Birçok durumda öfke duyarlılık demektir. Doğru kararlar her zaman serinkanlılıkla alınmaz. Öfke, nefret, korku veya sevinç gibi duygular birçok durumda algı yetilerini uyarabilir.
Bazen öfkenin soğuması adalet ve doğru bilgilenme arzularımızın tembelliğine yol açabilir. Açıkçası daha nesnel algılar; mutlaka öfke, üzüntü, sevinç gibi duyguların serinlemesinden sonra edinilmiyor.
Bu duyguların eşliğinde de doğru ve nesnel algılar edinilebilir.
Üstelik 300 kişinin göz göre göre katledildiği Soma katliamı gibi olaylar vardır ki eğer serinkanlı olmak adına, öfkelenmeden, nesnel bir değerlendirme yaptığın iddiasındaysan zaten samimi değilsindir.
Bambaşka kaygıların, kişisel çekincelerin ve korkuların var demektir.
Böylesi bir katliamın nesnel değerlendirmesi ancak o katliama duyduğun öfke eşliğinde yapılabilir.
Bambaşka kaygıların, kişisel çekincelerin ve korkuların var demektir.
Böylesi bir katliamın nesnel değerlendirmesi ancak o katliama duyduğun öfke eşliğinde yapılabilir.
Dolayısı ile Soma Katliamını doğru algılamak, hakkında nesnel kanılar edinebilmek için öfkemizin soğumasına gerek yok.
Aksine bu öfke ve üzüntünün eşliğindeki tartışma enerjimizin; nesnel olabilmemize, ayrıntılı ve doğru bilgilenip kanaat edinmemize katkısı olacaktır.
Aksine bu öfke ve üzüntünün eşliğindeki tartışma enerjimizin; nesnel olabilmemize, ayrıntılı ve doğru bilgilenip kanaat edinmemize katkısı olacaktır.
En azından kendi adıma böylesi bir katliamı tartışmak için –nesnel olabilme adına- öfkemin geçmesini beklemek istemiyorum.
Aslına bakarsanız öfkemin geçebileceğini sanmıyorum, ötesi istemiyorum.
Aslına bakarsanız öfkemin geçebileceğini sanmıyorum, ötesi istemiyorum.
Soma Katliamı kapitalizme ve AKP iktidarına karşı, zaten burnumuzun ucunda taşıdığımız öfkemizi alevlendirdi. Öfkemiz bu katliamı doğru algılama konusunda adeta bizleri kırbaçlıyor.
Daha nesnel olmak, daha ince ayrıntıları araştırıp tartışmamız gerektiğini düşünüyorum.
O yüzden ne öfkem ne de nesnelliğimden vazgeçmeden, kendimce, algılarımın ve düşünsel yetilerimin sınırları dahilince Soma Katliamını tartışmak istiyorum.
Daha nesnel olmak, daha ince ayrıntıları araştırıp tartışmamız gerektiğini düşünüyorum.
O yüzden ne öfkem ne de nesnelliğimden vazgeçmeden, kendimce, algılarımın ve düşünsel yetilerimin sınırları dahilince Soma Katliamını tartışmak istiyorum.
Soma Katliamı öncelikle kapitalizm ve AKP bütünleşmesini biraz daha netleştirerek önümüze serdi. Soma Katliamına bakarken AKP ve kapitalizm faktörlerini bir milin iki ucundaki tekerlekler gibi ele almak gerekiyor. Tıpkı milin iki ucundaki tekerleklerin aynı anda döndüğünde milin yol alabileceği gibi; bu katliamı değerlendirmede de yol alabilmek için Kapitalizm ve AKP faktörünü de aynı anda ele almak gerekir. Aslına bakarsanız bu; son günlerde gelişen hemen her AKP-hükümet kaynaklı olumsuzluk için de geçerlidir…
Soma Katliamının birincil nedeninin, sıfır güvenlikli çalışma koşulları olduğunu bugüne kadar ortaya çıkan veriler bize göstermektedir.
Kapitalizmin daha fazla üretim, daha az maliyet ve sonuçta daha fazla kar refleksi, çalışma güvenliğinin en büyük düşmanıdır.
Sermaye için çalışma güvenliği maliyet demektir. Kapitalizmin sonsuz kar güdüsünün belirleyici etkisi Soma Katliamında tüm çıplaklığıyla hissedilmektedir.
