20 Mart 2014 Perşembe

SON GÜNLERDEKİ SIRADAN OLAYLAR.

Türkiye'nin duyargaları artık dümura uğradı. Son günlerde yaşanan ülkemizin duyarlılık düzeyine göre artık sıradan diyebilceğimiz gelişmelere şöyle bir bakalım.
SIRADAN OLAY 1: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Kars Bölge Müdürlüğü'ne düzenlenen silahlı saldırıda 7 kişi hayatını kaybetti.
Sabah saatlerinde Atatürk Caddesindeki TÜİK Kars Bölge Müdürlüğü'ne gelen Veysi Erim adlı kişi, bölge müdürü Mehmet Tolon ile çalışanları rehin aldı.
Keskin nişancılar bölge müdürlüğünün karşısında bulunan binalarda yerlerini aldı.
Görevlilerin ikna etmeye çalıştığı sırada Erim, silahı başına dayayarak intihar etti.
Konu yeteri kadar konuşulup tartışıldı mı? Örneğin Veysi Erim o kurumda sosyolog olarak göreve alınırken psikolojisi yeteri kadar test edildi mi? Görevini nasıl yapıyordu? Kurbanları önce rehin alıp bir odaya doldurduğunu söylenirken sonra odaya girer girmez ateş ettiği bilgisi geldi. Bu çelişkinin nedeni nedir? Yoksa operasyonun fiyaskoyla sonuçlanması mı gizleniyor?  Keskin nişancıları görünce mi ateş etti?
Bilgiler net değil.
Konu "alacakaranlık" köşesinde.

SIRADAN OLAY 2: Sirkeci’de 15 Mart Cumartesi günü arabalı vapura binerken denize düşen otomobilin görüntüleri ortaya çıktı. Olayda 5 yaşındaki Ece Su hayatını kaybetmişti.
Görüntülere göre arabalı vapur hareket ettikten sonra bindiği görülüyor. Bir kaç gün sonra çıkan bu görüntülere girmeyen bir şey var.
Arabaları sırayla vapura gitmesi için izin veren ya da durduran bir görevli yok mu? Yoksa bu bir görev koordinasyonu hatası mı? Vapur tam güvenlik sağlandıktan sonra hareket etmesi gerekmez mi?
Vapurun kapaklarını kaldırmadan hareket etmesi kurallara uygun mu? Araba neredeyse vapura bir şekilde binmiş gözüküyor. Gemi kaptanı kapağı kaldırmaya devam etse  araba ya askıda kalacak ya da gemiye tümüyle girmiş olacak. Kalkış anında kaptan ya da kapakları kaldıranlar daha dikkatli olmazları gerekmez mi?

Bilgiler net değil.
Konu "alacakaranlık" köşesinde.

SIRADAN OLAY 3:  Adana-Mersin seferini yapan yolcu treni, merkez Akdeniz İlçesi'nde Mersin-Tarsus arasında yer alan Taşkent durağı yakınlarında, Tarsus-Mersin Organize Sanayi bölgesindeki bir fabrikanın işçilerini taşıyan servis minibüsüne çarptı. Kazada 10 kişi yaşamını yitirdi.
Demiryolunun 2 metre uzağında merdivenle çıkılan 5 metre yüksekliğindeki bir kulübedeki şalterlerle manüel sistemle kontrol edilen bariyerleri, kulübedeki kontrol mekanizmasından açıp kapatan ekipler bu durumu da fotoğrafladı. Kazanın nasıl meydana geldiği netleşmezken, polis kaza yerini gören kamera olup olmadığını araştırıyor.

Bilgiler net değil.
Konu "alacakaranlık" köşesinde.

