Ben korkuyu ve telaşı gördüm.
Açıkçası ürperdim.
Doğada bir çok canlıyla haşır neşir olmuş, bu konuda bir dolu yaşanmışlıkları olan birisi olarak, korkmuş ve telaş içindeki canlıların ne kadar tehlikeli olduklarını bilirim.
O yüzden onların korku ve telaşları beni de endişelendirdi, ürperdim.
Yapmayacakları şey yok.
Alabildiğine tehlikeli ve bir o kadar yalan ve sahtekarlıkla dolu bir referandum propagandası yürütecekler. Daha kötüsü bu propagandalarını destekleyecek provokasyonları tezgahlayabilirler.
Hayır cephesini terör, bölücülük ve darbecilikle bir arada göstermek istiyorlar.
Sakın ha bu tutumu sıradan bir propaganda stratejisi olarak değerlendirmeyelim.
Bu kalıcı bir strateji…
Öncelikli amaç Evet’i kazanmak olsa da, güçlü bir olasılık olan Hayır’ın kazanması durumunda izlenecek tutumun da habercisi…
Hayır cephesini bu kadar ötekileştirmeleri olası bir Hayır’ı kabullenmeyeceklerinin bir göstergesi.
Hayır’a karşı bu denli kin, öfke ve korkuyla doldurulmuş, hiç de yabana atamayacağımız insan kitlelerini olası bir mağlubiyete karşı kuruyorlar.
Ellerinden gelen en iyi şeyi yaparak, yalan ve sahtekarlığa dayalı propaganda ve manipülasyonlarla Hayır cephesini şeytanlaştırmayı planlıyorlar.
Evet, cephesinin tek bir Evet gerekçesi var; “Şeytan Hayır diyor!”
Dün Binali Yıldırım da, bugün Devlet Bahçeli de, “Evet, çünkü PKK, HDP, FETÖ, Perinçek’çiler ve CHP Hayır diyor” üzerine kurulu konuşmalar yaptılar.
AkTroller de sosyal medyada aynı propagandayı yapıyorlar.
Erdoğan-AKP iktidarı öteden beri, emrindeki ana akım, yandaş medya ve medyaşorler vasıtasıyla, kendi cephesini tahkim etmek için, önce karşı cepheyi dizayn etmeye uğraşıyordu.
Son günlerde MHP ve Devlet Bahçeli de bu çabaya katıldı.
Toplumu germe, ayrıştırma pahasına karşısında, vatan, millet, bayrak karşıtı, terörden yana, darbeci bir cephe algısı yaratmaya çalışıyorlar.
Bu tehlikeli propagandayı etkisiz hale getirmenin tek yolu var.
İçindeki yalanı kabullenmemek, aksine teşhir etmek… Bu, aynı zamanda olası bir Hayır zaferine karşı oluşturmaya çalışılan öfke ve korku tepkisinin de önüne geçecek tek şeydir.
Erdoğan-AKP iktidarının PKK, IŞİD ve darbeci Fethullahçı yapılanma ile olan ilişkilerini her fırsatta, somut örneklerle sergilemek gerekiyor.
Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde başlayan PKK-Mit görüşmelerini, Kandil-İmralı- Hükümet üçgenini, Oslo’yu, Habur’u, Kürt Kentlerinde savaş arena hazırlıklarına bilerek göz yumulmasını, ‘Sayın Öcalan’ hitaplarını, kamyonlarla silah depolanmasına verilen izinleri, Dolmabahçe Mutabakatına kadar süren Çözüm Süreçlerini bu Hayır kampanyasında bağra bağıra, hatır gönül dinlemeden dillendirmeliyiz.
Erdoğan'ın, başdanışmanı ve SADAT kurucusu Adnan Tanrıverdi’nin Eyalet Sistemi ile ilgili güzellemelerinin videolarını, bütün kahvehaneleri, evleri teker teker dolaşıp izletmeliyiz.
IŞİD militanlarının İstanbul’un lüks otellerinde yaptıkları toplantıları, AKP’li belediye başkanları olan illerde toplaştıkları mahalleleri, hastanelerdeki tedavilerini ve kendilerine giden kamyon kamyon silah yardımlarını bıkmadan usanmadan anlatmalıyız.