Ayrıca Soma ve çevresinde, hatta tüm Türkiye’de izlenen tarımsal yoksullaştırma, mülksüzleştirme ve işsizleştirme politikaları ile düşük ücretle ve güvenliksiz çalışma koşullarında çalışmaya hazır emek gücü yaratılması da klasik kapitalist bir yöntemdir.
Ayrıca bu gibi işletmelerin yarattığı çevre kirliliği, tarımı; karsız, hatta olanaksız kılarak, bu süreci hızlandırması da kapitalizmin yarattığı bir sonuçtur.
Soma Katliamının kapitalizmle ilişkisi bu kadar dolaysızdır.
Kapitalizmin daha fazla üretim, daha az maliyet ve sonuçta daha fazla kar refleksi, çalışma güvenliğinin en büyük düşmanıdır.
Sermaye için çalışma güvenliği maliyet demektir. Kapitalizmin sonsuz kar güdüsünün belirleyici etkisi Soma Katliamında tüm çıplaklığıyla hissedilmektedir.
Ayrıca Soma ve çevresinde, hatta tüm Türkiye’de izlenen tarımsal yoksullaştırma, mülksüzleştirme ve işsizleştirme politikaları ile düşük ücretle ve güvenliksiz çalışma koşullarında çalışmaya hazır emek gücü yaratılması da klasik kapitalist bir yöntemdir.
Ayrıca bu gibi işletmelerin yarattığı çevre kirliliği, tarımı; karsız, hatta olanaksız kılarak, bu süreci hızlandırması da kapitalizmin yarattığı bir sonuçtur.
Soma Katliamının kapitalizmle ilişkisi bu kadar dolaysızdır.
Ancak Katliamın boyutlarının büyüklüğü ile AKP faktörünün ilişkisini ortaya koymazsak, meseleyi sadece kapitalist dürtüler ve sistem eleştirileri ile irdelemeye çalışırsak eksik bir değerlendirme yapmış oluruz.
AKP, 28 Şubat operasyonun sofistike bir ürünüdür.
Küresel Sermayenin gereksinim ve istekleri doğrultusunda ülkenin formatlamasının elverişli bir aracı olarak önü açılmıştır.
Bu avantajını koruyabilme, bir yandan küresel sermayenin tüm isteklerini yerine getirirken kendi vazgeçilmezliğinin alt yapısını oluşturma telaşında ve tedirginliğindedir.
Hizmetinde olduğu sermaye sınıfının bir parçası olmak çabasındadır.
Kendisini hala “dış kapının mandalı” hissetmesi, onu bu çabasında, normalden hırslı ve gözü kara yapmaktadır.
Küresel Sermayenin gereksinim ve istekleri doğrultusunda ülkenin formatlamasının elverişli bir aracı olarak önü açılmıştır.
Bu avantajını koruyabilme, bir yandan küresel sermayenin tüm isteklerini yerine getirirken kendi vazgeçilmezliğinin alt yapısını oluşturma telaşında ve tedirginliğindedir.
Hizmetinde olduğu sermaye sınıfının bir parçası olmak çabasındadır.
Kendisini hala “dış kapının mandalı” hissetmesi, onu bu çabasında, normalden hırslı ve gözü kara yapmaktadır.
Soma Kömür İşletmesinin AKP örgütlülüğü ile bu kadar içli dışlı olmasının temelinde işte bu gözü karalılık ve hırs yatmaktadır.
Bütün bunlara AKP’nin iktidarını dindarlık üzerinden sürdürdüğünü, argümanlarını da “öteden beri horlanan(!), dıştalanan(!) dindarlar” üzerinden yürüttüğünü ekleyelim.
Ortaya; öfkeli, hırslı, militan, sınıf atlamaya doyamayan, sınıfsal tur bindirdiğinin farkında bile olmayan insanların yönetim ve gözetiminde bir “parti işletmesi” ortaya çıkıyor.
Vahşi kapitalizm kurallarının hüküm sürdüğü, elitist, mafyatik ideolojik özellikleri olan, AKP örgütlüğüne paralel bir yönetsel hiyerarşiye sahip bu işletmeye SOMA-AKP ÖLÜM İŞLETMESİ adını rahatlıkla verebiliriz.
