Erken seçim kararı sadece Erdoğan'ın ülkeyi ekonomik olarak yönetemediğinden dolayı alınmadı.
Elbette ekonominin geldiği bu durumun bu kararda etkisi var. Ama bu belirleyici değil.
Asıl belirleyici olan Erdoğan'ın küresel misyonunun giderek daha fazla ivedilik kazanması.
Ne yazık ki muhalefet cephesi Erdoğan'ın ekonomik açmazlarından çok daha büyük bir handikabını dikkate almıyor. Erdoğan iktidarının sürmesi halinde karşılaşacağımız -bugünü mumla aratacak- potansiyel felaketlere seçmenin dikkatini çekmiyor.
Erdoğan'ın Küresel misyonuna yeteri kadar önem verilmemesinin, dahası bu konuda kafa karışıklığı yaratan algı yönlendirmelerinin bir etkisi bu.
Bence Trump'ın İran çıkışı ile Erdoğan-Bahçeli ikilisinin Türkiye'yi erken(elzem) seçime sokmaları arasında bir ilişki var.
Hatta buna Lübnan'da seçimleri ABD karşıtlarının kazanmasını da katabilirsiniz.
Yanlış anlaşılmasın. Türkiye'de Cumhurbaşkanı seçimleri erkene alındığı için Trump İran çıkışını yapmadı, aksine Trump bu çıkışı yaptığı için Erdoğan-Bahçeli erken(elzem) seçim kararı aldı.
Biliyorum erken seçim Trump'ın İran çıkışından daha önce alındı. Zamanlama bizi şaşırtmasın.
Bunu açıklamaya çalışacağım. ABD'nin sürüp gelen İran'a yönelik hesaplarını hepimiz biliyoruz. Suriye'de gelinen durum, Doğu Guta'da rejim güçlerinin kazanması ve benzeri bir çok gelişme, ABD'nin bu planları hızlandırmasına neden oldu.
Çünkü İran'ın bütün bu gelişmelerdeki rolü büyük. Kısacası Trump bu çıkışını yapmaya öteden beri hazırlanıyordu. Yani Erdoğan, Devlet Bahçeli'ye, "Bana bir erken seçim pası at!" talimatını verdiğinde,Trump'ın böylesi çıkışı yapacağından haberdardı. Keza Lübnan'da ABD karşıtlarının seçimi kazanacağından da ABD'nin haberi vardı. Trump'ın İran çıkışının nedenlerinden biri de buydu. Giderek Ortadoğu'da köşeye sıkışıyor ve can havliyle sabırsız girişimlerde bulunuyor. "Peki, bütün bunların Türkiye'deki erken seçimleriyle ne ilişkisi var?" diyebilirsiniz. Haklısınız.
Aslında soruyu, "Neden ABD'nin bu planlarının ivediliği Erdoğan'ı seçimleri erkene almasına neden oldu?" şeklinde somutlaştırabiliriz. Özellikle Erdoğan ve ABD arasındaki çelişki(!), İran ve Rusya ile Erdoğan'ın sürdürdüğü ittifak(!) dikkate alındığında durum daha da karışık bir hal alıyor, soru, 'sorular'a dönüşüyor.
- Erdoğan, ABD'nin Ortadoğu'da yaratacağı kaosun neresinde yer alacak?
- Mevcut ittifaklarını sürdürmeye kararlı mı yoksa ABD'nin yanında yer almaya mı hazırlanıyor?
- Eğer ABD ile birlikte davranacaksa bu zamana değin ABD karşıtı blokla neden ittifak sürdürüyor
Karmaşık gibi görünse de bu durumun bir açıklaması var.
Erdoğan, ABD ile göstermelik çelişkisini de, ABD karşıtı blokla ittifakı da kerhen sürdürüyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar sürdürmek zorunda olduğu bir görsel çelişki ve bir ittifak bu...
Erdoğan'ın ABD ile çelişkisini öne çıkarmasının nedeni; defalarca yapılan anket ve araştırmaların gösterdiği bir gerçek... Türkiye halkı ABD'ni sevmiyor, hatta nefret ediyor.
