Facebook'ta paylaşım yapmak.!?
Oldukça basit ve zahmetsizdir.
Gözüne kestirdiğin bir video, sana güzel gelen bir iki söz. Paylaş düğmesine bas, nereye olduğunu seç tamam.
Ya da kafana esen bir iki kelam da edebilirsin. En keskininden ve en modasından beylik kavram ve kalıplar üzerinden bir iki sayfa yazı yazmak bile pek de matah bir şey değil.
Kendimce ben de epeyi bir yazı yazıyorum.
Çok matah bir iş yaptığımı da iddia etmiyorum.
Yazılarım okunur okunmaz, kimisi doğru ve önemli şeyler söz ettiğimi düşünür, kimisi de yanlış ya da önemsiz konular olduğunu düşünür.
Sonuçta allame i cihan değilim. Öyle aman aman bir okur kitlem de yok.
Ama ne olursa olsun bin düşünüp bir yazmaya çalışıyorum.
Yanlış ve yanıltıcı şeyler yazmamaya dikkat ediyorum.
Etki çapım ne kadar mütevazi olursa olsun kimseye yanlış bir telkin vermek istemiyor ve "bence", "bana göre" gibi ön eklerle söylediklerimin yalnızca bir kanaat olduğunu vurgulamaya özel bir dikkat sarf ediyorum. Benim gibi hastalık, yaş durumundan aksiyonerliği irtifa kaybetmiş birinin empatisini daha da yükseltmesi gerektiğini düşünüyorum.
Çünkü konuştuğumuz konular milyonlarca insanı etkileyen yaşamsal konular. Yazdıklarımızla ülkenin ve coğrafyamızın başına örülecek çorapların bir iki tane ilmiğini de biz atmış olabilir, ya da tarihsel bir haksızlığın sürdürülmesine omuz vermiş olabiliriz.
Özellikle Kobane ve çözüm süreci ile ilgili olan konularda bin araştırıp, bin düşünüp, bir kelam etmek lazım. Küresel Sermayenin özel dikkatine mazhar olmuş bu coğrafyada hiçbir şey göründüğü gibi olmayabilir.
Ama bir şey var ki; üzerinde hiçbir şüpheye yer vermeyecek kadar gerçek…
Ölümler.!!
Binlerce genç ve yaşlı insanın ölümü gerçek…
Koboni’de direnen PYD’liler ısrarla; “bize asker değil, silah lazım” dediği halde, insanları orada savaşa katılmaya çağıran paylaşımlar görüyorum.
Facebook sayfaları sorumsuzluğun dayanılmaz hazzını yaşacağımız yerler değildir.
Özellikle tuzunu kurutmuş, romatizma, diyabet, vs. gibi bahaneleri ile donanmış, yaşları kemale ermiş o keskin solcular..!
Lütfen paylaşımlarınızda empati konusunda cimri olmayın. Profesyonel orduların savaş arenasına, yiğitliğinden, sosyalizme inancından başka bir şeyi olmayan gençleri gitmeye teşvik eden paylaşımlar yapmayın.
Gençleri, sizlerin yanına bile yaklaşamayacağınız ateşlere atlamaya çağırdığınız paylaşımların, hemen üstünde rakı balık sofralarındaki fotoğraflarınızın paylaşıldığı sayfalarınıza; bir de emekliye ayırdığınız vicdanınızla birlikte bakın.
Biliyorum ki yine yaftalanacağım.
Yine bir takım trend fırsatçıları kendi sayfalarında öfkeli maymunları oynayacaklar.
Zira yaftalama sezonu açıldı gene…
Son günlerde piyasada şu bildiğimiz yaftalama çeteleri de çoğalmaya başladı.
Tek yönlü bilgilenme ve değerlendirme harici paylaşımlar aforoz edilmeye başladı bile.
Soru sormak, kafalarda beliren çelişkileri dile getirmek suç oldu.
Anımsarsak; bu günlere de yaftalama konusundaki hevesimizden geldiğimizi görebiliriz.
Şöyle bir geriye doğru bakarak olan bitenler üzerinde düşünecek olursak, popüler değer yargılarına göre yapılan tüm analizlerin yanlış olduğu anlaşıldı.
Balyoz ve Ergenekon davaları, 12 Eylül Anayasa referandumu sıralarında öne çıkarılan tüm söylemlerin ne kadar yanlış olduğunu şimdi gördük. O zamanlar bu olup bitenlere dikkatli bakmak gerektiğini söyleyenlerin de nasıl yaftalandığını görmüştük.
Ancak zaman, o yafta şampiyonlarını haksız çıkardı.
AKP’nin bugünkü diktatörlüğü biraz da kendini solda, hatta “en solda” gören keskin yaftacılar sayesinde inşa edildi. Güçlü, donanımlı ve karanlık bir kaynaktan piyasa edilen bilgi(!) ve analizlerle ve yine aynı kaynaktan geliştirilen sofistike yaftalama teknikleri ile AKP iktidarının önü açılarak bu günkü güce eriştirildi. Ne yazık ki “sol” ve “sureti sol” bu kampanyanın bilinçsiz ya da bilinçli gönüllü neferi oldu.
Şimdi benzer bir durum daha yaşanıyor.
Bu defa ülke çapında değil bölge çapında…
Yani tüm Ortadoğu ve Anadolu bu oyunun uygulama sahası…
Ve aynı trendist paylaşımlar, aynı yaftalama teknikleri, aynı “kronik teşneler” tarafından görev edinildi.
Genel Seçimler yaklaşıyor. Türkiye’deki genel seçimler Ortadoğu’da hesaplarla yakından ilgili. Seçim yasa tasarısı o anki konjonktüre göre, AKP açısından en karlı olacak şekilde düzenlenmek üzere rafta duruyor. Ülkenin en karanlık günlerine neon lambalarının aldatıcı ışık gösterileri eşliğinde giriyoruz. İşte tam bu tartışmalar esnasında trende aykırı bir şeyler söyleyenlerin vay haline.
Yapacak bir şey yok bildiğini ve inandığını söylemeye devam.
Ama keşke mesele o kadar basit olsaydı.
Şu komünist andropozluğun etkisini nasıl kıracağız?
Sanırım suskunluğa son vererek.
Vicdanımızla, mantığımızı, sorumluluk duygumuzu birbiriyle dayanışmaya davet edip, şu yaftacı mahalle bıçkınlarına pabuç bırakmayarak.
Ve “facebook” deyip geçmeyerek.
Nadi Öztüfekçi
25 Ekim 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.