Yine aynı mantıkta yazdım.
Yani aradaki kırmızı yazıları çıkarılsa da normal bir yazı gibi okunabilmesini istedim.
Evet, kırmızılar muhatabımın siyahlar da benim ifadelerim.
Dediğim gibi, karar sizin.
Ayrıntılara girmeden asıl söylebileceğim, ‘bugüne kadar mücadele ve emek sonucu oluşturduğumuz kurumlar…’sözü ve genel olarak federalizme karşı ulusal devleti savunmak, sosyal hakları korumak gibi mücadeleyi düzen içindeki ‘kazanımları’ korumaya indirgiyorsun ve de yanlış devlet anlayışının sonucu olarak devletden (Kapitalist devletden) beklentilerin var. Bu yüzdende ulusal devlet ya da federal devlet konusunda taraf olup ulusal devleti tercih ediyorsun. Bence aramızdaki temel fark bu ve de bence bu sosyalist hareket içindeki iki temel çizgiye tekabül ediyor (belki bu biraz fazla iddialı oldu)
Evet bence de fazlasıyla iddialı olmuş. Ama o derecede mesnetsiz.
Böyle bir iddia; işin teviline kaçmak, karşı tarafı mesnetsiz bir yaftalamayla meşgul etme çabası içeriyor.
Dünya tarihinde başarıya ulaşmış İlk Proleter Devrimin mimarı Lenin’in kapitalist sistem içerisinde, Ulusal Devleti normal ve tipik olarak görmesi, ne derece kapitalist devleti savunmaksa;
benim de Ulusal Devlet içinde sosyalizm mücadelesi vermeyi, konfederatif sisteme göre daha uygun görmem aynı derecede kapitalist devleti savunmam anlamına gelir.
Ben hala ülkelerde sosyalist devrimlerin olabileceğini, en azından Kapitalizme karşı mücadelenin bu eksen üzerinde olmadığında kesinlikle gerçek anlamda bir anti kapitalist mücadele olamayacağını düşünüyorum.
Konfederatif sistemi bu devrim ülküsünü es geçmek olarak görüyorum. Kapitalizmin kendi gereksinimi, senin daha önce dediğin gibi, “düzenin daha sağlıklı yürüyebilmesi için” yapacağı formatlamaya razı olmak bizzat Kapitalizmin kendisinden beklenti içerisinde olmak anlamına gelir.
Hele hele konfedaratif siteme karşı olmayı. “kapitalist devletten beklenti içerisinde olmak gibi bir suçlama” ise dostça bir sohbetin sınırlarını aşmış.
Ayrıca; İşçi sınıfının kazanımlarını korumak için yaptığı mücadele öyle küçümsenecek bir şey değildir. Birçok toplumsal kalkışma ve yığın hareketi kazanımlarını korumak adına başlamıştır.
Örneğin 15-16 Haziran, Tekel Direnişi, Ve Gezi Direnişi..!
Ayrıca Ulusal Devleti savunmak kapitalist devleti savunmak anlamına gelmez.
Benim önceki yazımdan alıntı:
‘Mesele sadece özelleştirme değil. Ekonomide ulusal egemenlikten vazgeçilmesi süreci yaşanıyor…’
‘Küresel kapitalizm, belediyelerin, kamusal kurumların hatta devletlerin çözülmesini dayatır…’
‘TAFTA ve TTIP'ı incelersen görebilirsin, büyük devletlerin kendi ayaklarına kurşun sıkması gibi bir şey... Devletler diğer tüm niteliklerinden arındırılarak Küresel Kapitalizmin o ülkedeki karakolları ya da güvenlik ve kontrol noktalarına dönüşüyorlar.
Kendi ülkelerindeki ulusal egemenlik haklarından vazgeçiyorlar…
Yani bu zamana kadar tepe tepe kullandıkları devlet mekanizmaları artık sermaye için bir yük teşkil ediyor…’
TAFTA, TIPP büyük devletlerin kendi ayaklarına kurşun sıkması değil tam tersi kapitalizmin, kapitalist ilişkilerin dünya çapında daha da entegrasyonu, daha iyi işlemesi, ticaretin ve de sermayenin engelsiz dolaşımının sağlanması için kapitalizm açısından bir gereklilikdir.
Küreselleşen kapitalizm altında, ekonomide ulusal egemenlik diye birşey yok ve de böyle bir ulusal egemenlik isteği ekonomik anlamda gericilik olur, tam küçük üreticinin tekellere kaşı olmasının karşılığı olur, küçük üreticiliğe geri dönmek gibi bir derdimiz yok tam tersi, büyük, dünya çapında bir üretimle ancak paylaşımcı, komünal bir yapılanma olanaklıdır.
