22 Şubat 2017 Çarşamba

SİZ ATATÜRKÇÜSÜNÜZ, BİZ MÜSLÜMANIZ..?

Kozbeyli’de yerleşik olarak oturmaya Selluka Yemekevi’ni eşimle birlikte işletmeye karar verdiğimizde başlamıştık.
Aslında Selluka Yemekevi macerası  Kozbeyli’de oturma isteğimizin bir sonucuydu.
Sadece doğal güzellikleri, tarihi dokusu değil, insanlarının sıcak ve aydın olmaları da burada yerleşme isteğimizi tetiklemişti.
Kozbeyli Köyü şimdiye kadar bildiğim tanıdığım köyler arasında çağdaş yaşam tarzını sürdüren en önde yer alan köylerden biri.
Köy ağırlıklı olarak Atatürkçü…
Selluka Yemekevi’nin hemen dibinde Şakir’in Dibek Kahvesinin duvarlarında büyük ebatlarda Atatürk resimleri vardır.
Pek öyle her yerde rastlayamayacağınız türden, Atatürk’ün meclisi açarken ve birkaç değişik tarihi olayla ilgili duvarları kaplayan kocaman resimler bunlar.
En az 400 yıllık tarihi bir camisi var. Her Cuma, civar yerlerden bu camiye akın olur. Köy hareketlenir, esnaf da sebeplenir.
Köydeki çağdaş yaşam, köyün ibadetlerini yerine getirmekten alıkoymamış.
Namazında niyazında olanı da çoktur.
Hemen her iki haftada bir köyün camisinde mevlitler okunur, köyün meydanında lokmalar dağıtılır.
Bu zamana kadar görev yapmış imamları bu köyde hep saygı görmüş, onlar da köyün yaşam tarzına uyum göstermiştir.
Köyde yaptığım sohbetlerden şu andaki imamdan da şikayetleri olmadığını biliyorum.

Sakin huzurlu bir köy.
Bu huzurun birilerine battığı da bir gerçek.
Köyde yerleşik olarak oturmaya başladığımdan bu yana köye yönelik içten içe yürütülen bir tutumu gözlemlediğimi söylemeliyim.

Selluka’yı işletmeye başladığımız ilk günlerde köyün bir 2B sorunu vardı.
Bir kadastro hatası sonucu Köyün her biri 150 yıllık evlerinin yarısı ve 400 yıllık camisi arsaları, orman sahası kabul edilmişti.
Eski muhtarlardan birinin hatası sonucu da, padişahlık ve T.C. tapulu evlerinde kiracı konumuna düşmüşler, camileri de satılığa çıkarılmıştı.
Cami satılığa çıkınca gazetelere haber olmuş, siyasetçilerin de uğrak yeri olmuştu.
Aslında CHP eski milletvekili Kemal Anadol öteden beri Kozbeyli’de oturuyor ve çok önceden beri köyün bu sorunuyla ilgileniyordu.
Diğerleri Cami söz konusu olduğunda laf olsun diye uğramaya başladılar.
Aslında laf olsun diye ilçe başkanı ve bir iki milletvekili ile köye uğrayan AKP’lilerin, derdi başka idi.
Kozbeyli köyünün sorunu doğru dürüst bir teknik inceleme ile çözülürdü. Kaç yüzyıllık köye sanki 20-30 yıldan beri evlerinde oturuyormuş muamelesi yapıyorlardı.
Dertleri ormanları gerçekten işgal eden müteahhitleri kurtarmaktı.
Bunun yanında, o zamanlardan beri yasalardan bağımsız bir yürütme hayali içindeydiler.
Bu amaçları için Kozbeyli Köyü bilerek mağdur edilmiş, anayasa değişikliği için gerekçe olarak kullanmışlardı.
Yani bugünkü referandumun zemin çalışması o zamanlardan başlamıştı aslında.
Ülkenin her yerinde olduğu gibi Kozbeyli köyü de hedeflerinde…
Belki de bir gizli amaçları da 2B vasıtası ile Köyün sakinlerini zor durumda bırakarak tarihi evlerine el koyup, yepyeni bir rant alanı yaratmaktı.
Sonuçta başarılı olamadılar. Kozbeyli’leri korkutamadılar.

