Yıllarca bize bir kül kedisi masalı anlattılar. Daha doğrusu Kül Kedisi masalının çadır tiyatrosu versiyonunu oynadılar. Mağdur ve mazlum Erdoğan'ın, onun şahsında mütedeyyinlerin mezalimden kurtulmalarının hikayesini dinleyip durduk.
Medyanın ve medya kaşarlarının senkronize bir şekilde uluduğu bu masal uzun süre etkili oldu. Özellikle belli bir kuşak üzerinde... 12 Eylül'ü tam olarak yaşamamış yani o yıllarda 15 yaş civarı ve daha genç kuşağa 12 Eylül, olağanüstü dezenformasyonla anlatıldı. Öyle ki "eğer yapılmasaydı Türkiye bölünecekti" propagandası yoğun ve sistemli bir şekilde yapılması 78 kuşağının dışlanmasına, adeta suçlu ilan edilmesine yol açtı. Hatta bu kuşağın bir kesimi bile kendi kuşağından ve geçmişinden nefret eder duruma geldi.
Bu kuşak -özellikle ilerici, yurtsever, solcu ve devrimci kesimi- büyük bir baskı ve saldırıya uğradığından, 12 Eylül yeteri ölçüde değerlendirilemedi. Örneğin 12 Eylül Faşist darbesinin, İslamcılara açtığı uygun zemini teşhir edemedik.
12 Eylül darbesinin en sistematik ve büyük saldırısı da aydınlanmaya karşı olmuştur. İslam coğrafyasının 'Saroz'u diyebileceğimiz Suudi Krallığı finansal konsorsiyumunun finansörlüğünde Türkiye'ye büyük yatırımlar oldu. Bu gerçekler ne yazık ki yeteri kadar dile getirilmedi, irdelenmedi.
Yıllarca, sabırla İslam'ın kapitalizmin kültürel değerleri ile hercümerç edilmesi, bu amaçla yapılan çalışmaların ayrıntılı olarak irdelenmesi bugünü anlayabilmenin gereklerinden biridir.
Bütün bu gerçeklerin dile getirilmemesi, üzerinin örtülmesi, İslamcı yükselişin bir mağduriyet masalı olarak sunulmasını kolaylaştırdı.
Buna büyük destek veren bazı dostlarımızın katkısı da tarihe geçecek bir olgudur.
Ancak tarihin o dizginlenemez akışı kendi gündemini her birimizin kafasına vura vura ilan etti.
12 Eylül'ün bir çoğumuzun üzerinde etkili olan zihinsel tutukluluk hali bu yeni kuşağın üzerinde etkili olamadı. Onlar 'Kül Kedisi Masalı'nın aslında bir 'Kül Cadısı Gerçeği' olduğunun farkına vardılar.
Şimdi 'Kül Cadısı' bas bas bağırıyor; "Ben mağdurdum, biz mazlumduk." diye. "Şimdi zulüm yapma sırası bizde" demeye getiriyor.
Ağzından salyalar çıkararak attığı naraların tercümesi şu; "Zulmetme hakkımı yedirtmem."
Nadi Öztüfekçi
10 Haziran 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.