Arap baharını hatırlıyor musunuz?
Elbette hepimiz hatırlıyoruzdur. Ben Arap Baharından beklentilerden söz ediyorum.
Şimdi doğru söyleyelim. Beklentimiz bu muydu?
Ben kendi açımdan söyleyeyim ki ilk başladığında, kısa bir an için, iyiden yana bir şeylerin değişeceğini ummuştum.
Kısa bir süre sonra içindeki emperyalist silueti gördüm.
O bahar(!) denilen şey Suriye'ye yönelince, bana göre çoktan siluet olmaktan çıkmış, emperyalizmin bizzat kendisinin olduğu açıkça belli olmuştu.
Elbette bana göre...
Görüşlerimi dile getirmekte zorlanmıştım.
Anında 'Esat "kasabıyla" aynı safta olmak'la suçlanıyorduk.
Şimdi, Arap Baharı başladıktan bu yana geçen sürede neler olduğu üzerine bir düşünelim.
Demokrasi, insan hakları, özgürlük açısından nasıl bir kazanımımız oldu?
Arap Baharından bu yana kaç kişi öldü, katliama uğradı, köle pazarlarında satıldı, tecavüze uğradı, yerinden yurdundan oldu.
İnsanlar yurtlarını terk edip Türkiye ve Avrupa'ya sığınmak için ilkel botlarla kaçmaya çalışırken denizlerde boğuldu, cesetleri kıyılara vurdu.
Arap Baharının hızı Suriye'de azalmış, ama daha çok maskesi düşmüştü.
Geniş bir kesim maske düşünce ortaya çıkan yüzü tanıdı. Emperyalizmdi. Kimisi de görmezden geldi.
Öncelikli hedef Suriye idi.
Suriye parçalandı. Suriyeliler kendi ülkelerini,sınırlarını korumak için büyük bedeller ödediler.
Evet, bazıları kazandı, pozisyonlarını güçlendirdiler.
Ama bu insanlığın kazanımı değildi. Emperyalizmle kader birliği yapmış olanların ve elbette emperyalizmin kazancıydı.
Kısacası Arap Baharı bir Toksik dolmaydı.
Emperyalizmin bölgeye müdahalesiydi.
Türkiye solunun önemli bir kesimi, bu kanlı emperyalist müdahaleyi destekledi.
İran'daki gelişmelerin de benzer bir seyir izlemesi büyük olasılık.
Önce bir özgürlük mücadelesi olarak başlayan bu gösteriler silahlı çatışmaya dönüşecek.
Kısa bir süre sonra IŞİD benzeri Sünni bir yapılanma emperyalizm tarafından devreye sokulabilir. Nüfusun yaklaşık %7'sini teşkil eden Sünnilerin güya haklarını korumak adına şiddet eylemleri başlayabilir.
Görünen o ki Türkiye Solunun bir kısmı İran'daki emperyalist müdahaleyi destekleyecek.
Tıpkı Suriye'de olduğu gibi...
Üstelik İran ve Türkiye arasındaki ilişkilerindeki gelişme Erdoğan'a bağlanacağı için Erdoğan karşıtlığının İran karşıtlığına dönüşmesinin maddi temeli var.
Bunun yanında, İran'daki muhalefetin bir süre sonra ABD destekli bir Kürt ayaklanmasına dönüşmesi büyük bir olasılık. Bu durum tıpkı Suriye'de olduğu gibi ABD'nin devreye girmesinin gerekçesi olur.
Kürt Hareketinin Türkiye Solu üzerindeki vesayetini de hesaba katarsak, Küresel Kürt hareketinin ABD emperyalizmi ile olan ittifakı Türkiye Solunun önemli bir kısmına makul görünecektir.
Erdoğan'a gelince...
Eğer 2019 seçimleri olmasaydı Erdoğan -proje kodları gereği- tereddütsüz İran'ın karşısında, ABD ve Batı ülkelerinin yanında açıkça konumlanırdı.
Ancak 2019 seçimlerine kadar Küresel tavsiye gereği bunu açıkça yapması imkansız.
Büyük bir ihtimalle ABD ve AB ülkelerinin İran'a karşı tutumunu eleştirerek, öteden beri sürdürdüğü kof, göstermelik anti-emperyalist tarzını sürdürecek, bu durumu propaganda yapmak için seçim öncesi fırsat olarak görecektir.
Böylece 2019 seçimleri öncesinde karşısındaki cepheyi dizayn etme şansı da yakalamış olacak.
2019 seçimlerini kazandıktan sonra en kısa zamanda hiç bir açıklama yapmaya gerek duymaksızın tıpkı Esad'a ve Suriye'ye karşı tutumunu değiştirdiği gibi İran'a karşı tutumunu da değiştirecek, ABD ve batı ülkelerinin yanında yerini alacaktır.
Peki, öyle bir durumda; ABD emperyalizmi ile aynı safta yer almaktan çekinmeden, İran karşıtı konumunu alan, Türkiye Solunun Kürt Hareketine endeksli kesimi ne yapacak dersiniz?
Aslında bu kesim her zaman yaptığı gibi Erdoğan'a olan muhalefeti Kürt Hareketinin amaçlarına tahvil etme telaşında olduğu için, İran'a karşı tavrında bir değişiklik olmayacaktır.
Asıl, eğer Erdoğan cumhurbaşkanlığını kazanıp, Küresel Kapitalizmin kendisine yüklediği misyonu yerine getirmeye başladığında Erdoğan'a karşı nasıl bir tutum alacaklar?
