16 Mayıs 2017 Salı

Referandumu okumak..?

Referandum sonuçlarını sizce yeterince irdeledik mi?
Hatta referandum süreci yeteri kadar irdelendi mi?
Referandum sonuçlarının referandum süreciyle ilişkilendirilerek bir değerlendirme yapmak gerekir diye düşünüyorum.
Elbette benim gibi amatör gözlemci ve araştırmacılar tarafından değil...
En başta bu referandum sonuçlarının oluşmasında şu ya da bu ölçüde katkısı olan ve Evet ya da Hayır oylarının daha fazla çıkması yönünde çaba sarf eden kurumların bu araştırmayı yapması gerekir.

Evet Blokunun bu çalışmayı yaptığını ve yapmakta olduğuna adım gibi eminim.
2002'den beri iktidarda kalmayı başaran AKP ve arkasındaki yerel ve küresel güçlerin böyle bir araştırmayı yapmayacağını düşünemiyorum.
AKP küresel bir proje olarak bu topraklarda kuruldu. Küresel kapitalizmin sınıfsal, küresel ve kadim deneyimi, bu toprakların yapısal ve tarihi özelliklerinin en ince ayrıntılarıyla değerlendirilmesi gerektiğini elbette bilecektir.
AKP, arkasındaki güç ne ve kim olursa olsun bu toprakların bir ürünü. Kadrosu, taraftarları ve oy kitlesi bu topraklara ait.
Esasen AKP'yi küresel güçlerce yönlendirilen, ama bizim topraklarımızda  yürütülen, başarılı bir tarımsal projeye benzetebiliriz.
Keşke bu kadar başarılı olmasalardı ama, bu zamana kadarki başarılarının arkasında; bu toprakları iyi irdeleyerek, bu toprakların bitki örtüsünden genleriyle oynanarak devşirilen fidelerle yürütülen, sabırlı bir çalışma var.

Benim asıl derdim, -kendimi de bir parçası olarak gördüğüm- Hayır Blokunun, aslında olması gereken tanımıyla Hayır Cephesinin ne yaptığı?
Referandum süresince Hayır için çalışan, Hayır vereceklerini ilan eden, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, STK'lar ve tüm siyasi yapılanmalar Evet'in arkasındaki gücün yaptığı irdelemenin yarısını yapıyorlar mı?
Normal koşullarda bu toprakların, genleriyle oynanmamış, yerel unsurları kendi topraklarını, kendi ekolojilerini irdeleyerek referandumun (süreci ve sonuçlarıyla) dinamiğini çözmeye çalışıyorlar mı?
Belki benim körlüğümdür ya da erişemediğim bir zeminde yürütülüyordur ama ben bugüne kadar göremedim.
Yani Referandum sürecini ve sonuçlarını birbirleriyle ilintilendiren, somut verilere dayandırılmış, salt konu hakkında fikir beyan etmekle kalmayan, bilgi de içeren, somut bir çalışmayı tarif ediyorum.
Kendimce böyle bir çalışma olup olmadığını araştırdım. Bulamadım.
Kafamda beliren sorulara yanıt bulmak için genelde konuyla ilgili uzman kişi ya da ilgili kurumların çalışmalarına bakarım.
Bulamazsam, kafasını, gözünü yararak da olsa tüm amatörlüğüme rağmen o araştırmayı kendim yaparım.
Elbette kendi çapımda ve yayınlanmış yorumsuz verileri kullanarak...