Ama Kozbeyli'nin yaşam şekli gözlerine battığı da kesin. Çünkü hem çağdaş bir yaşam tarzını benimseyen, hem de inançlarının gereğini yerine getiren ve hemen hiçbir adli vakanın yaşanmadığı bu köy gözlerine batıyor olsa gerek.
Bundan önce atanan imam bu köyü değiştirmeyi kendine misyon edinmişti.
Köyde bakkalları yarı tehdit, yarı nasihatle içki satmamaları konusunda uyarıyordu.
Gerçi her defasında boyunun ölçüsünü alıyordu ama yine de vazgeçmemişti.
Camide, cuma vaazlarında insanların giyim kuşamlarına dair konuşmalar yapıyor. Ama bir yandan yaz akşamları, güneşin batmasından saatler sonra, güneş gözlüklerini takarak, Yeni Foça sahil boyunda şortlu, askılı giysileriyle dolaşan kadınların arasında dolaşmayı ihmal etmiyordu.

Bir ramazan günü, İmam Hatip Orta okulları ilk gündeme geldiği zamanlardı.
Kendisi  topun patlamasın dakikalar kala bu okullara öğrenci kazanmaya çalışıyordu. Bu amaçla bizimle çalışan köyden bir kadının oğlu için bizim yemek evine gelmişti.
Ona İmam Hatip Orta okulunun başvuru formunu verip, oğlunu kayıt etmesi için ikna etmeye çalışıyordu.
Dayanamadım. Müdahale ettim. Kendisine; “ Bu senin görevin mi? Bak topun patlamasına birkaç dakika var sen görevini yapsana” dedim.
Biraz önce bizimle çalışan kadına karşı takındığı üstenci tavrını bırakıp, yılış yılış bir tavırla, “Abi bu bizim görevimiz, diyanet bizden bunu istiyor .” dedi.
Biraz tartıştık. Kendisine bakkallara karşı olan tavrını ve camideki vaazlarında söylediklerini de hatırlattım.
O benim elimi sıkarak, her şeyin çok iyi olacağını, kendisinin Allah rızası için çalıştığını söylüyordu.
Sanki kendini köyün İmamı değil de -muhtardan da öte- hükümet temsilcisi olarak görüyordu.
Köyü idare etmek için atandığını düşünüyordu.
Adeta kendisi için bir meslek icat etmişti; Köy Kaymakamı...
Köyün herkes tarafından kabul edilmiş, artık köye yerleşmiş önceki imamın yaptıklarını eleştiriyor, onun yakıp yıktıklarını düzeltmekten söz ediyordu.
Ben de ısrarla, “Önceki İmam görevin yapıyordu, sen de görevini yap. Başkasına karışma, köyü adam etmek senin işin değil” minvalinde şeyler söylüyordum.
Top patladığı ve ben kendisini uyardığım halde tartışmayı bırakmıyordu.
Argümanları da çürüdüğü için sinirlenmeye başlamış, ama gülümseyerek gizlemeye çalışıyordu.
Yüzündeki gülümseme bana olan nefretini saklayamıyor, aklı sıra bana gizliden gözdağı vermek için elimi bütün gücüyle sıkıyordu.
O dönemler uzun bir kemoterapiden sonra, ameliyat, tekrar kemoterapi ve üstüne bir daha ameliyatla geçen zorlu süreç sonrasında dinlenme aşamasındaydım.
Oturduğum yerden kalkıp onun elimi sıkmasına karşılık verdim.
Yaşadığım bu zorlu sürecin benden aldıklarından geri kalanlar ve ayağa kalkınca aramızda 20 santimlik farkın değiştirdiği bakışma açımız elinin gevşemesine yetmişti.
Gözlerinin içine bakarak, kararlı bir tavırla “hadi görevine” dedim.
Aynı kindar gülümseme ile, zar zor, “iyi akşamlar” dedi.
Aceleyle camiye doğru yürümeye başladı.
Bu olayı o zaman facebook’ta bir başka yönüyle anlatmıştım. Bkz. Kozi... Kozmik cimcime...

