6 Ağustos 2013 Salı

Nabi Yağcı'nın yazısının düşündürdükleri...


Nabi Yağcı diyor ki;
"Ergenekon’u kanıksadık mı ne?"  (16/12/2010  Taraf)
"Darbe planlarıyla ilgili çuval çuval belge çıktı, bir ikisi dışında basın hiç önemsemedi bunları. WikiLeaks’e gösterdiği ilginin onda birini bile göstermedi. Galiba iktisadın kuralı geçerli oluyor; mal bollanınca piyasa değeri düşüyor, öyle ya çuval çuval belgeden söz ediyoruz.
Oysa baktığımda, hepsini bilmiyor olsak da basına düşen belgeler bile şimdiye dek davalara konu olan belgelerden çok daha önemli gibi. Çünkü artık bir tane değil birçok altı ıslak imzalı belge var karşımızda. Yani davalara konu olun plânların bir askerî savaş oyunu plânı mı yoksa gerçekten bir darbe plânı mı olduğu kuşkularına yer kalmıyor. Bir savaş oyununda asker kendi adını vererek generallerini tutuklamayı plâna koyar mı?
Şu anda sürmekte olan Balyoz ve İrtica ile Mücadele Eylem Planı davalarını, faili meçhuller ve hatta Hrant Dink davasını etkileyecek ya da yeni davaları tetikleyecek önemde belgeler bunlar.
Buna rağmen bu suskunluk, bu önemsememe hali niye?
Günlerce WikiLeaks konuştuk. Ardından yumurtadan “civciv mi çıkar, fikir mi”yi konuşuyoruz. Bu haftasonu itibariyle herhalde CHP kurultayını konuşacağız. Ama bu arada çuvallar dolusu belgeler yalnızca savcıların dikkatinden ibaret kaldı. Fakat benim tahminim bu mesele burada kalmayacak, ilerleyen günlerde kamuoyunu hak ettiği ölçüde ilgilendirecek. Zira oradaki bilgiler üstü örtülebilir cinsten değil.
Önce kafama takılan soruyu sormalıyım. Ergenekon davaları açılmış olduğu halde bu davaları sanıklar aleyhine etkileyecek bu belgeler yok edilmemiş, korunmuş. Hem de çok ilginç biçimde. Gölcük Donanma Komutanlığı’nda makam odasının parkeleri altında yapılan zula yerine sekiz çuval arşiv belgesi konmuş. Neden yok edilmeyip de gizlenmiş? Gizlenen bu belgeler acaba daha önce neredeymiş, hani şu girilemeyen, ancak mahkeme kararıyla kısmen girilebilen Genelkurmay’ın meşhur “Kozmik Oda’sında” olmasın?"
Bu sorular ilginç gelmiyor mu?"


Soruyu bir de şöyle soralım; Acaba gerek balyoz planı, gerekse irtica ile mücadele planı gerçekten uygulanmak için mi yapıldı? Yoksa yakalanması ve açığa çıkması için mi yapıldı ya da yaptırıldı? O yüzden  "Ergenekon davaları açılmış olduğu halde bu davaları sanıklar aleyhine etkileyecek bu belgeler yok edilmemiş, korunmuş. Hem de çok ilginç biçimde. Gölcük Donanma Komutanlığı’nda makam odasının parkeleri altında yapılan zula yerine sekiz çuval arşiv belgesi konmuş." olamaz mı? "Neden yok edilmeyip de gizlenmiş?" ya da gizlenir gibi yapılmış.

Çok mu komplocu, fazla mı mantığı zorlayıcı? Peki, “Balyoz” darbe planları öyle değil mi? Mantığınızı zorlamıyor mu? Şöyle bir içeriklerine baktığımız da uygulanabilir olmaktan çok  dehşet yaratmak amaçlanmış gibi gelmiyor mu size? Birçoğu ıslak imzalı sekiz çuval belgeye ne diyeceksin?" diye sorulabilir elbet. En üst düzey komuta kademesinden gizlenebilir mi o kadar ıslak imzalı belge. Peki, bu belgeler de  mi sahte? Hayır, olması da gerekmiyor. Harp oyunu da falan da değil üstelik.  En azından bu planların içinde olanların birçoğu görevlerini yaptıklarına  inanıyorlardı. Ama siparişi verenlerin, bu planların nasıl ortaya çıkarılacağı ve daha sonrada neler yapılacağına dair asıl planı çoktan hazırdı belki de. Olamaz mı?

Ya da "AK Parti ve Gülen Hareketini bitirme planı" daha ismiyle AKP ve Gülen Cemaatini baştan mağdur göstermiyor mu?  "Peki, kağıt parçası mıydı o belge?" O sorunun muhatabı belli. O sözü söyleyen. Nerede kendisi?
Soruları böyle sorarsak da ilginç değil mi?


