1 Ağustos 2017 Salı

KÜRESEL SERMAYE Mİ, EMPERYALİZM Mİ?

Küresel Sermayenin çeşitli yazılarda veya konuşmalarda kullanım şekillerindeki çeşitlilik gösteriyor ki Küresel Sermaye kavramı insanların kafalarında farklı algılar yaratıyor.

Birçok yazı ve anlatımda Küresel Sermaye, sektörel bir kategori üzerinden tanımlanıyor.
Örneğin, sadece finans şirketlerini, ya da bilgi teknolojileri, yazılım sektörünü;
bazen de döner sermaye ağırlıklı, yüksek katma değerli ürünleri üreten ya da pazarlayan firmaların küresel çapta olanlarını Küresel Sermaye diye tanımlayanlar var.
Ya da Küresel çapta yatırımları olan şirketlerin her birini tek tek Küresel Sermaye anlamında kullanıldığını da görüyoruz.
Daha bir çok, Küresel Sermayeye değişik anlam yükleyen kullanımlar da var.
Ama, sermayenin küreselleşmesinin tarihçesi, bu sürecin aşamalarının ne olduğu, bu süreci hızlandıran nesnel ve öznel faktörler üzerine konuşulduğunda -özellikle akademik çevrelerin araştırmalarında- konu biraz daha şekilleniyor ve üzerinde ortaklaşılıyor.
O durumda bu ortaklaşmanın üzerinden bir tanıma varmak en iyisi.
Küresel Sermaye, sermayenin küreselleşmesinin yani bir sürecin, üstelik devam edegelen bir sürecin neden olduğu bir olguysa, tanımını da ona göre yapmak gerekir.
Öncelikle bir süreç ortaya çıkarmışsa, Küresel Sermaye yeni bir olgudur.
Ama yeni bir sermaye türü değildir. Çünkü; diğer tüm sermaye türlerini kapsar.
Örneğin: 'Uluslararası Tekeller'i, 'Çok Uluslu Şirketler'i ve Ulus Ötesi' diye tanımlanan Sermaye oluşumlarını da -ki ben bunlara  Küresel çapta Tekeller (*)demeyi yeğliyorum- kapsar.
Çünkü Sermayenin Küreselleşmesi süreci bu Küresel çapta Tekellerin -dünyanın diğer sermaye yapılanmalarıyla ortaklaşmak, ortak üretim, ortak pazarlama yapmak amacıyla- önderliğinde küreselleştirmeye dönüşmüştür.
Yani zaten Küresel Sermayenin bir unsuru olan Küresel Çapta Tekeller kavramı da tek başına 'Küresel Sermaye'yi her yönüyle kapsayamıyor.
Neden..? Çünkü Bir sermaye yapılanmasının Küresel olması o sermayenin büyüklüğü ile ilgili değildir.
Günümüzün bilişim ve teknolojik olanakları her hacimde, her sektörde, her coğrafyadaki sermayeye küreselleşme olanağı tanımaktadır.
Dünyanın her yerinden irili ufaklı sermayenin Küresel Piyasaya girmesinin zeminini bizzat Küresel Çapta Tekeller ön ayak olarak hazırlamıştır.

