12 Haziran 2015 Cuma

Seçim öncesi aritmetiğinden seçim sonrası matematiğine.

Bu yazıyı seçim çalışmalarında kurguladım ve taslaklaştırdım.
Yönlendirme olarak algılanabileceği kaygısıyla ve biraz da öngörülerimin gerçekleşmeyebileceğini düşünerek yayınlamadım.

Bir kısmı gerçekleşmedi. Açıkçası biraz karamsar bakmışım.
Tabandaki sağduyu sandığımdan daha ilerideymiş.
Algı baronlarının etkisinde fazla kalınmadı.

Onun dışında, esinlendiğim Haziran Meclisi kararlarının da ışığında fazla yanılmamışım.

YSK kesin seçim sonuçları itirazları da dikkate alarak yaklaşık bir hafta sonra açıklayacakmış.
Şimdilik Hürriyet’in yayınladığı milletvekili dağılımına bakarsak sırasıyla:
AKP’nin 258, CHP’nin 132, HDP’nin 80, MHP’nin 80 milletvekili çıkardığını görüyoruz.

Seçimlerden önce yapılan aritmetik analizleri hatırlarsınız. Hani baraj hesaplarıyla ilgili olarak yapılan aritmetikten söz ediyorum.
Bu aritmetik özünde doğru ama durumu analiz etmeye yeterli değildi.
Seçim dönemi boyunca bunu söyleyip durdum. Yukarıda da sözünü ettiğim seçim öncesi HDP ve CHP’ye oy verilmesine karşı bir propaganda yapmış konumuna düşmemek için çok ayrıntılı değinememiştim.

Evet, bu aritmetik yanlış değil, ama yetersizdi. Bu aritmetiğin bir de matematiği vardı.
Şimdi bu matematik ortaya çıktı.
HDP’nin barajı aşması AKP’nin tek başına iktidara gelmesini engelleyecek gerekli, fakat yetersiz bir unsurdu.

Gerekliydi. Çünkü HDP’nin %10 barajının altında kaldığı durumda geçen döneme göre CHP’den çaldığı oylar yerinde kalsa bile AKP yine de tek başına iktidara gelebilecek oyu sağlayabiliyordu. Belki CHP 140-141 milletvekili çıkarırdı ama bu durumdan en fazla AKP yararlanırdı. En az 40 –belki daha fazla-milletvekili daha fazla çıkarıp tek başına hükumet kurabilmeyi garantilerdi.
O yönden baktığımızda HDP’nin barajı geçmesi olmazsa olmazdı.
Bu olguyu tartışmaksızın kabul etmek gerekir.

Yetersizdi. Çünkü - en basit hesapla- CHP 132 ve MHP 80 milletvekili çıkaramasaydı, HDP’nin barajı geçmesinin hiçbir anlamı olmazdı. Zira HDP’nin CHP’den alabileceği oyların sınırı belliydi.
Nitekim şu anda seçim sonuçları üzerine yapılan anketlerle HDP’nin CHP’den aldığı oy oranı belli olmuş durumda.
Bu oran, bu seçimlerde Adil Gür tarafından %2,1 olarak hesaplanmış.
Bu oranın karşılığı yaklaşık 950.000 oya denk geliyor.
Sizce ne kadar artabilirdi?
Şurası bir gerçek ki CHP’den HDP’ye daha fazla oy aktarabilmek için yapılacak her çaba CHP’den çok daha fazlasını koparacaktı.
Diyelim ki CHP’den 1.500.000 oy HDP’ye aktarılmış olsaydı;
Bunun CHP’deki yıpranması en az iki katı olurdu ve bundan da en çok AKP yararlanırdı.
Üstelik bölgelere göre düşününce bu miktar aynı oranda milletvekiline karşılık gelmeyecekti.
Nitekim bu dönem için HDP’ye aktarılan 950.000 oyun CHP için ortalama karşılığı 11-12 milletvekilidir. Oysa HDP kendisine CHP’den en fazla oy aktardığı seçim bölgelerindeki çıkardığı milletvekilinin toplamı 15 milletvekili civarındadır.
Aslında HDP; CHP’den kendine aktardığı 11-12 milletvekili çıkarabilecek bir oy potansiyelinden ancak 4-5 milletvekili çıkarabilmiş.
Bu da gösteriyor ki “muhalefetten muhalefete oy aktarmak” muhalefete yaramıyor.

