Birleşik Haziran Hareketi kendini deklare ettiğinden bu yana;
“makul
şüpheli” olmaktan hızla, “malum
şüpheli” olmaya doğru gidiyor.
Her zaman ki gedikli şüpheli, 34 yıldan beri Türkiye’nin her
türlü sorunun baş şüphelisi, bu ülkenin topraklarının ve tarihinin ürettiği ‘sol’a
yönelen bütün önyargı ve düşmanlık BHH’ye de yöneldi.
O büyük algı operasyonun, üzerlerinde uygulanan, o muhteşem
formatlanmanın tamama ermediği, GDO’laşma sürecinin tamamlanamadığı, mutasyon
artığı ‘sol’dan söz ediyorum.
Gezi direnişi bu mutasyonun yarım kalmasına neden oldu.
Aslına bakarsanız bu toprakların ve tarihinin ürettiği ‘sol’; üzerindeki geçmişi
ile ilgili mahcubiyet duygusunu gezi direnişi sayesinde attı.
Gezi Direnişine katılan milyonlar; sokaklara dökülerek solun
-egemenlerin kendilerine tahsis ettiği- localarının önünde geçit töreni yaparak
kendini hatırlattı. En kurak olduğu sanılan zamanda hayatın yavaş yavaş
çekilerek, çölleşmeye yüz tutmuş sokaklara, bulut oldu, yağmur oldu yağdı.
12 Eylül faşist darbesiyle başlayan, Sovyetler Birliğinin
yıkılması ve art arda gelen daha birçok ‘Algısal Çernobil Felaketi’nin etrafa
saçtığı umutsuzluk, yılgınlık, pişmanlık radyasyonlarının etkisiyle türeyen sol
mutantların, henüz mutasyon süreci tamamlanmamış
sol üzerindeki ağır mahalle baskısı; bu “Haziran Yağmurları” sayesinde azaldı.
İşte Birleşik Haziran; bu baskının altında kımıldayamayan, o
‘henüz mutantlaştırılamayan sol’un bu
yağmurlar sayesinde üzerindeki baskıyı atmasıyla harekete dönüştü. Birleşik
Haziran Hareketi oldu.
Bu hareketin organizasyonuna soyunan sol örgütlerin,
ideolojilerinden ve bundan önceki hatasıyla sevabıyla yaptıklarından bağımsız
olarak başardıkları en önemli şey; adeta ayaklarında pranga işlevi gören
vazgeçilmez aksesuarları, “örgütsel egoizmlerini”
en azından şimdilik,-bütün sol yapılanmaların her zaman evlerinin bir köşesinde
saklayıp atmaya kıyamadıkları- antika sandıklarına kaldırmalarıdır.
Bu açıdan bakıldığında Birleşik
Haziran Hareketi ne, neyi, kimleri kapsıyor gibi sorular sorulması bana
kalırsa anlamsız.
Gezi Direnişi neyse Birleşik Haziran Hareketi de o...
Nasıl ki Gezi Direnişi'ni tam olarak anlatmak mümkün değil,
nasıl ki Gezi Direnişi bir süreç, nasıl ki Gezi Direnişi'ne hiçbir üst yapı
kurumu, hiçbir egemen önderlik edemedi ve istediği formata sokamadı BHH
hareketi için de aynı şeyler geçerlidir.
Bu birleşim kendisine monte edilen motorlarla hareket edemez
zaten.
Gezi direnişinin ivmesiyle hareket edecekse edecek.
O yüzden adı da Birleşik Haziran 'Hareketi'...
Yani ne
atlarla çekilen, ne de benzin ya da elektrikle yürütülen, imal edilmiş bir araç
değil.
Kendi iç dinamiğiyle hareket eden canlı bir organizma…
Eğer BHH hareketi bugün alelacele sorulan sorulara yanıt
verme, hoş geldin karalamalarından
sakınmak adına; kendini formatlayarak, oto tabuların etkisiyle kurulmaya
çalışılsaydı, ne "Birleşik" olur, ne de "Hareket" olurdu.