.....
"Bizde garip bir merak türü var. Bilginin kendisini değil de kaynağını bilgiden daha çok merak ederiz. WikiLeaks olayında da gördük bunu. Daha önce Taraf’ın ortaya koyduğu çarpıcı belgelere karşı da aynı merak türü sergilenmişti. Ergenekon ile ilgili bu belgeleri Taraf muhabirinin kendisi mi elde etmiş yoksa ona birileri mi vermiş/miş... Bu merak sıradan bir, polisiye film izleyicilerine özgü bir merak olsa önemli olmazdı, ama meseleyi buraya kaydırarak bu bilgilerin ortaya koyduğu darbe hazırlıklarını, sayısız insanın, çocuklarımızın ölümüne yol açacak canice provokasyonları önemsizleştirme çabalarıydı bunlar. Bugün de Taraf’ın oynadığı çok önemli rolü aynı sorularla önemsizleştirmeye çalışanları görünce insan hayıflanıyor."


Asıl hayıflanılması gereken, bu merakın olmaması. Önemsiz mi o kaynak? Senkronize bir şekilde birbirinin tıpkısı yorumlarla birlikte, nerede bir boşluk varsa orayı dolduran ardı ardına gelen bilgiler... "Silahlar nerde mi dediniz? Buyurun kaç sandık isterdiniz?" gibisinden ihbarlar...  Siz de merak uyandırmıyor mu? Yoksa uyandırdığı hayranlık diğer tüm duyguları baskılıyor mu?

Bu merak hiç te bu darbe planlarını önemsiz kılmıyor. Aksine bu darbe planlarının arkasındaki büyük vesayeti sorguluyor. Darbeyi yedeğine alan, istediğinde uygulayabilen istediğinde de koz olarak kullanabilen o büyük vesayeti... Bu  merak, sayısız insanın, çocuklarımızın ölümünü hiçe sayan, bunu geçmişte fiili olarak uygulamış olan -size göre; şu sıralar artık gücünü kaybetmiş, aslın da içinde var olan iyiliği keşfetmiş , o sevimli Züğürt Ağa'ya benzettiğiniz- o kahrolası küresel vesayeti sorguluyor. Bu merak, hiç merak etmeyin Taraf'a hak ettiği önemi veriyor, yaptıklarına da...

.....
"Böyle düşünenler oldukça bu ülke militarizmin zulmünden yakasını kurtaramaz. Üstelik de ortaya yeni belgelerin çıktığı bugünlerde onları hiç görmeyip havaya ıslık çalmak olacak iş değil. Körler sarıldığı bacağa, hortuma, kuyruğa, kulağa göre fili ayrı ayrı tarif ediyor. Oysa atılan çok ileri adımlara karşın askerî vesayet hâlâ filin gövdesini oluşturuyor. Sayıştay Yasası’nın TBMM’de kabulünde gördüğümüz gibi."


Sayıştay Yasası'nın meclisten çıkışı, Antalya'da verilen derslerin belki de yetersizliğindendir. Ya da yeterli operasyonlardan sonra filizlenen yepyeni bir aşkın göstergesi olmasın?


....
"Gölcük Donanma Komutanlığı’nın makam odasının zemininde çıkan belgelerin tümünde ne var henüz bilmiyoruz. Belgeler savcıların incelemesinde. Ancak basına yansıdığı kadarıyla askerî darbe hazırlığının tam bir plânı ortaya çıkacak gibi. Bırakalım sivillere ne olacağını, darbeye karşı çıkacak subayların isimlerinin sayıldığını, bunların tutuklanıp Yassıada’da toplanacağını okuyoruz. Aralarında o dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı, Donanma Komutanı, bugünkü Donanma Komutanı da var. Darbe sonrası kurulacak sözde sivil hükümetin de, ortaya çıkan bazı isimler dışında tam listesini görebileceğiz sanıyorum.
Yeni ortaya çıkan belgeler arasında Poyrazköy’de yeraltından çıkarılan silâhların oraya gömülmesi için isimleri belli bir korgeneral ve bir albayın açık talimatları var. Bu silahlar için önce Silahlı Kuvvetlere ait değildir diyen, sonra içi boş boru diyen eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ şimdi ne diyecek? Ona destek veren medyadaki silahşorlar ne diyecekler?
Basına yansıyan bilgilerden, Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz darbe planlarına ait; Jandarma içinde Şener Eruygur tarafından oluşturulan Cumhuriyet Çalışma Grubu’na ait yeni bilgilerin olduğunu; İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nı hazırlayan Dursun Çiçek’e bir tuğamiralin talimat verdiğini öğreniyoruz, vs.
Bu arada sessiz sedasız başka yeni gelişmeler de olmakta: Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ve Çağdaş Eğitim Vakfı ile ilgili iddianame İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi. Taraf’ın dün açıkladığı gibi “Cumhuriyet tarihinde ilk defa” eski kuvvet komutanlarının darbeye teşebbüs suçlamasıyla yargılandığı Balyoz davası da bugün başlıyor.
Fili tarife gerek yok, ne olduğu belli artık"


