Küresel Kapitalizmin Dünya’da ve ülkemizde ne yapmak istediği derinlemesine tartışılmadan yapılan tahliller ve verilen seçim vaatleri, parti programları, devrim ve isyan propagandalarının hiçbirinin ayakları yere basmaz.
Esasen Küresel kapitalizmin yaşama, Dünyaya, bölgemiz ve ülkemize yönelik saldırısının yeteri kadar farkına varıldığını bile sanmıyorum.
Hatta Küresel Kapitalizmin yaşama ve insana yönelik bir tehlike olduğu konusunda bile ortak bir kanaat yok. Sözünü ettiğim ortaklığı aradığım zemin elbette sol düşünce ortamı…
Bugün birbiriyle aynı zeminde politika yapan, stratejik önemi olan konularda birlikte hareket eden birçok sol yapılanma bu temel konuda aynı kanaati taşımıyor. Aralarında bu temel söylem farkının tamamıyla birbirine zıt kutuplarda olmaları gerektirdiğinin bence farkında bile değiller.
En keskininden en liberaline kadar bir iki anti emperyalist, yüzeysel birkaç anti kapitalist söylemlerden öteye gitmeyen bir yaklaşım hakim.
Bu farkındasızlığın temel etmenlerden biri de sınıf kavgasının varlığı ve önemini unutturma operasyonunun kat ettiği aşama.
Çünkü asıl ortak zeminleri bu operasyonun mağduru olmaları.
Bu durum aynı zamanda ‘kapitalizmin içselleşmesinin’ vardığı boyutu gösteriyor. Öyle ki ortaya çıkan tüm çözümler, verilen vaatler, “yeni yaşam” rüyaları falan hepsi kapitalizmin kaçınılmaz, alternatifsiz bir ekonomik sistem olduğu ön kabulü üzerinden yürüyen düşüncelerden türüyor.
Böylece; kapitalizmin yarattığı sorunlara yine kapitalizmin kabul edebilirlik sınırları ya da teşvikinde çözümler ortaya çıkıyor ya da kapitalizmin yarattığı bu sorunların çözümü kapitalist sistemin yıkılacağı sosyalist devrimlere bırakılarak zımni olarak kapitalizmin kabul edebilirlik ya da teşvikindeki çözüm sınırları içinde kalınmış oluyor. Çünkü kendi yarattığı sorunlar karşısında gösterilen atalet Kapitalizm açısından kabul edilebilir, hatta teşvik edilecek bir çözümdür.
Bu yazıda bu çözüm önermelerini tartışmak istiyorum.
İşte bu noktada yazımda kullandığım ve kullanacağım bazı kelime ve kavramları açıklamam gerekiyor.
Bunlardan bir tanesi “çözüm” kavramı.
Öncelikle kapitalizmin var olduğu ortamda kapitalizmin yarattığı hiçbir sorun nihai çözüme ulaştırılamaz.
Bu yazıda sözü edilen “çözüm”; kapitalizmin yarattığı sorunu giderme yolundaki önerme, uzun erimdeki antikapitalist mücadele içerisinde elde edilen kazanımlar, kapitalist saldırı karşısında oluşturulan direnç noktaları ve korunan mevzilerdir.
Çözüm kelimesi, “sorun-çözüm” ikileminden hareketle yazının akışını bozmamak ve aynı tanımı sürekli tekrarlamamak için kullanılmaktadır.
Yukarıda kendimce yaptığım tanımdan aynı zamanda ‘çözüm’den kastımın ‘mücadele’ ile aynı anlama geldiği anlaşılabilir ki bu birçok bağlamda doğrudur.
Tartışmanın devamında bu daha net olarak görülecektir.
Yine yazı içerisine kullanılacak diğer kavramlar; kapitalizmin var olduğu ortamda söz konusu çözümlere kapitalizmin yaklaşımı ve o çözümleri öneren ya da mücadelesini yapanların kapitalizme yaklaşımı üzerinden tanımlanıyor. Bunlar; “kapitalizme rağmen”, “kapitalizm teşvik ve önermeli” ve “kapitalizmce kabul edilebilir” diye adlandıracağımız üç farklı tip çözüm.
