8 Nisan 2015 Çarşamba

HEY KOCA YURT...

Cevat Şakir’in “hey koca yurt” adlı eserine kendi yazdığı önsözü okumanızı tavsiye ederim.
Elbette kitabını da… Ama önsöz için gecikmeyin.
Aslında bu önsöz aynı zamanda Cevat Şakir’in son sözleri… Bu son sözü tamamlayamadan ölmüş.

Size bir önerim var.
Ahmet Arif’in Anadolu adlı şiirini dinlerken Cevat Şakir’in bu muhteşem önsözünü okuyun.
Ve sonra yurtseverlik, ulus, halklar hakkında yapılan o geyikleri bir daha düşünün.

Ahmet Arif:
Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun ?
Diye soruyor. Gerçekten tanıyor muyuz?
Siz bin yıllık kardeşlikten söz ediyorsunuz.
Hangi bin yıllık? Kaç bin yıllık.!?
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
                                         bu memleket
kaç bin yıldan beri Asya’dan gelenleri ağırlıyor biliyor musunuz?

İnsan deposu olan Asya’dan batıya doğru gelen dalgalar en çok Anadolu yarımadası denilen bu dar ve sıkışık bölgede birbirine karışıyordu. Sümerler ilk gelenlerdi, tekerleği icat ettiler.” diyor Halikarnas Balıkçısı.
Şu ‘İslam Kardeşliği’ denilen harika(!) çözüm..?
Oysa Yunan Tanrısı Zeus’un Sümer Tanrısı Şamaş’ın öğrencisi olduğunu, Anadolu insanının çok önceden zaten kardeş olduğunu Homeros İlyada destanında itiraf eder.
Cevat Şakir bunu şöyle anlatır.
İlyada’da Gılgamış Destanı’ndan esinlenmiş bir çok parçalar vardı. Örrneğin İlyada’da Akhilleus’un anası Thetis’in Zeus’a çıkıp yalvarması, Gılgamış’ta  Tanrıça Nimsun’un, oğlu Gılgamış’a yardım etmesi için Zigurat’ın üst tepesine çıkıp Güneş tanrısı Şamaş’a yalvarmasına benzer.
Ayrıca Anadolu kardeşliği o zamane tanrılarına falan da pek gerek görmez.
Cevat Şakir diyor ki;
İonya’lı bilim adamları kendilerine ‘filozof’ değil ‘phusiologos’ diyorlardı. Phusis doğa bilim demekti. Thales’e göre phusiologlar daha çok maddeye değer verirlerdi. Oysa felsefe diye bildiğimiz Atina kültürü ruha dayanıyordu.
Çünkü Anadolu kardeşliği bizzat maddesel bir kardeşliktir. Binlerce yıldır, yüzlerce kavimin, iki tarafındaki yüksek sıra dağlarla adeta bir ekmek teknesi gibi olan Anadolu yarım adasında hamurunun karıldığı maddi bir kardeşlik...
İlk gelenlerle sonradan gelenlerin türküleri, adetleri, masalları, destanlarıyla, acıları ve sevinçleriyle kanları ve etleriyle karışıp mayalandığı büyük bir ekmek teknesidir Anadolu.
Eylül 2014’te Davutoğlu’nun Bilecik’te yaptığı bir konuşmadan sonra yazdığım (Ben Horasan'dan gelmedim. Ne olacak şimdi?) yazıda anlatmak istediklerim, Cevat Şakir’in bu önsözünü okuduktan, “hey koca yurt” adlı kitabını da okumaya başladıktan sonra daha bir anlam kazandı.

Meseleyi bir de şu sıralar etnisite temelli demokrasi arayışlarıyla birlikte değerlendirmek gerekiyor.
O yüzden bu yazıyı Cevat Şakir’den öğrendiklerimle genişletmek gereği duydum.
Davutoğlu Bilecik’te şöyle demişti:
Horasan’dan başlayıp, Konya’da tohumları ekilen, Selçuklu mirasını burada şekillendiren, Osmanlı ile cihan devleti haline gelmiş olan bu hareket, Türkiye Cumhuriyeti ile istikbalini kazanmıştır. İnşallah kıyamete kadar da durdurulamayacak, engellenemeyecektir

Benim soyum bu memlekete bin sekiz yüzlü yıllarda gelmiş.
Horasan'dan değil, Kafkasya'dan...
Yani Davutoğlu'nun sahiplendiği tarihte bana yer yok.
Bu öyküde hepimizin kendini bulması mümkün mü?
Şimdi bu anlayışla çözüm süreci yürütülecek öyle mi?

