27 Ağustos 2019 Salı

MENEMEN 78 KUŞAĞININ ÜNAL ABİSİ...

Son iki yazım ölümler üzerine oldu.
Aslında üzerine yazı yazmayı en sevmediğim konu ölüm ve ölüm haberleri.
Ne kadar istemesek ve sevmesek de ölüm yaşamın bir parçası.
Pek görmek istemiyoruz ama 78 kuşağı öteden beri ölüm haberleriyle muhatap olmakta.
78 kuşağını şöyle tanımlayabiliriz; 78 yılında 18-20 yaşında olup da fiili olarak siyasetle uğraşanlar.
Bu tanım 68 kuşağından esinlendiği için de genellikle  o dönemin solcu gençlerine verilen bir addır.
Yani şimdilerde 60-61 yaşlarında olan "eski tüfekler"...
Artık kendimize yakıştırsak da yakıştırmasak da yaşlılık çağına girmiş yani "eskimiş" sayılırız.
Menemen 78 Kuşağı da epey kalabalıktır.
Ünal Atalay, Menemen 78 kuşağının Ünal Abisiydi...


Ünal Abi benim yakınım. Akrabam yani.
Eşimin de akrabası, hem de çok yakın, amcaoğlu... Yani Ünal Abi ile ailecek akrabayız. Eşim baba tarafından ben anne tarafından.
Fakat biz akraba olmaktan öte daha çok dosttuk.
Açık söylemek gerekirse ben solcu, sosyalist olmasaydım aramızda sıradan bir akraba ilişkisinden öte bir şey gelişmez, özel bir dostluğumuz olmazdı.

Yıllar önce, gecenin bir saatinde kafamda 10-15 dikiş, Cübbeli Hocanın sarığı gibi bir sargı, yüzüm gözüm şişmiş bir halde eve gelmiştim.
Hani Ali İsmail'in ölüm yıl dönümü ile ilgili yazdığım yazıda(*) anlattığım olayın akşamından söz ediyorum.
Hava kararmış, ve ben de arka yollardan gelmiştim.
Yolda bir iki kişi gördü ya da görmedi. Ünal Abi nasıl haber almışsa o sabah bize gelmişti.
O yıllarda ben eve benzer hallerde gelmeyi alışkanlık haline getirmiştim,
Bir keresinde ayağım çıkmış, bir keresinde elim kesilmiş, acil bir operasyonla alçıya alınmış ve daha bir çok kere değişik hasarlarla eve geldiğimin ertesi günü ya da bir kaç saat sonrası Ünal Abi bir şekilde haber alır, bana ulaşırdı.
Elimden dolayı bir iki defa ameliyat oldum, Bir defasında uzunca bir süre hastanede kalmıştım.
Ziyaret edenlerden bir tanesi de kolaylıkla tahmin edebileceğiniz gibi Ünal Abi idi.

Sadece yaralanmıyordum ki. Bir çok kez karakola da düşmüştüm.
Hatta bir keresinde Fen Fakültesinde silahlı saldırıya uğramıştık. Jandarma gelince saldıranlar silahların atıp yurtlara kaçmış, jandarma da bizi toparlamıştı.
Topladıkları silahları önümüzdeki bir masaya koyup gazetecilere fotoğraf çektirmişlerdi
Yeni Asır'da resmimiz çıkmıştı.
Sonrasında mesele kısa sürede anlaşılmış bizi salıvermişlerdi.
Bundan haberi olmayan annem telaşlanınca Menemen'den birileri devreye girmiş beni karakolda sormuşlardı.
İşte o birilerinin arasında Abim (Nedim Öztüfekçi), o zamanlar henüz Milletvekili olmayan Veli Aksoy ve Ünal Abi de vardı.

79 Bir Mayısı İzmir'de kutlanmıştı. İzmir İGD'ye çok iş düşmüştü. Ben Kemal Türkler'in konuşacağı kürsü güvenliğinde çok sayıdaki görevliden biriydim.
Güvenlik dediğime bakmayın bir olay olduğunda kürsüde toplanıp kalabalık yapacaktık.
Bana, "Takım elbise giy, kravat falan tak." demişlerdi.
Ben de Ünal Abi'nin damatlıklarını giymiştim. Bir Mayıs boyunca iki dirhem bir çekirdek dolaşmış kutlama bitince, bariyerleri, pankartları toplayıp Maden İş'e taşımak işi bizlere kalmış, o güzelim damatlıkların canına okumuştum.