Özetle; bugün mecliste çoğunluğunu kaybetmiş bir AKP varsa, bunun sebebi sadece HDP’nin barajı geçmesi değil. CHP ve MHP’nin de önceki döneme göre daha fazla performans göstermeleri en azından konumlarını korumaları bu sonuca aynı derecede etki etmiştir.
CHP bu seçim döneminde 2011 seçimlerine göre yaklaşık 500.000 fazla oy almış.
HDP’ye kaptırdığı 950.000 oyu da düşünürsek bu yıl yaklaşık 1.500.000 ‘yeni oy’ kazanmış.
Bu dönem ilk defa oy verenleri düşersek AKP’den en az 1.000.000 oy, genel ortalama üzerinden bakarsak 14-15 milletvekili çalmış olduğunu görüyoruz.

Keza % 0,2 oyunu HDP’ye kaptırmış olan MHP de 2011 seçimlerine göre yaklaşık 2.000.000 oy daha fazla almış. Bunun bir kısmını yeni oylar, bir kısmını CHP’den (% 0,5) giden oylar olarak düşsek bile AKP’den en az 18-20 milletvekili çaldığını söyleyebiliriz.

AKP 2015 seçimlerinde bir önceki seçimlere göre 68 milletvekili kaybetti.
Bunda cemaat desteğinin kesilmiş ve bu seçimlerde karşı saflarda yer aldığını düşünsek bile HDP’nin en az 35 milletvekilini bizzat AKP’den çaldığını söyleyebiliriz.
Kaldı ki bu seçimlerde Cemaatin HDP’yi desteklediğini düşünürsek cemaat faktörünü zaten HDP lehine işletmemiz gerekiyor.

Bu durumda şöyle bir tablo çıkıyor.
AKP’ne 2011 seçimlerine kıyasla kaybettiği 68 milletvekilinin yeni sahipleri sırasıyla; 35 milletvekili ile HDP, 18 milletvekili ile MHP, 15 milletvekili ile CHP oluyor.

Bütün bu anlattıklarımdan ne sonuç çıkar?
Düşüncelerimi ve kendimce saptamalarımı elimden geldiğince açık anlatmaya çalıştım.
Eğer bunu becerebildiysem sonuçlar anlattıklarımın içinde zaten.
Yine de bütün bu rakamların ne anlama geldiğini tartışmaya çalışacağım.

Önce CHP’liler ya da CHP’ye oy verenler açından değerlendirelim.
Partilerin oy potansiyelini dikkate aldığımızda; AKP parti diktatörlüğünün yıkılma sürecinin başlangıcı HDP’nin barajı geçmesi ile olabiliyordu. Burada dikkate alınması gereken bir şey var. Herhangi bir parti değil, HDP’nin barajı aşması gerekiyordu.
Bu; hem Kürt sorunun adil bir şekilde çözümü açısından vicdani olarak gerekliydi hem de belli bölgelerde yoğunlaşmasının getirdiği avantajla AKP’den en fazla oy çalabilecek parti olması yönünden de gerekliydi.
Zira Türkiye ortalamasında 86.000 olan bir milletvekili için gerekli oy sayısı Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde ve HDP’nin güçlü oldukları yerlerde 30.000’lere düşüyor.
Oysa bu rakamlar HDP’nin CHP’den en fazla oy aldığı İstanbul, İzmir gibi bölgelerde 106.000’e kadar çıkıyor.
Yani CHP’lilerin HDP’nin kendisinden 11-12 milletvekili çıkaracak kadar oy aktarsa da AKP’nin tek başına iktidar olamamasından dolayı mutlu olması gerekiyor.
Nitekim bu mutluluk istatistiklere %63 olarak yansımış.
Yani CHP ye oy verenlerin büyük çoğunluğu sonuçlardan memnun.

Şimdi gelelim bu seçimlerin HDP açısından değerlendirilmesine…
HDP 2011 seçimlerine göre oy oranını yaklaşık iki katı arttırmış. Yani geçen döneme göre %6,52 puan artış göstermiş.
Bunun 2.01’ni CHP’den, 0,2’sini MHP’den, yaklaşık 4 puan da AKP’den almış. Adil Gür’ün hesabı böyle… Yani yaklaşık 2.000.000 oy eder.
CHP’den aldığı 950.000 oya karşılık 4-5 milletvekili çıkarırken bunun karşılığı CHP’de yaklaşık 11 milletvekili oluyor.
Çünkü zaten HDP’nin CHP’den en fazla kendine oy aktardığı bölgelerden çıkardığı milletvekili sayısı (İzmir'den 2 Ankara'dan 1 İstanbul'dan 11 milletvekili çıkarmış) toplamda 14 millet vekili.
Bu 14 milletvekilinin çoğunu yeni dönemde AKP'den aktarmış, bir kısmı da kendi potansiyeli.

