Neden Adalet yürüyüşüne katılıyorum?
CHP’li olduğumdan mı?
Yani birilerinin beni CHP’li olarak etiketlemesi umurumda değil. Ben kendimi biliyorum.
CHP’li olmadığımı bir marifet, bir artı özellik olarak söylemiyorum. Nesnel bir durumumu belirtmek için ama aynı zamanda çok önemli olduğu için söylüyorum.
Vurgulaya vurgulaya, üzerine basa basa söylüyorum ki CHP’li değilim ama Adalet Yürüyüşüne katılıyorum.
Bence meselenin en önemli yanı da bu... Adalet Yürüyüşüne katılmak için CHP’li olmak gerekmiyor.
Peki neden Adalet Yürüyüşüne katılıyorum?Bence meselenin en önemli yanı da bu... Adalet Yürüyüşüne katılmak için CHP’li olmak gerekmiyor.
Kılıçdaroğlu’na olan sempatim ya da onun liderliğine olan güvenimden mi?
Hayır..! Bunca yıllık siyasi mücadelemin sonucunda vardığım noktada düşüncelerimi ve kanılarımı, ne liderlikler, ne önderlikler, ne de Reisler biçimlendiremez.
O zaman, neden Adalet yürüyüşüne katılıyorum?
Adalet Yürüyüşünden bir ‘devrim’ beklediğimden mi?
Hemen söyleyeyim ki bu yürüyüşün sonunda yığınsal gösterilerin başlamasını, iktidarın yıkılmasını falan beklemiyorum.
Umarım bu beklentide olanların da bu yönde bir girişimi olmaz.
Demokrasi güçlerinin bu denli örgütsüz ve dağınık olduğu bir ortamda kitlesel sokak hareketlerinin çok kolay manipüle edilebileceğini düşünüyorum.
Demokrasi güçleri Gezi Direnişinden bir ders çıkardıysa Erdoğan ve arkasındaki Küresel güçler bin ders çıkardı.
Tamam da, neden Adalet yürüyüşüne katılıyorum?
Kahramanlık taslamak, popüler olmak için mi?
Milyonların katılması beklenen bu yürüyüşte böyle bir beklenti içinde olmak zaten safdillik olurdu.
Hem bu yürüyüşe katılmak öyle kahramanlık falan sayılmaz, sıradan yurtseverlik ve demokratlık görevi…
Sabrınızı fazla zorlamadan son olarak bir daha soruyorum.
Neden Adalet yürüyüşüne katılıyorum?
Önce kısa bir anekdot...
Dostum Ahmet Yeni anlattı.
Karşıyaka’da yürüyüşü desteklemek amaçlı yaptıkları Adalet Nöbeti esnasında Adalet yazılı pankartlarıyla ayakta dururken bir genç yaklaşır ve sorar;
“Abi, bu ‘Adalet’ ne” diye…
Ahmet önce gencin dalga geçtiğini düşünür ve gence takılır, “Adalet birazdan vapurdan inecek, onu bekliyoruz” der.
Ama gencin yüzündeki şaşkınlığı görünce anlar ki sorusunda samimidir.
Yani ‘Adalet’in ne olduğunu gerçekten bilmiyor. Kısaca açıklar…
Bu anekdot bile Adalet Yürüyüşüne katılmanın neden gerekli olduğunu açıklıyor.
Evet, ben yurdun tüm köşesinde Adalet sesinin duyulması için yürüyorum.
Unutulan, öneminin giderek azaltılmaya çalışıldığı, amaca varmak için gerektiğinde çiğnenebileceği düşünülen Adalet kavramının tüm Anadolu Ulusunun vicdanında hak ettiği yeri alması için, sıradan bir yurttaşlık görevini yerine getirmek için bu yürüyüşe katılıyorum.
Çünkü yolun bu denli başındayız.
Adalet olmadan, Adalet kavramının içeriğini hak ettiği şekilde doldurmadan, sosyalistlikten, komünistlikten başlayın demokratlığa kadar, diğer hiç bir kavramın içeriğini dolduramazsınız.
Adalet konusunda samimi, ısrarlı değilseniz diğer hiç bir konuda güvenilir sayılmazsınız.
Adalet konusunda samimi, ısrarlı değilseniz diğer hiç bir konuda güvenilir sayılmazsınız.
Ergenekon davası sürerken kendine demokrat diyen bir çok kesim, haktan, hukuktan söz edildiğinde “gak, gukuk” diye alay etmişti.
Sahte deliller bile makul sayılır olmuştu.
Sahte deliller bile makul sayılır olmuştu.
Onlara göre; "askeri vesayetten kurtulunuyordu, adalet şimdilik olmasa da olurdu."
Oysa zaman gösterdi ki Adalet olmadan, şimdi veya sonra hiç bir an geçirilemezdi.
Yaşamınızın her anında güçlü ya da güçlü tarafta olamazsınız.
Siz istediğiniz kadar güçlüden yana olmaya özen gösterseniz de bazen yanlış ata oynayıp yenilen tarafta olmanız mümkün.
Yani demem o ki adalet bazen size de lazım olur.
Yani demem o ki adalet bazen size de lazım olur.