Sonrasında köyde yaşayan hemşehrileri üzerinde kanaat önderliği yaparak egosunu tatmin etti.
Bir ara köyün sağlık ocağı binasını kuran kursuna çevirmeye falan kalktı.
Köyün sağlık ocağı, elektrik paraları ödenmediği için  -aslında biz öyle biliyorduk- kullanılamıyor, köye haftada bir kere gelen doktor muhtarlık binasında muayene ediyordu.
Orasının elektrik parası ödenerek kuran kursu verileceğini duyduk. Üzerine gidince, elektriğinin zaten kesilmediği meğer şalterin kapalı olduğu ortaya çıktı. Yurt gazetesi, ben ve birkaç kişiyle görüşüp bu gelişmeyi haber yapmıştı.
Sonuçta bina amacına uygun olarak kullanılmaya başladı.
O işte de başarılı olamayınca, bir süre sonra Kozbeyli halkının kendisine birkaç numara büyük geldiğini anlayıp geldiği yerlere tayinini istedi ya da başarısız teknik direktörler gibi görevden alındı.
Neyse ki şimdiki imam –kendisini tanımıyorum- duyduğum kadarıyla görevini yapmakla meşgulmüş.

Ama ülkenin başına çöreklenmiş bu zihniyet rahat durmuyor.
AKP’nin köydeki faaliyetlerini yürüten bir şahsın, camideki ibadete nizam vermeye kalktığını öğrendim.
Bu şahsı, köyden bir arkadaşıma, “biz bu tür İslam’a uymayan şeyleri kaldıracağız” falan dediğini duydum.
Ne olduğunu anlamadım önce. O gittikten sonra sordum.
Meğer yaşlılar namaz esnasında eğilip kalkarken zorluk yaşadıkları için sandalye getiriyorlarmış.
O “İslam’a uymuyor” dediği şey oymuş. “Peki, bu konuda resmi bir görevi var mı?” diye sordum. Yokmuş.
Her halde şahıs, iktidar partisinin üyesi olduğu için, cami üzerinde yetkisi olduğunu düşünüyordu.
Gönüllü İslam Komiseri..!

Köyde başka şehirlerden gelip burada yaşayan pek çok insan var. Bunlardan bazıları emeklilik dönemini burada yaşamayı tercih edenler. Bizler gibi mesela…
Diğer kesimleri de buraya ekmek parası için gelenler.
Köyün yerlileri, bu durumu hiç yadırgamamış her geleni bağrına basmış.
Esasen epey zaman önce Rumlar, daha sonra, mübadele zamanlarında Limni Adasından gelenlerle Kozbeyli köyü hiç sorun çıkmadan yaşaya gelmiş.
Kimseyi dışlamamışlar, her geleni kendilerinden bilmişler.
Köye sonradan gelenlerin bir kısmı hemşehrileri ile birlikte belli bölgelerde yoğunlaşıyorlar. Diyelim ki bir sokakta, belli bir yerden gelenler akrabasıdır, hemşehridir derken birbirlerine, yakın ev alıyor ya da tutuyorlar.
Çok değil üç, dört ev de olsa bir hemşehri grubu oluşuyor. O sokakta köyün yerlileriyle birlikte yaşıyorlar.
Geçenlerde yine bir sohbet sırasında tersinden bir ötekileştirme vakası duydum.
Böyle küçücük bir köy sokağında bile, üç dört ailelik bir hemşehri grubu, köyün yerlisi bir komşularına, “Siz Atatürkçüsünüz, o yüzden Hayır diyorsunuz. Biz Müslümanız.” gibisinden sözler söylemiş.
Anlaşılan, yukarıda anlattığım imam, gitmeden önce yapacağını yapmış, hemşehrilerini yıllardır dostça yaşadıkları ve bundan sonra da birlikte yaşayacakları komşularına, köylülerine karşı kurmuş.
Köy öyle politik bir köy değil. Ama Atatürkçülük, düğünlerine, geleneklerine bile yansımış durumda.
Herhalde hiçbirisi Atatürkçü olmaktan dolayı dışlanacaklarını, küçümseneceklerini aklına bile getirmemiştir.
Nitekim sözünü ettiğim Köyün yerlisi olan kadın tanıdığımın da çok gücüne gitmiş, her yerde anlatıyordu.

