Milenyum Enver Paşaları daha kaç 14 şehide mal olacak?
Kaç evlat, eş ve küçücük çocukların babaları şehitlik denilen o "kutsal" mevkiye ulaşacak?
Ne adına ve niye..?
Yani orada ölenler gerçekten Türkiye için mi öldüler?
Şimdi Barış'ın ne kadar önemli olduğunu yazmak gerekirdi.
Ama elim varmıyor.
Biraz daha fazlasını konuşmak lazım.
Şu barış, sevgi, uzlaşma, hoşgörü gibi kavramların içi boş, temennilerden öteye gitmeyen söylemler olarak kullanılmasından bıktım.
Sizler de bıkmadınız mı?
Böylesi ağır bir ortamda, bu kavramların temenni olmaktan çıkıp maddi bir olgu haline getirmek için neler yapmak gerekir onu tartışmak gerekiyor.
Çünkü bu kavramların hepsi emek, mücadele gerektiriyor.
Akıl, mantık ve vicdan gerektiriyor.
İsterseniz bu kavramların bazıları üzerinde biraz akıl yürütelim.
Örneğin 'barış' kavramını ele alalım.
Sizce 'barış' insanların unuttuğu ya da değerini bilmediği için yok ettiği bir şey mi? Yani bir takım güçler, örneğin devletler ve çeşitli terör odakları barışın değerini bilse, birileri onlara barışın ne kadar önemli ve gerekli olduğunu anlatsa barış hemen geliverecek diyebilir miyiz? Terör ve şiddetten nemalanan güçlere yaptıklarının yanlış, ayıp ve günah olduğunu anlatsak barışı sağlayabilir miyiz? Bir düşünün yıllardan beri Suriye ve Ortadoğu'da güç ve kazanç peşinde koşan, Şehitliğe övgüler düzen, kendisi için ölenlerden övgüyle bahseden Erdoğan'a Barış'ın önemini anlatmanın ne yararı var? Hiçbir yol arkadaşını kendi tek adam rejimini pekiştirmek adına harcamaktan çekinmeyen bir fenomenle "sevgi" üzerine mi görüşeceğiz? Bir projesi olduğu Küresel Kapitalizmin kendisine verdiği misyonu daha rahat yerine getirebilmesi için CumhurSultanlık sevdasıyla mı uzlaşacağız? Mezhepçi yaklaşımlarına, beğenmediği rejimleri değiştirme arzusuna hoş görü mü göstereceğiz? Peki, tek dürtüsü varlık krizini ötelemek olan, ve bu uğurda feda etmeyeceği insan ve yaşam da bir sınır tanımayan Küresel Kapitalizme barış öğretmeye çalışmak komik olmanın ötesinde ne olabilir? Varlığını sürdürmekten başka hiç bir insani güdüsü ve duygusu olmayan, her şeyi ama her şeyi paraya tahvil edip, yaşamın filizlerini, doğayı, çevreyi, her varlığı metaya çevirmek zorundaki bir mekanizmayla sevgi üzerine tartışmak nasıl mümkün olur? Ve hangi yaptığına hoş görü gösterebiliriz? Sırf kendi ulusal kaygıları için uzlaşmayı kendileri için meşru gören kesimler hatırına ülkemizin formatlanması konusunda Küresel Kapitalizmle uzlaşabilir miyiz? İnancı, düşüncesiyle, doğduğu andan beri aldığı terbiye ile iliğinden kemiğine bağnazlık ve şiddetle yoğurulmuş sapık cihatçılarla barış üzerine tartışabilir miyiz? Ya da güya kendi özgürlüğü için, karnında çocuğunu taşıyan bir genç kadını, suçu oradan geçmekten başka bir şey olmayan tıp fakültesi öğrencisini bombayla parçalamakta bir beis görmeyen terör örgütleriyle barış üzerinden neyi, ne kadar tartışabiliriz? Şiddetin, Allah'a ulaşmanın ya da kendini ifade etmenin makul bir yöntem olarak kabul edilebilirliği üzerinde uzlaşacak mıyız. Barış, sevgi, hoşgörü buna ihtiyaç duyanlarla tartışılır.
Ve uzlaşma da bu kavramlara gerçek anlamda sahip çıkanlarla olacaktır. Bütün bu kavramları kendi gizli açık amaçları ve çıkarları için kullananlarla ne tartışabiliriz ne de uzlaşabiliriz.. Bugün barışa, sevgiye, hoşgörü ve uzlaşmaya kimlerin ihtiyacı var? Emekçilerin, mazlum, yoksul insanların... Emekçi Anadolu Ulusunun ihtiyacı var. Bütün bu kavramları nasıl yaşama geçiririz? İşte onu Emekçi Anadolu Ulusunun birer parçası olan bizler kendi aramızda tartışıp, kendi aramızda uzlaşmalıyız. Peki Küresel çapta kimlerin ihtiyacı var? Dünyanın tüm emekçi uluslarının..! Tüm ülkelerdeki, sermayedarların kendi aralarında uzlaşıp küreselleşerek ulusun bir parçası olmaktan çıktığı, artık sadece emekçilerden oluşan ulusların barışa, sevgiye, uzlaşma ve hoşgörüye ihtiyacı var. İşte bu mümkün. Önce kendi ülkemizde ulusal, demokratik bir emek cephesini dillendirmek, nasılı üzerinde konuşmak ve tartışmak zamanı. Başka görevlerin, beklentilerin arkasına ötelemeden hemen şimdi...