Çünkü bu misyonunun önemli bir kısmı zaten Kürt Hareketinin uğruna mücadele ettikleri ile ilgili.
Yani Kürt Hareketi, Erdoğan'la 2019'da uzlaşırsa nasıl bir tutum izleyecekler?
Erdoğan'ın tek adam rejimine karşı savaşacaklar mı, yoksa..?
Neyse Erdoğan'ın 2019 seçimlerini kazanma ihtimali üzerinden fazla akıl yürütmek istemiyorum.
Ben Erdoğan'ın tek adam rejiminin engellenebileceği kanısındayım.
Yukarıda anlattıklarım da bu mücadelede Laiklerin, demokratların, Yurtseverlerin, devrimcilerin ve emekten yana olanların, yani Hayır Cephesinin dikkate alması gereken gelişmeler.
Erdoğan'ın 2019 öncesi siyasi manevralarından etkilenmeden emperyalizmin bölgedeki manipülasyonlarına karşı tavır almalıyız.
Erdoğan'ın Anayasanın yeni haliyle tek adam iktidarına karşı mücadele, aynı zamanda Küresel Kapitalizme, emperyalizme karşı mücadeledir.
İran'da tıpkı Suriye'de olduğu gibi emperyalist bir müdahale başlamıştır.
İran'ın daha özgürlükçü ve çağdaş yönetim sistemine kavuşmasını hepimiz istiyoruz.
Ancak tarih bize kanıtlamıştır ki ABD ve Emperyalizmin desteğinde hiç bir özgürlük mücadelesi gerçek hedefine ulaşmamıştır.
ABD'nin özgürlük adına müdahale ettiği her ülke kan girdaplarında sürüklenmiş, büyük bedeller ödemiştir.
Hüsnü Mahalli'den bir twit.
"İran'da yakın zamanda başlayan Amerikanın tam desteğindeki 6 yıl önce ‘Arap Baharı’ başladığında herkes sevinmişti.
Sonuç ortada!!
Şimdi birileri ‘İran Baharı’nın peşinde.
Emperyalistler bölgede geri kalanı yıkmak için.
Sonra sıra ‘Türk Baharı’nda.
6 yıl önce yazdım:
Her şey İsrail için."
Hüsnü Mahalli'nin bölge hakkında bilgi ve öngörülerine güvenir ve saygı duyarım.
Ama yazılarında bu öngörülerini ortaya koyarken, Erdoğan'ın Küresel Kapitalizmle olan göbek bağını açıkça ortaya koyamıyor.
Böylesi bir bağ kolayca koparılamaz.
Küresel güçlerin deneyiminin tavsiyesi, nezaret ve icazeti ile sürdürdüğü bu göstermelik ABD karşıtı tavrın, 2019'da seçildiği durumda değişebileceğini yeteri kadar vurgulamıyor.
Belki de haklı nedenlerle, imalarla geçiştiriyor.
O zaman bu öngörüler Erdoğan'a bir tavsiye görünümü alıyor.
Anti-emperyalist mücadeleyi Erdoğan'ın siyasi manevra alanı olarak kullanmasına fırsat vermeden, aksine Küresel Kapitalizmle olan göbek bağını teşhir ederek aklı başında, tutarlı bir mücadele yürütmeliyiz.
Evet Arap Baharı bir Toksik Dolmaydı. Bizlere yedirmeye çalıştılar.
Açıkçası Tahrir Meydanlarını görünce benim de iştahım kabardı.
Ama pişirildiği tenceredeki, "Made in USA" kabartması o dolmayı yutmamı engelledi.
Aynı tencerede "İran Baharı" dolması pişiriliyor. O daha da toksik...
Üstelik bu Toksik Dolmaları pişiren aşçının yamaklarından biri de Erdoğan.
Gelişmeler bana önümüzdeki yıllarda İran'da büyük çapta iç çatışmalar olacağı izlenimini veriyor.
Sağlıklı, ayakları yere basan bir dış politikaya ihtiyacımız var.
Dış politikayı iç politikaya endeksleyen, içeride siyasi rant elde etmek için bir aparat olarak gören mantıkla bu süreci yaşamak en hafifinden risktir.
2019 da seçimlerden sonra devreye girecek olan Anayasa hükümleri Cumhurbaşkanına verdiği yetkileri de düşünürsek bu risk gerçeğe, gerçek de kabusa dönüşebilir.
Bugüne değin emperyalizmin çıkarları doğrultusunda hareket eden, inisiyatifini hep o yönde kullanan bir zihniyetin, şu sıralar bir seçim manevrasından başka bir şey olmayan göstermelik tutum ve söylemlerine kanıp ülke çıkarlarını gözeteceğini ve ilkeli davranacağını beklemeyin.
Suriye'de olduğu gibi sınırlarımız emperyalizmin kullanımına açabilir.
Tıpkı Esad-Esed meselesinde olduğu gibi "Dostum Ruhani" aniden "Düşmanım Şeytani" olabilir.
Dış politika istikrarsız, öznel, kinci ve egosu yüksek bir ruh haline teslim edilemeyecek kadar önemlidir.
Bütün bunlar gösteriyor ki 2019 seçimleri ülkemiz açısından bir var olma savaşıdır.
Emperyalizmin hedefinde Erdoğan yok. Türkiye var!
Nadi Öztüfekçi
3 Ocak 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.