Onun bölgede izlediği politikanın, neden olduğu ölüm, yıkım ve tahribatı gözlemliyor ve bütün bunları da hesaba kattığında bu nefret korkuya dönüşüyor. Bu nefret ve korku, Erdoğan'ın ABD planları doğrultusunda yaptığı icraatlara karşı Gezi Direnişinde başlayan kitlesel kalkışmalarla tepkiye ve nihayet 7 Haziran'da iktidarı kaybetmesine yol açacak kadar oy kaybına dönüştü. Bu gelişme sonucunda Erdoğan bu nefret ve korkuyu yönetmek zorunda olduğunu gördü. Yani Erdoğan'ın ABD ile çelişkisini kerhen de olsa sürdürmek zorunda olmasının nedeni tabandan kaynaklanıyor. Oy veren, tepki gösteren, hatta ayaklanan geniş kitlelerden... Erdoğan'ın Rusya, İran ve Çin'le sürdürdüğü ittifakın zorunluluğu ise üst yapıdan kaynaklanıyor. Küresel Kapitalizmin kendi krizini ötelemenin bir yöntemi olarak, ulusal devletleri bölüp parçalama operasyonuna karşı bir direncin yansıması olarak, devletten geliyor. Erdoğan devlet mekanizmasının henüz ele geçiremediği kesimleriyle uzlaşır gibi görünmek zorunda hissediyor. Aslında, adeta "ulusal devletin kalıntısı" diyebileceğimiz bu kesimlerin, -uzlaşmaya zorlayabilecek ölçüde- devlet mekanizması içinde fazla yetki ve gücü yok. Ama arkalarında geniş kesimlerin devlete olan inancı, devlet hakkındaki düşünceleri var. Erdoğan'ın ABD ile çelişkisini öne çıkarmasına neden olan bu geniş kitle, ABD karşıtı blokla ittifak yapmaya zorlayan -Erdoğan tarafından henüz ele geçiremeyen- devlet mekanizmalarına da manevi destek oluyor. Erdoğan, anayasanın yeni haliyle iktidar oluncaya kadar ABD ile olan -göstermelik de olsa- çelişkisini ve ABD karşıtı blokla ittifakını sürdürmek zorunda. ABD bunu biliyor ve tolerans gösteriyor. Ancak ABD emperyalizminin 2019'a kadar bekleyecek sabrı kalmadı.
ABD; bir proje olarak ortaya çıkmasında birebir rolü olduğu ve alaşağı edebilecek kozları elinde tuttuğu Erdoğan'ı misyonunu yerine getirmeye zorluyor. Ne var ki Erdoğan'ın bu misyonun yerine getirebilmesi için yeni anayasa desteği ile cumhurbaşkanı seçilmesi gerekir. Bütün bu anlattıklarımı anlamlı kılacak şey, "Peki, nedir bu misyon?" sorusunun yanıtı olacaktır. Bu misyonun kabarık bir listesi var aslında. Ama ben bu yazının ana teması ilgili olan bir kaç tanesini irdelemeye çalışacağım. Misyonlardan bir tanesi, elbette Suriye ile ilgili... ABD, Erdoğan'dan Suriye'nin parçalanması ve işgalinde daha aktif rol almasını istiyor. Hem de öyle, "PKK-PYD tehlikesini sınırlarımızdan temizlemek" gerekçesinin arkasına saklanmadan, TSK'nin bizzat PYD ile ittifak ederek Suriye'de olmasını istiyor. Erdoğan'ın buna ne kadar hevesli olduğunu biliyoruz. PYD ile ittifak yapmak Erdoğan'ın "asla olmazlarından" biri değil. Bunu da yakın geçmişten biliyoruz. Bu misyonun devamı ise, İran... ABD'nin hedefindeki İran, bir ABD projesi olarak Erdoğan'ın da hedefinde.
Bugünkü görüntüye bakarak bu söylediğimi test etmeyin. Erdoğan'ın Esat'la ilişkilerinin nasıl anlık değişkenlik gösterdiğini hatırlayın. Ayrıca İran'ın ABD ile yürüttüğü Nükleer anlaşma müzakereleri esnasında, "bu müzakereler için Bağdat veya Şam'ı düşünüyoruz" şeklindeki açıklamasına sert tepki göstermiş, İran'ı Suriye rejimine destek vermekle suçlamıştı. Türkiye ABD karşıtı blok içinde yer alırken bile Erdoğan-AKP ideologları İran'a karşı mezhepçi düşmanlık içeren yazılarına devam etmiştir.