Sendikasıyla, yönetimi ve finansmanıyla, devlet-hükümet hamiliğinde, denetim korkusundan uzak olan bu işletmenin kar beklentisinin bu kadar uç noktada olması normaldir.
Maliyete ve üretim hızının düşmesine neden olacak güvenlik önlemleri de doğal olarak gereksiz bir formalite olarak görülmüştür.
Bu da; bu katliamın boyutlarının büyümesindeki AKP faktörünü bize göstermektedir.
Soma Katliamını; 12 Yıllık AKP iktidarını, izlediği stratejiyi, kullandığı yöntemleri ve yakın geçmişteki gelişmeleri dikkate alarak değerlendirdiğimizde, yaşadığımız sürecin en az bu katliam kadar önemli ve kötücül gelişmelere gebe olduğunu görürüz.
Bütün bunlara AKP’nin iktidarını dindarlık üzerinden sürdürdüğünü, argümanlarını da “öteden beri horlanan(!), dıştalanan(!) dindarlar” üzerinden yürüttüğünü ekleyelim.
Ortaya; öfkeli, hırslı, militan, sınıf atlamaya doyamayan, sınıfsal tur bindirdiğinin farkında bile olmayan insanların yönetim ve gözetiminde bir “parti işletmesi” ortaya çıkıyor.
Vahşi kapitalizm kurallarının hüküm sürdüğü, elitist, mafyatik ideolojik özellikleri olan, AKP örgütlüğüne paralel bir yönetsel hiyerarşiye sahip bu işletmeye SOMA-AKP ÖLÜM İŞLETMESİ adını rahatlıkla verebiliriz.
Sendikasıyla, yönetimi ve finansmanıyla, devlet-hükümet hamiliğinde, denetim korkusundan uzak olan bu işletmenin kar beklentisinin bu kadar uç noktada olması normaldir.
Maliyete ve üretim hızının düşmesine neden olacak güvenlik önlemleri de doğal olarak gereksiz bir formalite olarak görülmüştür.
Bu da; bu katliamın boyutlarının büyümesindeki AKP faktörünü bize göstermektedir.
Soma Katliamını; 12 Yıllık AKP iktidarını, izlediği stratejiyi, kullandığı yöntemleri ve yakın geçmişteki gelişmeleri dikkate alarak değerlendirdiğimizde, yaşadığımız sürecin en az bu katliam kadar önemli ve kötücül gelişmelere gebe olduğunu görürüz.
Ayrıca her biri başlı başına inceleme konusu olabilecek birçok konu başlığını bu katliamla ilişkilendirebiliriz.
AKP ile birlikte Türkiye özelinde gelişen, geliştirilen ama, küresel, -en azından bölgesel- çapta prototip olarak değerlendirilebilecek İslamcı kapitalist bir ekonomik sistem giderek belirginleşmektedir. Ekonomik olarak vahşi kapitalist, ideolojik olarak da İslamcı Faşist özellikler taşımakta olduğunu düşündüğüm bir süreçten söz edebiliriz.
Bu sürece paralel bir seyir izleyen AKP örgütlenmesi ve AKP ideolojisini görüp incelemek gerekir.
Bu sürece paralel bir seyir izleyen AKP örgütlenmesi ve AKP ideolojisini görüp incelemek gerekir.
Soma Katliamı AKP ideolojisinin ekonomik anlayışının izlerini taşımaktadır.
Öncelikle büyüme ve kalkınma endeksli bu ekonomik anlayış bu…
Bireysel başarı fetişizmiyle, zenginlik ve başarı primleriyle güdülenmiş işletmenin yönetsel hiyerarşisi ile siyasi ikbal beklentisiyle güdelenmiş parti yönetsel hiyerarşisi birbirine koşullandırılmış.
Öncelikle büyüme ve kalkınma endeksli bu ekonomik anlayış bu…
Bireysel başarı fetişizmiyle, zenginlik ve başarı primleriyle güdülenmiş işletmenin yönetsel hiyerarşisi ile siyasi ikbal beklentisiyle güdelenmiş parti yönetsel hiyerarşisi birbirine koşullandırılmış.