İstanbul'daki duruma bakarsak;
AKP 2014 seçimlerine göre İstanbul'da %9 puan kaybetmiş.
HDP %7 puan arttırmış CHP %2 kaybetmiş. Çıkardığı fazladan millet vekillerinin 2 veya 3'ünü CHP'den alırken 5 veya 6'sını AKP'den almış.
Özetle HDP CHP'den 11-12 milletvekili çıkaracak kadar oyu kendine aktararak 4 veya 5 milletvekili çıkarırken buna karşılık 2.000.000 oy karşılığı AKP’den firesiz 35 milletvekili çalmış oluyor.
HDP laik, solcu ve demokrat olması gereken bölge ve kesimlerden aldığı oy ve milletvekilleriyle değil; İslamcı, muhafazakar gözükmesi gereken yerlerden aldığı oylarla AKP’yi vurdu.

Yandaş medyanın, ana akım medyanın ve yetmezci tayfasının, HDP'nin evsel bileşiklerinin olağan üstü çabasına rağmen CHP'den HDP'ye aktarılabilen milletvekili, hesapta da görüldüğü gibi 4 veya 5 iken Dengir Mir Fırat, Altan Tan gibi unsurlarının bir kaç görüşme ile AKP'den aktardığı milletvekili 35 olmuş.
HDP eğer  kendisine önerildiği gibi CHP’nin tabanından oy koparmak adına laik, cumhuriyetçi görünümünü abartsaydı AKP’yi bu denli yaralayamazdı.
Belki zar zor barajı geçerdi ama AKP tek başına iktidarını korurdu.
Zaten hesap da bu yöndeydi.
Ama tutmadı.

Şimdi hemen belirtelim bütün bu rakamlar ve hesaplar benim araştırmam değil.
Ayrıca ben matematik uzmanı değilim. Bu rakamlar ve hesaplar da uzmanlık gerektirmiyor. Sonuçta bir derleme.
Araştırma şirketlerinin yayınladıklarından derlediklerim.
Elbette birçok eksiği ve yanlışı vardır.
Ama seçimler boyunca görmezden gelinen gerçeklerden çok uzak değil.
Bu yazdıklarımın benzerlerini daha önce yazdım. (Bkz. 'Velet-i Amerikan Tarz-ı Osmanlı' Devleti)
Her şey muhalefetten muhalefete transfer üzerine odaklı…
Yani bu seçimlerde de muhalefetin muhalefete muhalefet yapmasının ilginç, dramatik ve o ölçüde komik örneklerini göreceğimiz anlaşılıyor.

Oyların bir muhalefet partisinden, diğer muhalefet partisine geçişinin bilgisayar ortamında yapılabildiği gibi “kes-yapıştır” şeklinde olmadığını hesaba katmak lazım.
Esasen bu tür aktarmalar bir havuzdan bir havuza kovayla su aktarmaya benzer. Bu aktarma esnasında yere dökülen su çok olur. Özellikle aradaki mesafeyi giderek açarken…
O suların bir kısmı buharlaşır bir kısmı da bu kaygan zeminde üçüncü havuza gider.
Örneğin CHP’nin tabanına yönelik yapılacak çalışma sonucu diyelim ki HDP’ye 2 milyon oy aktarıldı. CHP’nin kaybı 2 milyondan çok fazla olacaktır.
Bir o kadar da ya küskünlerin ya da AKP’nin havuzuna akacaktır. Yani sonuçta AKP karşıtı oyların sayısında önemli oranda düşüş olacaktır. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de yaşanan budur.
Sonuç olarak muhalefet cephesi küçülecektir.
Bu kolayca tahmin edilebilecek bir sonuçtur.
Zaten ülkede ve coğrafya da oynanan oyunlar da bu sonuçların üzerinedir.
Ancak bu tür oyunların gedikli jokerleri, 12 Eylül darbesinden sekelli “sol” bir güruh, özellikle 2000’lerden beri bu tuzağa her defasında düşüyor.
Bu jokerler; oyunun kritik anlarında seri tamamlayıp, iktidarın el açmasına yardımcı oluyor, masanın hesabını da ülkemiz emekçi ve yoksullarının üzerine yıkılmasına katkı koyuyorlar.”

Yukarıda söylediklerim bir anlamda gerçekleşmiş oldu.
Zaten gerçek bir muhalefet duygusu ve trendist yaklaşımlardan uzak kalmaya çalışıp, yaftalama ve linç girişimlerinden etkilenmezsen bu sıradan gerçekleri bu kadar hesap yapmadan da görmek mümkündü.
Ama her şeye rağmen AKP bir şekilde, ucu ucuna da olsa iktidardan düştü.
CHP ve HDP yöneticileri bu tuzağa düşmediler.
Açık söylemek gerekirse; yaygın medyanın, yandaş ve “yandaş muhalif” medyanın bütün telkinlerine ve “occupy müsveddesi” kampanyalarına, sosyal medyada siyasi gazını indirmek üzerine paylaşım yapan, muhalefet duygusu ve aklından yoksun evsel bileşiklerin tüm sorumsuz tavırlarına rağmen, CHP ve HDP seçmeni de bu tuzağa düşmedi.