Peki, kafamda beliren soru-sorular neydi?
Belki de bir çoğumuzun kafasını kurcalayan kadim bir soru bu.
Soru şu; referandum süreci öncesinden de başlayarak toplumsal dinamiğin ne olduğu, ardından bu dinamiğin bileşenleri ve tanımlayıcı özelliklerinin ne olduğu?
Özetle, nereye gidiyoruz!?
Böyle bir soruya yanıt olabilecek bir denklemin parametreleri elbet sonsuz olacaktır.
Yani böyle bir denklemi eksiksiz ve hatasız kurmak zaten mümkün değil.
Ama her şeye karşın içinde bulunduğumuz durumun hangi toplumsal gelişmelerin sonucu olduğu ve ne gibi toplumsal gelişmelere yol açabileceği üzerine olabildiğince ayrıntılı irdeleme yapmak gerekiyor.
Gelecekte olacakları temel alarak bugünü değerlendiremezsiniz. Ama bu günü irdeleyerek yarın hakkında fikir edinebilirsiniz.
Çünkü gelecek henüz gerçekleşmeyen, henüz bilmediğimiz ve dolayasıyla hiç bir şekilde bir olgu olamayacak olaylarla dolu.
Sadece kestirebiliriz.
Ama bu durum bizim gelecek üzerine kafa yormamızı asla abes bir uğraş olarak  tanımlayamaz.
Bugünü ve geçmişi irdelemenin birincil amaçlarından biridir gelecek hakkında fikir sahibi olmak.
Yaşam bir dinamizmdir. Uzayda her cisim, varlıklar dünyasındaki her şey bir hareket ve gelişme halindedir.
Yaşamı anlamak istiyorsak içindeki dinamizmi de anlamak zorundayız.
Bir kuyruklu yıldızın nasıl bir rota çizeceğinin en sağlıklı ölçümü, daha önce izlediği rotanın ayrıntılı incelenmesi ile olabilir.
Siyasi gelişmelerin de nasıl ve ne yönde olabileceği hakkında fikir edinmenin en sağlıklı yolu da yakın-uzak geçmişteki siyasi gelişmelerin ayrıntılı irdelenmesi ile olabilir.
İçinde bulunduğumuz 'an'ın gerçek bir tanımı da ancak öncesine göre arasındaki farkın tespiti ile mümkün.
Eğer bugünün Hayır Bloku, 2014'teki Cumhurbaşkanlığı Seçimini sadece sayım sonuçlarıyla değil, siyasi sonuçlarıyla da irdeleyebilseydi, 7 Haziran seçimlerinde Emekçi Anadolu Ulusunun verdiği mesajı daha iyi okuyabilirdi.
Eğer Hayır Bloku, 7 Haziran seçimlerini iyi okuyabilseydi, 1 Kasım hezimeti yaşanmaz, 1 Kasım'ı iyi okuduğunda da 16 Nisan'da elimiz böğrümüzde, sevincimiz kursağımızda kalmazdı.
Her türlü seçim adaletsizliğine ve sayım yolsuzluğuna rağmen şu, kontrolsüz bir şekilde son viraja yaklaştığımız tehlikeli yolculukta frene basılmış olur, derin bir nefes almak için zaman kazanırdık.
Bugünkü Hayır Blokunun önemli bir kesiminin 2010 Referandumundaki o akıl almaz aymazlığını, sonrasındaki Balyoz ve Ergenekon davalarındaki coşkulu holigan taraftarlığını saymıyorum bile.
Ne yazık ki bugünkü Hayır Blokunun önemli bir kesimi kendiliğinden bir blok olduğunun bile farkında değildi. Blok olmaktan ödü kopuyor, tarihin hiç bir anında ve Dünyanın hiç bir yerinde bu boyutuna rastlanmamış ölçüde "muhalefete muhalefet" yapmakla meşguldü.

Peki nasıl olacaktı bu toplumsal dönüm noktalarını okumak? Elbette bakıp görerek ve sorup dinleyerek... Yani her seçim sonucunu sandık bazında analiz edip, değişik yönlerinden dolayı seçilen seçim bölgelerinde seçim sonrası anketler yaparak.
Evet seçim sonrası anket..?
Nedense hep seçim öncesi bolca anket yapılır da, aslında bir partinin bundan sonraki rotasını çizmekte en sağlıklı veri olabilecek seçim sonrası anket ve araştırmalar yeteri ölçüde yapılmaz.
Örneğin bu referandumdan sonra sadece IPSOS'un CNN Türk için yaptığı bir anket var.
Soruların seçiminden tutun, sonuçların yorumlanmasına kadar magazin ve reyting yaratmak için yapılan bir anket olduğu her halinden belli.
Ortaya çıkan sonuçlar, yeni bilgi üretmiyor adeta hibrit domatesler gibi, parlak albenili ama tohumsuz. Tümüyle tüketime yönelik.
Hayır Blokunun bundan sonraki stratejisini saptayabilmek için gerçekçi ve hibrit olmayan, doğurgan bilgilere dönüşecek anket ve araştırma sonuçlarına gereksinim var.
YSK'nın seçim sonuçları arşivinden, geçmişe yönelik (bana kalırsa 2010 Referandumundan bu yana) mahalle mahalle, sandık sandık geçmişteki seçimlerin sonuçları alınıp irdelenebilir.
Sandık sonuçları anket sonuçları ile ilişkilendirilebilir.
Böylesi araştırmalar sonucunda seçimlerde oy verme ve sayım sırasında yolsuzluklar varsa açığa çıkma şansı artar.
Bu seçimin meşru olmadığını geniş kitlelerin vicdanına ulaştırmanın yollarından da biri de budur.