Kanımca bu detay önemli…
Bu kavramları yerli yerine oturtmadığınız durumda kapitalist algıya çalışmış oluyorsunuz.
Hemen belirtelim, kapitalizmle ve kapitalizmin yarattığı sorunlarla mücadele; “kapitalizmle mücadele edilmesi gerekir mi, gerekirse neden gerekir?” sorusundan başlayarak, bir sürü diğer soruyu içeren oldukça detaylı bir alandır.
O yüzden bu yazı öncelikli olarak bir tartışma yazısıdır. Bilgi aktarımı değildir.
Böylesi bir konuda bilgi oluşturmak da kolay değildir.
Bir kere kapitalizm stabil bir olgu değil. Kapitalizm öz olarak değişmese bile sürekli devingen bir süreç izler. Çok doğal olarak bu devingenlik kendisine ve yarattığı sorunlara karşı mücadele yöntemlerine ve niteliğine de yansır.
Kapitalizm bir ülkede ya da Dünya’da yok olmadığı sürece, insanlığa, yaşama ve işçi sınıfına olan saldırısına karşı mücadele ve yarattığı sorunlara karşı üretilen ivedi çözümler elbette kapitalizm sınırlarında olacaktır. Zira öylesine yaşamsal sorunlar var ki kapitalizmin yıkılmasını bekleyemeyecek kadar önemlidir.
Kapitalizmin yarattığı hemen her sorun gibi…
Ayrıca kapitalizmin yarattığı sorunları gerçekçi olarak giderebilen her çözüm kapitalist sistem dahilinde de olsa anti kapitalist bir çözümdür.
Yine; başarıya ulaşmış her gerçek çözüm kapitalizme vurulmuş bir darbedir. Kapitalist sistemin çarklarına sokulmuş adeta bir kamadır.
Zira kapitalizmin yarattığı sorunlar kapitalistlerin, iyi niyet eksikliklerinden, dünyaya kötülük yapma istek ve güdülerinden değil, kapitalizmin varlığını sürdürebilmesi için zorunlu olarak yaptıklarından kaynaklanmaktadır.
İşte yukarıdaki detayın önemi burada vurgulanmış oluyor.
Üç farklı ‘çözüm’ çıkıyor ortaya.
Ve ne yazık ki her üç “çözüm tarzı” birbirleri ile karıştırılıyor. Bunun sonucu kapitalizmi yarattığı sorunlara karşı sosyalizm öncesi mücadele ve çözümler ya yadsınıyor ya da mutlaklaştırılıyor.
Öncelikle ilk iki grup çözümleri ele alıp kıyaslayalım.
Bunlardan ilki kapitalizme rağmen çözümler.
Kapitalizme rağmen, kapitalizmin sınırlarında egemen sınıfı zorlayarak, köşeye sıkıştırarak ya da sistemin çatlaklarından yararlanarak toplumun veya sınıfın geneli adına, mücadele sonucu elde edilebilecek kazanımlara yönelik çözümler.
Diğeri ise kapitalizm teşvik ve önermeli, uzun erimde kendi çıkarlarına ve gereksinimlerine uygun, göstermelik, marjinal bölgeler ve kesimlere yönelik spesifik ve yüzeysel çözümler…
Biri kalıcı bir çözüm olmadığını, kazanımı korumak için mücadele gerektiğini baştan kabul eder, bu anlamda alçakgönüllüdür ama kazanım somuttur, diğeri kesin ve kalıcı çözüm olma iddiasına karşın kof ve ‘sanal’ çözümdür.
Zira kapitalizm ‘zorunlu’ olarak yaratığı sorunları; yoksulluk, açlık, sömürü, savaş, doğanın ve çevrenin kirletilmesi, eşitsizlik, bağnazlık ve tutuculuğun körüklenmesi, mezhep ve dinsel kavgaların kışkırtılması, diktatörlerin desteklenmesi vs. hepsini kendi varlığını sürdürebilmek ve gereksinimlerini karşılayabilmek için yaratır.
