16 Haziran 2014 Pazartesi

BARIŞ, SEVGİ ve SAMİMİYET

BARIŞI KORUYALIM
Ama önce samimi olalım.
Çünkü barış gerçekten değerli.
Barış riyayı kaldırmaz.
Barış yalanı kaldırmaz.
İkiyüzlülüğü, arka planları, gizli hesapları, samimiyetsizliği kaldırmaz.
Kirli savaşlar olur. Ama kirli barış olmaz. Çünkü barış ‘ama’sız ve katıksızdır. Çünkü barış kir tutmaz. Eğer kirlenmişse o barış değildir. Dayatılan, kerhen kabul edilmiş, dolanlarla kotarılmış oldubittileri bize barış diye yutturmaya kalkarlar ki asla barış değildir.
Barışı korumanın birincil şartı barışı doğru tanımlamaktır.
BARIŞ, SEVGİ ve SAMİMİYET
Barış sözleşmelerden, görüşmelerden, tepelerde bir yerlerde yapılan anlaşmalardan öte bir şeydir. Halkın bağrında, yaşamın kendi dinamiği içinde gelişen, çok güçlü yaşam tutkusu olan ama narin bir çiçek;
yaşamsal nüvesini asla yok edemeyeceğin ama gelişip serpilmesini engelleyebileceğin bir bitki gibidir.
Barış;  ‘demokrasi’, ‘adalet’,’eşitlik’ ve ‘özgürlük’le simbiyosis oluşturur ve birbirlerinin yaşamsal koşullarıdır, birbirlerine yaşamsal havza oluştururlar.
Adı üzerinde “yaşamsal”… Yani asla sonsuz dinginlik değil. Çünkü yaşam bir dinamizmdir. Yaşam gelişme, yaşam bir mücadeledir. Barış da bir mücadele gerektirir.
Barış ve mücadele..? Evet. Çünkü barış ancak barışa ihtiyacı olanlar arasında sağlanabilir. Yaşamla çelişkisi olmayanların, birlikte yaşayabileceklerin, birlikte gelişebileceklerin arasında olur. Örneğin insanlarla doğa arasında... Örneğin sömürülenler, ezilenler, halklar arasında…
Asla sömürülenlerle sömürenler, ezenle ezilenler arasında olmaz…
Barış; bir anlamda sömürüye ve zulme karşı birlikte mücadelenin kendisidir.
Yani yaşamın ta kendisi… Barış baskılanabilir ama asla yok edilemez. Barış her zaman vardır, yaratılamaz. Var olanı korumak ve geliştirmek gerekir. Asla suni olarak yaratamayacağın, laboratuar ortamlarında, hibrit tohumlamalar, hormon desteği, basınç uygulamaları ve ortam modifikasyonlarıyla oluşturamayacağın organik, yaşamsal bir olgudur.
O yüzden sunilik ve samimiyetsizlikle uyumsuzdur. Böylesi tutumları bünyesi kaldırmaz barışın.
De ki; elmaya saplanmış çivi gibi, çorbanın içine konmuş at nalı gibi…
Sırıtırlar, kendilerini saklayamazlar.
Tıpkı son günlerde yaşadıklarımız gibi…
Barışı savunup bir takım provokasyonları “iki halk arasındaki savaşta kazanılan mevzi” gibi sunarsan samimi değilsindir.
Barışı savunur görüp mezhep kavgalarının yarattığı o kan ve vahşet ortamından,  taraftarlarına “örgütsel konumunun güçleneceği” muştularını sunuyorsan barışı savunduğuna insanları inandıramazsın.
Bulunduğun coğrafyada Küresel Sermayenin kendi gereksinim ve çıkarlarına göre formatlama çalışmalarından, "gerektiğinde ittifak da yapılır" kabilinden "tarihi fırsatlar" beklentisindeysen, barışı sadece bir propaganda malzemesi olarak görüyorsundur.

