22 Eylül 2016 Perşembe

SURİYE CEHENNEMİNİN MERKEZİNE YOLCULUK...

TSK'nin Suriye'deki varlığının uzun yıllar süreceği mesajları dillendirilmeye başladı.
Bu niyeti, İktidara yakın medyaşorların şimdilik nabız yoklama düzeyinde konuşup yazdıklarından anlıyoruz.
Elbette Erdoğan'ın hamaset ağırlıklı konuşmalarında ortaya koyduğu, uzun erimde gerçekleşecek hedeflerden de aynı şeyleri anlıyoruz.
Kendisi bu hedefleri sanki çok kolay erişilebilecek hedefler gibi büyük bir pişkinlikle dile getirse de tıpkı "iki haftada Emevi Camisinde cuma namazı kılarız" fiyaskosu gibi belki de 10 yılı aşkın bir süreye mal olacak belalı bir macera.
10 yılı aşkın bir süre benim tahminim değil. ABD askeri yetkililerinin öngörüsü…
Bundan bir yıl kadar önce Pentagon'dan yapılan bir açıklamada, IŞİD'in 10 yılı aşkın bir sürede ancak yok edilebileceği vurgulanmıştı.
Yine, 25 Ağustos 2016'da İsveç'te konuşan Biden, "Türkler DAEŞ'i çıkarmak için ne kadar süre gerekiyorsa o kadar Suriye'de kalmaya hazır" demişti.
Yani bizlere alıştıra alıştıra söylenenler ABD ile çoktan karar altına alınmış bile.
Biden’ın bu sözlerine iktidar çevresinden itiraz geldi mi? Hayır!
Peki, iktidar bu kararı Türkiye kamuoyuna açıkladı mı? Hayır!
Zaten gerek Erdoğan, gerekse yandaş medya, asıl amacın PYD  (Kürt) koridorunu engellemek olduğunu söylüyor.
Aslında en büyük dezenformasyon tam da bu noktada.
Kürt koridorunun ABD’nin desteği olmadan pratik olurluğu yok.
ABD, ucuna havuç bağladığı bir sopayla Kürt Hareketini heveslendirirken, sopanın diğer ucuna taktığı Kürt Koridoru umacısıyla Türkiye kamuoyunu tehdit ediyor.
Normalde “Türkiye Devletini tehdit ediyor” demem gerekirken, “Türkiye kamuoyunu” demeyi tercih etmemin bir nedeni var.
Türkiye Devletini hemen tümüyle elinde tutan Erdoğan ve -şu an kripto konumundaki- Cemaat koalisyonunun, böylesi bir koridoru bir tehdit olarak gördüğünü düşünmüyorum.
Zira bu ittifak zaten ABD’nin nezaretinde kurulmuştu ve ABD ve AB ülkelerinin bölgemiz ve ülkemiz üzerine gereksinim ve çıkarları doğrultusunda planlarının içinde Kürt parametresi en başlarda yer alıyor.
Bu doğrultuda projelendirilen bu koalisyonun ABD desteğinde oluşturulan bu koridor, bu koalisyonun derdi değil.
Evet, asıl umacı Türkiye kamuoyuna gösteriliyor.
Şoven refleksler tetiklenerek bir "ulusal telaş" yaratılıyor.