"Haziran" ismininse yanına bile yaklaşamazdı.
Bugün eleştiri konusu yapılan, ama bana göre en doğru ve en
önemli özelliği olan birçok konudaki "belirsizlik" aslında Gezi
Direnişi’nin ruhuna çok uygun.
Bu belirsizlikler birlikte, bu hareketin kendi iç dinamiği
ile belirgin hale gelecektir, gelmelidir.
Evet, BHH köşeli, muntazam hatlara sahip şekilli bir hareket
değil.
Tıpkı organik sebzeler gibi.
Birçok defoya, belli konularda anomaliye ve şekil
bozukluklarına sahip.
Yani bir serada yetişmediği, hormon, suni gübre ve ilaç
takviyesi yapılmadığı, genleri ile oynanıp şekil verilmediği çok belli.
Tıpkı organik sebze ve meyvelerin diğerlerinden ayıran,
organik olduğunun kanıtı olan özellikleri gibi…
Zaten aksi durumda birçok kesimi tedirgin edip
hırçınlaştıran, telaşlandıran o "kapsayıcılığı"
asla edinemezdi.
Örneğin beni kapsayamazdı.
12 Eylül Faşist darbesi akabinde yaşanan dağınıklık ve sonrasında
başlayan TBKP süreci benim için önemli bir ders ve gözlem oldu.,
İleride
ayrıntısıyla anlatabileceğimi umduğum bu sürecin bendeki en büyük kalıntısı
dolandırılma hissi oldu.
Birilerinin; “benim adıma” ve “bana rağmen” derlenip
kotarılmış hiçbir yapının, “biz yaptık hadi sen de gel” minvalindeki davetine
icabet etmemeyi yediğim bu kazık sayesinde öğrendim.
Türkiye Cumhuriyetinden eski, Türkiyenin en eski ve en köklü, sınıf partisi Türkiye
Komünist Partisi’nin elimden alınıp, birçok sofistike illüzyon numarası sonucu
Ufuk Uras’ın ÖDP’si ile çırak çıkarılmamın
elimde kalan tek artısı işte bu “ders” oldu.
Artık bana; “gel birlikte bir şeyler yapalım” çağrıları daha
yakın geliyor.
Bu çağrıların hemen çoğuna uydum.
Aksi yöndekilere de ilgi göstermedim.
Bu konudaki tavır ve düşüncelerimi de yazılarımda, çeşitli ortamlarda yapılan
konuşma ve sohbetlerde sürekli dile getirdim.
Birleşik Haziran Hareketi çağrısının beni iten, çekimser
olmamı sağlayacak hiçbir maddesi yok.
Elbette eksik ve farklı ifade edilmesi
gereken söylemler var.
Bunlar birlikte tartışılacak, bir kısmı zamanla giderilecek belki de haklılığı sürece ve zamana bırakılacak kaygılar.
Benim açımdan en önemli nokta; bu çağrının hemen her maddesinde, BHH adına yazılan her yazı, afiş ve belgisinde, yapılan her konuşmasında dile getirilen “birlikte yapalım” çağrısıdır.
Bunlar birlikte tartışılacak, bir kısmı zamanla giderilecek belki de haklılığı sürece ve zamana bırakılacak kaygılar.
Benim açımdan en önemli nokta; bu çağrının hemen her maddesinde, BHH adına yazılan her yazı, afiş ve belgisinde, yapılan her konuşmasında dile getirilen “birlikte yapalım” çağrısıdır.
Böyle bir çağrıya; “Siz hele bir yapın. Ben ya katılırım ya
da çamur atarım” diyemezdim.
Aksine bu çağrıya uyup atılan çamuru da göze almayı
yeğledim.
Nadi Öztüfekçi
24 Aralık 2014
24 Aralık 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.