Pazarlama firmalarının özellikle tercih ettikleri “satış üzerinden prim” sisteminin benzerini SOMA-AKP ÖLÜM İŞLETMESİ’nde, “üretim üzerinden prim” sistemi olarak görüyoruz. Pazarlama firmalarındaki primli satış müdürlerinin yerini burada primli ekip başları almış.
Can güvenliğinin bu kadar önemli olduğu bir işkolunda, üretim üzerinden prim sistemi koyarsanız emniyet tedbirlerinin askıya alınmasını göze almışsınız demektir.
Can güvenliğinin bu kadar önemli olduğu bir işkolunda, üretim üzerinden prim sistemi koyarsanız emniyet tedbirlerinin askıya alınmasını göze almışsınız demektir.
Ancak bu konudaki sorun, SOMA-AKP ÖLÜM İŞLETMESİ’nde özel bir nitelik kazanıyor.
Bu işletmedeki ekip başları aynı zamanda militan…
Bunu; yapılan röportajlarda satır aralarında görmek mümkün.
Üretimin aksamadan yürütülmesi primlerle desteklenerek bu ekip başlarının sorumluluk ve inisiyatifine bırakılmış.
Röportaj yapılan, konuşmaya cesaret edebilen işçilerin söylediklerine göre; iş güvenliği ve kaza risklerine karşı uyardıkları ekip başları, bu uyarları dikkate almayıp işe devam etmeleri için zorlamış.
Ancak, aynı ekip başları AKP mitingine katılmaları yönünde işçileri teşvik etmiş. Ücret kesintisi yapmayacaklarına, aksine yol ve yemek parası ile destekleneceklerine dair güvence vermişler.
Ayrıca yine aynı işçilerin söylemlerinden anlıyoruz ki ekip başı olmak AKP üyeliğinden geçiyor.
Yani ekip başı olmak, siyasi duruşun ve kararlılığın bir ödülü… Bu iki hiyerarşi birbirine koşut olarak yürütülüp, birbirinin sonucu olarak işletilmiş.
Bu hiyerarşi giderek SOMA-AKP ÖLÜM İŞLETMESİ’nin, eşinin adına Soma’da düğün salonları açılan, CEO’su Ramazan Doğru’ya kadar gidiyor.
Bu hiyerarşi; 6 Haziran 2012'de yayımlanan Başbakanlık Genelgesi ile madencilikte yeni ocak izinleri Başbakanlığın iznine bağlanmasının nedenini de bize açıklayarak en tepedeki siyasi erke kadar uzanıyor.
Anlaşılıyor ki bu işletme; siyasi erk tarafından, iktidara tutunma ve zenginleşme adına yapılan siyasetin finansmanında fütursuzca kullanılmış.
Bir esinlenme olarak, Cemaatin, idealleri doğrultusunda örgütlenmesi ile iç içe olan ticari kuruluşlarının benzer modeli, hükümet olma olanakları ile birleştirilerek bu işletmede gerçekleştirildiğini söyleyebiliriz.
Deniz Feneri örgütlenmesi ile iktidar olabilme adına yapılanların benzeri, “ustalık döneminde” daha sofistike ve garantili olarak, devlet-hükümet olma avantajları ile SOMA-AKP ÖLÜM İŞLETMESİ’nde gerçekleştirilmiş.
Deniz Feneri, kendi taraftarlarının hayırseverlik duygularını suiistimal ederek; AKP siyasetinin finansmanını ve Erdoğan’ın zenginleşmesini sağlamıştı.
SOMA-AKP ÖLÜM İŞLETMESİ ise tüm ülkenin insanlarının parasını ve kamu malı bir doğal zenginliği kullanarak yine; AKP siyasetinin finansmanını ve Erdoğan’ın zenginleşmesini sağlamak için kullanılmış.
Bu işletmedeki ekip başları aynı zamanda militan…
Bunu; yapılan röportajlarda satır aralarında görmek mümkün.
Üretimin aksamadan yürütülmesi primlerle desteklenerek bu ekip başlarının sorumluluk ve inisiyatifine bırakılmış.
Röportaj yapılan, konuşmaya cesaret edebilen işçilerin söylediklerine göre; iş güvenliği ve kaza risklerine karşı uyardıkları ekip başları, bu uyarları dikkate almayıp işe devam etmeleri için zorlamış.