O zaman Küresel Sermayeyi nasıl tanımlamalıyız? Yani sermayenin Küreselleşmesinin getirdiği yeni bir olgu ama yeni bir sermaye türü değilse nedir?
Küresel Sermaye; Dünyadaki tüm sermayenin hacim, sektör, blok, coğrafya, etnisite ve ulus gibi niteliklerden bağımsız, hepsinin kesişme ve ortaklaşma alanıdır.
Hemen hepsinin ortak çıkarlarını, olmazsa olmazlarını ve yaşamsal varlıklarının devamlılığını gözetir.
Ortak bir bilincin, ortak sınıfsal kaygıların, ortak hedeflerin, ortak sorunların ve kendi iç çelişkilerinin çözümünün temsil alanıdır.
Sermayenin Küreselleşmesi ve Küresel Sermayenin ortaya çıkışı da işte bu çelişkileri ve sorunları Sermaye açısından çözmek çabasının bir sonucudur. Bu çaba ilginç ve bir o kadar doğaldır ki bu çelişkileri ve sorunları bizzat çıkaran Küresel çapta Tekeller öncülüğünde yürütüldü yürütülüyor.
Bu çabalar Amerikan finans ve sanayi sermayesinin, -bloklar arası savaşın, daha doğru tanımla, 2. Dünya Emperyalist Paylaşım Savaşının dünyayı kasıp kavurduğu günlerde- 1941'lerde kurulan bir komisyonla başladı.
Konseyin amacı o günden şöyle belirleniyor; "Amerikan finans ve sanayi sermayesinin ihtiyacı olan materyalleri 'mümkün olan en az stres ve zahmetle' elde edebilmek için gerekli ekonomik ve askeri hakimiyetin tüm dünyada kurulması"
Komisyonun kuruluş belgelerinde yer almasa bile bu amacın gerçekleştirmenin yolu bellidir; "sermayenin özgürleşmesi yani liberalizasyon sürecinin bir takvime yayılarak başlatılması ve sermayenin birikim sürecinde yükselmesine izin verilecek olan sosyal standartların ve aynı süreçte korunacak ulusal devletlerin zaman içresinde yavaş yavaş terk edilmesinin sağlanmasını sağlayacak alt yapının oluşturulması."
1954'te Avrupa'nın katılımıyla ikili, nihayet 1973'te Japonya'nın dahil olmasıyla üçlü komisyon kuruldu.
Bu tarihsel adımların bu şekilde ortaya konması, sermayenin küreselleşme sürecinin bu komisyonun kurulmasıyla başladığı gibi, bir algı uyandırdıysa hemen söyleyeyim, bu algı yanlış.
1941'den başlayarak bu üçlü komisyona ulaşılması; bu süreci başlatmaktan ziyade, zaten yürüyen bir süreci, sınıfsal bir refleks ve öngörü ile fark edip yön ve hız vermektir.

Bugün bu komisyon muazzam bir gücü temsil etmesine, Dünyadaki sermayenin %70'inden fazlasını temsil etmelerine rağmen Küresel Sermayeyi temsil ettiğini söyleyemeyiz.
Küresel Standartlaştırma kurumları, kredilendirme, derecelendirme kurumları, GATS'lar TISA, TTIP, TAFTA, NAFTA, gibi anlaşmalar, bu üçlü komisyonda olmayan bütün sermaye yapılandırmalarını da bir amaçta birleştiriyor.
Olayı daha açık ortaya koyayım.
Sözünü ettiğim üçlü komisyonda 5 Ulusötesi şirketten 4 tanesi yer alıyor ama bunların hiçbiri tek başına Küresel Sermaye olmuyor.
Aslına bakarsan bu sermaye grupları bir çok sektörde ortak olmalarına aralarında kartel oluşturmalarına rağmen 5'i de bir araya gelse de Küresel Sermayeyi kapsamış olmuyor.
Küresel Sermaye, ISO belgesi almış, orta boy bir sermayenin de, (örneğin, büyük bir uluslararası şirketin piyasaya sürdüğü bir ürünün bir malzemesini fason olarak üreten, İzmir, Pınarbaşı'ndaki bir firmanın da) dahil olduğu; sermaye, tedarik ya da pazarlama ve çözüm ortaklıklarını içeren ticari ilişkiler bütünüdür.
Yani Küresel Sermayenin bir parçası olmak için illa büyük bir sermayeyi yönetiyor olman gerekmez.
Orta boy, hatta bazı durumda küçük bir sermaye ile de Küresel Sermayenin bir parçası olunur.

