Sermaye piyasasında yalan bilgi vermek, yönlendirici
yorumlarda bulunmak soruşturma nedenidir. Örneğin bir şirket hakkında olumlu
olumsuz gerçek dışı haber üretmek dolandırıcılık kapsamına girer. Örneğin
borsada hisseleri düşme eğilimindeki bir şirket için, gerçek dışı bir yatırım
haberi üretirsen, örneğin bir başka
şirketi satın aldığı haberini yayarsan borsadaki hisselerinin değerini hak
etmediği ölçüde artmasına neden olursun. Ya da bir firmanın gerçek dışı olarak
satışa çıkarıldığı haberi yayarsan bu defa da tam tersi haksız yere hisselerin
düşmesine neden olursun.
Aynı durum hisseleri halka açılmış spor kulüpleri için
geçerlidir. Aldığın, sattığın sporcuları sermaye piyasası kuruluna bildirmek
durumundasın. Bu kurallar tüm dünyadaki sermaye piyasaları için geçerlidir.
Sermayenin en üst kurumsal yapısı olan borsalarda bu kurallar ticari
hareketliliğin bir aksama yaşamaması içindir. Bu kurallara titizlikle uyarlar.
Bu özen alt düzeylere indikçe azalır. Esnaf düzeyine indiğinde
ticari hareketlilik, neredeyse orman kanunlarına benzer kurallarla idare
edilir. Hele tüketici hakları düzeyine indiğinde bu titizlikten eser kalmaz.
Tek kural vardır; ticaretin hız kesmemesi.
Bu özensizlik burjuva siyasetinin kuralları için de
geçerlidir. Düzenin çarklarına hizmet ettiği sürece hiçbir etik, hak ve adalet
gözetmeksizin her türlü ayak oyunu, menfaat, iftira, yalan burjuva siyasetinde
mubahtır. Burjuva siyaseti haksız rekabet üzerine kurulu pis bir yarıştır.
Bu durum; bizim gibi demokrasisi, ikide bir budanmaktan
bonsai ağacına dönmüş ülkelerde hat safhada seyreder. Her biri, birer “Zaytung”
modundaki medya kuruluşlarımız bu pespayeliğin payandalığını yapar. Uzun erimli
ve sofistike algı operasyonlarının sonucunda, artık “önlerine ne korsak yerler”
özgüveni, bu siyasi yarışın iyice irtifa kaybetmesine yol açtı.
Çok uzun süre, yaygın medyada ve diğer yandaş, candaş,
tümünde Mehmet Ali Alabora’nın “Heberler”ini aratmayacak haber bültenleri ve
skeç tadındaki haber programlarıyla beğeni ve sorgulama düzeyimiz sürekli
törpülendi. Türkiye’deki siyasetin, ortalama bir burjuva siyasetine göre çok
aşağılarda seyretmesinin nedeni; işte bu
“nasılsa yediririm” özgüveni dolayısıyla…
İşte böylesi bir ortamda, böylesi beğeni ve sorgulama
düzeyinin yaşandığı Türkiye siyasetinde Erdoğan ortaya çıkabilecek hiçbir
çelişkiyi sorun etmeden bütün pervasızlığıyla, her türlü değeri, kavramı iğdiş
ederek siyaset yürütüyor.
One Minute fırsatı ve Mavi Marmara olaylarından sonra
yapılan onca anti-siyonist(!)
geyiklerden, delibaş dış politika ayaklarıyla kazanılan prestij ve sonrasında
bugün İsrail’le yapılan normalleşme çalışmaları,
Suriye’de
önce Esat’la can ciğer kuzu sarması halleri, arkasından üç ayda yıkılacağı
propagandası ile Osmanlıcılık hayallerini pazarlaması, tüm dünya ülkelerine Goldwyn Mayer aslanı gibi jenerik verip
kazanılan siyasi rant ve arkasından BM’den yediği fırçadan sonra süt dökmüş
kedi halleri,
Aynı
anda “Tek bayrak, tek millet, tek devlet sloganı ile Anadolu seçmenine, “her
türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık” sloganı ile Kürt halkına
birbirine ters siyasi propaganda yapabilme ve iki yüzlülük üzerinden oy
devşirme pervasızlığı,
Gezi
direnişinin başlangıcında anketlerle ortaya çıkan oy oranlarındaki hatırı
sayılır düşmenin ardından, “Camide içki içtiler” ve “benim başörtülü bacıma”
gibi tümüyle yalan olduğu artık açığa çıkmış paçoz propagandalarla oy
potansiyelini yükseltme başarısı(!),
Cemaatle
yapılan, tümüyle çıkar işbirliğine dayanan koalisyon sonucu pekiştirilen siyasi
iktidar, birlikte yaşanılan saadet devrinden sonra pastanın küçülmesi ile
ortaya çıkan rant kavgasından dolayı büyük bir pişkinlikle takınılan “Paralel
Devlet” mağduru tavırları,
Burada
sıralanması okuyanların sinirini bozmaktan başka bir işe yaramayacak, gün gibi
açıkta olan, herkesin farkında olduğu daha bir sürü çelişki ve tutarsızlık…
Bütün bunlar, temelde burjuva siyasetinin bir uzantısı olsa bile; Türkiye’ye
özgü, yıllarca üzerinde çalışılmış, algı operasyonlarının sonucu artık belli
bir aşamaya gelmiş siyasi havzanın endemik unsurlarıdır.
Bütün
bunların “Siyasi Dolandırıcılık” olduğunu artık kabul etmemiz gerekir. Yazının
başında örneklerde olduğu gibi ticari rant elde etmek için kamuya yönelik yalan
beyanlar, gerçek dışı haber sızdırmaları nasıl dolandırıcılık sayılıyorsa; siyasi
rant kazanmak amacıyla yapılan aynı türden açıklamalar da “Siyasi
Dolandırıcılık” sayılmalıdır.
Örneğin
TUİK’in veya Merkez Bankasının açıkladığı verilere bir sermaye kuruluşunun
kendi çıkarları doğrultusunda müdahale edip, saptırması nasıl bir suçsa,
Başbakan’ın anketlerin nasıl haber edileceğine müdahale etmesi de suçtur.
Sülün Osman’ın dolandırıcılık
başarısı ekip çalışmasına bağlıdır. Hemen her dolanında “ayakçı“ kullanmıştır. Bu
ayakçılar mizanseni tamamlamışlar Sülün Osman’ın uydurduğu hikayenin
inandırıcılığını artırmışlardır.
Bir
ülkede ifade özgürlüğünün göstergesi nelerin söylendiği ile ölçülemez. Asıl
olan nelerin söylenmediği, söylenemediğidir.
Ortada
dolaşan siyasi bir “Sülün Osman” var. Ama bu Sülün Osman’ın başarısının arkasındaki
“ayakçı” ordusunu görmezden gelmek, bu ordunun neferleri arasına katılmakla eş
anlamdadır. Önce bu ayakçı ordusunu teşhir etmek gerekiyor. Neyi söyleyip,
neleri söylemeyerek bu siyasi Sülün Osman’ın uydurduğu hikayenin
inandırıcılığını nasıl arttırdıklarını görüp, göstermek gerekiyor.
Ayakçıları
teşhir olmuş bir Sülün Osman’ın inandırıcılığı zayıflayacaktır.
Nadi
Öztüfekçi
14 Şubat 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.