Sizce 'barış' insanların unuttuğu ya da değerini bilmediği için yok ettiği bir şey mi? Yani bir takım güçler, örneğin devletler ve çeşitli terör odakları barışın değerini bilse, birileri onlara barışın ne kadar önemli ve gerekli olduğunu anlatsa barış hemen geliverecek diyebilir miyiz? Terör ve şiddetten nemalanan güçlere yaptıklarının yanlış, ayıp ve günah olduğunu anlatsak barışı sağlayabilir miyiz? Bir düşünün yıllardan beri Suriye ve Ortadoğu'da güç ve kazanç peşinde koşan, Şehitliğe övgüler düzen, kendisi için ölenlerden övgüyle bahseden Erdoğan'a Barış'ın önemini anlatmanın ne yararı var? Hiçbir yol arkadaşını kendi tek adam rejimini pekiştirmek adına harcamaktan çekinmeyen bir fenomenle "sevgi" üzerine mi görüşeceğiz? Bir projesi olduğu Küresel Kapitalizmin kendisine verdiği misyonu daha rahat yerine getirebilmesi için CumhurSultanlık sevdasıyla mı uzlaşacağız? Mezhepçi yaklaşımlarına, beğenmediği rejimleri değiştirme arzusuna hoş görü mü göstereceğiz? Peki, tek dürtüsü varlık krizini ötelemek olan, ve bu uğurda feda etmeyeceği insan ve yaşam da bir sınır tanımayan Küresel Kapitalizme barış öğretmeye çalışmak komik olmanın ötesinde ne olabilir? Varlığını sürdürmekten başka hiç bir insani güdüsü ve duygusu olmayan, her şeyi ama her şeyi paraya tahvil edip, yaşamın filizlerini, doğayı, çevreyi, her varlığı metaya çevirmek zorundaki bir mekanizmayla sevgi üzerine tartışmak nasıl mümkün olur? Ve hangi yaptığına hoş görü gösterebiliriz? Sırf kendi ulusal kaygıları için uzlaşmayı kendileri için meşru gören kesimler hatırına ülkemizin formatlanması konusunda Küresel Kapitalizmle uzlaşabilir miyiz? İnancı, düşüncesiyle, doğduğu andan beri aldığı terbiye ile iliğinden kemiğine bağnazlık ve şiddetle yoğurulmuş sapık cihatçılarla barış üzerine tartışabilir miyiz? Ya da güya kendi özgürlüğü için, karnında çocuğunu taşıyan bir genç kadını, suçu oradan geçmekten başka bir şey olmayan tıp fakültesi öğrencisini bombayla parçalamakta bir beis görmeyen terör örgütleriyle barış üzerinden neyi, ne kadar tartışabiliriz? Şiddetin, Allah'a ulaşmanın ya da kendini ifade etmenin makul bir yöntem olarak kabul edilebilirliği üzerinde uzlaşacak mıyız. Barış, sevgi, hoşgörü buna ihtiyaç duyanlarla tartışılır.
Ve uzlaşma da bu kavramlara gerçek anlamda sahip çıkanlarla olacaktır. Bütün bu kavramları kendi gizli açık amaçları ve çıkarları için kullananlarla ne tartışabiliriz ne de uzlaşabiliriz.. Bugün barışa, sevgiye, hoşgörü ve uzlaşmaya kimlerin ihtiyacı var? Emekçilerin, mazlum, yoksul insanların... Emekçi Anadolu Ulusunun ihtiyacı var. Bütün bu kavramları nasıl yaşama geçiririz? İşte onu Emekçi Anadolu Ulusunun birer parçası olan bizler kendi aramızda tartışıp, kendi aramızda uzlaşmalıyız. Peki Küresel çapta kimlerin ihtiyacı var? Dünyanın tüm emekçi uluslarının..! Tüm ülkelerdeki, sermayedarların kendi aralarında uzlaşıp küreselleşerek ulusun bir parçası olmaktan çıktığı, artık sadece emekçilerden oluşan ulusların barışa, sevgiye, uzlaşma ve hoşgörüye ihtiyacı var. İşte bu mümkün. Önce kendi ülkemizde ulusal, demokratik bir emek cephesini dillendirmek, nasılı üzerinde konuşmak ve tartışmak zamanı. Başka görevlerin, beklentilerin arkasına ötelemeden hemen şimdi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.