Küresel sermaye hemen hepsinin ortak çıkarlarını, olmazsa olmazlarını ve yaşamsal varlıklarının devamlılığını sermaye dışı tüm kesim ve unsurlara karşı gözetir.
Sadece sermaye ortaklaşmasının değil, ortak bir bilincin, ortak sınıfsal kaygıların, ortak hedeflerin temsil alanıdır.
İlk bakışta bir fırsatlar alanını, her boyda sermaye için güvenli bir limanı çağrıştırır ama içinde, fırsatın ve cazibenin arkalarında bir yere saklanmış bir 'zor'u da içerir.
Bu kesişme alanında kalabilmenin bedeli vardır. İçindeki sarmalın ivmesine uymadığın anda seni o kesişme alanının dışına fırlatır.
O yüzden merkeze doğru hareket etmeye çalışır, daha içerilerde bir yer edinmeyi sen istersin.
Hızla tüm yerelliklerinden kurtulup daha fazla küreselleşmek ister ve kendi yerelinin bu yolculukta sana ağırlık yaptığını düşünür, yerelliğine düşmanlaşırsın.
Merkeze ne kadar yaklaştığın ya da çepere ne kadar yakın olduğun, bu kesişme alanının ne kadar bir oranını işgal ettiğin önemli değildir.
Artık Küresel Sermayenin tüm sorunları senin de sorunun, önündeki engeller senin de engelindir.

İşte bu noktada Küresel Sermayenin Emperyalizmden farkı ortaya çıkar.
Özellikle de yöntemsel farkı... Aynı bağlamdaki yöntemlerde Emperyalizm genelde 'zor'u kullanırken Küresel Sermaye 'zorunluluğu' tercih eder.
Seni öylesine kapsar ki Küresel Sermayenin çıkar ve gereksinimleri senin için de bir zorunluluk haline gelir.
Bu aynı zamanda emperyalizme göre bir "gelişmişliği" işaret eder.
Çünkü Küresel Sermaye hem emperyalizmin ve kapitalizmin kendi iç dinamiğinin, gelişiminin bir sonucu, dolayasıyla yeni bir aşamasıdır, hem de oluşmasında sermayenin en güçlü ve en donanımlı kesiminin bilinçli katkısı vardır.
Sakın bu yöntemsel gelişmişliği daha barışçıl, daha iknaya dayalı ve uzlaşımcı anlamında almayın.
O 'zorunluluğun' ortaya çıkması için yapılması gerekenleri hiç bir ilkesel seçicilik içerisine düşmeden yapar.
Kısacası Küresel Sermaye, -üçlü komisyonun kuruluş ilkelerinin gereği- dünyadaki ticaretin, sermaye akışının önündeki engelleri kaldırmak, gereksinimlerini gidermek, Kapitalizmin krizlerini ötelemek için hiçbir duygu, kaygı duymadan ne gerekiyorsa yapar.
Sınırları değiştirir, İnsanları yerinden eder, yönetimleri devletleri yok eder, yeni yönetimler ve yeni devletler kurar.
Bu uğurda milyonlarca insanı feda eder, yıllar süren bölgesel çatışma ortamları yaratır.
Budunculuk, dincilik onun için kullanılacak araç, kanırtılacak çatlaklardır.
Keza özgürlük, eşitlik, hak ve adalet kavramları da...
İyi kötü, güzel çirkin bütün kavramları kendi çıkar ve gereksinimleri yönünde ustaca kullanır.
Hiçbir ulusun ya da  inancın yanında olmadığı gibi karşısında da değildir.
Küresel Sermayenin karşı olduğu şey bellidir, sermaye dışı olmak...
Başta emekçiler olmak üzere sermaye dışı herkes, her kesim ve her unsur Küresel Sermaye için karşı taraftır.

