25 Nisan 2015 Cumartesi

Solcu-İslamcı ittifakının fiyaskosu: Ermeni meselesi

İslamcılarla neoliberaller her konuda anlaştı da bir türlü şu Ermeni katliamı konusunda anlaşamadı.
Çünkü iş dönüyor dolaşıyor İslam bağnazlığı ve Osmanlı İmparatorluğunun bariz suçunun kabulüne varıyor.
Çünkü ne İslamcı gericilik, ne de Osmanlı yönetim anlayışı ve felsefesi bu katliamdan ayrı tutulamaz.

Eğer bu katliamlar 7-8 sene sonra olsaydı her iki kesim için işler daha kolay olacaktı. Suçu gönül rahatlığıyla Ekim Devriminin rüzgarıyla başlamış ve genç Sovyetler Birliğinin direk desteğiyle sürdürülmüş Anadolu Devriminin sonucunda kurulan Cumhuriyete atacaklardı.
Aralarındaki tek ihtilaflı konu da hallolmuş olacaktı.

Ama öyle olmadı. Bütün bu insanlık dışı katliamlar Osmanlı döneminde ve bizzat Osmanlı Hükümet ve Padişahının bilgileri dahilinde oldu.
Kökeninde milliyetçilik, dinci bağnazlık, İslamcılık, yağmacılık yani kolay yoldan servet edinme eğilimi gibi etmenler var. O zamandan edinilen servetlerle holdingler kurmuş sermayedarlar ve gücüne güç katmış aşiretler var.

Ne var ki Anadolu Devriminden sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti bu devrimin ruhunu kavrayamadı.
Anadolu Devrimini bir Türk Devrimi olduğunu kanıtlama kaygısı da bunda etmen oldu.
Ama asıl hastalığı; bir türlü kendisini Osmanlı'nın devamı gibi görmekten kurtulamamasıydı. Osmanlıya karşı suçluluk kompleksi devletin kuruluş kodlarından bir türlü silinemedi.
Hele son zamanlarda bu o kadar ileri gitti ki Ulusal kurtuluş savaşı adeta adil ve merhametli Osmanlı Padişahlarına yapılmış bir darbe gibi tarif edilmeye başladı

Aslında sadece İslamcılar değil, neoliberal müttefikleri de yıllardan beri Osmanlıcılık yapıyorlardı. Bu zamana kadar bu yolculuk uyum içinde buraya kadar geldi.
Said-i Nursi ve Dersim olayları bu kardeşliğin pekiştirilmesi yönünde ustaca kullanıldı.
Hatta arkasında gerici, dinci bağnazlığın, emniyet teşkilatındaki karanlık, dinci örgütlenmelerin olduğu bugün ortaya çıkmış olan Hrant Dink cinayeti bile İslamcı-Neoliberal ittifakını bozamadı.
Bu cinayetin Balyoz Davası adı verilen çadır tiyatrosunda dekor olarak kullanılmasında bizzat işbirliği yaptılar.

Ta ki Ermeni Katliamlarıyla yüzleşme zamanı gelinceye kadar....
Gerek neoliberal solcular, gerek İslamcı liberaller, gerek kimlik solcuları aralarındaki zımni ittifakı zedelemeden nasıl davranacaklarını şaşırdılar.
Dediğim gibi bu olaylar 1915’te değil de 1923’ten sonra olsaydı topu Kemalistlere atıp sıyrılacaklardı.
Sıyrılamadılar. Şu sıralar her iki tarafta karşı taraflardan sesini yükseltiyor.
Ama yine de ittifaklarını bozacak kadar bir gerginlik yaşanmıyor.
Üstelik seçimler arifesinde olduğumuzdan mesele değişik bölgelerde değişik hassasiyetler arası dengelere kurban gitti görünüyor.
Ortada bir samimiyetsizlik var ve bu yüzlek veriyor.