Yukarıdaki söylemlerinin gerçekten tutarlı olduğunu düşünüyor musun?
Çünkü bütün bu tartışmalarımızın anlamsız olduğuna dair bir umutsuzluk yarattı bende.
Özellikle şu cümle; “TAFTA, TIPP (her halde TTIP demek istedin) büyük devletlerin kendi ayaklarına kurşun sıkması değil tam tersi kapitalizmin, kapitalist ilişkilerin dünya çapında daha da entegrasyonu, daha iyi işlemesi, ticaretin ve de sermayenin engelsiz dolaşımının sağlanması için kapitalizm açısından bir gereklilikdir.”
Ben de o gerekliliği sorguluyorum zaten... Büyük devletler Küresel kapitalizmin tam da dediğin gibi Küresel kapitalizmin daha engelsiz yürüyebilmesi için kendi varlıklarından bile vazgeçiyorlar dedim.
Bu süreç kendilerinin tercih edip bizzat başlattıkları süreçtir.
Kapitalist Devletler kendi varlıklarından vazgeçmeleri kapitalizmi sahipsiz ve güçsüz bırakmış olmuyor.
Aksine küresel çapta bir entegrasyon ve birleşme sağlayarak daha da güçlenmiş oluyor.
Küreselleşen Kapitalizm için ulusal devletler bir yük. Yerine kuracakları mekanizmalar bu devletlere emin ol rahmet okutacaktır.
Bunun nasıl bir şey olacağını şimdiden tahmin edemem ama birincil amacı Küresel Kapitalizmin varlığını korumak, krizlerini gidermek, engellerini ortadan kaldırmak olacağını söyleyebilirim.
Gerçekten TAFTA’nın ve TTIP’ın ne olduğunu biliyor musun?
Örneğin yakın zamanda İngiltere, Fransa ve İspanya’da TTIP’a karşı işçiler ulusal çapta neden direniyorlar?
Büyük mücadeleler sonucu kazandıkları ulusal çaptaki sınıfsal haklarını korumak için direniyorlar. Çünkü TTIP’ın bir süre sonra ulusal çapta çalışma yasalarını ortadan kaldırıp DTÖ kurallarının dayatacağını biliyorlar.
Oradaki direniş ulusal temelli bir direniş… Emekçi sınıfların örgütlü ve bilinçli olduğu ülkelerdeki işçilerin sınıfsal bir öngörü sonucu yükselen bir direniş.
Aslında bakarsan hemen tüm dünyada ortaya çıkan “Emekçi Ulusların” Küresel Kapitalizme, ya da Küreselleşmiş Sermaye sınıfına karşı gösterdikleri bir direnç.
Şunu unutmayalım sermaye sınıfı artık ulusların bir parçası değil. Bunu daha önce bir yazımda anlatmaya çalışmıştım.
Hatta yukarıdaki yazımda linki de var.
Ulusların emekçileşmesi süreci, bir ulusun içindeki yoksulların artması ya da genel anlamda yoksullaşması anlamına gelmiyor. Bu durum zaten sürecin artmasına katkıda bulunduğu ama Kapitalizmin varlığının normal sonucudur.
Ulusların emekçileşmesi süreci; sermaye sınıflarının (burjuvazilerin) Küresel Sermaye ile bütünleşmesi sonucu, ulusun bir parçası olmaktan çıkması anlamına geliyor.
Bu yeni bir durumdur. En önemli sonucu tüm ulusun Küresel Sermaye ile karşı karşıya gelmesidir
Evet, bir süreçtir. Ancak bu sürecin önünde durarak sermayenin ulusallaşmasını sağlamıyorsunuz.
Zaten amaç da o değil.
Küreselleşme, kapitalizmin iç dinamiğinin bir sonucudur. Kendi varlığını sürdürmek ve krizlerini ötelemek için gösterdiği bir refleksin sonucudur. Ama aynı zamanda sınıfsal bir öngörü sonucu bir tercihidir. 1950’lerden bu yana sürdürülen bir çaba ile bu iç dinamiğe bizzat katkı yapmıştır. Yani objektif ve subjektif etmenlerin sonucudur.
Bu subjektif etmenin direk yansıması da siyasi küreselleşmedir. Ulusal Devletlerin hedefte olmasının nedeni de bu siyasi küreselleşme çabasının doğal sonucudur.
O yüzden bu sürecin önünde durmak Küresel Kapitalizme bir darbedir. Küresel çapta bir sınıf kavgasıdır.