Bütün bu olanlar, İhanet Yılları  Kitabı'nda okuduğum Johnny Guitar  filminin yapılış öyküsünü hatırlatıyor bana. Amerika'nın zor zamanlarıdır. McCarthy dönemini eleştiren bir film’dir Johnny Guitar. Bir western filmi görünümü altında bir kasabada geçen olayları konu alır. Ama ihbarcılığın kol gezdiği zamanlardır. Yapımcılar, görünümü kurtarmak amacı ile sağcı aktörler de oynatırlar film de. Biri kasabanın zengini, diğerleri de şerif ve adamlarıdır. Sağcı aktörler büyük bir safiyetle rollerini oynarlar. Senaryo ortadadır. Kasabadaki baskıcı ortam o zamanki Amerika'nın durumuna benzetilerek eleştirilmektedir. Ne var ki sağcı oyuncular iyi tarafın kendileri olduklarını sanmaktadır. Hesap'ta kasabaya nizam, intizam getirmektedirler. Ve senaryo bu şekilde uyarlanır, film ortaya çıkar.


Bence subaylar da rollerini oynarlarken görevlerini yapıyorlardı. Senaryonun altında yatan asıl amacı anlamadan, kendilerine göre elden gitmekte olan ülkelerini kurtarıyorlardı. Kendi bildikleri yöntemlerle, bunca zamandır aldıkları eğitimleri gereği...  Sonra kazıklandıklarını anlayanların bir kısmı intihar etti. Bir kısmı da pazarlık halindeler. Belki de beklentileri var. Bazılar da hala vatan millet için yaptıkları canice planlarını bir vatanseverlik görevi olarak görmeye devam ediyorlar. Bu vatan için darbe de yaparım, hapis de yatarım havasındalar. Galiba önemli bir kısmı da şaşkın, neden yargılandıklarını bilmiyorlar. Evet  gerçekten bu bir oyundu. Ama "Harp Oyunu"  değil "Demokrasi(!) Oyunu", üstelik bu oyunu darbeciler oynamıyordu, onlar gerçek bir darbe hazırlığındaydılar.

Bana öyle geliyor ki tıpkı Ergenekon'da olduğu gibi, efektlerle zenginleştirilmiş, görkemli ve coşkun görünümlü dalgalar kıyıya vurmadan sönümlenecekler. Ama o süre içinde, tam da seçim üzeri AKP'ye iyi gelecek bu dava. Son zamanlarda gelişen her olayda ne yapıp edip AKP'den yana bir şeyler bulup yorumlayan medya, yazarlarımız, okkalama görevlerini yerine getirmekte işine yarayacak epey malzeme bulacak. Bu arada ülkenin formatlanma süreci adım atacak.

 Bu formatlanmanın sonucuna gelince, yıllardır atılamayan adımların kısa yoldan atılması hoş geliyor. Ancak insanın içini buran bir şeyler var. Birileri yemeyip içmeyip demokrasi sunuyor bize. Derinden derinden geliyor demokrasi hamleleri... Pek öyle "üzümünü ye bağını sorma" cinsinden de değil hani... O kadar kolay değil. 27 Mayıs'ta hediye edilen Türkiye tarihinin en demokratik anayasanın, aslında nasıl emanet olarak verildiği görüldü. Özgürlükler de, haklar da ancak kazanılarak alındığın da gerçekten senin oluyor. Derin entrikaların sunduğu her türlü nimetin, derin bedelleri olacaktır.

Etiketsiz meşrubatlar gibi, imalat adresi ve terkibi belli olmayan sadece görünümü ve rengi hoş görünen içecekler gibi yani. Sorgulamadan, sonsuz bir güven duyusu ile, kana kana içmemiz isteniyor. Neden? Çünkü çok güçlü bir yerden sunuluyor. Peki haklı mı, adil mi? Ülkenin ve insanlarımızın yaşamı, mutluluk ve refahı için mi bu sunum? Onu bilemiyoruz ama çok güçlü olduğu kesin.
Bence sorgulamak lazım… Sorgulamamız lazım. Merak etmemiz lazım.

Nadi Öztüfekçi
21/12/2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.