12 Eylül darbesinden sonra kısa sürede kaçak duruma düşmüştüm. Bir süre kaçtıktan sonra Menemen'e yönelik bir operasyonda tesadüfen Menemen'de olduğum için ben de yakalanmıştım.
Benimle birlikte Menemenli arkadaşlar da vardı.
Yaklaşık 1 aylık işkenceli sorgudan sonra mahkememe dışarıdan devam edilmesine karar verilerek, son bir kaç günümüzü geçirdiğimiz Narlıdere İstihkam okulundan salıverilmiştik.
Ben o günün akşamı ablamda kalmıştım. Diğer arkadaşlar için o akşam yemekli içkili bir toplantı yapılmış. Anlatılanlardan aktarıyorum Ünal Abi bütün gece ağlamış.
Ertesi gün beni görünce de duygulanmıştı.

Mahkeme sürecinin sonuna doğru beraat edemeyeceğimizi anlamıştım. Yine ortalıktan kayboldum.
Mahkeme sonucunu bana telefonla bildireceklerdi.
Annemin telefonunu dinleyebilirler düşüncesiyle başka bir telefondan, güvenilir bir kişinin haber vermesini düşünmüşler.
Peki o güvenilir kişi kimdi dersiniz? Ünal Abi..!
Üzgün bir şekilde, sesi titreyerek mahkemenin aleyhimize sonuçlandığını söylüyordu.
Benden daha üzgündü.
Teşekkür ettim. Üzülmemesini, bütün bunların geçeceğini söyleyerek, ben kendisini teselli etmeye çalıştım.

Gerçekten bir süre sonra bütün bunlar geçmişti.
Ben, uzun süre kaçak kalamamış yakalanmış, cezamı çekmek üzere ceza evine konmuştum.
İki ay Buca'da kaldıktan sonra Çanakkale'ye sevk edildik.
Şubat 87'de toplam iki yıllık cezam bitmişti. Ne var ki beni hemen salıvermediler.
Cezaevinden doğruca Askerlik şubesine götürmüşlerdi.
Menemen'den beni karşılamaya gelen kalabalık grubun içinde cezaevinde nikah kıydığımız eşim, annem ve abimle birlikte, bir milletvekili (Veli Aksoy), bir belediye başkanı (Kadir Yıldırım), SHP ilçe başkanı (Şefik Mas) vardı.
O zamanlar -sanırım- Çanakkale SHP il başkanı olan, (sonrasında Belediye Başkanı seçildikten sonra Özal'a Hakaret ettiği gerekçesiyle görevden alınacak olan) İsmail Özay'a haber verilmiş.
Hep birlikte benim salıverilmem için uğraşıyorlardı.
Ben askerlik şubesinde heyecanla beklerken bir yandan pencereden Hülya ile işaretleşiyordum. Aslında kapı da açıkmış ama farkında değilim.
Birisi yanıma geldi, "Yahu gitsene karının yanına sen, ne bekliyorsun? Bırak onlar hallederler" dedi.
Kapıdan çıktım, Eşim, Annem ve abimle kucaklaştık.
Peki o birisi kimdi? Ünal Abi..!
Sonrasında bizim o sarılmalarımızın her anını kare kare fotoğraflamıştı.

Bu son anlattıklarım 7 Şubat 1987'de gerçekleşmişti...
O günden tam 31 yıl 10 ay 19 gün geçmişti ki 25/12/2018 tarihinde Jandarma kapıma dayandı.
Bu defa yazdıklarımdan dolayı ifadem alınacaktı. Karakola çağırdılar.
Bir fırsat bulup Facebook'ta paylaştım.
Karakola gittiğimde, ifade sırasında avukatımın da bulunması gerektiği için Baro'dan bir avukat ayarlanıncaya kadar beklemek durumunda kaldık.
Bir çay ocağında beklerken telefon çaldı. Açtım, "Efe hayırdır..?"
Kim olabilirdi sizce? Ünal Abi..!