Bu noktada "Yöntemsel olarak, Küresel Kapitalizm ile Emperyalizmin arasında ne fark var?" sorusu gelebilir.
Evet yukarıda anlattıklarım aslında bir anlamda aralarındaki amaç ve organik ilişkiyi gösteriyor.
Doğrudur. Ama yukarıda sözünü etmiştim, bir kere bütün bunları yaparken kendini çok iyi saklar ve bu, önemli oranda gelişmişlik farkına işaret eder.
Çok daha önemli bir fark daha var. Emperyalizm blokları adına hareket eder.
Hatta bir çok kez temsil ettiği devlet adına...
Emperyalist Bloklar, hatta emperyalist devletler arasında çelişki ve rekabet vardır. Birbirleriyle çatışırlar, birbirlerinin oyunlarını bozarlar, tezgahlarını açığa çıkarırlar.
ABD Emperyalizmi diyebilirsiniz ama ABD Küresel Sermayesi diyemezsiniz. ABD'nin Küresel Çapta Tekelleri -şimdilik kaydıyla- uygun bir kavram olabilir.
Yukarıda söz etmiştim Küresel Çapta Tekeller tek başına Küresel Sermayeyi temsil edemezler, tanımlayamaz.
Küresel Sermaye onların da kesişme alanıdır. Kendi tercih ettikleri, oluşmasında bizzat öncülük ettikleri bir kesişme alanıdır ve gereksinimlerinden ortaya çıkmıştır.
Bu kesişme alanı ortak bir bilinci temsil eder.
En üst düzeyde ustalık ve gücü, kapitalist sağduyuyu, sermayenin katıksız çıkarlarını savunur.
Aynı bağlamda dile getirebileceğimiz bütün emperyalist yöntem ve edimleri çok daha ustaca, çok daha tehlikeli, sinsi ve etkili bir şekilde uygular.
Aslında günümüzde Emperyalizm, Küresel Sermayenin vurucu ve yıkıcı gücü konumundadır. Tam anlamıyla olmasa bile Emperyalizmi Devletleri, savaş ve  ekonomik yıkım örgütleri, orduları ile yönlendiren arka plandaki güç Küresel Sermaye ve Küresel kapitalizmdir.
Emperyalist rekabet ve çelişkileri bile kendi gereksinim ve çıkarları doğrultusunda yönlendirip alevlendirebilir ya da sönümlendirebilir.
Ve kendini çok iyi saklar. Kendini olduğundan farklı gösterebilir.
Yıkım yaptığı bölgelerde rahatlıkla kurtarıcı rolünü üstlenir.

Bölgemiz ve ülkemizin bu günkü durumu Küresel Sermaye ile ilgili bütün bu anlattıklarımızın en önemli kanıtıdır aslında.
Bölgede kendi yarattığı yıkımın yeniden inşa sürecinin pişkin müteahhitliği üstlenmiştir.
Önce 'zor'u sinsi ve dolaylı olarak, IŞİD aracılığıyla uygularken, ardından IŞİD'le mücadele için 'zorunlu'yu, bölgede "Koridor Devletler" kurup silah ve asker yardımı yaparak  uyguladı.
Bu 'zorunlu'yu o kadar ustaca ve -gerçekçi olması için kan dökmekten geri durmayarak- insafsızca oluşturdu ki ülkemizdeki solcuların da onayını alabildi.
Küresel Sermayenin öncü gücü ABD Emperyalizminin bölgede yaptıklarını Emperyalizmin "ilerici" uygulamaları olarak değerlendirenler var.
Aslında Küresel Sermaye bu 'zor', 'zorunluluk' ikileminin en sofistike uygulamalarını ülkemizde gerçekleştirdi.
90'lı yıllarda Terör 'zor'uyla MHP'li koalisyonların 'zorunlu'luğunu dayatırken, 2002'de Kaos ve Ekonomik kriz 'zor'uyla AKP iktidarını 'zorunlu' kıldı.
Kendi projesi olan Erdoğan-AKP iktidarı zor-zorunlu ikileminin en önemli aktörlerindne biri oldu. Bazen 'zor'a karşı 'zorunlu'luluk olarak dayatırken, bazen de sahte ve yararsız ittifakları 'zorunlu' kılmak için 'zor' olma görevini verdi.
Türkiye kamu oyu en başta sol olmak üzere bu zor-zorunlu ikileminin en önemli kurbanı oldu.

Erdoğan-AKP iktidarı bir yandan bu algısal ayak oyunun aktörü olurken bir çok kez de Küresel deneyimin tavsiye, uygun zemin oluşturma destekleriyle bu ikilemden ustaca yararlandı.
Bugünkü baskıcı tek adam yönetiminin oluşum sürecinde değişik aşamalarda; PKK- Kürt Özgürlük Hareketi, IŞİD- Öfkeli Sünni GençlerErgenekon-Kumpas kurbanı TSK, FETÖ-Hizmet HareketiBebek Katili-İmralıKatil Eset- Kardeşim Esat, Emperyalist ABD- Müttefik ABD gibi aktörler bazen 'zor'u temsil ettiler, bazen de 'zorunlu' tercihi.