Geçmiş seçimlerin hemen sonrası anketler, Hayır Bloku açısından düzenli olarak yapılsaydı oy tercihlerinde değişiklikler, hareketler saptanabilir, nedenleri niçinleri araştırılabilirdi. Ama yukarıda sözünü ettiğim gibi kendiliğinden var olan Hayır Bloku, kendisi için Hayır Bloku olamamıştı bir türlü.
16 Nisan'da son bir çabayla gösterilen refleks yeterli gelmedi. Ancak en azından kendiliğinden var olan Hayır Blokunun farkına varılır gibi oldu.
Bu farkındalığı güçlendirecek şeylerden biri de 16 Nisan Referandumunun dinamizminin ortaya serilmesidir.
Benim bir anket yapma şansım yok. Sadece yapılmış olan anketlerden bulabileceğim bol miktardaki saptırılmış bilgi bulamacından süzdüklerimle idare ediyorum.
Ama kendimce yaptığım bir çalışma var.
YSK'nın seçim sonuçları arşivini değerlendirmeye çalışıyorum.
2010'daki Halk Oylamasından bu yana, tüm seçimlerin sonuçlarını vakit buldukça sandık sonuçlarını arşivliyorum.
Kendimce bunları birbiriyle ilişkilendirerek incelemeye çalışıyorum.

Aşağıdaki görsel bu çalışmanın bir ürünü.
1 Kasım seçimleri sonuçlarıyla 16 Nisan sonuçlarını Evet Hayır blokları açısından incelemeye çalıştım.
Önce, 1 Kasım'da yapılan 26. Genel Seçimleri sonuçlarını Evet ve Hayır blokları arasında paylaştırdım.
YSK'nın arşivinden aldığım 1 Kasım seçimi sonuçlarını gösteren oy tablosundan, 16 Nisan Referandumunda Evet oyu vereceğini açıklayan partilerin il bazında aldıkları oyları "%" ve sayısal olarak iki sütun da topladım.
Aynı sütunları Hayır vereceğini açıklayan partiler için de oluşturdum.
Bağımsız adayların oylarını aldıkları oy oranında partiler arasında paylaştırdım.
BTP tabanını serbest bırakmıştı. Onun da aldığı oyları diğer partiler arasında aynı şekilde paylaştırdım.
Yani bir anlamda; 16 Nisan Referandumu 1 Kasımda olsaydı, partilerin referandumdaki beyanları üzerinden, Evet ve Hayır oylarının ne kadar olacağını üç aşağı beş yukarı saptanmış oldu.
Referandum'un Genel seçimlerinden farklı algılanacağı, seçmenlerin birebir aynı tercihlerde bulunmayacağı söylenebilir.
Doğru, ama bu araştırma ile söylemek istediğimiz de zaten bunu ortaya çıkarmak.
Nitekim aynı tabloya 16 Nisan Referandum sonuçlarının illere göre toplamlarını  ve %'lerini ekleyince gerçekten ilginç bir durum çıktı.
 Hayır'ın yükseldiği ve gerilediği iller.

Bu durumu yukarıda gördüğünüz Türkiye İller haritası üzerine yansıttım.
Yukarıda da görüldüğü gibi 16 Nisanda Hayır Blokunun oyları, 1 Kasım seçimleri baz alındığında tam 67 ilde yükselme kaydetmiş.
Haritadaki yukarı doğru kırmızı oklar Hayır Blokunun oylarının yükseldiği illeri, aşağı doğru koyu lacivert renkli oklarda Hayır Blokunun gerilediği illeri gösteriyor.
67 ile karşılık 14 ilde Hayır oyları gerileme gösteriyor. Üzerine tıkladığınızda büyütülmüş halini görmek mümkün.

Yandaki görselini tıkladığınızda açılacak olan E-tabloda, haritada gördüklerinizin ayrıntılarını göreceksiniz.
 İllere göre Hayır'ın yükselme ve düşme potansiyeliİlk sütunda isimleri kırmızı renkli olan, 1 Kasım seçimlerine göre Hayır'ın yükseldiği, siyah yazılanlar ise gerilediği iller, A'dan Z'ye sıralınıyor.
Mavi dolgulu olanlar ise Hayır'ın kazandığı iller.
İkinci sütunda o ilde 1 Kasım'da en yüksek oyu alan parti adı yer alıyor.
Geri kalan sütunların başlıkları kendini tarif ediyor zaten.
Sondaki iki sütunda 1 Kasım'a göre Hayır oylarınınm  "%" ve sayısal farkları var ve o sütundaki kırmızı renkli olanlar Hayır'ın yükselme, lacivert renkli olanlar da düşme % ve sayısal farklarını anlatıyor.