Bütün bunların yanında Erdoğan için Sünnilik İran için Şiilik çok önemlidir.
Her iki taraf da bu özellikleri üzerinden liderliğe soyunmaktadır.
Yani Erdoğan ve İran arasında kalıcı bir ittifakın sürmesi zaten çok zor.
Olası bir İran-ABD çatışması durumunda olağanüstü yetkilere sahip bir tek adamın yönetiminde bir Türkiye'nin yanında olması ABD için çok önemli..
ABD bunun için çoktan bir tercih yapmak zorunda olsaydı kimi seçerdi dersiniz?
Ama Erdoğan'ın böyle bir çoktan seçmeli bir tercih şansı yok.
Erdoğan'ın Zarraf davasından tutun, IŞİD petrollerinin Türkiye yönelmiş tanker konvoylarının uzaydan çekilmiş fotoğraflarına, 17-25 aralık uyarısında bir türlü heybeden çıkmayan turpun büyüğüne kadar, can alıcı kozları elinde tutan ABD ile gerçek anlamda çelişmesi söz konusu bile olamaz.
Erdoğan fabrika kodlarına yüklenmiş bu misyonları yerine getirmek zorunda...
Erdoğan, neden erken seçim kararı aldığını açıklarken bunu belirtmişti.
Erken seçim açıklamasında, "...Gerek Suriye'de yürüttüğümüz sınır ötesi operasyonlar, gerek bölgemizdeki tarihi önemdeki gelişmeler Türkiye'nin bir an önce belirsizlikleri aşmasını zorunlu hale getirmiştir." derken yerine getirmek zorunda olduğu misyondan söz etmekte.
Kısacası Ortadoğu'da ABD için ivedilikle atılması gereken bir şeyler varsa bu Erdoğan için de ivedidir.
Erken seçim bu ivediliğe Erdoğan açısından Elzem bir çözümdür.
Ama Erdoğan için çözüm olan Emekçi Anadolu Ulusu için felaket olacaktır.
Erdoğan yönetimindeTürkiye'nin ABD'nin Ortadoğu planları çerçevesinde İsrail PYD ile birlikte Suriye'nin bölünmesi ve işgaline katılması isteniyor.
Keza İran'da da Suriye benzeri bir iç çatışmadan sonra yine benzer müdahalelere Türkiye'nin ordusuyla, üsleriyle katılması söz konusu.
Aynı anda Türkiye'nin bu planlara uygun formatlanması başlayacaktır ki bu başlı başına bir irdeleme konusudur.
Ama her zaman masa başında yapılan planlar hayata uymuyor.
Örneğin Suriye'deki gelişmeler ABD açısından hesapladığı gibi gitmedi. Bunun en önemli nedeni Türkiye'ye atılmak istenen formatın istendiği hızla gerçekleşmemesi oldu.
Ulusal devletin kalıntılarının ve emekçi ulusun bilinçsiz de olsa kendiliğinden bir tepkisiyle karşılaştılar.
Ortadoğu'da sabırsızlanan ABD, Türkiye'deki formatın gecikmesinden hatta aksamasından rahatsız oldu. Her şeye rağmen en güvendiği siyasi aktör Erdoğan'ın Anayasanın yeni haliyle Cumhurbaşkanı seçilmesi Erdoğan'dan çok ABD açısından elzem oldu.
Demokrasi güçleri bu planın farkında olması ve geniş kesimlere anlatması gerekir.
Tehlikenin büyüklüğünü ama bunun bir kader olmadığını somut örneklerle anlatması gerekir.
Ayrıca erken seçimin Erdoğan için çözüm olacağı da kesin değil.
İvedilik Erdoğan'ın çok da hesaplayamadığı adımlar atmasına neden oluyor.
Bana kalırsa erken seçim hamlesi de bunlardan biri.
Erken seçimin Erdoğan için çözüm değil Emekçi Anadolu Ulusu için umut olması mümkün.
