Devlet Bahçeli yerel seçimler için sürekli "beka sorunu" diyor ya..?
Yerel seçimlerin Türkiye için bir "beka sorunu" olduğu doğrudur.
Ancak bu Devlet Bahçeli'nin doğru söylediği anlamına gelmiyor.
Devlet Bahçelinin zikri doğru da; fikri yanlış...
Evet bu yerel seçimler -'beka'dan ne anladığınıza bağlı olarak, ülkemiz için bir beka sorunu.
Neden öyle olduğunu aşağıda anlatmaya çalışacağım.
Ama önce 'beka'nın ne anlama geldiğini irdeleyelim.
Beka, "baki" kelimesiyle aynı kökten, Arapça "bky" kökünden geliyor.
"Kalıcı olma" anlamında kullanılıyor.
Eğer "Devletin Bekası" anlamında kullanılırsa, sonsuzluk anlamında hamasi abartı içeren bir anlam taşır.
Ben böylesi bir hamasi abartı yapmadan da olsa bekanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Ne var ki Devlet Bahçeli'nin fikrindeki beka, "Devletin Bekası" değil, "Devlet'in Bekası", yani şahsının, Devlet Bahçeli'nin bekası..! Büyük bir ihtimalle bu benzetmeyi, bu paylaşımımı okuyan hem tüm arkadaşlarım yapmışlar ve Bahçeli'nin bu fikrini de biliyorlardır. Ama asıl yanlış olan Bahçeli'nin fikri... Devlet Bahçeli zannediyor ki; eğer Cumhur İttifakı yerel seçimlerde başarılı olursa sık sık zikrettiği "beka sorunu" kendisi açısından ortadan kalkacak. Aksine..! Eğer Cumhur İttifakı yerel Seçimlerde başarılı olursa, -ki bu, Erdoğan ve AKP için başarı olacaktır- Devlet Bahçeli'nin MHP liderliği ilgili bekası tehlikeye girecektir. Erdoğan yerel seçimlerde -özellikle başarılı da olursa- büyük bir olasılıkla Devlet Bahçeli ve MHP ile olan köprü arkadaşlığını bitirecektir. Neden mi? Her zamanki gibi açık haber kaynaklarında yayınlanmış haberlere dayanarak üzerine akıl yürütelim. Yerel Seçimlerden sonra Türkiye'nin gündemine bambaşka konuların -ya da sorunların- gelmesi söz konusu. Örneğin, iktidara yakın medyanın ısrarla görmezden geldiği, -şimdilik- hiç olmamış gibi davrandığı bazı olaylar... Neler mi? Yakın geçmişte AKP'nin üç eski bakanının (Efkan Ala, Taner Yıldız ve Abdullah Aksu) DPI ile görüşmesinin sonuçları politik gündemdeki yerini alabilir. Rezzan Kavakçı'nın Fedaral Almanya'da "Federal Sistem" ile ilgili inceleme yaptığını Twitter hesabından 'özellikle' duyurmasının ne anlama geldiği üzerine tartışılmadı bile. Bence, 'özellikle' duyurulduğuna göre uygun zamanda tartışmaya açılacaktır. İlginçtir bu iki olay Cumhurbaşkanın o ülkelere ziyareti ile eş zamanlı gerçekleşti. Bitmedi; OSLO'da yakın zamanda Akil Adamların,da toplanmasının sonuçları da gündeme gelebilir. Hatırlarsınız. Akil Adamlar olgusu MİT'in yine OSLO'da PKK yetkilileriyle yaptığı görüşmeler sonucunda başlatılan Çözüm sürecinin önemli bir unsuruydu. Yerel Seçimlerden sonra, bütün bu gelişmelerin sonucu, "demokratik(!?) bir oldubitti" ile Türkiye'nin gündemine getirilip, üstelik iktidara yakın medyanın ön ayak olmasıyla tartışılmaya başladığında..?
Bu tartışmanın yarattığı sıcaklık dondurucuya kaldırılmış Dolmabahçe Mutabakatının buzlarını çözdüğünde ve beraberinde ertelenmiş Çözüm Süreci, Akil Adamlar ve benzeri parodiler güncellenmiş senaryolarıyla sahneye konduğunda..?
Hali hazırdaki milliyetçilik temalı parodilerde yardımcı oyuncu olarak rol alan Devlet Bahçeli'ye bu parodilerde uygun bir rol düşer mi sizce?
Sanmıyorum.
Bu yeni senaryoda yardımcı oyuncu belli. Hatırlıyorsunuz ilk versiyonu sahnelenmişti zaten.
Peki Bahçeli, sanat aşkına yardımcı oyunculuktan daha mütevazi rollere razı olur mu?