Görüldüğü gibi iller haritası ve bu tablo bir dinamizmi anlatmaya çalışıyor.
Hayır'ın  ve Evet'in kazandığı iller yerine yükselme ve düşme eğilimlerini vurgulamaya çalışıyor.
Şu sıralar her yerde rastlayabileceğiniz klasik bir Hayır-Evet harita ve tablosundaki durağanlık yerine bir umudu sayfalara taşımaya çalıştım.
Evet'in en fazla oy aldığı Bayburt'ta bile Hayır Bloku %13,71 yükselme kaydetmiş.
Hani çiçekçiden bir demet gül alırsınız ya..? Hani seçerken tomurcuklu olanlarını tercih edersiniz çünkü bir süre sonra açacaktır.
Evet'in kazandığı illerdeki yukarıya doğru kırmızı okları, o bir demet güldeki tomurcuklar, Hayır'ın kazandığı illerdekileri ise yeni açmış goncalar gibi değerlendirin.
Bu tomurcuklar ileride açıp goncalara, goncalar da güle dönüşecektir.

Aşağıya doğru bakan koyu lacivert oklara gelince...
Eğer içinde çıkarılacak dersler içermiyorsa umutların bir ağırlığı yoktur. Bir balon gibi hafif ve uçucudur.
Aşağıya doğru bakan oklar, bizi üzerinde düşünmemiz gereken bir çok noktayı işaret ediyor aslında.
Bakmak istemediğimiz köşelerde, dikkate almamız gereken bir çok unsur barınıyor.
Yazının başlarında söylediğim gibi, hibrit sonuçlar veren magazinel bir seçim sonu anketi değil gerçek bir anket-araştırma yapılması gerekiyor.
Hatta Hayır'ın gerilediği bu bölgelerde Hayır blokundaki partilerin daha derin soruşturmalar yapması gerekiyor. Resmi soruşturmadan söz etmiyorum. hayırcı siyasi yapılanmaların yapacağı soruşturmalardan söz ediyorum. Buna kolluk kuvvetlerinin veya yargı kurumunun yaptığı soruşturmalarla karıştırılmaması için "siyasi soruşturma" adı verelim.
Bunu HDP,  CHP ve diğer siyasi yapılanmalar için de söylüyorum.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana bu bölgelerde ki (sadece Hayır'ın gerilediği bölgeler değil, HDP ve AKP'nin 1. ya da 2. parti, Kürt nüfusun da yoğun olduğu, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde) oylar, kütlesel olarak hareket ediyor. HDP ve AKP arasında kütle halinde gidip gelen oylar söz konusu.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden 7 Haziran'a kadar genelde HDP lehinde olan bu hareket, 1 Kasım seçimlerinde AKP lehine oldu.
Bunun altında yatan etmenlerin ne olduğu,  ancak dediğim tarzda yapılacak anketler ya da siyasi soruşturmalarla belli olur.
Ama benim YSK'nın seçim sonuçları arşivinden yaptığım tablodan edindiğim izlenim şöyle; bu bölgelerde HDP'nin oyları üzerinde, HDP'nin üzerindeki bir gücün önemli bir ağırlığı var.
Yani bu bölgelerde HDP, kendi oy potansiyeli üzerinde fazla inisiyatif sahibi değil.
Bu bölgedeki oylar birileri tarafından bir radyoyu düğmesiye ayarlar gibi, gerekli olduğu yer ve zamanda, gerekli olduğu kadar HDP'ye yönlendiriliyor.
Bu 'birileri' ile  sadece ilk akla gelebilecek, Kandil -yeni durumda Sincar- ve İmralı'yı işaret etmiyorum. Devlet olanaklarını ve bölgenin feodal yapısından yararlanarak, tehdit, rüşvet gibi yöntemleri ustalıkla kullanan Erdoğan-AKP iktidarını ve hepsinin arasındaki sekronizasyonu sağlayan küresel güçleri de bu 'birileri'ne dahil ediyorum.