Nadi Öztüfekçi
12 Mayıs 2018
Elbette ekonominin geldiği bu durumun bu kararda etkisi var. Ama bu belirleyici değil.
Asıl belirleyici olan Erdoğan'ın küresel misyonunun giderek daha fazla ivedilik kazanması.
Ne yazık ki muhalefet cephesi Erdoğan'ın ekonomik açmazlarından çok daha büyük bir handikabını dikkate almıyor. Erdoğan iktidarının sürmesi halinde karşılaşacağımız -bugünü mumla aratacak- potansiyel felaketlere seçmenin dikkatini çekmiyor.
Erdoğan'ın Küresel misyonuna yeteri kadar önem verilmemesinin, dahası bu konuda kafa karışıklığı yaratan algı yönlendirmelerinin bir etkisi bu.
Bence Trump'ın İran çıkışı ile Erdoğan-Bahçeli ikilisinin Türkiye'yi erken(elzem) seçime sokmaları arasında bir ilişki var.
Hatta buna Lübnan'da seçimleri ABD karşıtlarının kazanmasını da katabilirsiniz.
Yanlış anlaşılmasın. Türkiye'de Cumhurbaşkanı seçimleri erkene alındığı için Trump İran çıkışını yapmadı, aksine Trump bu çıkışı yaptığı için Erdoğan-Bahçeli erken(elzem) seçim kararı aldı.
Biliyorum erken seçim Trump'ın İran çıkışından daha önce alındı. Zamanlama bizi şaşırtmasın.
Bunu açıklamaya çalışacağım. ABD'nin sürüp gelen İran'a yönelik hesaplarını hepimiz biliyoruz. Suriye'de gelinen durum, Doğu Guta'da rejim güçlerinin kazanması ve benzeri bir çok gelişme, ABD'nin bu planları hızlandırmasına neden oldu.
Çünkü İran'ın bütün bu gelişmelerdeki rolü büyük. Kısacası Trump bu çıkışını yapmaya öteden beri hazırlanıyordu. Yani Erdoğan, Devlet Bahçeli'ye, "Bana bir erken seçim pası at!" talimatını verdiğinde,Trump'ın böylesi çıkışı yapacağından haberdardı. Keza Lübnan'da ABD karşıtlarının seçimi kazanacağından da ABD'nin haberi vardı. Trump'ın İran çıkışının nedenlerinden biri de buydu. Giderek Ortadoğu'da köşeye sıkışıyor ve can havliyle sabırsız girişimlerde bulunuyor. "Peki, bütün bunların Türkiye'deki erken seçimleriyle ne ilişkisi var?" diyebilirsiniz. Haklısınız.
Aslında soruyu, "Neden ABD'nin bu planlarının ivediliği Erdoğan'ı seçimleri erkene almasına neden oldu?" şeklinde somutlaştırabiliriz. Özellikle Erdoğan ve ABD arasındaki çelişki(!), İran ve Rusya ile Erdoğan'ın sürdürdüğü ittifak(!) dikkate alındığında durum daha da karışık bir hal alıyor, soru, 'sorular'a dönüşüyor.
- Erdoğan, ABD'nin Ortadoğu'da yaratacağı kaosun neresinde yer alacak?
- Mevcut ittifaklarını sürdürmeye kararlı mı yoksa ABD'nin yanında yer almaya mı hazırlanıyor?
- Eğer ABD ile birlikte davranacaksa bu zamana değin ABD karşıtı blokla neden ittifak sürdürüyor
Karmaşık gibi görünse de bu durumun bir açıklaması var.
Erdoğan, ABD ile göstermelik çelişkisini de, ABD karşıtı blokla ittifakı da kerhen sürdürüyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar sürdürmek zorunda olduğu bir görsel çelişki ve bir ittifak bu...
Erdoğan'ın ABD ile çelişkisini öne çıkarmasının nedeni; defalarca yapılan anket ve araştırmaların gösterdiği bir gerçek... Türkiye halkı ABD'ni sevmiyor, hatta nefret ediyor.