Açıkçası son bir iki yılını gördüğümüz Bahçeli'nin tavrı yine de pek belli olmaz da, bu rol öyle; "oklava-baklava", "millet-zillet" tekerlemeleriyle oynanmaz.
Üst üste yığılan dezenformasyonlardan oluşan ülkü kuleleri yavaştan da olsa sarsılmış olur.
Belki de bu ufak sarsıntılar iskambil kağıdından yapılmış kuleler gibi bu kulelerin de yıkılmasına neden olur.
Bu yıkıntının altında da önce Devlet Bahçeli kalır.
Kısacası bana kalırsa her halükarda Devlet'in MHP ile bekası tehlikede.
Açıkçası benim de umurumda değil.
Ama yukarıda sözünü ettiğim parodiler Tek Adam Rejiminin geçerli olduğu günümüzde, işletilmeye başladığında..?
İşte o zaman gerçek anlamda devletin bekası söz konusu olur ki Devlet Bahçeli'nin durumunun önemi bile kalmaz. Çünkü Tek Adam Rejiminde o 'tek adamın' kim olduğunun önemi yoktur.
O tek adamın namuslu, cesur, akıllı, iyi niyetli ya da tam tersi olmasının, despotik ya da demokrat, milli ya da gayri milli olmasının da önemi yoktur. Tek adam yanılabilir, kandırılabilir, yönlendirilebilir. Her yöneticinin milletin sağ duyusuna, denetimine ihtiyacı vardır.
O yüzden özellikle böylesi senaryolar ulusal iradenin tam ve eksiksiz olarak işlemediği ortamlarda yürütülmeye kalkışılırsa felaket olur.
2011'de parodi aşamasında kalan senaryo bu defa sahneden hayata inecektir.
Yabanı yapımcılar devreye girer, senaryo oyun oynarken bile değiştirilebilir. Parodi drama, hatta trajediye dönüşebilir.
Muhalefetin en büyük yanılgısı da bence tam burada;
Yerel seçimlere bir beka sorunu olarak bakmaması bu çok önemli sorunu Devlet Bahçeli gibi konu mankenlerine bırakması; Tek Adam Rejiminin başlı başına bir beka sorunu olduğunu görmemesi; dolayısıyla muhalefeti Tek Adam Rejimine karşı değil de "tek adama" karşı yapması muhalefetin 31 Mart Yerel Seçimlerinde en büyük handikabı olacağa benziyor.
Aynı handikabı 24 Haziran seçimlerinde de yaşamıştı.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Muharrem İnce Erdoğan'ın tek adamlığına karşı kendi tek adamlığını yarıştırmaya kalkışmıştı.
Adeta, "ben daha iyi tek adamlık yaparım" demeye getirmişti. Erdoğan'ın tek adamlığı karşısında kaybedince de Erdoğan'la birlikte Tek Adam Rejimi de adeta bir ulusal mutabakatla onaylanmış oldu.
Bu mantık hemen tüm partilerce ve diğer siyasi yapılanmalar üzerinde de hakim olmuştu.
Aslında meclis, 24 Haziran'da bilerek ya da bilmeyerek muhalefet tarafından da dışlanmıştı.
Ulusal iradenin hızla yok hükmüne doğru gidişine karşı elimizde tek müdahale şansı olduğunu düşünürsek, bu yerel seçimler gerçekten beka sorunu. Muhalefet yerel seçimlerde beka sorununu -gerçek anlamıyla- bizzat kendisi gündeme getirmelidir.
Elbette yerel seçimlerin sonuçları iktidarları yıkmaz.
Kaldı ki böyle bir beklenti ya da -iktidar yanlıları açısından- korku yaymanın anlamı ve yararı yok. Ancak yerel seçimlerin sonuçları güçlü bir ulusal mesaj verebilir. Eğer Millet İttifakı, beka sorununu yerel sorunlarla birlikte gündeme getirerek, ülke çapında başarılı olursa, bütün yetkilerin tek adamda toplandığı, Millet Meclisinin, dolayısıyla milletin giderek dışlandığı bu gidişe dair Milletin endişesi olduğu açığa çıkar. Bu güçlü bir mesajdır. Bu mesaj elbette AKP, hatta MHP milletvekillerinin tavırlarında aman aman bir değişiklik yaratmayacaktır. Ama en azından bir baskı yaratacaktır. Kaldı ki böyle bir baskı muhalefetin sınırlı seçeneklerinden biridir. Muhalefet meşru sınırlar içinde kalarak mücadele yürütmek istiyorsa bu seçeneği zorlamak durumundadır. Muhalefet, mecliste bu "ulusal endişenin" yani ulusal iradenin temsilciliğini üstlenerek hareket ederse bütün anti demokratik uygulamalara karşın etkili olacaktır.