Soruşturmadan bir süredir haber çıkmıyordu. Ünal Abi çeşitli aralıklarla arayıp sordu.
Nihayet bir kaç gün önce bir mahkeme daveti aldım.
Bir iki gün sonra da Ünal Abinin hastalandığı, Menemen Devlet Hastanesinin Aciline yatırıldığı bilgisi geldi.
Ünal Atalay, bu defa Ünal Abilik yapma fırsatı bulamamıştı.
Kendisine de Ünal Abilik yapamamıştı.
Belki de bedeni abilik yapmaktan yorulmuştu.
Fazla dayanamadı, aramızdan ayrıldı gitti.
Menemen 78 Kuşağı Ünal Abisini kaybetti.
Karizmatik, yakışıklı, her daim çakı gibi, oturaklı sesi ve konuşmasıyla Ünal Abimiz artık yok...
Menemen Acilde kendisini en son gördüğümde, doktor bilincinin yerinde olup olmadığını test ediyordu.
Beni fark etmiş, ama doktorun sorularını yanıtlıyordu.
Doktor hangi yılda, ayda olduğumuzu sordu.
Ünal Abi, -beyin kanaması o sırada başlamış olsa gerek- yanlış cevap veriyordu. 2016'nın Mart ayında olduğumuzu söylüyordu.
Ama bu halinde bile öylesine karizmatik ve öylesine etkili konuşuyordu ki neredeyse doktor bile 2016 Martında olduğumuza inanacaktı.
Doktor etrafındaki bir kaç kişiyi daha sordu. Onları tanıdı.
Ben, "beni tanımadı ama" diye takıldım.
Şakasına kızar gibi yaptı. Kaşlarını çatarak, "Sen tanınmayacak adam mısın?" dedi.
Ben de, "Sen de bu hale düşecek adam mısın?" demeyi geçirdim içimden ama... Tuttum kendimi

Ben aynı zamanda bir sohbet dostumu da kaybettim. Öyle her zaman bulamayacağınız bir sohbet dostuydu kendisi.
Anlatmasını ve de dinlemesini bilirdi.
Nazım'ın şiirlerini ondan dinlemeye doyamazdınız.
Menemen'e dair yaşanmışlıklar, dostluklar hakkındaki anlattıklarına da...
Gençliğinde yem kamyonlarını da boşaltmış, üst düzey yöneticiliklerde de bulunmuştu.
Deneyimleri ve yaşama dair gözlemleri vardı.
İyi okurdu. Bir araya geldiğimizde okuduğu kitaplar, benim yazılarım ve Türkiye üzerine konuşurduk.
Alçak gönüllüydü.
Bir sohbetimizde, "Ben öyle sizin gibi örgütlü mücadele içinde olmadım. Kendime sosyalist, solcu demekte zorlanıyorum." demişti.
Ben de, "sen kendine ne dersen de, ama bana göre tanıdığım en büyük solcu ve sosyalist dostusun" demiştim.
Bu tanım hoşuna gitmiş, "Doğru söylüyorsun" demişti.
Şimdi de söylüyorum, Ünal Abi tanıdığım en büyük solcu ve sosyalist dostudur. Hatta tanıdığım, kendine hala sosyalist, solcu deme yüzsüzlüğünü gösteren bir çok "sosyalistten" de daha iyi bir solcu ve sosyalist dostu...
Her müşküllerinde onların yanında olmuştur.
Bugün yaşıyor olsaydı eminim ki şu, hakkımda yeni açılan mahkeme üzerine de konuşurduk.
Yaşantımın 45 yılı boyunca saldırıya uğradım, mahkemelerle uğraştım, hapse girdim ve daha birçok müşküller atlattım.
Hemen hepsinde Ünal Abi bir şekilde dayanışma gösterdi.
Sorması, ilgilenmesi yeterdi.
Şimdi 5 Kasım'da gireceğim mahkemede Ünal Abi olmayacak.
Elbette bir çok yakınım, arkadaşım ve en başta da eşim her zaman olduğu gibi yanımda olacak.
Ama yine de Ünal Abinin yokluğunu hissedeceğim.
45 yılın alışkanlığı işte...
Ah be Ünal Abi..! Keşke, "yeter artık, bıktım senden" deyip hiç ilgilenmeseydin de bugün senin cenazen için toplanıyor olmasaydık.

Ben Ünal Atalay'ın bana olan Ünal Abiliğini anlatmaya çalıştım.
Kendi açımdan ve dünya görüşüm üzerinden...
Eminim ki daha çok anlatılması gereken Ünal Abilikler var.
Sadece Ünal Abilik değil, Kese Ünal ve Ünal Atalay da var anlatılması gereken.
Çünkü her biri ayrı bir derya.
Anlatılıyor, anlatılmalı da...
Eminim ki anlatılacaktır.
Ünal Atalay'ın hikayesi burada bitmez.
Güle güle Ünal Abi, belleğimde hep daim olacaksın.

Nadi Öztüfekçi
28 Ağustos 2019


(*) LİNÇ..! İNSANIN SÜRÜLEŞTİĞİ, EN ONURSUZ DAVRANIŞ BİÇİMİ...

1 yorum:

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.