Bu yazıdaki düşüncelerim bana göre referandumdan hemen önce ya da sonrası farketmeksizin ve sonuç ne olursa olsun geçerlidir.
O yüzden referanduma saatler kala da olsa yazmakta sakıncası yok.
Çünkü bana göre bu anın en önemli noktası kalıcı bir Hayır Cephesi...
Önce şu cephe kavramını açıklamak gerekiyor.
Aslında Cephe kelimesi sözlüklerde "ön taraf", "ön yüz" ya da "alın" olarak tanımlanıyor.
İngilizce, Almanca ve birçok dilde de cephe kelimesi "ön yüz" anlamında "front", "avant", "frente" gibi kelimelerle ifade ediliyor
Örneğin "Hungarian front", yani Macar Cephesi birçok dilde benzer şekilde ifade ediliyor.
Burada amacım filoloji icra etmek değil.
Zaten uzmanı değilim. Yukarıdaki bilgileri de Google'dan aldım.
Burada amacım "Cephe" kavramının savaş çağrıştırdığı eleştirilerini yanıtlamak.
"Cephe" kelimesi savaş hattı anlamında 19. Yüzyıldan sonra kullanılmaya başlamış.
Ama bu anlamı bile bir savunma sistemini ifade eder.
Örneğin Macar Cephesi yani "Hungarian front" ifadesi de Nazi işgaline karşı bir savunma cephesiydi.
Saldırının olduğu tarafa bir hat boyunca sağlamlaştırarak, korunmak, savunmak amaçlı bir işlevi vardır.
Kafatasının en sağlam kısmı, alındaki (os frontale) frontal kemiktir. Bu da insan evriminin bir savunma refleksidir.
Aslına bakarsanız, bu anayasa referandumunda kendiliğinden ortaya çıkan "Hayır Cephesi" de Cumhuriyetin bir savunma refleksidir. Millet iradesinin alın kısmıdır.
Evet, görmek istesek de istemesek de kendiliğinden, hiçbir örgüt ve yapılanmanın ön ayak olmasına gerek kalmaksızın, -Gezi Direnişini de ortaya çıkaran- iç dinamiğin ortaya çıkardığı bir Hayır Cephesi var.
Gezi Direnişi, Haziran Hareketini ortaya çıkarmıştı.
O da görmezden gelinmiş, engellenmiş, küçümsenmiş, provake edilmişti.
Ama hala ayakta...
Hayır Cephesi de öyle olacak. Öyle olmalı...
Zira iş sadece referandumda Hayır’ı kazanmakla bitmiyor.
Getirilmek istenen anayasa ile yapılması planlananlar Küresel Kapitalizmin emekçi ulusumuza bir saldırısıdır.
Bu saldırı Hayır'a sahip çıkanlarca fark edildi. Ancak bu refleks bilinçli bir tepkiye henüz dönüşemedi.
Erdoğan-AKP iktidarı bu refleksin bilinçli bir tepkiye ulaşmasından ödü kopuyor.
Avrupa Ülkelerine karşı kof efelenmelerle bu tepkinin önünü alarak yönünü saptırmayı amaçlıyor.
Küresel Kapitalizmin bu saldırısını, Avrupa ülkeleri ile yarattığı suni ve yüzeysel gerilimlerin arkasına gizliyor.
Oysa Küresel Kapitalizm bizzat Cumhuriyete, ülke bütünlüğüne, hukuk ve sosyal devlete saldırıyor.
Devletin tüm yapısal kurumlarını kolayca değiştirebileceği kullanışlı bir aparat olabilecek, güçlü bir yönetimi oluşturmak için hemen her yöntemi kullanıyor.
Değişikliğin her bir maddesinin bir işlevi var.
Bunun Erdoğan'la ya da Erdoğan'sız olması, darbeyle ya da anayasa değişikliği ile olması onun için fark etmiyor.
Şimdilik Erdoğan'a şov yapacağı alanlar açarak, performansını göstermesi için fırsat veriyor.
Ama vazgeçilmez olarak da görmüyor.
Hayır kazandığı durumda da ne hedeflerinden ne de bu tutumundan vazgeçmeyecektir.
Bütün bunları bizleri sevmediğinden, İslamofobi yüzünden, köprülerimizi, alt geçitlerimizi kıskandığından dolayı yapmıyor. Çıkarları, ama daha çok varlığını sürdürebilmek, gereksinimlerini karşılamak için dünyadaki bütün emekçi uluslara karşı yapıyor.
Ben Erdoğan-AKP iktidarı uygulamalarının en başından bu yana, Küresel kapitalizmin Emekçi Anadolu Ulusuna karşı yaptığı, sofistike ve acımasız bir saldırısı, referandumu da bu saldırının yeni bir boyut ve aşaması olduğunu düşünüyorum.
Bu saldırı AKP iktidarı ile başlamadı bu referandumla birlikte, nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, bitmeyecektir.
Diyelim ki bu süreci benim gibi tarif etmiyorsunuz.
