CHP, Man Adası belgelerinde yine baltayı taşa vurdu.
Kolay kolay hiç bir ana muhalefet partisinin eline geçmeyecek fırsatı kendi aleyhine sönümlendirmiş oldu.
Amacım Yerel Seçim üzeri son zamanların modası, "Vur CHP'ye..!" yapmak değil.
Yani, "Zaten CHP'den başka ne beklenir?!" gibisinden ucuz karalamalarla, sol içi muhalefete katkı yapmak istediğim yok. Türkiye Solu ve en genelde sol muhalefetin durumu da farklı değil.
Bana kalırsa Türkiye'de muhalefet, muhalefet yapmayı bilmiyor ya da hegemonya o kadar güçlü, deneyimli ve usta ki muhalefetin basireti bağlanıyor.
İsterseniz şu Man Adası belgelerinin aslında ne olduğunu tartışalım.
Öncelikle açıklanan bu belgeler bir yolsuzluğu ortaya çıkarmıyor.
Bir ayıbı, hem de önemli bir ayıbı ortaya çıkarıyor olsa da ortada yasa dışı bir durum yok.
Olan biten ticari bir faaliyet, başka bir şey değil.
Ama CHP, daha doğrusu Kılıçdaroğlu, bir ayıbı ortaya çıkarır gibi değil de bir yolsuzluğu ortaya döküyormuşçasına abartılı bir sunumla bu belgeleri açıklamaya kalkışınca, ayıbın ortaya çıkmasının getireceği siyasi avantaj, dezavantaja dönüştü.
Bir gazetecilik konusu olan bir olayı, bir haberi, bir soruşturmaya dönüştürmeye çalıştılar.
Açık söylemek gerekirse, biraz da Kılılçdaroğlu konuyu kişisel siyasi şovuna dönüştürmek istedi.
Belki de -aslında kolaylıkla erişilebilecek- bu belgeleri ulaştıranlar, hem CHP'ye hem de Kılıçdaroğlu'na getireceği dezavantajı önceden hesapladılar ya da amaçladılar.
Bir kere, daha ilk sunumda bir fiyasko yaşandı. Belgeler iyi okunamamış, yeteri kadar incelenmemişti. Yurt dışından gelen para, yurt dışına gönderilmiş gibi açıklandı.
Belge ne kadar doğru ve önemli de olsa sonuçta yanlış açıklanmış oldu.
Erdoğan iktidarı bu yanlışı çok iyi kullandı. Savunma pozisyonunda olması beklenirken saldırı pozisyonuna geçmiş oldu.
Bütün bunların altında ne kadar kasıt var ya da yok bilemeyiz ama sonuçta hem CHP, hem de Kılıçdaroğlu "Dimyat'a pirince gidelim" derken evdeki, eldeki bulgurdan oldu.
CHP kendince, mahkemenin bu belgelerin sahte olup olmadığını sorgulayacağını, belgeler doğru olduğu için Erdoğan'ın aile çevresinin ticari ilişkileri, nedenli zengin oldukları gibi bir takım gerçeklerin ortaya çıkacağını hesaplamıştı.
Oysa belgelerin gerçek olduğunu kanıtlamak için mahkemeye gerek yoktu ki...
Belgelerin gerçek olduğunu saptamak teknik bir konuydu.
Gerçek oldukları da gün gibi ortadaydı.
Nitekim mahkeme belgelerin sahte ya da gerçek olmasıyla ilgilenmedi bile.
Kılıçdaroğlu bir ticari sırrı açıklamış oluyordu.
Ben Erdoğan Tek Adam Rejiminin yargıçlar üzerindeki etkisinin bu mahkemenin aldığı karar üzerindeki etkisini küçümsemiyorum.
Ama CHP ve Kılıçdaroğlu'nun bu konuda uyguladığı yanlış politika, yargıçların bu yıldırıcı kararı almakta ellerini güçlendirmiş oldu.
Yapılması gereken; bu belgelerin ne ifade ettiğini kitlelere doğru, etkili ve yaygın bir şekilde aktarmaktı.
Siyasi mücadelede belirleyici, en azından etkili olan, yığınlar üzerinde yaratılan algıdır.
Siyasi taraflar kitleler üzerinde ne kadar fazla kendilerinden yana ve rakiplerine karşı algı yaratabilirse iktidar mücadelesinde o kadar avantaj sağlarlar.
Normal koşullarda, olguların(gerçeklerin) algıya dönüşme şansının daha fazla olması gerekir.
Bir benzetme yapacak olursak, bir tavla oyununda şanslı zar atmak gibi bir şeydir.
Ama oyunun sonucunu belirleyen, zarların şanslı ya da şansız olmasından daha çok, gelen zarın iyi değerlendirilmesi, doğru oynanmasıdır.
Bu olayda muhalefet, gelen olağanüstü elverişli zarın nasıl kötü oynanacağına örnek oluşturmuştur.
Peki nasıl doğru oynanırdı?
Aslında AKP iktidarının ilk zamanlarında bunun örneğini görmüştük.