Keza darbeci Fethullah Gülen yapılanmasıyla bugüne değin süren ittifakları, “ne istediler de vermedik” sitemlerini, 15 Temmuz Darbe girişiminin karanlıkta kalan şaibelerini, Pensilvanya‘ya yapılan biat ziyaretlerini, Türkçe Olimpiyatları denilen sirk gösterilerinde Fethullah Gülen’e yapılan övgüleri yüksünmeden anlatmalıyız.
Bunları birbirimize değil, sosyal medyaya bizler kadar aşina olmayan kesimlere, AKP’nin etkisi altındaki geniş yığınlara anlatmalıyız.
Bunu sadece bir Hayır propagandası olarak değil, olası bir Hayır zaferinde potansiyel öfke kitlesi oluşturmak için üretilen lanetli yalanları teşhir etmek için de kullanmalıyız.
Açıkçası bu konulardaki kararlılığı göremiyorum.
Erdoğan-AKP cephesinin kendi istek ve çıkarlarına uygun bir Hayır Cephesini kabullenme eğilimlerini endişeyle gözlemliyorum.
Hayır, zaferine karşı, PKK, HDP, FETÖ, Perinçek ve CHP özdeşleştirmesi yalanı üzerine yükseltilecek
öfke ve korku tepkisinin örgütlenmesine karşı yeterli duyarlılığın da olmadığını düşünüyorum.
Oysa;
Erdoğan-AKP iktidarı Evet’i yaratmak zorunda…
En büyük çelişkisi Hayır’cıların endişesi üzerine Evet propagandası yapmak zorunda olması…
Bizler neden Hayır diyorsak, Erdoğan-AKP iktidarı onun için Evet denmesi gerektiğini iddia ediyor.
Evet’i kazanacağında yapacaklarını, Hayır’ın kazanması halinde olacak şeklinde iğrenç bir yalan üzerinde yükselen bir propaganda yapıyor.
Bu demektir ki Hayır potansiyel olarak zaten var. Bizler Hayır’ı yaratmak zorunda değiliz.
Yeter ki Hayır dendiğinde neye Hayır dediğimizi, Evet dendiğinde neye Evet dendiğini anlatalım.
Endişem de tam da burada başlıyor.
Evet cephesinin yalan propagandasını inandırıcı hale getirmek için yaptıracaklarından endişe duyuyorum.
Özellikle terör üzerine yaptığı propagandanın güçlendirilmesi için yapılacak terör eylemlerinden kaygılanıyorum.
Bu tür terör eylemlerini onaylayan söylemlerin Suret-i Hayırcılar tarafından seslendirilmesinden ölesiye korkuyorum.
Zaten bizim olan Hayır’ın gözümüzün önünde erimesinden korkuyorum.
Diken üstündeyim.
Sanki Hayır avucumuzdaki altından kum gibi…
Bize verilmemiş de sanki zaten bizimmiş. Ama parmaklarımızın arasından yavaş yavaş akıp savruluyor rüzgarda.
Sanki Hayır bahçemizdeki beyaz bir güvercin gibi…
Sonradan gelmemiş de sanki zaten hep bahçemizdeymiş. Ama esen güçlü rüzgarlar onu tutunduğu daldan kopardı koparacak.
Hayır sanki yaşamın özünde var gibi…
Kimse onu oraya koymamış sanki o hep oradaymış. Ama biri onu alıp yerine başka bir şeyi , Evet’i koyacak…
Sanki aklımızda Hayır var gibi…
Sonradan girmemiş üstelik hep aklımızdaymış. Ama birileri aklımızı başımızdan alacak türlü korku senaryoları hazırlıyor.
Bizler avucumuzda tuttuklarımızı ortaya koymazsak hep birlikte paylaşmayı göze alıp,
güçlü cepheler kurup o beyaz güvercini kuytuya almazsak,
içimizdeki Hayır’ı yaşamla özdeşleştirip sağlamlaştırmazsak
ve aklımızın başımızdan alınmasına izin vermezsek korkuya teslim olup, mantığımız ve vicdanımızı kardeş tutamazsak birbiriyle…
Hayır bizimle kalmayacaktır.
Benim Hayır’ı kazanmak için umudum yok. Çünkü umuda gerek yok. Kazanmama da…
Hayır zaten bizim.
Ben Hayır’ı kaybetmekten korkuyorum.
O yüzden diken üstündeyim.
Hayır’a sahip çıkalım.
Nadi Öztüfekçi
7 Şubat 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.