Ama, bu iktidar boyunca yapılanların, eksik de olsa demokrasimize, sosyal kazanımlarımıza, her şeye rağmen belli bir istikrarla süren dış politikamıza, yanlış uygulamalara karşın laikliğimize, kör topal olsa da süregelen güçler ayrılığına bir saldırı olduğu konusunda hemfikir olacağımızı sanıyorum.
Bu sürecin nasıl giderek daha tehlikeli boyutlara ulaşarak işlediğini biliyoruz.
Peki, bu saldırının referandum Hayır’la sonuçlandığında duracağını, hız kaybedeceğini düşünüyor musunuz?
Erdoğan-AKP iktidarı bu anayasa değişikliği ile amaçladıklarından, sırf Hayır oyu daha çok çıktı diye vazgeçecek midir size göre?
Sizce A. Dilipak ve diğer iktidar kalemşorlarının Hayır çıkması halinde olabilecekler konusunda ki öngörüleri(!) kof bir göz korkutmadan ibaret mi?
Bunları bir düşünelim.
Bana kalırsa bu saldırı, referandum nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın devam edecektir.
Bu referandumda Hayır oyu vermekten ötesini yapmaya çalışan, Hayır'ı kazanmak için mücadele edenlerin birliği bu yüzden kalıcı olmak zorunda.
Nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın fark etmeksizin, bu referandumla kendiliğinden oluşan enerji yumağı kalıcı bir maddeye dönüşmeli.
.
Bu enerji yumağının bir odağı, bir çekirdeği var.
Bu odağı olabildiğince nesnel durarak kendimce sorgulamaya çalıştım.
Kendime birçok soru sordum. Bu soruları paylaşmak istiyorum.
Referandumda Hayır oyu vereceklerin büyük çoğunluğu hangi kaygı ve düşünce ile oylarını kullanacaklar?
Soruyu şöyle de sorabiliriz, “Hayır cephesinin omurgası kimlerden oluşuyor?”
Bu soruların yanıtları, sosyal medyada aynı sayfalarda paylaşım yapan bizlerin, bildiği ama birçoğunun pek kabullenmek istemedikleri bir olguyu işaret ediyor.
Hayır oyu vereceklerin büyük çoğunluğu, bu ülkenin laiklik ve bölünmezliğini kaybetme kaygısı ile oy verecekler.
Diğer sorunun yanıtı bu olgunun ikizi, devamı ya da sonucu sayılır. Hayır cephesinin omurgası Atatürkçülerden oluşuyor.
Bu olguyu ister dikkate alır, ister görmezden geliriz. Ama her iki durumda da bu olgu var olmaya devam edecektir.
Ben bu olgunun, -öyle Hayır’a ulaşıncaya kadar, yararcı bir anlayışla değil- hakkını vererek, samimi olarak dikkate alınmasından yanayım.
Bu olguyu dikkate alıyorum, çünkü Hayır’ı kazanmak istiyorum.
Bu olguyu dikkate alıyorum, çünkü kalıcı bir Hayır Cephesi kurulmasından yanayım.
Bu olguyu dikkate almanın ne anlama geldiğini somutlaştırmak gerekiyor.
Yazının başında 'cephe' kavramını bir saldırı karşısında savunmak ve korunmak anlamında kullandığımı söylemiştim.
Bu durumda bu cephenin koruyacağı öncelikli öznenin ne olacağını somutlaştırmalıyız.
Referandumda Hayır oyu vereceklerin büyük çoğunluğu bu ülkenin laiklik ve bölünmezliğini kaybetme kaygısı ile oy vereceklerse bu cephenin korunacak öncelikli öznesi de odur.
Kalıcı bir Hayır Cephesi öncelikle bu ülkenin laiklik ve bölünmezliğine sahip çıkan bir temelde Küresel Kapitalizme karşı kurulmalıdır.
Erdoğan-AKP iktidarı Küresel Kapitalizmin -şimdilik- kullandığı bu ülkenin laiklik ve bölünmezliğini yıkmak için kullandığı bir koç başıdır.
Koçbaşı kale kapısını yıkmakta kullanılır. Ama cephe savunmalarında işe yaramaz.
O yüzden modası geçmiş bir savunma biçimi olan, kendi küçük kalelerimizde salt kendi küçük derebeyliklerimizi korumak yerine bütün ülkeyi kapsayan cephelerle Emekçi Anadolu Ulusumuzun ülkesiyle birliğini, demokrasisini, kazanımlarını, emeği, emekçileri, sosyal haklarımızı savunmak gerekir.
Böylesi durumda koçbaşları işlevsiz kalacaktır.
Bu Küresel Kapitalizmin amaçlarından vazgeçmesi anlamına gelmez. Yeni aparatlar bulup değişik stratejiler oluşturmaya çalışacaktır.
Ama böylesi Kalıcı bir Hayır Cephesi bizlere nefes hakkı verecek yeni savunma stratejileri geliştirme fırsatı verir.
Bu referandum sürecinin en büyük kazancı, -sonucun ne olduğundan bağımsız- kalıcı bir Hayır Cephesi oluşturma fırsatıdır.
Bu fırsatı iyi değerlendirmek lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.