Aslında benim de içinde kendimi bulacağım bir tarih var.
Benim, sizin hepimizin...
Bu ülkede yaşayan herkesin kendini bulacağı bir tarih var.
Kadim Anadolu tarihi...
Bu ülkenin, bu toprakların kendi öz tarihi..
Hatti, Akad, Asur, Luvi ve Hitit'lerden Lidyalılar ve Frigyalılar'a Galya, Pergamon, Pontus ve Romalılardan Moğollar, Selçuklu, İlhanlılar, Saruhanlılar, Osmanlıya kadar uzanan, bu topraklara uzaklardan gelen ya da uzak geçmişten bu yana bu topraklarda yaşayan tüm Anadolu halklarının tarihi...
Bu ülkede yaşayan herkesin, benim sizin hepimizin tarihi...
Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi tüm Anadolu insanının iliğine kemiğine, benliğine işlemiş bir tarih bu.
Geldiğimiz kültürle harmanlanmış bir tarih. Ortak tarihimiz.
Beylerin, hanların, imparatorların, başbuğların, atamanların, şeyhlerin, aşiret reislerinin, holding sahiplerinin, sermayedarların, uluslarası şirketlerin tarihi değil, çilekeş Anadolu insanının, yoksulların, emekçilerin, işçilerin tarihi, benim de tarihim.
Fetihlerin değil, direnişlerin; hükümranlıkların değil, isyanların, kurtuluşların; saltanatların değil, özgürlük kavgalarının tarihi, göçlerin, sürgünlerin tarihi...
Ve bütün bunların geniş bir zaman diliminde hamurunun yoğurulduğu bir ulusun tarihi...

Birilerinin alıntılarla, kalıplarla, ayakları havada tanımlarıyla bize sunduğu ulus kavramlarıyla ilgilenmiyorum.
Siz adına başka bir şey deyin, ben ulus...
Fark etmez sizin ki de olur.
Benim ulusum;
tek bir etnisiteyle adlandırılamayacak kadar büyük;
bilinen hiçbir tarihle başlatılamayacak kadar kadim;
tek bir canlı türüyle sınırlanamayacak kadar geniş;
Yaşamın düşmanlarını, kirletenleri, metalaştıranları, satanları, betonlayanları, ezenleri, sömürenleri, despotları, patronları, ağaları, aşiret reislerini, şeyhleri, kanaat dayatıcılarını bünyesinde barındırmayacak kadar ari bir ulus.

Tüm Anadolu yaşayanları; İnsanı, ağacı, çiçeği, otu, kurdu, kuşu, böceği, havası, suyu, deresi, taşı ve toprağıyla, benim ulusum...

Henüz adını koyamayacak kadar acemisi, ama somut, gerçek ve geçerli olduğunu Dünyanın tüm bilginleriyle tartışabilecek kadar bilgesi olduğum bir ulus.

Ne Çerkezliğimi, ne Türk, ne de Kürt, Laz, Gürcü, Rum ya da Ermeniliğimi inkar etmeden, ama dayatmadan, mensubu olmaktan gurur duyacağım bir ulus.

Ne inancımı saklamak zorunda olmadığım ne de dilimden sakınılmadığı, birlikte yaşamak için bölünmek gerekmediği bir ulus var, biliyorum.

Belki Anatolyan belki başka bir şey, adına ne denir bilemiyorum ama;
“Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan”
bu memlekette
"bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine"
yaşamak için;
birlikte mücadele edebileceğimiz, bir ulusun var olduğunu biliyorum.
Kazanabilmemizin mümkün olduğu, bir o kadar da zorunlu olduğu, kavgayı birlikte yapabileceğimiz ulus ya da siz ne ad verirseniz.”

Gelin bu aptal soy boy inadından vazgeçin.
Gelin Anadolu'nun binlerce yıllık kardeşliğini bozmayın.
Gelin bu binlerce yıllık kültürle daha dün söylenmiş masalları yarıştırmaya kalkmayın.
Gelin harcın içindeki toprağı, suyu, kumu, çakılı, samanı ayırmaya kalkmayın.
Bu harç çoktan tutmuş yeniden karmak için kırıp parçalamanız gerekir.
Kırmayın, parçalamayın.

Nadi Öztüfekçi
8 Nisan 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.