Devletlerin ‘ulusal egemenliklerinden vaz geçmesi’, doğru, ekonomi politik alanında ulusal egemenlikden bahsedemeyiz böyle bir ulusal egemenlik beklentimiz ya da ulusal egemenlik kavgamız olamaz. Bu tarihin tekerleklerini tersine çevirmekdir ve de ekonomik olarak bu düzen içinde dünün özlemidir. Bizim görevimiz dünyanın geldiği bu noktada dünün dünyası için değil yarının başka dünyası için kavga vermekdir.
Devlet burjuvazinin siyasal egemenliğinin temsilidir ve de kapitalist ilişkilerin bir türevidir, o yüzden Küresel kapitalizmin, sermayenin, onun çözülmesini dayatması ya da ‘devlet mekanizmalarının sermayeye yük’ olması gibi birşey olamaz tam tersi kapitalist mekanizmaların güvencesidir.
İşte tam bu paragraf birbiriyle temelden farklı iki ayrı noktada olduğumuzu anlatıyor.
Sen 'Toplumsal İlerleme'yi kapitalist gelişmeye endeksliyorsun.
Kapitalizmin salt kendi varlığını korumak, kendi krizlerini ötelemek için dünyayı sürüklediği yönü gelişme olarak niteliyorsun.
Kapitalizm dünyayı uçuruma sürüklüyor. Yaşamsal kaynaklarımızı, varlıklarımızı ve her türlü değerlerimizi metaya çeviriyor.
Kapitalizmin içselleşmesi, derinleşmesi, yayılması (ekonomik, coğrafi, kültürel ve siyasi anlamda) karşısında direnç oluşturmak tarihin tekerleklerini tersine çevirmek değildir.
Gerçekte tarihin tekerleklerini geriye çevirmeye çalışan, Yeni Feodalizm, ya da Yeni Kölecilik düzenini oturtmaya çalışan, büyük sayılarda insan itlaflarının zemini hazırlayan Küresel Kapitalizmdir. Küresel Kapitalizmin yürüttüğü bu sürece direnmek yaşamı savunmaktır.
Emekçi ulusların Küresel Kapitalizme karşı dirençleri Dünyanın ve yaşamın uçuruma sürüklenmesine karşı tek umuttur.
Düşman ortaktır. Bu ortaklık emekçi ulusların ortak mücadelesini ve kardeşliğini getirecektir.
Polemiklerin klasik bir yöntemi; "Bak ustalar ne diyor?" mealinde, Marks'tan bir alıntı:
‘Burjuva devletin burjuvaziye hizmet ediyor olmasının sebebi, burjuvaların devlet kadrolarını ele geçirmiş bulunmalarından ötürü değildir. Burjuvazinin toplumsal egemenliği, burjuvazinin devlet iktidarına sahip oluşundan doğmaz. Burjuvazinin toplumsal-siyasal egemenliği, özel mülkiyetin, metaın, değerin, paranın, pazarın, ücretli emeğin, sermayenin bütün toplumu tahakküm altında tutan gayri şahsi toplumsal iktidarının bir türevi olarak zuhur eder:
“Eğer burjuvazi, ‘mülkiyet ilişkilerindeki adaletsizliği’ siyasal olarak, yani elindeki devlet iktidarı sayesinde ‘devam ettiriyor’sa, adaletsizliği yaratmıyor demektir. Modern işbölümü, modern mübadele biçimi, rekabet, yoğunlaşma vb. tarafından belirlenen ‘mülkiyet ilişkilerindeki adaletsizlik’, hiç de burjuva sınıfın siyasal egemenliğinden doğmaz. Tersine, burjuva sınıfın siyasal egemenliği, burjuva ekonomistlerinin zorunlu ve ebedi olduğunu ilân ettikleri bu modern üretim ilişkilerinden doğar.” (K. Marks, “Ahlâk Dersi Verici Eleştiri ve Eleştirisel Ahlâk”, 11 Kasım 1847, METE, İng., c. 6, s. 312.)
Bu alıntıyla ilgili bir yanıt vermeyeceğim. Zaten neyi kanıtladığını, benim hangi söylediğimi çürüttüğünü bile anlamadım.
Linke gelince (http://marksistelestiri.net/ ) sanırım bana misilleme yapmak için koydun bu linki.
Ancak benim linkim yine kendi yazımdı.
Ve tam da bu konuda tamamlayıcı görüşlerimi anlatıyordu.
Bir okuma ödevi değildi.
Okuduğunuz için teşekkürler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.