15 Temmuz darbe girişimi sadece; kör topal da olsa süregelen demokrasimize, devlet aygıtlarına karşı yapılmadı.
Hedefte yalnızca, TSK içinde kelaynaklar misali giderek tükenen yurtsever subaylar, can güvenliğimiz, giderek buharlaşan ulusal bağımsızlığımız yoktu.
Hedefte yalnızca, TSK içinde kelaynaklar misali giderek tükenen yurtsever subaylar, can güvenliğimiz, giderek buharlaşan ulusal bağımsızlığımız yoktu.
15 Temmuz darbe girişiminin temel hedeflerinden biri de algılarımızdı, toplumsal bilincimizdi.
Zaten öteden beri saldırı altında, derin dezenformasyonun etkisi altında şaşkınlaşmış ve gerçeklik ısrar ve arayışını yitirmiş olan toplumsal bilincimiz, 15 Temmuz ile birlikte yakın belleğini de yitirmek üzere.
Öncekilerin üzerine kolayca kayıt yapılabilen bir CD konumuna geldi.
Bugün birbiriyle çelişkili bir çok gerçek dışı sav, görüş aynı anda kabul ettirilmeye çalışılıyor.
Erdoğan-AKP iktidarının, 2002’deki mağdur, mahcup halinden bugünkü şeytani tek adam rejimine ulaşmasındaki en önemli etmen dezenformasyondur.
Yaygın, yandaş, havuz ve sosyal medya aracılığıyla ustalıkla yürütülen, küresel destekli, üzerine düşünüp sorgulama, yorumlama fırsatı vermeksizin ardı ardına üretilen, bilinçlere yığılan dezenformasyon…
Her gelişmenin, her olayın haberi önce bir merkezde işleme tutuluyor.
Haberin en önemsiz ve etkisiz gerçekliği açıkta bırakılıp parlatılıyor, asıl gerçekliği ise gölgelendiriliyor.
Dezenformasyon böylece üretilmiş oluyor.
Ardından iktidara yakın geniş medya kuruluşlarınca senkronize bir şekilde yaygınlaştırılıyor.
Bu öyle sık yapılıyor ki, bireysel aklın, her gelişme ve olayı kendi gerçekliği ile ilişkilendirip -aslında kolayca üstesinden gelebileceği- yalandan ayıklamasına fırsat kalmıyor.
Normalde örgütlü (yayarken ortaya çıkan senkronizasyon ve kullanılan ortak dil, bu örgütlülüğün kanıtıdır) ve donanımlı bir mekanizmanın, sofistike tekniklerle üretip yaydığı dezenformasyonu bireysel aklın çözmesi çok zordur.
Oysa dezenformasyonun içindeki gerçeği “kolektif akıl” üretip çözerek bireysel aklın yorumuna sunmak Türkiye Solunun görevidir.
Örgütlü olmanın, ‘sol’ olmanın anlamı budur.
Ne yazık ki ‘kolektif aklı’ saf, katıksız bir “ortak akıl” ile karıştıran Türkiye Solu, henüz bu görevini yapmaktan çok uzak. Yeterlilik anlamında da niyet anlamında da….
Aslında kolektif akıl ile ortak aklın aynı anlamda birleştirilmesi solun neden olduğu bir şey değil.
Kolektif aklın ve ortak aklın aynı tanımda bütünleştirilmesi ve kutsanması da bir dezenformasyondur. Sol bu dezenformasyonun etkisi altında kalmıştır.
Ortak akıl gerici bir hedeftir. Hayata geçmesi mümkün değildir. Geçmesi ise bir felaketin, bir sorunun varlığının işaretidir.
Bir süre sonra bir kişinin, tek bir kurumun, tek bir yapılanmanın, önderliklerin, reislerin, Hoca efendilerin aklına dönüşür.
Kolektif akıl, bireysel akılların gerçeği bulma, sorunlara çözüm bulma yolunda dayanışmasıdır. Aynileşmeleri değildir.
Benim algılarımdaki kolektif akıl, sık sık dile getirdiğim düşün imecesi’ne denk düşer.
Yazık ki kolektif akıl kavramının yaygın kullanımına bakınca kutsal bir ortak akıl amacını taşıdığını görüyoruz.