Yazımı ileride tartışmayı umut ettiğim bir toksik şablona gönderme yaparak bitirmek istiyorum. Kesinlikle, "Diktatörler seçimle gelirler ama seçimle gitmezler" gibisinden toksik şablonların etkisinden bir an önce kurtulup demokratik ve meşru araçları sonuna kadar zorlamalıdır.
Nadi Öztüfekçi
10 Şubat 2019
Ne var ki Devlet Bahçeli'nin fikrindeki beka, "Devletin Bekası" değil, "Devlet'in Bekası", yani şahsının, Devlet Bahçeli'nin bekası..! Büyük bir ihtimalle bu benzetmeyi, bu paylaşımımı okuyan hem tüm arkadaşlarım yapmışlar ve Bahçeli'nin bu fikrini de biliyorlardır. Ama asıl yanlış olan Bahçeli'nin fikri... Devlet Bahçeli zannediyor ki; eğer Cumhur İttifakı yerel seçimlerde başarılı olursa sık sık zikrettiği "beka sorunu" kendisi açısından ortadan kalkacak. Aksine..! Eğer Cumhur İttifakı yerel Seçimlerde başarılı olursa, -ki bu, Erdoğan ve AKP için başarı olacaktır- Devlet Bahçeli'nin MHP liderliği ilgili bekası tehlikeye girecektir. Erdoğan yerel seçimlerde -özellikle başarılı da olursa- büyük bir olasılıkla Devlet Bahçeli ve MHP ile olan köprü arkadaşlığını bitirecektir. Neden mi? Her zamanki gibi açık haber kaynaklarında yayınlanmış haberlere dayanarak üzerine akıl yürütelim. Yerel Seçimlerden sonra Türkiye'nin gündemine bambaşka konuların -ya da sorunların- gelmesi söz konusu. Örneğin, iktidara yakın medyanın ısrarla görmezden geldiği, -şimdilik- hiç olmamış gibi davrandığı bazı olaylar... Neler mi? Yakın geçmişte AKP'nin üç eski bakanının (Efkan Ala, Taner Yıldız ve Abdullah Aksu) DPI ile görüşmesinin sonuçları politik gündemdeki yerini alabilir. Rezzan Kavakçı'nın Fedaral Almanya'da "Federal Sistem" ile ilgili inceleme yaptığını Twitter hesabından 'özellikle' duyurmasının ne anlama geldiği üzerine tartışılmadı bile. Bence, 'özellikle' duyurulduğuna göre uygun zamanda tartışmaya açılacaktır. İlginçtir bu iki olay Cumhurbaşkanın o ülkelere ziyareti ile eş zamanlı gerçekleşti. Bitmedi; OSLO'da yakın zamanda Akil Adamların,da toplanmasının sonuçları da gündeme gelebilir. Hatırlarsınız. Akil Adamlar olgusu MİT'in yine OSLO'da PKK yetkilileriyle yaptığı görüşmeler sonucunda başlatılan Çözüm sürecinin önemli bir unsuruydu. Yerel Seçimlerden sonra, bütün bu gelişmelerin sonucu, "demokratik(!?) bir oldubitti" ile Türkiye'nin gündemine getirilip, üstelik iktidara yakın medyanın ön ayak olmasıyla tartışılmaya başladığında..?
Bu tartışmanın yarattığı sıcaklık dondurucuya kaldırılmış Dolmabahçe Mutabakatının buzlarını çözdüğünde ve beraberinde ertelenmiş Çözüm Süreci, Akil Adamlar ve benzeri parodiler güncellenmiş senaryolarıyla sahneye konduğunda..?
Hali hazırdaki milliyetçilik temalı parodilerde yardımcı oyuncu olarak rol alan Devlet Bahçeli'ye bu parodilerde uygun bir rol düşer mi sizce?
Sanmıyorum.
Bu yeni senaryoda yardımcı oyuncu belli. Hatırlıyorsunuz ilk versiyonu sahnelenmişti zaten.
Peki Bahçeli, sanat aşkına yardımcı oyunculuktan daha mütevazi rollere razı olur mu?
Açıkçası son bir iki yılını gördüğümüz Bahçeli'nin tavrı yine de pek belli olmaz da, bu rol öyle; "oklava-baklava", "millet-zillet" tekerlemeleriyle oynanmaz.
Üst üste yığılan dezenformasyonlardan oluşan ülkü kuleleri yavaştan da olsa sarsılmış olur.
Belki de bu ufak sarsıntılar iskambil kağıdından yapılmış kuleler gibi bu kulelerin de yıkılmasına neden olur.