Kendimce çıkardığım bazı sonuçları tekrarlamak bahasına vurgulamak istiyorum.
Seçim sonuçları gösterdi ki HDP’nin barajı geçmesini sağlayan oylar CHP’den çok -yaklaşık iki katıyla- AKP’den geldi.
Eğer bunun tam tersi olsaydı, HDP barajı geçse bile yaklaşık 17 milletvekili daha az milletvekili çıkarırdı. HDP kılavuz kargaların etkisinde daha fazla kalıp CHP’nin tabanına daha fazla oynasaydı AKP iktidardan düşmezdi.
Bereket ki bu ülkede algı baronlarının operasyonlarına pabuç bırakmayanlar var.
AKP’ye olan muhalefeti AKP’ni yıkma işlevine değil de AKP’nin karşısındaki muhalefeti dizayn etme operasyonuna dönüşmesi engellendi.
Haziran Hareketinin de benimsediği sorumluluk ve sağduyu hakim oldu.
Haziran Hareketi meclislerinin aldığı kararın ne kadar doğru olduğu da açığa çıkmış oldu.

Bundan sonra ne yapılacağı artık değişik argümanların katılımıyla yeni bir boyutta tartışılacaktır.
Ama seçimlerden sonra ortaya çıkan tablonun da tartışılması gerekir.

Bu gereklilik HDP ile Türkiye solu arasındaki ilişkinin yeni baştan, daha sağlıklı bir şekilde tartışılmasını da içeriyor.
Örneğin HDP’yi “Türkiyeli” yapmak ile Kürt seçmenin tabanına yaklaştırmak arasındaki ters orantılı ilişkinin farkına varılmalı.
Aynı ters orantı HDP’ye yüklenmeye çalışılan ‘sol’ misyon ile HDP’nin yeni ittifaklarının beklentileri arasında da var. Yani HDP’nin barajı geçmesinde belirleyici rol oynayan, esasen HDP içinde uzun zamandan beri düşünsel ve kadro olarak karşılığı olan yeni ittifakların…
HDP'ye yakın yayın organlarında sık sık haber olan Aşiret katılımlarıyla gerçekleşen yeni ittifaklardan söz ediyorum. HDP yapılanmasında kendine giderek daha fazla yer açan İslamcı ve muhafazakar anlayışın olası sonuçlarının hesabı yapılmalı.
Ben burada Kürt Hareketinin bu yeni ittifaklarının ve yöneliminin kritiğini yapmıyorum, yapmaya da hakkım olduğunu düşünmüyorum.
Kürt hareketinin bu yapısal değişikliğinin bir süreç olduğunu, giderek hızlanarak işleyeceğini düşünüyorum.
Bu sürecin Kürt Hareketinin kendi dinamiğinin bir gereği olabileceği ihtimalini hesaba katarak saygı duyuyorum.
Asıl sorguladığım HDP ile yollarını bu kadar özdeşleştirmiş olan solun durumu.
HDP içerisinde bunca zamandır süren symbiosis ilişkinin giderek paraziter bir ilişkiye dönüşme ihtimali var.
Yakın geçmişte yaşanan deneyimler göstermiştir ki İslamcılık, muhafazakarlık ile solcular, demokratlar arası söz kesmeler uzun soluklu olmamıştır.
Tatlı su ve tuzlu su balıkları gibidirler. Nehirlerin denize karıştığı azmaklarda bir arada olabilirler ama nehrin ya da denizin açıklarında sadece bir türü yaşar.
HDP akvaryumunda suyun yapısı değiştiğinde hangi kesim için elverişsiz olacağını, kimlerin sudan çıkmış balık durumunda kalacağını kestirmek güç değil.
Oysa bu kadar özdeşleşmeden ilkeli bir dayanışma ve birlikte hareket etme ortamı oluşturulabilir.
Türkiye solu ve sosyalistleri ülke sorunlarına kendine özgü yanıtlar üretmek zorundalar.
Dünyaya, bölgemize ve ülkeye bu kadar endeksli bakıldığında kısmi körlükler oluşur.
Tartışmasız ön kabuller de 'biat'ı geliştirir.

Nadi Öztüfekçi
12 Haziran 2015



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.