Bu sorunların hepsi kapitalizmin kendi iç dinamiği gereği, varlığını sürdürmek gereksinimleri gidermek için uyguladıklarının doğal sonuçlarıdır.
Dolayısıyla bu sorunlara getireceği çözümler hiçbir zaman kendi varlığını tehlikeye atacak şekilde olamaz.
Çünkü amaç çözmek değildir.
Amaç; sorunların asıl nedenine inilmesini engellemek, arkasındaki ‘kendisini’ gizlemektir.
Yarattığı en ufak sorunun arkasındaki ‘kendisini’ gizleyebilmek için o sorunu çözmekten çok daha fazla efor ve parasal kaynak sarf etmeye hazırdır.
Çünkü kapitalizm yarattığı sorunun asıl nedeninin kendisi olduğunu kabul ettiği an kendi yok oluş mekanizmasının düğmesine basmış olur.
Üçüncü grup tartışacağımız kapitalizmce kabul edilebilir çözümlere gelince...
Kapitalizmin nötr kaldığı, sosyalistlerin, sınıf savaşımcılarının da yok var sayamayacağı, duyarsız kalamayacağı, insani amaçlı çabaları bu gruba dahil edebiliriz.
Örneğin depremde evsiz, okulsuz kalmış insanlarla yapılan dayanışmalar, mültecilere yardım kampanyaları bu guruba girebilir. Kapitalizmin neden olduğu ya da doğal afet sonucu olsa da duyarsızlığının getirdiği sorunların çözümü için, kapitalist sistemin karşı çıkmayacağı çaba ve çalışmalar da bu guruptaki çözüm önermeleri olarak değerlendirilebilir.
O haliyle ikinci gruptan, yani ‘kapitalizmin önerdiği ve desteklediği çözümler’den ayrılır.
Ama birinci guruptan da yani ‘kapitalizme rağmen çözümler’den de farklıdır.
Örnekle açıklamaya çalışırsak; ‘karekta karekta’ların yumurtlama dönemlerinde onlara yardımcı olmak için yapılan gönüllü çalışmalar üçüncü guruba girerken, yumurtlama bölgelerine yapılması düşünülen otel inşaatına karşı yürütülen mücadele ile üretilen çözüm birinci gruba girer.
Sosyalistler kapitalizm döneminde yapılan hak ve yaşam koşullarını iyileştirme mücadelesini önemserler.
Mücadelenin sürebilmesi, işçi sınıfının, yoksulların, ezilenlerin kapitalizm ve onların yarattığı sorunlar karşısında kendilerini yenden üretebilmeleri için önemli ve gereklidir.
Ama bilirler ve bilmeliler ki her ne şekilde olursa olsun, ister kapitalizmin kabul edilebilirlik sınırları içinde, ister yönlendiriciliği ve desteğiyle, ister kapitalizme rağmen mücadele sonucu elde edilen, hak ve yaşam koşullarını iyileştirme konusundaki kazanımların hiçbiri gerçek ve kalıcı değildir.
Çünkü kazanılan her hak, başarılan iyileştirme, kat edilen her toplumsal ilerleme, atılan her demokratik adım sermaye sınıfının rövanşına, değişen koşullara göre her an geriletme girişimlerine maruz kalacak ve işçi sınıfının, emekçilerin korumasına ihtiyaç duyacaktır.
Çünkü kapitalizm sistemin fıtratında var olan sürekli kriz halindedir.
Kapitalizm krizlerini her zaman, çalışan sınıfların hak ve kazanımlarına, doğanın yaşamsal kaynaklarına daha fazla saldırarak çözmeye çalışır.
O yüzden İşçi sınıfının ve kapitalizm mağduru tüm kesimlerin, kazanımlarını korumak, hatta salt bugünden yarına kendini idame ettirebilmek için bile sürekli mücadele etmesi zorunludur.
