5 Ağustos 2018 Pazar

ERDOĞAN NE KADAR ANTİEMPERYALİST İSE LİBERALLER DE O KADAR MUHALİF!

"Erdoğan'ın ABD ile görünürdeki çelişkileri, liberallerin Erdoğan'la çelişkilerine benziyor. Kadınlar Kolu toplantısına bu konuda yaptığı konuşmada söze sert başlayıp uzlaşmaya hazır olduğu mesajla bitirdi. Erdoğan, "Sayın Trump oyuna getirilmiştir" diyor. Ardından, "Kimin oyuna getirdiğini de biliyorum" diyerek, Fethullah Güleni işaret ediyor. "Trump bu oyunu bozmalıdır" diyor. Aslında, hepimiz biliyoruz ki Amerika'nın son zamanlarda izlediği tüm dünyaya kafa tutar görünen politikanın temel aktörü Trump... Ama buna rağmen Erdoğan, Amerika ile uzlaşabilme umudunu Trump üzerinden dillendiriyor. Aslında bu bir ezikliğin göstergesidir. Son zamanlarda Erdoğan'ın taktik gereği izlediği "Kürt Hareketi karşıtı" politika nedeni ile muhalefet cephesinde görünen Liberal Solun Erdoğan karşıtlığı da buna benziyor. Liberaller de Erdoğan'ın izlediği, -aslında tamamıyla mizansen olan- Kürt Hareketi karşıtlığını "Ergenekon'la uzlaşmasına" bağlıyor. Her iki bakış açısında da ilginç bir benzerlik olarak, arka planda bir güç, "asıl suçlu" ilan ediliyor. Neye dayanarak..? Belki sezgiye... Nasıl ve hangi somut bir kanıta dayanarak? Orası belli değil. Bu 'saptamanın' sonucu olarak; 1) Gülen Cemaatinin devleti iğdiş edip Erdoğan'ın kişisel keyfine emanet etme operasyonu olan Ergenekon Davasını onaylamış oluyorlar. 2) Birçok defa dile getirdikleri gibi bu uzlaşmanın çatlamasını umuyor, hatta bu ittifak'ı bozmak için çaba sarf etmek gerektiğini savunuyorlar. Böylece, 3) Erdoğan ve Ergenekon'un (devletin) arasındaki ittifak kendiliğinden ya da 'demokrasi güçlerinin' çabası ile bozulursa fabrika ayarlarına dönen Erdoğan'a muhalefet, "gereksiz bir inadı sürdürmek" anlamına gelecek. Yani Erdoğan'ın her an Trump'la uzlaşabilme ihtimali kadar liberallerin de Erdoğan'la uzlaşması ihtimali var. Burada önemli bir iki ayrıntı var. Bunlardan biri; liberallerin bu tahlilinin Kürt Hareketi ile aynı olması.... Yani onlar da Erdoğan'ın Dolmabahçe mutabakatının bozulmasını Erdoğan'ın devlet ile uzlaşmasına bağlıyor.
Bu noktada diğer ayrıntı ortaya çıkıyor.
Liberallerin 'Ergenekon' dediğine Kürt Hareketi açıkça 'Devlet' diyor.
Yani onlara göre sorun T.Cumhuriyeti Devleti ile Kürtler arasında sürüyor.
Sonuçta Erdoğan ile 'devletin' uzlaşması bittiği -siz onu 'Erdoğan, devleti tamamıyla devreden çıkarabildiği' olarak alın- zaman 'Kürt Sorunun' çözümünün önünde bir engel kalmamış olacak.
Elbette Erdoğan'a muhalefet etmenin ya da muhalefet ediyor görünmenin de bir anlamı kalmayacak.
Ama şu anda Erdoğan'a muhalefet ediyor görünmek; Erdoğan'ın devlet ile mücadelesinde elini rahatlatmak, güç biriktirmesine yardımcı olmak ve en önemli kafa karıştırarak Türkiye Solunu, giderek tüm Erdoğan muhalefetini zapturapt altına almak için gerekiyor.

Bu tezgaha söylem keskini solcuları eklemlemek de çok zor değil.
Zaten devlet dediğin de nedir ki..? Burjuvazinin baskı aygıtı değil mi?
Bu devletin İslamcılar, kimlikçiler tarafından ya da emperyalist müdahaleler sonucunda yıkılmış olmasının ne farkı var ki...
Nasılsa Kürt Hareketi meclise milletvekili sokacak, hatta devlete kafa tutacak kadar güçlü.
Hele bir devlet yıkılsın. Çıkan kargaşayı bir demokratik ya da sosyalist devrime dönüştürmek kolay. 
Artık yerine sosyalist devlet mi kurulur, İslami devlet mi ya da bir şirket devletçikleri mi orası belli değil. Kim elini çabuk tutarsa...
Eh bu zamana kadar Türkiye Solcularının ne kadar basiretli, ferasetli olduklarını, örgütlü olduklarını, bir araya gelmekteki becerilerini ve ne kadar güçlü olduklarını düşünürsek, şimdiden bir fikrimiz bile olur.
Elbette Kürt Hareketi kendi kaderini belirlerken bizim de kaderimize katkıları olur her halde...
Fanteziyi ve ironiyi bir kenara bırakırsak gerçekten tartışmak gerek tartışılması gereken bir konu bu...
Muhalefet nedir, kime karşı, kimlerle nasıl ve yapılır?
Kimlerin gerçekten ve nereye kadar muhalif olduklarını tartışmalıyız.
Her önüne gelenin toplaştığı muhalefet cephelerini bolca gördük bu zaman kadar.
Alelacele kurulan birlikteliklerin bir işe yaramadığını yaşayarak öğrenmiş olmalıyız.

Eğer birlikten söz ediyorsak kesimleri sadeleştirmek gerekir.
İnsanları önce Kürt, Türk, Çerkez vs. gibi bölüp ardından "Halkların Kardeşliği" demek birliği savunmak olmuyor.
Laikler, mütedeyyinler, Aleviler, Sünniler vs, tüm inanç sistem ve düzeylerinin adını sayarak, yapılan çağrılar baştan ayrılığı kabul etmek anlamına geliyor.
Gereksiz yere uzatılmış listeler yerine; yoksullar, emekçiler ve bu ülkenin birlik ve bütünlüğünden yana olanlar demek daha mantıklı.
Kaderini bu topraklarda gören herkesi kapsayacak, basit ve sade bir söylemle çok daha geniş kesimlere seslenmek mümkün

Nadi Öztüfekçi
5 Ağustos 2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.