Onun bölgede izlediği politikanın, neden olduğu ölüm, yıkım ve tahribatı gözlemliyor ve bütün bunları da hesaba kattığında bu nefret korkuya dönüşüyor. Bu nefret ve korku, Erdoğan'ın ABD planları doğrultusunda yaptığı icraatlara karşı Gezi Direnişinde başlayan kitlesel kalkışmalarla tepkiye ve nihayet 7 Haziran'da iktidarı kaybetmesine yol açacak kadar oy kaybına dönüştü. Bu gelişme sonucunda Erdoğan bu nefret ve korkuyu yönetmek zorunda olduğunu gördü. Yani Erdoğan'ın ABD ile çelişkisini kerhen de olsa sürdürmek zorunda olmasının nedeni tabandan kaynaklanıyor. Oy veren, tepki gösteren, hatta ayaklanan geniş kitlelerden... Erdoğan'ın Rusya, İran ve Çin'le sürdürdüğü ittifakın zorunluluğu ise üst yapıdan kaynaklanıyor. Küresel Kapitalizmin kendi krizini ötelemenin bir yöntemi olarak, ulusal devletleri bölüp parçalama operasyonuna karşı bir direncin yansıması olarak, devletten geliyor. Erdoğan devlet mekanizmasının henüz ele geçiremediği kesimleriyle uzlaşır gibi görünmek zorunda hissediyor. Aslında, adeta "ulusal devletin kalıntısı" diyebileceğimiz bu kesimlerin, -uzlaşmaya zorlayabilecek ölçüde- devlet mekanizması içinde fazla yetki ve gücü yok. Ama arkalarında geniş kesimlerin devlete olan inancı, devlet hakkındaki düşünceleri var. Erdoğan'ın ABD ile çelişkisini öne çıkarmasına neden olan bu geniş kitle, ABD karşıtı blokla ittifak yapmaya zorlayan -Erdoğan tarafından henüz ele geçiremeyen- devlet mekanizmalarına da manevi destek oluyor. Erdoğan, anayasanın yeni haliyle iktidar oluncaya kadar ABD ile olan -göstermelik de olsa- çelişkisini ve ABD karşıtı blokla ittifakını sürdürmek zorunda. ABD bunu biliyor ve tolerans gösteriyor. Ancak ABD emperyalizminin 2019'a kadar bekleyecek sabrı kalmadı.
ABD; bir proje olarak ortaya çıkmasında birebir rolü olduğu ve alaşağı edebilecek kozları elinde tuttuğu Erdoğan'ı misyonunu yerine getirmeye zorluyor. Ne var ki Erdoğan'ın bu misyonun yerine getirebilmesi için yeni anayasa desteği ile cumhurbaşkanı seçilmesi gerekir. Bütün bu anlattıklarımı anlamlı kılacak şey, "Peki, nedir bu misyon?" sorusunun yanıtı olacaktır. Bu misyonun kabarık bir listesi var aslında. Ama ben bu yazının ana teması ilgili olan bir kaç tanesini irdelemeye çalışacağım. Misyonlardan bir tanesi, elbette Suriye ile ilgili... ABD, Erdoğan'dan Suriye'nin parçalanması ve işgalinde daha aktif rol almasını istiyor. Hem de öyle, "PKK-PYD tehlikesini sınırlarımızdan temizlemek" gerekçesinin arkasına saklanmadan, TSK'nin bizzat PYD ile ittifak ederek Suriye'de olmasını istiyor. Erdoğan'ın buna ne kadar hevesli olduğunu biliyoruz. PYD ile ittifak yapmak Erdoğan'ın "asla olmazlarından" biri değil. Bunu da yakın geçmişten biliyoruz. Bu misyonun devamı ise, İran... ABD'nin hedefindeki İran, bir ABD projesi olarak Erdoğan'ın da hedefinde.
Bugünkü görüntüye bakarak bu söylediğimi test etmeyin. Erdoğan'ın Esat'la ilişkilerinin nasıl anlık değişkenlik gösterdiğini hatırlayın. Ayrıca İran'ın ABD ile yürüttüğü Nükleer anlaşma müzakereleri esnasında, "bu müzakereler için Bağdat veya Şam'ı düşünüyoruz" şeklindeki açıklamasına sert tepki göstermiş, İran'ı Suriye rejimine destek vermekle suçlamıştı. Türkiye ABD karşıtı blok içinde yer alırken bile Erdoğan-AKP ideologları İran'a karşı mezhepçi düşmanlık içeren yazılarına devam etmiştir.