Kendimce gözlemime göre de; kapitalizmin bizzat kendisine, yani bizzat yıkmak için yapılan mücadele ile kapitalizmin yarattığı sorunlarla yapılan mücadelenin at başı gitmesi gerekliliği giderek artmaktadır.
Bu mücadelenin ana hedeflerinden biri kapitalizmin gelişmelerini iyi takip etmek, Dünyanın başına bela olmuş devasa sorunların hemen birçoğunun ardındaki o ‘gizlenen kapitalizmi’ açığa çıkarmak olmalıdır.
Yukarıda tartıştığımız çözümlerin (ikincisini zaten baz almıyoruz) hiç biri kapitalizmi her yönüyle açığa çıkarmadan, o sorunları üretme mekanizmalarına ve nedenlerine vakıf olup dikkate almadan, bir anlam kazanmaz.
Bu basit, hatta banal olarak tanımlayabileceğimiz önerme kanımca çok önemli.
Pek öyle “biliyoruz herhalde” ile geçiştirilecek bir şey değil.
Aslında pek de bilinmediği son 30-35 yıllık geçmişimiz (sol) boyunca yaptığımız güya ülke, bölge ve dünya tahlilleri bunu göstermekte.
Örneğin; “Küresel kapitalizmin gelişebilmek için istikrar ve barış istediği, bu istikrarın güvencesi olarak bölgemizde Türkiye’yi gördüğü, buradan hareketle de Türkiye’nin istikrarlı ve demokratik bir ülke olmasını arzuladığı” gibi bir tahlil bizi yıllarca oyaladı.
Bugün tam fiyasko ile sonuçlandığını hep birlikte gördük.
Ama asıl fiyasko önümüzdeki günlerde yaşanacak.
Küresel kapitalizmin kendisini çok iyi gizlediği bir takım “çözüm” önermeleri demokrasi ya da sosyalizm adına program ve tüzüklerde yer almaya başladı.
Demokrasinin sınıfsal bağlantısı, ustalıklı ve sabırlı algı çalışmaları ile koparılıp, mistik bir zeminde, “ezilenler” ve “ötekiler” romantizmi üzerinden tanımlanıyor artık.
Bir zamanlar sınıfsal kimlik karşısında öne çıkarılıp kutsallaştırılan, ustaca ‘bireycilik’le özdeşleştirilen ‘birey olmak’ kavramı şimdi inanç ve etnik aidiyetçiliğinin asit havuzlarında eritilmek isteniyor.
Bireyin özgürleşmesi ve eşitliği yerine aşiret reislerinin, şeyhler, cemaat ve inanç önderleri arasındaki demokrasi ve eşitlik konuluyor.
Sınıfsal birlik etnisiteler ve kimlikler girdabında kaybolarak, kapitalizmin rüyası güya karşıtları tarafından gerçekleştirilmiş oluyor.
Böylece bizim ikinci grupta tartıştığımız kapitalizmin önerdiği ve desteklediği tip çözüm tarzı, kendisini ustaca gizlediği bir operasyonla antikapitalist(!) bir çözüm önermesine dönüştürülmüş oluyor.
Devrimci görevlerin, sosyalist çözüm önerilerinin seçim vaatlerine, mücadele aşamalarını anlatması gereken parti programlarının “iktidara gelirsek yapacaklarımız” ütopyalarına dönüştüğü günümüzde, sosyalistler devingen bir olgu olarak kapitalizmi acilen tartışmalıdır.
Kurulacak güç birliklerinin ortaklaşma noktalarının da ayrışmaların ve saflaşmaların kırılma noktalarının da ortak zemini bu tartışmalar da belirlenecek.
Ben kendi adıma kesinlikle yeterli olmadığını bilmeme karşın gücüm yettiğince bu tartışmayı sürdürmeyi düşünüyorum.
Nadi Öztüfekçi
17 Mayıs 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.