Ancak, aynı ekip başları AKP mitingine katılmaları yönünde işçileri teşvik etmiş. Ücret kesintisi yapmayacaklarına, aksine yol ve yemek parası ile destekleneceklerine dair güvence vermişler.
Ayrıca yine aynı işçilerin söylemlerinden anlıyoruz ki ekip başı olmak AKP üyeliğinden geçiyor.
Yani ekip başı olmak, siyasi duruşun ve kararlılığın bir ödülü… Bu iki hiyerarşi birbirine koşut olarak yürütülüp, birbirinin sonucu olarak işletilmiş.
Bu hiyerarşi giderek SOMA-AKP ÖLÜM İŞLETMESİ’nin, eşinin adına Soma’da düğün salonları açılan, CEO’su Ramazan Doğru’ya kadar gidiyor.
Bu hiyerarşi; 6 Haziran 2012'de yayımlanan Başbakanlık Genelgesi ile madencilikte yeni ocak izinleri Başbakanlığın iznine bağlanmasının nedenini de bize açıklayarak en tepedeki siyasi erke kadar uzanıyor.
Anlaşılıyor ki bu işletme; siyasi erk tarafından, iktidara tutunma ve zenginleşme adına yapılan siyasetin finansmanında fütursuzca kullanılmış.
Bir esinlenme olarak, Cemaatin, idealleri doğrultusunda örgütlenmesi ile iç içe olan ticari kuruluşlarının benzer modeli, hükümet olma olanakları ile birleştirilerek bu işletmede gerçekleştirildiğini söyleyebiliriz.
Deniz Feneri örgütlenmesi ile iktidar olabilme adına yapılanların benzeri, “ustalık döneminde” daha sofistike ve garantili olarak, devlet-hükümet olma avantajları ile SOMA-AKP ÖLÜM İŞLETMESİ’nde gerçekleştirilmiş.
Deniz Feneri, kendi taraftarlarının hayırseverlik duygularını suiistimal ederek; AKP siyasetinin finansmanını ve Erdoğan’ın zenginleşmesini sağlamıştı.
SOMA-AKP ÖLÜM İŞLETMESİ ise tüm ülkenin insanlarının parasını ve kamu malı bir doğal zenginliği kullanarak yine; AKP siyasetinin finansmanını ve Erdoğan’ın zenginleşmesini sağlamak için kullanılmış.
İşte bu noktada; Soma’daki iş kazasının “Soma Faciası”na, giderek de SOMA KATLİAMI’na dönüşmesindeki AKP faktörü daha açığa çıkmaktadır.
SOMA KATLİAMI Kapitalizm ve AKP işbirliğinin sonucudur.
Milin bir ucunda Kapitalizm tekerleği varsa diğer ucunda da AKP tekerleği vardır.
Ve felakete giden yol bu iki tekerleğin tam bir uyum halinde dönmeleri sonucu kat edilmiştir.
SOMA KATLİAMI Kapitalizm ve AKP işbirliğinin sonucudur.
Milin bir ucunda Kapitalizm tekerleği varsa diğer ucunda da AKP tekerleği vardır.
Ve felakete giden yol bu iki tekerleğin tam bir uyum halinde dönmeleri sonucu kat edilmiştir.
Yazılarımı okuyan birçok dostumun önerisine uyarak yazımı uzatmayıp; bana göre giderek şekillenmeye başlayan AKP ideolojisinin genel bir değerlendirmesini ve bu katliama etkisinin ayrıntılarını bir devam yazısına bırakıyorum.
Keza; bu katliamla ilgili en ufak bir giz kalmamasının neden önemli olduğunu, “militan bilgilenme ve bilgilendirme” kavramının ne olduğunu tartışmayı,
AKP’ye oy veren emekçi ve yoksul kitlelere olan yaklaşımımızın nasıl olması gerektiğini tartışmayı ve daha birçok ayrıntıyı tartışmayı da devam yazısı ve yazılarına bırakacağım.
Öfkemi ve nesnelliğimi koruyarak, kendimce…AKP’ye oy veren emekçi ve yoksul kitlelere olan yaklaşımımızın nasıl olması gerektiğini tartışmayı ve daha birçok ayrıntıyı tartışmayı da devam yazısı ve yazılarına bırakacağım.
Nadi Öztüfekçi
23 Mayıs 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.