Bütün bunların yanında Erdoğan için Sünnilik İran için Şiilik çok önemlidir.
Her iki taraf da bu özellikleri üzerinden liderliğe soyunmaktadır.
Yani Erdoğan ve İran arasında kalıcı bir ittifakın sürmesi zaten çok zor.
Olası bir İran-ABD çatışması durumunda olağanüstü yetkilere sahip bir tek adamın yönetiminde bir Türkiye'nin yanında olması ABD için çok önemli..
ABD bunun için çoktan bir tercih yapmak zorunda olsaydı kimi seçerdi dersiniz?
Ama Erdoğan'ın böyle bir çoktan seçmeli bir tercih şansı yok.
Erdoğan'ın Zarraf davasından tutun, IŞİD petrollerinin Türkiye yönelmiş tanker konvoylarının uzaydan çekilmiş fotoğraflarına, 17-25 aralık uyarısında bir türlü heybeden çıkmayan turpun büyüğüne kadar, can alıcı kozları elinde tutan ABD ile gerçek anlamda çelişmesi söz konusu bile olamaz.
Erdoğan fabrika kodlarına yüklenmiş bu misyonları yerine getirmek zorunda...
Erdoğan, neden erken seçim kararı aldığını açıklarken bunu belirtmişti.
Erken seçim açıklamasında, "...Gerek Suriye'de yürüttüğümüz sınır ötesi operasyonlar, gerek bölgemizdeki tarihi önemdeki gelişmeler Türkiye'nin bir an önce belirsizlikleri aşmasını zorunlu hale getirmiştir." derken yerine getirmek zorunda olduğu misyondan söz etmekte.
Kısacası Ortadoğu'da ABD için ivedilikle atılması gereken bir şeyler varsa bu Erdoğan için de ivedidir.
Erken seçim bu ivediliğe Erdoğan açısından Elzem bir çözümdür.
Ama Erdoğan için çözüm olan Emekçi Anadolu Ulusu için felaket olacaktır.
Erdoğan yönetimindeTürkiye'nin ABD'nin Ortadoğu planları çerçevesinde İsrail PYD ile birlikte Suriye'nin bölünmesi ve işgaline katılması isteniyor.
Keza İran'da da Suriye benzeri bir iç çatışmadan sonra yine benzer müdahalelere Türkiye'nin ordusuyla, üsleriyle katılması söz konusu.
Aynı anda Türkiye'nin bu planlara uygun formatlanması başlayacaktır ki bu başlı başına bir irdeleme konusudur.
Ama her zaman masa başında yapılan planlar hayata uymuyor.
Örneğin Suriye'deki gelişmeler ABD açısından hesapladığı gibi gitmedi. Bunun en önemli nedeni Türkiye'ye atılmak istenen formatın istendiği hızla gerçekleşmemesi oldu.
Ulusal devletin kalıntılarının ve emekçi ulusun bilinçsiz de olsa kendiliğinden bir tepkisiyle karşılaştılar.
Ortadoğu'da sabırsızlanan ABD, Türkiye'deki formatın gecikmesinden hatta aksamasından rahatsız oldu. Her şeye rağmen en güvendiği siyasi aktör Erdoğan'ın Anayasanın yeni haliyle Cumhurbaşkanı seçilmesi Erdoğan'dan çok ABD açısından elzem oldu.
Demokrasi güçleri bu planın farkında olması ve geniş kesimlere anlatması gerekir.
Tehlikenin büyüklüğünü ama bunun bir kader olmadığını somut örneklerle anlatması gerekir.
Ayrıca erken seçimin Erdoğan için çözüm olacağı da kesin değil.
İvedilik Erdoğan'ın çok da hesaplayamadığı adımlar atmasına neden oluyor.
Bana kalırsa erken seçim hamlesi de bunlardan biri.
Erken seçimin Erdoğan için çözüm değil Emekçi Anadolu Ulusu için umut olması mümkün.
Nadi Öztüfekçi
12 Mayıs 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.