Öyle durumda, bir zamanlar önemsiz bir ayrıntı olarak gördüğünüz adalet sizin için birden hayati bir öneme sahip olur.
Nitekim Erdoğan-AKP iktidarı boyunca bir çok defa mağdurlar ve mağrurlar yer değiştirdi.
Her daim mağdur görünüp mağrur olabilmenin en büyük ustası Erdoğan, bu hünerini sergilerken, daima ortamdaki Adaletsizlikten yararlandı. Daha doğrusu adalet kavramının toplumsal bilincimizdeki yerinin çapsızlığından, hatta yokluğundan yararlandı.
Geçtiğimiz 20 yıl boyunca ana akım medyası, medyaşorları, aydınımsılarıyla toplumsal algı odakları sürekli ‘başarılı’ ile ‘haklı’yı aynı potada eritmeye çalıştılar.
Onların bilinçlerimizde kazımaya çalıştıkları algıya göre başarılı veya güçlü olmak aynı zamanda haklı olmaktı.
Ne yazık ki bu algıyı solun birçok kesiminde de oluşturmayı başardılar. O kadar ki birçok solcu; sosyalizmin, kapitalizm karşısındaki -bana göre geçici- yenilgisi, yani başarısızlığını, sosyalizmin haksızlığına yordu. Daha da ileri giderek işçi sınıfının tarihsel haklılığını göz ardı eden görüşlere sempati ile bakmaya başladı.
Bir çokları devrimciliği demokratlığı, yurtseverliği at yarışı oynamakla bir tuttu. Haklıyı aramak, desteklemek yerine kazanan atı arayıp bulmak için çaba sarf etti.
İşte bütün bu davranışların altında adalet kavramının bilinçlerde yeterince yer edememesi yatıyordu.
Sosyal medyaya adım attığım ilk anlardan bu yana “güçlüden yana değil haklıdan yana olmak gerektiğini” kendi çapımda yazıp durdum.
Bir çok kez dalga geçildim, küçümsendim sosyal medya linçlerine maruz kaldım.
Bir çok kez dalga geçildim, küçümsendim sosyal medya linçlerine maruz kaldım.
Gezi Direnişi, 7 Haziran Seçimleri ve Anayasa Değişikliği referandumundaki yükselen Hayır dinamiği beni haklı çıkaran, tarihsel öneme sahip toplumsal çıkışlardı.
Bütün bunların bir devamı olan Adalet Yürüyüşünü de kendi adıma toplumsal bir yanıt olarak görüyorum.
Kimse benim sesimi duymamıştı, kimsenin benden haberi bile yoktu aslında.
Ama işin güzel yanı da buydu.
Bütün bunların bir devamı olan Adalet Yürüyüşünü de kendi adıma toplumsal bir yanıt olarak görüyorum.
Kimse benim sesimi duymamıştı, kimsenin benden haberi bile yoktu aslında.
Ama işin güzel yanı da buydu.
Benden haberi bile olmayan, ama benimle aynı vicdan yolculuğunu yapan yüz binlerce kişiyle aynı zeminde buluşmak çok heyecan verici.
Aslında, “Neden Adalet yürüyüşüne katılıyorum?” sorusu bu açıdan baktığımda abes bile kaçmakta.
Soru şöyle olmalıydı; “Adalet Yürüyüşüne katılmamam mümkün mü?”
Hiçbir şekilde kendimi gaza getirmeden, olabilecek bütün nesnelliğimle düşündüğümde vardığım bir kanı ya da bir umudum var.
Adalet vicdani bir kavramdır, ama aynı zamanda bir bilinç işidir. Bu bilinci Emekçi Anadolu Ulusunun vicdanı ile bütünleştirmek mümkün.
Elbette hemen olacak bir şey değil bu. Daha uzun ve sadece yürüyerek kat edilemeyecek bir yol. Örgütlenerek, öğrenerek ve öğreterek, adaleti yaşama geçirerek üstesinden gelinebilecek bir yol.
9 Temmuz’da yürüyüş sonlanmış olmayacak. Olmamalı.
Evet bu Adalet yürüyüşünün sonunda bir devrim beklentim yok, ardı ardına patlak veren kitlesel yığın hareketlerinin başlamasına vesile olmasını da beklemiyor ve istemiyorum.
Yukarıda sözünü ettim, bu yürüyüşün barışçıl seyrine aykırı manipülasyonların demokrasi mücadelesine zarar vereceğine inanıyorum.
Ama yine de 9 Temmuz, yeni yolculukların, yeni tarz örgütlenmelerin ve manipülasyonların etkili olamayacağı eylemlerin başlangıcı olacak.
Toplumsal gelişmelere hak ettiği nesnellikle yaklaşmak, onları doğru şekilde, kalıplardan kurtularak, trendlere kapılmadan, vicdanımız ve mantığımızı birlikte çalıştırarak değerlendirmek de adaletle ilgilidir.
Bu Adalet Yürüyüşünün aynısını mantığımız ve vicdanımızı yanımıza alarak kendi bilincimizde de yapmalıyız.
Tekrar soruyorum; Benim Adalet Yürüyüşüne katılmamam mümkün mü?
Nadi Öztüfekçi
8 Temmuz 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.