Bu açıdan baktığımda kolektif akıl kavramının kirlenmiş olduğunu düşünüyorum.
Bu açıdan baktığımda kolektif akıl kavramının kirlenmiş olduğunu düşünüyorum.
Benim kullandığım, düşün imecesi kavramı ise daha dar bir alanı ve amacı tanımlıyor.
‘İmece’nin kelime anlamı, belli bir amaç doğrultusunda, bir eksikliği tamamlamak, bir sorunu gidermek amaçlı yapılan gönüllü iş birliği ve dayanışmadır.
‘İmece’nin kelime anlamı, belli bir amaç doğrultusunda, bir eksikliği tamamlamak, bir sorunu gidermek amaçlı yapılan gönüllü iş birliği ve dayanışmadır.
Bir amacı vardır. Düşün imecesi de belli bir amaçla düşüncelerin bir araya getirilmesini ifade eder. Sürekliliği amacın gerçekleşmesine endekslidir.
Ancak yaşama dair (siyasi, doğal, çevresel) her gelişmenin -gerçekliklerle bağlantısını koruyarak- analizinin bireysel akıllara ulaşmasında her defasında kendiliğinden devreye giren bir mekanizmanın ve bu mekanizmanın ürettiği düşüncenin kavram kargaşası yaratmayacak bir tanıma, bir adlandırmaya ihtiyacı var.
Burada Tınaz Titiz’in -kendi idealleri doğrultusunda da olsa- öne sürdüğü, ‘Birleşik Akıl’ tanımını dikkatinize sunmak istiyorum.
“ (Bireysel akıl...) Aynı zamanda sorunları çözmek için çok güçlü bir aracın, yani başkalarının perspektiflerinin varlığını keşfeder. Bu gerçeğin bilincine varmış iki veya daha çok kişinin perspektiflerini birleştirerek, her birinin tek tek çözebileceğinden daha karmaşık bir sorunu çözmeleri olgusuna ise Birleşik Akıl denilebilir. Bu, uzlaşmaya dayalı olan ortak akıldan farklı bir olgudur.” Bknz.: Birleşik akıl ve sorun çözme kapasitesi
Bu tanımın üzerine konuşmadan önce ufak bir saptama yapmak istiyorum.
Sorunlar, sınıfsal çelişkilerin ve çıkar gurupları arasında birbirlerine görecedir.Yani bir sınıf, bir çıkar grubu veya bir toplumsal kesim için sorun olan, diğeri için çözüm olabilir.
Dolayısıyla bu sorunu çözmek için ortaya çıkacak birleşik akıl da görece olacaktır.
Örneğin Sermaye ile İşçi sınıfının ya da Emekçi uluslarla Küresel Sermayenin Birleşik Akıl oluşturması, daha baştan Ortak Akla, oradan da Hegemonyanın (güçlü olanın) aklına, yani bir üst akla dönüşecektir.
Dolayısıyla bu sorunu çözmek için ortaya çıkacak birleşik akıl da görece olacaktır.
Örneğin Sermaye ile İşçi sınıfının ya da Emekçi uluslarla Küresel Sermayenin Birleşik Akıl oluşturması, daha baştan Ortak Akla, oradan da Hegemonyanın (güçlü olanın) aklına, yani bir üst akla dönüşecektir.
Bu durumda birleşik akıldan daha çok birleşik akıllardan söz etmek daha uygun.
Bir birleşik aklın yarattığı soruna çözüm üretmek için ortaya çıkan bir diğer birleşik akıl…
Yani birbirleriyle çelişen hatta mücadele eden ya da dayanışma halinde birden çok birleşik akıllar....
Tınaz Titiz yukarıdaki tanımda bir olguyu tanımlıyor. Bir anlamda kendiliğinden ortaya çıkan bir refleksten söz ediyor.
İşte bu noktada; Tınaz Titiz’in tanımına ek ya da farklılık olarak, ben Birleşik Aklı sadece bir sonuç, bir olgu olarak değil varılması gereken bir erek olarak da görüyorum.
İşte bu noktada; Tınaz Titiz’in tanımına ek ya da farklılık olarak, ben Birleşik Aklı sadece bir sonuç, bir olgu olarak değil varılması gereken bir erek olarak da görüyorum.