Peki, Kürt Koridoru gerçekten bir umacı mı, hiç mi gerçeklik payı yok?
Hayır. Aksine özellikle de Kürt olgusunu bir ‘Kürt Kozu’na çevirebilmek üzere yedekte hazır tutulan, böyle bir plan var.
ABD, Kürtler açısından da yıkım anlamına gelecek bu planı,  konjonktürün gereklerine göre ısıtıp soğutarak bazen tehdit, bazen vaat olarak kullanıyor.
Böylece Erdoğan'ın, ABD'nin Suriyeyi parçalama planı doğrultusunda, yine ABD'nin gözetiminde TSK'ni kullanabilmesinin önü açılmış oluyor.
Kürt Koridoru umacısı, TSK'nin, ÖSO ile açıkça, PYD ile zımnen yapılan ittifakla Suriye’nin parçalanmasında rahatça kullanılmasının gerekçesi olarak kullanılıyor.
IŞİD dünya kamuoyuna, Kürt Koridoru umacısı da Türkiye kamuoyuna yönelik olmak üzere üretilmiş, bu operasyonun bahane nedenleri…
Erdoğan'ın BM’de, G20 toplantılarındaki külhan halleri, bu lanet emperyalist operasyonu maskelemek için, konferans salonlarındaki boş koltuklara yaptığı bir stand-up gösterisi.
Artık BM ve G20 temsilcileri bu gösterileri üzerine almıyor. 
Erdoğan boş koltuklara külhani gösteriler yaparken...
Biliyorlar ki bu gösterilerin asıl muhatabı Türkiye kamuoyu. Onlar istediklerini kapalı kapılar ardında zaten kabul ettiriyorlar.
Erdoğan iktidarı sıradaki kurban olan Türkiyeyi, Küresel kapitalizmin gereksinimlerini gidermek üzere Suriyeyi parçalamak için bir cehennemin içine sürüklüyor.
Öngörülen “10 yıllık süre” aslında IŞİD’i bitirmek için değil Suriye’deki bu operasyonun tamamlanması için gerekli.
Kısacası Erdoğan İktidarı bize 10 yıllık bir savaş vaat ediyor.
Küçük yaşlardan başlayarak gençlerimizi potansiyel şehit olarak görüyor.
Onlar üzerinden ABD’ye olan diyet borcunu ödemeyi planlıyor.
O yüzden şehit edebiyatını yaygınlaştırıp kan ve vatan arasında ilişki kurup, yüceltiyor. 

15 Temmuz’un amacını anlamanın en kolay yolu 15 Temmuzun sonuçlarına bakmaktır.
Bugün, muhalefet Yenikapı mutabakatı zinciri ile derdest edilmiş durumdaysa, meclis devreden çıkarılıp OHAL kararnameleri ile ülkenin geleceği şekillendiriliyor ve TSK, Suriye bataklığının geri dönülmez derinliklerine doğru sürülüyorsa bütün bunları olabilir hale getiren temel faktör 15 Temmuz Darbe Girişimi, daha doğrusu sonuçları itibarı ile bakarsak 15 Temmuz Darbesinin ta kendisidir.

15 Temmuz Darbesi yaygın ve yandaş medyada yoğun dezenformasyon altında yapılan kasıtlı, samimiyetsiz değerlendirmelerin etkisinde kalarak anlaşılamaz.
Yaratmak istedikleri antiemperyalist Tayyip Erdoğan figürünü önce kendi algılarımızda yıkmak gerekir.
Sonrasında toplumda yaratılan algıya karşı mücadele edilmeli.
Ayakları havada, komik ötesi “kalkınmamızı istemeyen, bizim yollarımızı, Yavuz Sultan Selim köprümüzü kıskanan”  bir emperyalizme(!) karşı, boş koltuklara karşı yapılan külhani gösterilerin “antiemperyalist mücadele” diye yutturulmasını teşhir etmek gerekir.

Ama gerçek ve güncel bir emperyalizm tanımıyla, ayakları yere basan, samimi ve bilinçli bir antiemperyalist mücadele yürütmeden bu teşhiri yapamayız.
Emperyalist müdahaleyi yok varsayarak, hatta “küresel demokratik dayanışma” gibi tanımlarla güzelleyerek sadece Erdoğan’ın stand-up gösterisine alkış tutmuş oluruz.

Unutmayalım Emperyalizm hala var. Kapitalizm dünyanın ve yaşamın hala en büyük düşmanı, üstelik giderek Küreselleşerek, insanlığı tehdit eden, giderek büyüyen tehlikelerin hala en büyük
kaynağı…

Nadi Öztüfekçi
22 Eylül 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.