Ayrıca işin bir ucu da paraya dayanıyor. Bugün aşiret reislerinin siyasi partileri etkileyecek düzeyde büyümesine, Türkiye’de burjuva düzeninin mayalanmasına neden olacak kadar büyük bir para, mal mülk söz konusu…
Ermeni tehcirinin büyük bir katliama dönüşmesinin nedenlerinden biri yukarıda değindiğim gibi yağmacılıktı.
Ermeni mallarına ve altınlarına el koyabilme amaçlı yapılan yağma katliama dönüştü.
Bu katliama dini bağnazlıkla, mal, para hırsı birlikte etmen oldu.
Yüz yıl sonrasındaki bu bakış açısının altında da bu defa kaybetme korkusu olarak yansıyan aynı etmen var.
Ancak önemli bir başka etmeni de göz ardı etmemek gerekir.
Irkçı, dinci şovenizm etkisindeki siyasi hırslar ve Osmanlının yüzyıllara dayanan, geleneksel sorun halletme ve saltanat sürdürme yöntemleri…
Osmanlının kuruluşundan bu yana iç iktidar çekişmelerinde dahi öldürme, yok etme üzerine kurulu olan yönetim anlayışı Alevilere, Kürtlere ve diğer dini azınlıklara karşı tutumlarına da yansımıştı.
Ne yazık ki liberal solcuların ve İslamcıların amansız cumhuriyet düşmanlığı üzerinden oluşturdukları ve Osmanlıcılık konusunda da söylem birliği, hatta ülkü birliğine varan ittifakları bu katliamın ardındaki nedenler konusunda körlüğe neden oldu.
Neoliberal akımın kapsayıcılığı ve yaygınlaşma konusunda ustalığı ve arkasındaki küresel destek sayesinde neoliberal söylemler, kendilerini katıksız sol ve sosyalist çizgide görenlere öylesine ustaca sirayet etti ki bu ittifak esasen solun -keskin ya da ılımlı- önemli bir kesimine de yayıldı.
Sosyalist sol iddiasındaki önemli bir kesim uzunca bir süreden beri birçok konuda senkronize bir söylem geliştirdiklerinin farkında bile olmadan sol jargon kulvarında ama liberal-İslamcı çizgiyle aynı yönde yol aldı.
Sonuçta varılan nokta; herkesin kendi cephesinden gördüğü, görmek istediği gibi yorumladığı, ama gerçekler cephesinden baktığında görülen şekliyle, yeni Osmanlıcılık…
Ermeni katliamının ardındaki nedenlere kör bakılmasına neden olan şey, katliamın temel dürtülerine kaynaklık eden düşünceyle bunca zamandır yürütülmeye çalışılan bu temel üzerindeki ittifaktır.

Hakikat komisyonları kurulmalı gerçekler açığa çıkarılmalıdır.
Adalet her boyutuyla yerine getirilmelidir.
Ama bu 100. Yıl dönümünde tarihin en önemli facialarından biri olan Ermeni Katliamından çıkarılacak dersler konusunda da bir Hakikat Komisyonu kurulmalıdır.
Özellikle 12 Eylül faşist darbesinden bu yana işlenen, sınıfsal temelden yoksun bir cumhuriyet eleştirisi üzerine temellendirilmiş İslamcı, liberal ve solcu ittifakının neden olduğu, solun gerçeklerle, sol değerlerle, diyalektik materyalizmle, sınıf kavgasıyla, bilimsellikle çatışmasını çözebilmek üzere bir Hakikat ve Uzlaşma Komisyonuna da şiddetle ihtiyaç var.

Böylece birçok katliamın arkasındaki dinci bağnazlık, dinsel ve mezhepsel şovenizm ve kapitalizmin motor motivasyonu “kar hırsı” ile aynı köklere dayanan yağmacılık güdüsü de ele alınabilir.

Örneğin “100.000 Ermeni'yi "gerekirse kovarız"  diyebilen bir diktatörün oluşmasında bu ittifakın nasıl bir rol aldığı irdelenebilir.

Bu gün köşelerinden aynı dinci şoven üslupla haykıranların bir zamanlar yol arkadaşı bellenmesindeki fiyaskonun daha kaç defa tekrarlanabileceği tartışılır belki…

Kimlik ve inançlar üzerinden yürütülen siyasi mücadelenin buna benzer nice başka katliamlara yol açabileceğini düşünmek ve tartışmak fırsatı da doğar böylelikle.

Cumhuriyetin sınıfsal temelden yoksun eleştirisinin, toplumsal ilerlemenin karşısına dikilmeye nasıl vardığı gözlemlenebilir.

Nadi Öztüfekçi
25 Nisan 2015


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.