Örneğin ben, Emekçi Ulusumuza ya da Türkiye İşçi Sınıfına uygulanan dezenformasyonun çözümü için Türkiye Solunun bu refleksi gösterdiğini görmedim.
Yani Tınaz Titiz’in tanımından gidersek; “sorunları çözmek için çok güçlü bir aracın, yani başkalarının perspektiflerinin varlığını keşfeden” ve “Bu gerçeğin bilincine varmış iki veya daha çok kişinin perspektiflerini birleştirerek, her birinin tek tek çözebileceğinden daha karmaşık bir sorunu çözme” refleksi gösteren bir Türkiye Solu yok. (Daha çok kendi bireysel akıllarını grupsal, kesimsel akıllarını diğerlerine dayatma eğilimi var.)
Tanıma katılmakla birlikte bu refleksin tetiklenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu tetiklemeyi yapacak ve Birleşik Akıl işlevini yerine getirecek mekanizmanın ne ve nasıl olması gerektiği ise uzun bir tartışama konusu.
Ben bu işlevi yerine getirecek yani Türkiye Solunun Birleşik Aklını temsil edecek bir mekanizmasının -yukarıda da belirttiğim üzere- olmadığını düşünüyorum.
Umarım Türkiye Solu bu eksikliği fark eder.
Fark eder ki; özünde gerici ve dayatmacı bir yöntem olan, Ortak Akıl hedeflemek ya da sayısız başarısız denemeye rağmen “farklılıklarımızı mücadele içinde gideririz” gibi züğürt tesellileriyle, hiç bir konuda ortaklık sağlanamamış birleşme denemeleri yerine Birleşik Akıl oluşturmanın çabası içine girer.
Bir ayrıntıya dikkat; Birleşik Akıl, bireysel akılların aynileşmesi olamayacağına göre, “en doğru akıl” olduğu iddiasını da taşıyamaz.
Bu ayrıntı, aynı zamanda Türkiye Solu içinde de Birleşik Akılları da işaret eder.
Yani yukarıda belirttiğim gibi tek bir Birleşik Akıl oluşturma çabası ve takıntısı sadece zaman kaybı olmaz aynı zamanda nafile ve gerici bir “Ortak Akıl” çabasının içinde kalınmış olur.
Birleşik aklın temel görevi dezenformasyondan arınmış güncel durum analizlerini bireysel aklın yorumlarına sunmaktır.
Yani yönetme, komut verme, öğretme haklarından daha çok dezenformasyonu çözerek, enformasyon haline getirmek ve bunu bireysel akıllara servis etmek gibi bir görevin ifadesidir.
Eğer Türkiye Solu Birleşik Akıl refleksi gösterebilseydi 15 Temmuz konusundaki dezenformasyonlar bu kadar etkili olamayacaktı.
Gezi Direnişi, 7 Haziran Seçimleri, 16 Nisan Referandumu, Adalet Yürüyüşü Türkiye Solu açısından daha anlaşılabilir olur, daha etkili sonuçlar verirdi.
Türkiye Solu bu tarihsel olguları Birleşik Akıl refleksi göstererek okumadı.
‘Bazı’ bireysel akılların dar düşünsel dağarcıkları sınırlarında kalarak, yararlanılması gereken fırsatlar olarak gördü.
İşte o 'bazı' bireysel akılların sınırlarını aşmanın yolu Birleşik Akıl oluşturmaktır.
Bazı değil bütün bireysel akılların, “perspektiflerini birleştirerek, her birinin tek tek çözebileceğinden daha karmaşık bir sorunu çözebileceğini farkına varması” ve bulundukları yapılanmalarda ortak akla endekslenmek yerine diğer bireysel akıllarla birleşerek “Birleşik akıllar” oluşturmak...
Yukarıda değindiğim gibi ben birleşik aklı, sadece ihtiyaçların sonunda kendiliğinden ortaya çıkan bir sonuç ve olgu olarak değil, ulaşılması gereken bir amaç olarak da görüyorum.
Bu amaca ulaşabilmenin mekanizmaları olmalı ya da oluşturulmalı.
Nasıl olabilir, -yine yukarıda dediğim gibi- tartışılması gerekiyor.
Dilerim önümüzdeki yazılarda...
Nadi Öztüfekçi
19 Temmuz 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.