Bu mücadele
örgütlü işçi sınıfı öncülüğünde yürütülebilir mi? Ve bu yapılanmaların
kapitalist yozlaşma içersine düşmesi engellenebilir mi? Ve bu nasıl başarılır?
En azından
üzerinde düşünülmesi gerekir diye düşünüyorum.
Antikapitalist
mücadelenin, sınıf kavgasının ısrarla ve sofistike algı operasyonlarıyla
ötelendiği günümüzde; bu mücadelenin aksine geliştirilmesi yaratıcı mücadele
araçlarının geliştirilmesi gerektiğine dair (inanç kelimesini kullanmak
istemiyorum) "derin kanaatim" var.
Sınıf sendikacılığına yapılan sistemli ve bilinçli saldırıların giderek artması, iş güvencesinin giderek azalması, yoksul kesimlere sürekli bireysel çözüm alternatiflerinin dayatılması sonucunda örgütsüz çaresiz kalan kitlelerin egemenler tarafından ne kadar kolay kontrol altına alınabileceğini unutmayalım.
Sınıf sendikacılığına yapılan sistemli ve bilinçli saldırıların giderek artması, iş güvencesinin giderek azalması, yoksul kesimlere sürekli bireysel çözüm alternatiflerinin dayatılması sonucunda örgütsüz çaresiz kalan kitlelerin egemenler tarafından ne kadar kolay kontrol altına alınabileceğini unutmayalım.
Nadi
Öztüfekçi
17 Mart 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.