SIRADAN OLAY 4: Niğde Ulukışla-Adana otoyolunda Gedelli mevkiinde bir kamyonetten uygulama yapan jandarma timlerinin üzerine uzun namlulu silahlarla ateş açıldı. Olayda 2 güvenlik görevlisi şehit oldu, bir sivil öldü.
Niğde Valisi Necmeddin Kılıç, Niğde'deki güvenlik güçlerine saldırı ile ilgili çarpıcı bilgiler verdi:"Yabancı uyruklu üç terörist, rutin yol kontrolü yapan jandarma görevlisine ateş açtı. Daha sonra takviyeye gelen jandarma ve emniyet görevlilerine de ateş açan teröristler oradaki bir kamyon şoförünü öldürüp, kamyonetle kaçtı. Kaçanlar bir süre sonra yaralı olarak bir sağlık ocağında ele geçirildi. Şu anda bir asker bir polis memuru ve bir de sivil vatandaşımız olmak üzere 3 kaybımız var."
Yabancı uyruklu, yani Suriyeli… Yani bu hükümetin Türkiye’yi soktuğu belanın uzantısı… Küresel terör ve manipülasyon odaklarına sonuna kadar açılmış sınırlardan giren teröristler. Belki de yakın zamanın “özgürlük savaşçıları”…

Bilgiler net değil.
Konu "alacakaranlık" köşesinde.

Alacakaranlık köşesi o kadar dolu ki…
17 Aralık’tan bu yana ortaya saçılıp bu köşeye sığdırılmaya çalışılan rezaletleri saymıyorum bile…
Ucundan kıyısından duyduklarımızla yetinmemiz isteniyor.  Onların bize anlattıklarıyla, onların tarifleriyle algılayıp tercih yapmamız isteniyor. Ortaya dökülen yarım yamalak bilgilere göre konumlanıyoruz. Öyle ki internet ortamında uçuşan tapelerin onda biri doğru olsa dünya çapında bir skandal olabilecekken doğru olup olmadığını anlayamıyoruz. Üstelik bunun doğru olup olmadığını anlamak bu kadar kolayken…
Öte yandan bu tapeleri servis eden güç odaklarının varlığı başlı başına felaket olmasına ve açığa çıkartılması hiç de zor olmamasına karşın ve yürütmenin başı bu odakları ilan etmesine karşın bizle duyumlarla idare ediyoruz.
Hükümet bu odaklarla ticari rekabet yapmakla, memurların görev yerlerini değiştirmekle yetiniyor. Bunca zamandır yorgan altında gayri meşru ilişki yaşayıp bunca belalı ucubeyi ülkenin başına musallat edenler, şimdi aynı yorganın altında tepişiyorlar. Ama o yorganı bir türlü açmıyorlar. Her iki taraf da bir diğerinin en iğrenç yanlarını yorganın altından çıkarıp sergilemek istese de o yorganın tümüyle açılmasını her ikisi de istemiyor. Çünkü o yorganın altından çıkacak iğrenç hallerini kendileri bile görmek istemiyorlar.
O lanet, kirli, o iğrenç yorgan hep vardı aslında.
Ve o yorganın altında olup bitenleri anlamamızı istemeyen bir dolu işgüzar yenge ve sağdıç da etrafına dizilmiş yorganın açılan yerlerini kapatma işini üstlenmişlerdi. Hala aynı işi yapmakla meşguller.
Yakın zamanda belki de ülke tarihinin en “genel” yerel seçimleri yapılacak. Birileri bu ülkenin insanlarını gelişmeler hakkında bilgi sahibi olmaya layık görmüyor.  Ama bu ülkenin insanları da bu bilgiyi talep etmiyorlar.  Yani o “birileri” belki de haklı… Zaten istemediğin bir şeye layık da değilsindir.
Sanırım yıllardır ilgilendiğimiz konularla ilgili olarak kişisel gelişimimize bakıp, bazen işin Abece’sini önemsemiyoruz. Oysa sık sık geriye dönüp işin abecesini yeniden ele almak lazım.
Örneğin; bilginin değerli olduğunu anlayıp anlatmak lazım... Bilginin bir hak olduğunu, ekmek su kadar gerekli olduğunu anlayıp anlatmak gerek. Doğru, yorumsuz haberin bizi yönetenleri denetlemek için ne kadar önemli olduğunu anlayıp anlatmak lazım.
Ve bunu nasıl yapmamız gerektiğini konuşup tartışmamız lazım.

Nadi Öztüfekçi

20 Mart 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.