13 Ağustos 2018 Pazartesi

İKTİDAR MECLİSE..!

Bir Zehirli Zırva daha fiyasko ile sonuçlandı.
Mutant Solcular Bulvarından Sol Mahalle atmosferine salınan bu Zehirli Zırva şöyle; "Türkiye Cumhuriyeti emperyalizme bağımlı bir ülke değil, artık kendisi bir Emperyalist ülkedir."
Bu Zehirli Zırva, Sol Mahalle atmosferinde o kadar yoğunlaşmıştı ki düşünce, mantık ve vicdanımızın üzerinde basınç oluşturmaya başlamıştı.
Genelde Mahalle Baskıları da böyle oluşturulur.
Mahallenin düşünsel atmosferine Zehirli Zırvalar salınarak mahalle sakinlerinin mantık ve vicdanlarının işlerliklerini aksatırlar.
O kadar ki;
Ulusal Kurtuluş Savaşına katılmak için ölümü göze alarak Karadeniz'e açılan Mustafa Suphi ve arkadaşlarından tutun;
"6. Filo Defol" şiarı ile ayaklanan 68 Gençliğine kadar, anti emperyalist gelenekten gelen Türkiye Solu, "Türkiye'nin artık emperyalist bir ülke olduğu" gibi saçma bir tespit üzerinden, antiemperyalist savaşın gereksiz olduğunu savunur hale gelmişti.
O kadar terk ettik ki anti-emperyalist söylemleri ve mücadeleyi,"Ulusalcı" yaftası yememek için...
Yarın Erdoğan; "Biz 6. Filo defol diye bağırırken bu CeHaPe zihniyeti, bu komünistler Amerikan gemilerini kıble yapmışlar namaz kılıyorlardı" derse insanlar inanır.
Yandaş medya öyle manşetler atar, öyle köşe yazıları yazarlar ki biz kendimizi yırtsak inandıramayız.

Oysa bir Amerikancı Gladyo olan Gülen Cemaati eliyle gerçekleştiren, Ergenekon davaları, Kozmik odalara girme operasyonları, 15 Temmuz 'Başarılı darbe Girişimi' Türkiye'nin emperyalist müdahalelere ne kadar açık ve kırılgan bir ülke olduğunu göstermişti.
Ama buna rağmen, "Türkiye'nin artık emperyalist bir ülke olduğu"  Zehirli Zırvası Türkiye Solu üzerinde etkisini sürdüregeldi.

Bir kaç günden beri yaşadığımız gelişmelerle bu zehirli zırvanın ne denli bir fiyasko olduğu ortaya çıktı.
ABD'nin şöyle bir silkelemesi ile liranın yerlerde sürünmesi, Türkiye Ekonomisinin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi.
Türkiye Solunun bu durumdan ne kadar ders çıkardığını ya da  çıkaracağını göreceğiz.

Ama Erdoğan bu krizi de -üstelik siyasi rant elde ederek- konsolide ederse, Türkiye Solu ve muhalefet kendini bir kez daha tepeden tırnağa irdelemeli, hatta varlık nedenini, gerekli olup olmadığını sorgulamalı.

Türkiye Solu ve muhalefet kendisine sunulan sınırlı seçeneklerden birini seçmek zorunda olmadığını anlaması lazım.
Örneğin Erdoğan ve ABD arasında gibi görünen bu çelişkide ABD'nin ya da Erdoğan'ın yanında olmak durumunda değiliz.
Evet bu çelişkinin bizi ilgilendirmediğini de söyleyemeyiz.
Doğrudur taraf olmalıyız.
Ülkemizin ve emekçi ulusumuzun yanında  ABD ve ona bu fırsatı veren Erdoğan'ın karşısında tarafımızı almalıyız.

Öncelikle bu kriz Erdoğan ile ABD arasında değil.
Bu kriz Küresel Kapitalizmin öncü gücü ABD ile Türkiye Cumhuriyeti arasında..!
ABD ile Erdoğan arasında gerçek anlamda bir kriz yok.
Eğer sorun gerçekten Erdoğan ile ABD arasında olsaydı bu operasyon, Zarrap Davası üzerinden, Man Adası para transferlerinden yürütülürdü.
Bu saldırı, Türkiye Ekonomisine değil Erdoğan'ın Türkiye'deki siyasi itibarına, politik egemenliğine karşı olurdu.
Aksine bu krizden Türkiye zarar görürken Erdoğan siyasi itibar kazanıyor.
Türkiye Solu, Erdoğan ve ABD'yi aynı kefeye koymak yerine T.Cumhuriyeti Devleti ve ABD'ni aynı kefeye koyarken;
CHP, İYİ Parti ve genelde muhalefet de Erdoğan'la Türkiye'yi aynı cepheye koyuyor.
Aslında kavga Küresel Kapitalizm, ABD Emperyalizmi ve Erdoğan yönetimi ile Türkiye Cumhuriyeti arasında sürmektedir.
ABD'ne karşı Erdoğan'ın yanında olmak söylemi nasıl bir zırva ise,  -ABD ve Türkiye'yi aynı kefeye koyarak- kendi ülkemizi karşımıza almak da o kadar saçmadır.

Yaşadığımız bu kriz, tüm Türkiye Soluna ve genelde muhalefete, hem bir görev hem de bir fırsat sunmakta.
Yeni sistemin foyası daha yolun başında ortaya çıkmıştır.
Eğer Türkiye bu krizden ölümcül bir yara almadan çıkmak istiyorsa, yönetim vakit geçirmeden meclise teslim edilmelidir.
Mevcut yönetime ne basireti, ne yeterliliği ne de bu krizi çözme konusundaki niyeti açısından güvenilemez.
Krizden krizin sorumlularının yönetiminde çıkılamaz.
Bu gerçeği yüksek sesle dillendirmenin tam zamanıdır.
Bu kriz aynı zamanda kendiliğinden doğan Hayır Cephesine de ülkesi için bir cepheye, ulusal demokratik bir cepheye dönüşmesi görevi ve fırsatı vermektedir.
Hayır Cephesi silkelenip ayağa kakmalı olabildiğince yüksek sesle haykırmalıdır;
YÖNETİM ÖNCE MECLİSE, ARDINDAN DEMOKRATİK KOŞULLARDA YAPILACAK BİR GENEL SEÇİMLE GERÇEK ANLAMDA ULUSAL İRADEYE TESLİM EDİLMELİDİR!
Bu çağrının maddi temeli vardır.
Kesinlikle ayakları havada bir çağrı değildir.

Yakın zamanda yaşadığımız seçimlerdeki hatalar henüz belleklerimizdeyken, uçurumun dibi bu kadar net görülmüşken vakit geçirmeden son bir gayretle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.