SEVGİYİ KORUYALIM.
Ama önce samimi olalım.
Çünkü sevgi gerçekten değerli.
Barış gibi sevgi de yaşamın içinde gelişen, emek üzerinde yükselen ama asla suni ortamlarda oluşturulamayan, algı zorlamalarından bağımsız dinamik bir olgudur.
Kirli sevgi olamaz. Eğer kirlenmişse sevgi değildir. Çünkü tıpkı barış gibi, sevgi de saf ve katıksızdır.
Tıpkı barış gibi sevgi de sunilik ve samimiyetsizlikle uyumsuzdur.
Sevginin de bünyesi kaldırmaz böylesi tutumları.
De ki; içtiğin suya atılmış çamur, aşureye serpilmiş demir tozu gibi…
Sırıtırlar, kendilerini saklayamazlar.
Tıpkı son günlerde yaşadıklarımız gibi…
Vatan ve bayrak sevgisinin de diğer tüm sevgiler gibi samimiyetten kopuk olduğunda sahteliği sırıtıyor. İçindeki vahşetin, şoven duyguların, kinin ve bencilliğin mayalanmasına neden olan şeyin sevgi olduğunu sanıyorsan yanılıyorsun.
Bayrak ve vatan sevgini, içindeki linç duygularınla harmanlayıp pazarlamaya kalkıyorsan, siyasi ikbal ve kendini gösterme fırsatı olarak görüyorsan; adını ne koyarsan koy, asla sevgi olarak tanımlayamazsın.
Karadeniz’de binlerce yıldır akan derelerin borulanmasına ses çıkarmayıp, ağaçların üzerine termik santralardan fırlayan küllerin yağmasına rıza gösterip, içme suyuna siyanür karışmasına aldırmayıp vatan sevgisinden söz ediyorsan samimiyetsizliğin sırıtır.
Yaşamın Azraili kapitalizmdir. Kapitalizme karşı mücadele etmiyorsan, ertelemişsen yaşam sevgisinden söz edemezsin.

Barış da sevgi de su gibidir.
Yaşamsal bir ihtiyaç, olmazsa olmazdır.
Barış da sevgi de su gibidir. Vardır, yok edemezsin. Ama yaratamazsın. Ancak var olanı geliştirebilirsin, Sonsuza kadar büyütebilirsin.
Yok edemezsin ama küstürebilir, geriletebilirsin. Uygun bir ortam gelinceye kadar saklanırlar.
Barış da sevgi de kendilerine ihtiyacı olanlar arasında gelişir. Yeter ki bir araya gelsinler. Barış mezhepler, aşiretler arasında olmaz. Barış insanlar arasında, birlikte yaşayan ve yaşamaya zorunlu olan halklar arasında olur.
Birlikte yaşamak, birlikte mücadele etmektir.
Ama önce birlikte mücadelenin önemini anlamak, anlatmak, birbirlerinin acılarına dokunmak, o acıları duyumsamaya çalışmak gerekmekte.
Birbirimize kendimizi anlatmak yerine, kendimizi dayatırsak barışı koruyamayız.
Tıpkı son günlerde yaşadıklarımız gibi…
Barışı koruyamıyoruz. Barış inatla kendisini korumaya çalışıyor. Biz ona destek olamıyor, olmuyoruz.
Barışın ve sevginin aslında var olduğunu, gelişip serpilmeye can attığını görmüyor, önce yok edip sonra tekrar inşa edebileceğimizi sanıyoruz.
Barışın yok olduğu ortamdan nemalanmaya çalışıp barış adına konuşmak önce kendimizi aldatmaktır.
Savaş tacirleri, barış düşmanları çevremizde, tepemizde. Barış isteğimizi, barış bilincimizi test etmenin tam zamanı.
Şimdi doğru davranmanın tam zamanı, samimi olmaya her zamandan fazla ihtiyaç var.
Yaratılan toz duman ortamı içerisinde doğru olanı kavramak imkansız değil.
Küresel tezgahları açığa çıkartmak, bu kan tuzağına basmadan yürüyebilme imkanı var.
Yeter ki algılarımızın dümenini kimseye bırakmayalım.

Nadi Öztüfekçi
16 Haziran 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.