AKP cephesinden Devlet Bahçeli'ye bir iltifat, bir iltifat..?
Eee, kolay değil. Devlet Bahçeli, Başkanlık Sistemi ile ilgili AKP'ye tam da ayağa oturan, gollük bir pas verdi.
Devlet Bahçeli Başkanlık sisteminin eninde sonunda nereye gideceğini bilmiyor mu?
Lozan'ın tartışıldığı, "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" ilkesinin güncelliğini yitirdiği saptamalarının yapıldığı, yerine önüne gelene omuz vurup, burnunu sokma politikasının öne çıkarıldığı, "yayılmacı hamaset" propagandalarının ayyuka çıkarıldığı bir ortamda, Başkanlık Sistemi tartışılıyorsa, buradan sadece Osmanlıcılığa varılır.
Yeni Osmanlıcılık diye piyasa edilen bu tezin "yeni" olan kısmı padişahın seçimle gelmesidir.
Ama Osmanlıcılık özü itibarı ile imparatorluktur.
Yani başka ulusları ve kimlikleri egemenliği altında bulunduran çok uluslu bir yönetim sistemi...
Yayılmacılık hamaseti ile birlikte pişirilen bu tuzağa, AKP yandaşlarınca, "Ortadoğu'da Türk yönetimince yönetilmek isteyen soydaş ve dindaşlar var" şeklinde söylemlerle zemin hazırlanıyor.
İşte Eyalet sistemi bu tuzak söylemin arkasında gizleniyor.
Arkasından şimdilik ufak harflerle dillendirilen; "Eğer "bize katılmaya can atan(!?)" topluluklar varsa, biz de sistemimizi ona göre uyarlamamız gerekir. Gerek laiklik konusunda, gerekse ulusal devlet konusunda diretmenin anlamı yok." söylemi bizzat Erdoğan tarafından yüksek sesle bağırılacaktır.
Erdoğan bunu daha önce defalarca dile getirdi.
Bugün, uygulayamıyorsa kendini yeterli güçte görmediğinden.
O yüzden, başkanlık sisteminin yolunu açmak için, yayılmacı hamaset pompalanıyor.
Aslında Osmanlıcılık bir tuzak. Uygulanması imkansız, kof vaatlerden başka bir şey değil.
Asıl amaç eyalet sistemidir.
Hedefte Ulusal Devletler var. Çünkü sosyal devletleri ortadan kaldırılabilmesinin yolu ulusal devletleri ortadan kaldırmaktan geçiyor..
Bu Küresel Kapitalizmin dayatması.
Elbette Devlet Bahçeli'den işin sosyal devlet yanını dikkate almasını bekleyemeyiz.
Ama milliyetçi bir parti olarak ulusal devletin ortadan kaldırılmasının yolunu kendisi açıyor.
Söylediklerinden anlaşılıyor ki referanduma gidilmesini mecliste destekleyecek.
Ardından referandumda "Hayır" diyeceklerini söylemesi ise komik ötesi bir şey.
Kendi taraftarlarını bile ikna edeceğini sanmıyorum.
Üstelik MHP'nin "Hayır"ı işaret etmesi, yayılmacı hamaset propagandasının etkili olacağı tabanında itibar görmeyecektir.
Ne yazık ki bu yayılmacı hamaset rüzgarı hemen herkesi sarmış durumda.
CHP'yi ve HDP'yi de...
CHP çoktan tuz ruhuna dönmüş olan Yenikapı Ruhunun hatırına, kendi Atatürkçülüğünü bile unutmuş durumda.
Erdoğan'ın Musul politikasını eleştirmiyor.
Aksine basiretsiz olmakla suçluyor. yayılmacı hamaset yarışında öne çıkmaya çalışıyor.
HDP ise Selahattin Demirtaş'ın sözcülüğünde, Erdoğan'a, iyi bir yayılmacı politikanın nasıl olması gerektiği konusunda akıl veriyor.
Türkiye'nin Musul'daki yayılmacı varlığına karşı çıkmak yerine, "Sende karışacaksın, karışmalısın da fakat böyle rezil bir dış politikayla olmaz." diyerek "yanlış partner seçtiği" yolunda eleştiride bulunuyor. Ardından, "bir tarafında IŞİD, diğer tarafa El-Nusra'yı alacağınıza bu tarafına PYD'yi bu tarafına PKK'yı alsaydınız, akıllı olsaydınız." gibi "aklımı seveyim" cinsinden bir tavsiyede bulunup "Musul'da düştüğünüz bu duruma düşmezdiniz." diyerek bu gönüllü danışmanlığı bitiriyor.
Oysa Türkiye'nin Ortadoğu bataklığına girmesine, Küresel Kapitalizmin bu pis tuzağına düşmesine karşı mücadele edilmesi gerekir.
Bu yayılmacı hamaset propagandasının teşhiri için çaba sarf edip, barış mücadelesini yükseltilmeli.
Ne barış mücadelesi, ne anti emperyalist mücadele, ne de bu mücadelelerin olmazsa olmazı anti kapitalist mücadele doğru dürüst, ayakları yere basan, samimi, düzgün bir eksende yürütülmüyor.
Bir garip sosyal medya yazarı olarak, "ben mi yanılıyorum" diye düşünüp duruyorum.
Yıllardan beri bu tuzağı yazıp duruyorum.
Defalarca kendimi resetleyip yeniden, yeniden başlatıyorum vardığım yer yine aynı.
Mantığım, vicdanım beni aynı düşünsel noktaya getiriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.