Bu yıkıntının altında da önce Devlet Bahçeli kalır.
Kısacası bana kalırsa her halükarda Devlet'in MHP ile bekası tehlikede.
Açıkçası benim de umurumda değil.
Ama yukarıda sözünü ettiğim parodiler Tek Adam Rejiminin geçerli olduğu günümüzde, işletilmeye başladığında..?
İşte o zaman gerçek anlamda devletin bekası söz konusu olur ki Devlet Bahçeli'nin durumunun önemi bile kalmaz. Çünkü Tek Adam Rejiminde o 'tek adamın' kim olduğunun önemi yoktur.
O tek adamın namuslu, cesur, akıllı, iyi niyetli ya da tam tersi olmasının, despotik ya da demokrat, milli ya da gayri milli olmasının da önemi yoktur. Tek adam yanılabilir, kandırılabilir, yönlendirilebilir. Her yöneticinin milletin sağ duyusuna, denetimine ihtiyacı vardır.
O yüzden özellikle böylesi senaryolar ulusal iradenin tam ve eksiksiz olarak işlemediği ortamlarda yürütülmeye kalkışılırsa felaket olur.
2011'de parodi aşamasında kalan senaryo bu defa sahneden hayata inecektir.
Yabanı yapımcılar devreye girer, senaryo oyun oynarken bile değiştirilebilir. Parodi drama, hatta trajediye dönüşebilir.
Muhalefetin en büyük yanılgısı da bence tam burada;
Yerel seçimlere bir beka sorunu olarak bakmaması bu çok önemli sorunu Devlet Bahçeli gibi konu mankenlerine bırakması; Tek Adam Rejiminin başlı başına bir beka sorunu olduğunu görmemesi; dolayısıyla muhalefeti Tek Adam Rejimine karşı değil de "tek adama" karşı yapması muhalefetin 31 Mart Yerel Seçimlerinde en büyük handikabı olacağa benziyor.
Aynı handikabı 24 Haziran seçimlerinde de yaşamıştı.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Muharrem İnce Erdoğan'ın tek adamlığına karşı kendi tek adamlığını yarıştırmaya kalkışmıştı.
Adeta, "ben daha iyi tek adamlık yaparım" demeye getirmişti. Erdoğan'ın tek adamlığı karşısında kaybedince de Erdoğan'la birlikte Tek Adam Rejimi de adeta bir ulusal mutabakatla onaylanmış oldu.
Bu mantık hemen tüm partilerce ve diğer siyasi yapılanmalar üzerinde de hakim olmuştu.
Aslında meclis, 24 Haziran'da bilerek ya da bilmeyerek muhalefet tarafından da dışlanmıştı.
Ulusal iradenin hızla yok hükmüne doğru gidişine karşı elimizde tek müdahale şansı olduğunu düşünürsek, bu yerel seçimler gerçekten beka sorunu. Muhalefet yerel seçimlerde beka sorununu -gerçek anlamıyla- bizzat kendisi gündeme getirmelidir.
Elbette yerel seçimlerin sonuçları iktidarları yıkmaz.
Kaldı ki böyle bir beklenti ya da -iktidar yanlıları açısından- korku yaymanın anlamı ve yararı yok. Ancak yerel seçimlerin sonuçları güçlü bir ulusal mesaj verebilir. Eğer Millet İttifakı, beka sorununu yerel sorunlarla birlikte gündeme getirerek, ülke çapında başarılı olursa, bütün yetkilerin tek adamda toplandığı, Millet Meclisinin, dolayısıyla milletin giderek dışlandığı bu gidişe dair Milletin endişesi olduğu açığa çıkar. Bu güçlü bir mesajdır. Bu mesaj elbette AKP, hatta MHP milletvekillerinin tavırlarında aman aman bir değişiklik yaratmayacaktır. Ama en azından bir baskı yaratacaktır. Kaldı ki böyle bir baskı muhalefetin sınırlı seçeneklerinden biridir. Muhalefet meşru sınırlar içinde kalarak mücadele yürütmek istiyorsa bu seçeneği zorlamak durumundadır. Muhalefet, mecliste bu "ulusal endişenin" yani ulusal iradenin temsilciliğini üstlenerek hareket ederse bütün anti demokratik uygulamalara karşın etkili olacaktır.
Yazımı ileride tartışmayı umut ettiğim bir toksik şablona gönderme yaparak bitirmek istiyorum. Kesinlikle, "Diktatörler seçimle gelirler ama seçimle gitmezler" gibisinden toksik şablonların etkisinden bir an önce kurtulup demokratik ve meşru araçları sonuna kadar zorlamalıdır.
Nadi Öztüfekçi
10 Şubat 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.