Hatırlarsınız, Deniz Baykal ve birkaç MHP milletvekilinin özel yaşantılarıyla ilgili bir takım gizli çekimler İnternette piyasaya sürülmüştü.
Benzer yanı şuydu; gizlice çekilen videolarda olan bitenler tıpkı Man Adası Belgelerinin ortaya çıkardığı durum gibi ahlaki değil ama yasa dışı da değildi.
Farklı yanlarına gelince; çekimlerin ortaya çıkması pek tesadüf değildi.
Büyük ihtimal o çekimlerin yapıldığı ortam özellikle yaratılmıştı. Kurbanlar özellikle hedeflenmiş, tuzak kurulmuştu
Yani tavla üzerinden benzetme yaparsak, zarlar tesadüfe bırakılmamış, düşmesi gereken şekilde düşmesi sağlanmıştı.
Yani zar tutulmuştu.
Ama asıl fark o zarların oynanış şeklindeydi.
Erdoğan zarları iyi oynamıştı.
O zamanki Erdoğan-AKP iktidarı ve Gülen Cemaati koalisyonu bu video çekimlerini sahiplenmemişti.
Görüntüler bilinmeyen(!?) kesimler tarafından İnternet'e servis edilmişti.
Yani kimse o videolarda olan bitenleri ortaya çıkarmakla övünmemiş, buradan kendine siyasi rant edinmeye kalkmamış, siyasi rakiplerinin kaybedeceği siyasi itibara odaklanmışlardı.
Erdoğan düzenlediği mitinglerde videonun içeriğinin alabildiğine eleştirmiş ama videonun üretilmesini, piyasa sürülmesini üstlenmemişti.
Zarlar her ne kadar Erdoğan için ustalıkla atılmış olsa da eğer Erdoğan tarafından doğru oynanmasaydı, yine de istenilen etki yaratılamazdı.
Erdoğan bunu yapabilmişti.
İşte CHP bunu yapamadı. Belgenin ortaya çıkarılmasından nemalanmak istedi.
Genel başkanlık düzeyinde, -aslında suç olmayan- bir ayıbı, ortaya çıkarıyor olmanın siyasi rantının peşine düşüldü.
Erdoğan-AKP iktidarı, kendisi için üretilmiş, tam da ihtiyacına göre düzenlenmiş bir zarı bile, dikkatle ve titizlikle oynamaya çalışırken, CHP kendiliğinden tablaya düşen aynı elverişlilikteki zarı gelişi güzel oynayarak zararlı çıkmış oldu.
Eğer CHP de bu zarı doğru oynasaydı;
Örneğin belgelerin ortaya çıkarılışından dolayı nemalanmaya kalkmayıp, onun yerine belgelerde ortaya çıkan ayıbı anlatmaya zaman ve efor sarf etseydi akıllı bir muhalefet yapmış olacaktı.
İnsanları ellerindeki bin, iki bin doları bozdurmaya teşvik ederken Erdoğan'ın yakın çevresinin milyon dolarlarla oynadığı gerçeği geniş kesimlere etkili bir şekilde anlatılamadı.
Böylece önemli bir muhalefet argümanı ışıldamadan sönümlenmiş oldu.
Belgeler gazeteciler tarafından ortaya çıkarılmış olsaydı ya da gösteriye dönüştürülmeden İnternet'e verilmiş olsaydı belgelerin içeriği öne çıkacaktı.
Erdoğan-Gülen koalisyonu böyle yapmıştı.
Videoların çekimini asla üstlenmeyip içerikleri üzerine gitmişlerdi.
Böylece videonun içerikleri Deniz Baykal'ı koltuğundan etmekle kalmamış CHP'nin örgüt ve kadro yapılanmasını baştan sona değiştirecek kadar etkili olmuştu.
Deniz Baykal'ın özel yaşantısı, ne ekonominin gidişini ne de yoksul insanların cebini etkilemedi.
Ama Erdoğan'ın öğretmen emeklisi eniştesine yurt dışından 1 Milyon dolar gelmesi ve ortaya çıkan durumdan anlaşıldığı üzere 15 milyon dolara varan bir paranın vergisiz bir şekilde işlem görmesi yoksulların ve hepimizin cebini etkiliyordu.
Peki sonuçta ne oldu?
CHP'nin yapılanması baştan sonra değişirken, milyonlarca kişinin asgari ücrete talim ettiği bu ülkede yakınlarının milyon dolarla oynadığı açığa çıkan Erdoğan mağdur ilan edilmiş oldu.
Yukarıda sözünü etmiştim. Olguları (gerçekleri) algıya dönüştürmek normalde daha kolaydır.
Ama bunun için bile gerçeklere sahip çıkanların varlığı gerekir.
Demokrasi mücadelesi veren ülkelerde muhalefetin, özellikle solun görevi de tam da budur.
"CHP zaten sol muhalefet değil ki" derseniz bir olguyu dile getirirsiniz.
Ancak onun ilerisinde bir sol muhalefeti hayata geçiremezseniz bu olguyu algıya dönüştüremezsiniz.
Nadi Öztüfekçi
6 Aralık 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.