Şimdi, bu anlattıklarımla Kozbeyli’de Hayır’cıların çok zor durumda olduğunu falan söylemiyorum.
Aksine belki en rahat oldukları yer.
Büyük bir ihtimale, Hayır oyları Evet oylarının iki katından fazla çıkacaktır.
Ayrıca ben de bütün gün köyde Hayır çalışması falan yapmıyorum. Bu anlattıklarım köye alışveriş esnasında gittiğim zamanlarda duyduklarım şeyler.
Beni kaygılarından bütün bu dönüşümlerin Anadolu’da nasıl yaşandığı…
Küçücük bir köy sokağında, üç dört ailelik bir hemşehri grubu, köyün yerlisi bir komşularına bile ötekileştirme uygulamaya kalkıyorsa, Anadolu'nun çeşitli yerlerinde kim bilir neler yaşanıyor?

Bu arada, bilmem izlediniz mi? Manisa’da konuşmasında , “Hayır çıkarsa ayaklanma olur” diyen AKP il başkanının konuşma görüntülerinde arka formda bir resim vardı.
Erdoğan’ın resmi ile birlikte Atatürk’ün resmi...
Bir yandan ulaşabildikleri insanlara Atatürk’le Müslümanlıklarını çatıştırırken, diğer yandan Atatürk’ün resmini arka fona koyarak Ege insanına mesaj veriyorlar.
Evet, kullanmayacakları iğrençlik yok.

Şimdi,  merak ediyorum, yakın zamana kadar ülkenin hemen bütün sorunlarının Kemalizm’den kaynaklandığı yönünde akıllara seza tahlil yapanlar, acaba şimdi neler düşünüyorlar?
İzmir Marşının dalga dalga yayılması onları kaygılandırıyor mu, yoksa Hayır’ın kazanması yolunda umutlandırıyor mu?
Şimdiye kadar ne negrofili , ne de negrofobi  gibi hastalıkları olmayan biri olarak, sosyalistlerin en önemli  ittifaklarından birinin Kemalistler olduğunu söylediğimde beni yerden yere vurmuşlardı.
Özellikle 7 Haziran seçimlerinde CHP’den, HDP’ye oy aktarmak adına sürekli Kemalistlere saldırmışlar, aslında Erdoğan ve AKP’nin güçlenmesine yardımcı olmuşlardı.
Bir yandan, İstanbul, Ankara gibi yerlerden gelerek, Foça gibi özgürce yaşanabilen, kimsenin kıyafetine, orucuna, yemesine içmesine karışılmadığı bir kentte yaşamayı seçip, bu kentin böyle olmasını sağlayan insanlarını küçümsemek, onların Kemalistliklerinden, ulusalcılıklarından nefret etmek nasıl bir mantıktır?
Hala daha Evet’çi cephesini, “Irkçı ve ulusalcı” olarak niteleyip, kendini ulusalcı olarak tanımlayan, aslında Hayır’cıların en diri ve niceliksel kesimini ırkçılıkla suçlayarak karşısına alan tahliller görüyorum.
Bu tahlilleri güya ‘Hayır’ adına yapıyorlar.
Kozbeyli Köyü Ulusalcı, Atatürkçü ve Hayır’cı olmakta direniyor.
Sizce bu dirençlerini kırmak için mi çaba sarf etmeliyiz yoksa,  “iyi ki sizin gibi köyler var” mı demeliyiz?
Bana gelince, ben kendimi katıksız sosyalist olarak görüyorum.
İttifaklarımı seçerken, Küresel Hegemonyanın zihnime tutuşturdukları ile değil, kendi aklım, mantığım ve vicdanımla düşünmeye çalışıyorum.
Sizin, bugün içten içe başarılı olmalarını istediğiniz, ama yakın zamana kadar yerin dibine batırdığınız kesimleri çok önceden beri ittifak olarak görüyordum.
İnternet aleminde klavye tuşlamaya başladığımdan beri yurtseverliğin sosyalistlikle çelişmeyeceğini yazıp durdum.
O yüzden Haziran Hareketinin o belgisi bana çok sıcak geliyor.
Ben MEMLEKET İÇİN HAYIR diyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.