Aşağıya bakan koyu lacivert oklar bölgesi ilgili son bir kaç şey söyleyerek umuda geri dönmek istiyorum.
Eminim farketmişsinizdir. Tablada Hayır Blokunun gerilediği illerin yazdığı kutuların bir çoğu mavi zemin üzerinde yazılmış.
Yani demek istiyorum ki, bu iller de Hayır kazanmış.
Bu illerin hemen hepsinde HDP ya birinci ya da ikinci parti.
Bu demektir ki Hayır oylarının önemli bir kısmı HDP'li seçmenden gelmiş.
Aşağı doğru bakan koyu lacivert okların işaret ettiği yöne bakalım, bakalım da at gözlüğüyle değil.
O illerdeki Hayır oylarının, bu ters dinamiğe rağmen varlığını korumasını da göz ardı etmeden bakalım.

Umuda tekrar dönelim.
Hayır Blokunun 67 ilde yükselmesi irdelenmelidir. Bu basit bir mesele değildir. Hayır oylarının bu illerde yükselmesinin altındaki temel kaygının ne olduğu incelenmelidir.
Yükselme, bir hareketin, bir dinamiğin tanımıdır. Ve bu dinamiğin, nasıl sürdürülebileceği, ivmesinin nasıl hızlandırılabileceği tartışılmalıdır.
Belki de önce "sürdürülüp, hızlandırılmalı mıdır, bir yararı var mıdır?" sorusunun yanıtını tartışmalıyız.
Zira dehşetle görüyorum ki bu referandumla anayasada yapılan değişikliğin kabullenilmesi eğilimi filizlenmek üzere.
Öncelikle, referandum sonrası öylesine bir gündem bombardımanı başlatıldı ki, propaganda sürecinden tutun da, oy verme işlemine, sayımına, sonuçlarının ilan edilmesine kadar gayrı meşru olan 16 Nisan referandumu gündemden hızla düşmekte.
Daha kötüsü, "yeni durumda yerini almaktan" söz eden yazı ve paylaşımlar ana akım ve sosyal medyada boy göstermeye başladı.
Bunu, yukarıda sözünü ettiğim 67 ildeki dinamikten ölümüne korkan kesimlerin sinsice körükledikleri bir algı operasyonun bir yansıması olarak görüyorum.
Bu dinamiğinin sürdürülebilir olduğunu ve hızlanarak sürdürülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu anayasa maddelerinin yürürlüğe girmesi önlenebilir ve önlenmelidir.
Hayır Bloku bir Hayır Cephesine dönüşebilir.
Daha önceki yazılarımda da sık sık belirtmiştim, 16 Nisan'da bize dayatılan anayasa değişikliği Küresel Kapitalizmin Emekçi Anadolu Ulusumuza yapılmış bir saldırısıdır.
Bu cephe, bu saldırıya karşı mücadelede emekçi ulusumuzun en önemli silahı olacaktır.
2019'a kadar bize dayatılan her gündem, bu mücadele ile ilişkilendirilerek ele alınmalıdır. Bu gayrimeşruyu kabullenme algısı yaratacak söylemlerden kaçınılmalı, oldubitti tuzaklarına düşülmemelidir.
Bu tuzaklardan biri de; "demokrasi güçlerinin Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı" tartışmalarının sinsice körüklenmesidir.
Bu, "demokrasi güçlerinin diktatör adayı kim olacak?" diye tartışmak anlamındadır.
Abestir, beyhudedir Hayırcılık adına Evetçiliktir.
Tartışma, harita ve tabloda ortaya çıkan bu dinamizmin nasıl yükseltileceği üzerine olmalıdır.
Aslında 2019 tarihi, bu anayasayı topluma benimsetmek, daha doğrusu, "artık kaçınılmaz olduğu" algısını yaratmak amaçlı konmuş, zorunlu bir süreyi kendilerine tanımak amaçlı bir tarih.
Bu süreyi rahatça kullanmalarına izin verilmemesi gerekir.

Hayır Blokunun 2019'da nasıl bir tavır alacağı, adayının kim olacağından daha önemlidir.
Bu süre içerisinde Hayır Bloku öncelikle bir Cepheye dönüşmeli, 16 Nisan'da meşru olmayan yollardan kabul edildiği açıklanan anayasa değişikliklerini uygulanmasını engelleyecek bir programı olmalı.
Eğer illa bir aday ortaya çıkacaksa o adayın seçim vaadi bu anayasa değişikliğinin kendisine verdiği yetkileri kullanmama üzerine olmalıdır.
Bütün bunlar mümkün olur mu?
Buna karar vermeden önce bir dinamizmi yansıtan yukarıdaki Haritaya bir daha bakın.

Nadi Özüfekçi.
18 Mayıs 2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.