Bu yazıda, Sermayenin Küreselleşmesinin kendi iç dinamiği olan bir süreç olduğunu, ama bu dinamiği hızlandıran, denetleyen bir bilincin var olduğu savını kanıtlamaya çalıştım.
Bu sürecin aynı zamanda Küresel Kapitalizmi ortaya çıkarıyor olmasının yaşam üzerindeki yıkıcı etkilerinin sistematik ve geometrik şekilde artması gibi sonuçları var.
Keza insanlık üzerinde de...
Bu süreç bir dirençle karşılaşmadığı sürece ilerleyecek.
Ta ki insanların büyük kesimi işsiz aşsız, malsız, örgütsüz, sosyal haksız kalıncaya kadar...
Artık denizin bittiği yerdir ötelenecek mesafe kalmadığı son noktadır.
Bu noktada ne olur mu dersiniz?
Emin olun buradan bir dünya devrimi çıkmaz.
Eğer Küresel Kapitalizm kendi çıkar ve gereksinimleri doğrultusunda her istediğini yapacak alan bulur da dünya bu noktaya gelirse, o kendi çözümünü bulacak ve bilin ki bu çözüm insanlığın lehine olmayacaktır.

İnsanlık bu sona razı olmamalıdır. Kapitalizmin dünyayı, yaşamı yok etme mekanizmasının çarklarına taş koymak gerekir.
Emekçiler Küresel Kapitalizmin ülkemize ve dünyaya çektiği formatın önünde direnç oluşturursa, her türlü örgütlülüklerine, sosyal hak ve kazanımlarına, ülkelerine, cumhuriyetlerine, değerlerine sahip çıkarsa Küresel Kapitalizm geriler.
Emekçiler nefes alabilirler, daha güzel bir dünya için kafa yorarlar, ülkelerindeki demokrasi, çevre sorunlarına, sosyal sorunlara kendi çözümlerini üretirler.

Ancak Küresel Kapitalizmin planlarının bir parçası olur, budunculuk, dincilik gibi en ilkel güdüler,ve çağ dışı idealler uğruna emperyalizmle ittifak içinde olursanız, bu çağ yangınına siz de bir kibrit çakmış olursunuz.
Küresel Kapitalizmin sorunlarını çözebilmek adına, Küresel Sermayenin öncü tetikçi gücü ABD emperyalizmi ile ittifak yapıp diğer yandan da kapitalizmle mücadele edemezsiniz.
Kapitalizmi karşınıza almadan özgürlük, demokrasi, çevre savaşı veremezsiniz.
Küresel Kapitalizmin attığı her adımda karşısına dikilmezseniz, onun inşa ettiği yok edici mekanizmaların çarklarının her bir dişlisine direnç noktaları oluşturamazsanız,Kapitalizmle mücadele edemezsiniz.
Hani yazının başında; Küresel Sermayenin sektörel bir kategori üzerinden tanımlanmasıyla ilgili olarak, "Bu kullanım şekline ileride değineceğim" demiştim. Şimdi sırası geldi.
Bu tanımlama şeklinin bir amacı var.
Böylece Küresel Sermayenin ortak bilincini küçümsemiş oluyorsunuz. Aralarında çıkar çelişkileri olan, bir kesimine karşı diğer kesimle beraber olunabileceği gibi, adeta bir ihanete gerekçe hazırlamış oluyorsunuz.
Bunun dışında yaptığınız ve yapıyor göründüğünüz her mücadele aslında simülasyon, bir sanal gerçekliktir.
Bu mücadelenin özgürlük ve demokrasi kısmı sanal, dökülen kanlar, ölümler gerçeklik kısmıdır.

Nadi Öztüfekçi
1 Ağustos 2017

(*) Esasen Küresel çapta faaliyet gösteren sermaye yapılanmalarına 'Ulus' kelimesi içeren isim koymak veya tanım yapmak da yanlış.
Bu tip sermaye yapılanmalara Küresel çapta Tekeller demek daha doğrudur.
Ne ulusla ne de "arası" ya da "ötesi" ile ilgisi yoktur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.