Erdoğan fenomeni sizce de fazla abartılmıyor mu?
Sık sık Erdoğan'ı güzelleyen Hayır(!) propaganda önerileri duyuyorum.
Örneğin; "bu anayasa değişikliği AKP'nin Erdoğan'a tuzağı", "Erdoğan AKP içinde yalnız bırakıldı" gibisinden algı çarpıtmalarını, köşe yazılarının satır aralarında ve televizyon programlarının güya Hayır'cı müdavimlerinin yorumlarında -biraz utangaçça dillendirilse de- görebilmek mümkün.
Bence tuzak bir algı bu...
Erdoğan'ı vazgeçilmez olarak görenlerin bile bilinç altında, aslında kendi ve ailesi ile ilgili kaygılar var.
Daha önce de yazmıştım. Evet oyu vermeye hazırlananların önemli bir kesimi, referandumdan Evet çıkarsa olacakları Hayır çıktığında olacak zannediyor.
Hayır çıktığında, Erdoğan'a borçlu olduğunu düşündüğü maaşını, sosyal güvenliğini, işini veya hangi ölçüde olursa olsun işletmesini kaybetmekten korkuyor.
İşte tam bu noktada, bu korkunun nasıl giderileceği üzerine akıl yürütmek gerekiyor.
İki yol var.
Birincisi; bu referandumun seçim olmadığını, Hayır çıksa bile Erdoğan'ın görevine devam edeceğini ve keza AKP iktidarının da süreceğini anlatmak...
İkincisi; bu geniş kesime, iş, maaş, sosyal güvence gibi kaybetmekten korktukları ne varsa, bütün bunları Erdoğan'a değil, Cumhuriyete ve işçi sınıfının mücadelesi sonucu elde ettiği kazanımlara borçlu olduğunu anlatmak...
Anlaşılacağı üzere ben, ikinci yoldan yanayım.
Bana göre, kaybetmekten korktukları ne varsa; kadük ve güdük de olsa demokrasiye, laikliğe ve sosyal devlete borçlu olduğunu, bu geniş kesimlere anlatmak mümkün.
Bütün bunları asıl Evet kazanırsa kaybedeceklerini, Erdoğan-AKP iktidarı sürdükçe de kaybetme tehlikesinin süreceğini anlatabiliriz, anlatmalıyız.
İkinci yolun bana daha mantıklı gelmesinin nedeni bir başka akıl yürütme.
Ben, Erdoğan ve AKP'nin ABD Emperyalizmin önderliğindeki Küresel Kapitalizm bir projesi ve bu referandumunda Erdoğan-AKP iktidarı aracılığıyla, Emekçi Anadolu Ulusuna karşı yaptığı en büyük ve en önemli saldırısı olduğunu düşünüyorum.
Aslında hedefte tüm dünyadaki ulusal ve sosyal devletler var.
Küresel Kapitalizmin tüm Dünyanın emekçi uluslarına ve devletlerinin sosyal kalıntılarına saldırısı yükselmiş durumda.
2016 sonunda Hizmet Ticareti Anlaşması(TISA) maddelerinin küresel çapta hayata geçirilmesi planlanıyor.
Bu anlaşmaya göre bütün kamusal hak ve görevler Küresel Sermayenin ticaret kalemlerine dönüşecek.
Bu uygulamalar her ülkede değişik oranlarda ve farklı yöntemlerle hayata geçirilmeye çalışılıyor.
Bu oran ve yöntemler emekçilerin tepkilerine göre ayarlanıyor.
Ne yazık ki ülkemizin emek örgütlerinin tepesindeki kayyum yönetimlerinin aymazlığı ve sendikal hareketin 12 Eylül'den bu yana sürekli güç kaybetmesi sonucunda Türkiye en yüksek oranda katıldı bu anlaşmaya.
Ülkemizde bu uygulamanın hayata geçirilmesinin yöntemi de işte bu referandumda oylamaya sunulan ANAYASASIZLIK ANAYASASI...
Bu anayasa değişikliği ile bütün kamusal hakların ve görevlerin anayasal koruması kaldırılmış olacak.
Bürokratların, Dünya Ticaret Örgütünün profesyonel uzmanlarının insafına bırakılacak.
Avrupa ülkelerinde bu gelişmelere karşı tepkiler emek örgütlerinin öncülüğünde yükseliyor...
Ülkemizde bu tepki, 16 Nisan'daki referandumda "Neden Hayır" sorusunun yanıtlarından biri olarak yükseltilebilir.
Evet kazanırsa olacaklar açıkça ve somut örneklerle yaygın bir şekilde anlatılabilirse Erdoğan balonu sönecek, eski görkemini fazlasıyla kaybedecektir.
Ama bunun için Cumhuriyetin korunması gereken bir değer olduğunu önce kabul edip, sonra açıkça anlatmak gerekiyor.
Bunca zamandır sosyalistlik adına yürütülen cumhuriyet düşmanlığını sürdürerek, bu gerekliliği yerine getirmek mümkün değil.
Cumhuriyet emekçi ulusumuzun bir kazanımıdır.
Bugün, gerek sosyal ve sendikal haklar, gerek devlet memurluğu ve tüm sosyal güvenceler cumhuriyet sayesinde varlar.
Ayrıca artık ulusal sermaye diye bir şey yok. Dolayısıyla ulusal burjuvazi diye bir sınıf da yok.
Ulus da, Ulusal Devlet de, yurt da, Cumhuriyet de sermaye sınıfı için bir yük.
Bütün bunlar emekçi ulusların koruması gereken değerleri.
Bu değerlerin daha önce sermaye sınıfı tarafından kullanılması, sahipleri olduğunu göstermez.
Bu değerlerin asıl sahibi emekçileşen uluslardır.
Evet oyu vermeye hazırlanan kesimlerin büyük kısmı da bu emekçi ulusun bir parçasıdır.
Küresel hegemonyanın bu değerleri törpülemeleri, emekçi ulusumuza yönelik, bir anlamda "enayi silkelemesi" diye tanımlayacağımız bir tuzaktır.
Cumhuriyet konusunda Hayır cephesinin kendi içerisinde net ve samimi olması, yığınlar için, "Cumhuriyeti korumak için Hayır" oyu belgisinin inandırıcı olmasını sağlayacaktır.
O durumda bir takım fenomenlere dokunmamak adına yolumuzu bükmek zorunda kalmayız
Açıklık, samimiyet bütün fenomenleri aşar.
Nadi Öztüfekçi
24 Şubat 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.