Uzun süreden beri bahçede işim çok.
Köpeğimiz Mişa yaklaşık bir buçuk aydan buyana yol tarafındaki çitleri tamamen yenilemek dahil, aldığımız her türlü tedbire rağmen kaçmayı başardı.
Neyse ki son iki akşamdır kaçamıyor.
Şu an sürekli araştırmakla meşgul.
Eminim ki kaçabileceği başka yerler bulacaktır.
Ayrıca komşularımızla aramızdaki çitlerde henüz keşfetmediği, ama keşfederse rahatlıkla aşabileceği yerleri ben biliyorum.
Onları da elden geçirmem gerek
Yani önümüzdeki günler epeyi meşgul olacağım.
Yine de...
Son zamanlarda paylaşım yapmamamın nedeni bütün bu saydıklarım değil.
Ben onca yazı ve paylaşımları yaptığım zamanlar da meşguldüm.
Kabahat Mişa'da değil yani.
Yanlış anlaşılmasın.
Bir süreden beri paylaşım yapmadığımın nedeni uğradığım soruşturma da değil.
Asıl büyük soruşturma kafamda...
Tam anlamıyla bir çıkmaz içerisindeyim. Düşündüklerimi yazamıyorum.
Kendimi sansürlüyorum. Çünkü düşündüklerimi yazdığımda öteden beri eleştirdiğim bir tutum içerisine girmiş, muhalefete karşı muhalefet yapmış olacağım.
Özellikle yerel seçimlerin bu kadar yaklaştığı günlerde...
İçinde bulunduğum çıkmaz bu...
Bu yazıda bu oto sansürü kısmen de olsa delmek istiyorum.
Aslında bugün söylemem gerekenleri daha önce bir çok kez söyledim.
Ancak güncel ve yeni parametrelerle yeniden söylenmesi gerekiyor.
Örneğin Erdoğan'ın, "kendi muhalefet cephesini kendisi dizayn etmeye çalıştığını"(*) defalarca uzun uzun yazmıştım.
Rahatlıkla eleştirebileceği, suçladıkça prim kazanabileceği bir muhalefet cephesini uzun süreden beri sofistike tekniklerle kurmaya çalışmıştı.
Bu çabasında Türkiye Solu ve en genelde muhalefet de kendisine yardımcı olunca artık başarmış oldu.
24 Haziran'da bu başarısının meyvelerini doyasıya yedi.
Bu seçimlerde de muhalefetin fiili veya algısal anlamda içinde bulunduğu durumu kullanıyor.
Ve işe de yarıyor.
Ustalıkla aynı kare içinde gösterdiği CHP, İYİ Parti ve HDP'yi sadece kitlesinin algılarında değil, sürekli saldırarak fiili olarak da aynı karede tutuyor.
Muhalefet, bu saldırılarının şaşkınlığı içinde, -üzerine ışık tutulmuş tavşan gibi- Erdoğan'ın kendilerine çizdiği kare içinde donup kalıyor.
Böylece kendi tabanıyla temas etmesini engellemiş oluyor.
16 Nisan Referandumundan bu yana, muhalefet kendi içinde bütünleşmekten başka çözüm üretemiyor.
AKP'ye daha doğrusu Erdoğan'a oy veren kitlelere nasıl ulaşabileceğini düşünmüyor bile...
AKP'ye oy veren kitlelerin temel motivasyonun sadece "din" olduğu gibi yanlış bir algı var.
Dolayısıyla bu kitlelerin oy tercihini değiştirmenin imkansız olduğu ya da bunu başarabilmek için AKP ile dindarlık yarışına girmek gerektiği gibi bir kanı hakim muhalefette.
Oysa Erdoğan'ın söylemlerini dikkate almak gerekir.
Erdoğan 1 Kasım seçimlerinden bu yana bütün seçim propagandasını PKK karşıtlığı üzerine kurdu.
Muhalefeti de PKK yandaşlığı ile suçlayarak kendi kitlesini konsolide ettiği gibi, MHP tabanının da önemli bir kısmını konsolide etmeyi başardı.
Bu süre içinde seçimlerde din olgusunu da fazla kullanmadı.
Bunun nedenini araştırmak gerekiyor.
"Anketlere güvenmediğini" söylüyor ancak o anketleri yapan kurumların, "hangi söylem ve argümanların oy kazandırdığını ya da oylarının korunmasına yardımcı olduğu" konularında yaptıkları araştırmaların verilerini de ustalıkla kullanıyor.
Eğer Erdoğan muhalefeti sürekli, PKK yandaşlığıyla suçluyorsa bu araştırmaların sonuçlarına göre hareket ediyordur.
Bu seçimlerdeki birincil amacı oylarını mümkün olduğunca korumak olan Erdoğan-AKP iktidarının bunca hayat pahalılığına, yokluğa, dış borca, yerel yönetim başarısızlıklarına karşın kayda değer bir oy kaybı olmamasının nedeni de bu.
Muhalefetin bundan ders çıkarması gerekir.
Ancak muhalefetin buna niyeti yok. Erdoğan'a oy veren geniş kesimlerden oy almayı hiç düşünmeden Erdoğan'ın yaratmak istediği algıya bilerek ya da bilmeyerek yardım etti.
HDP oyları hatırına .PKK yandaşlığını adeta kabullendi.
Oysa bu seçimlerdeki asıl amacı, Tek Adam Rejiminin uygulamalarının geniş kitleler tarafından onaylanmadığının somut olarak ortaya çıkarılması olmalıdır. Muhalefetin %50 civarında oyunun bir iki puan artması böyle bir somutluk ortaya çıkarmaz. Çok daha fazla oyun muhalefete yönelmesini sağlamak gerekir.
HDP'nin aday çıkarmadığı illerde Millet İttifakını destekleyeceğini deklare etmesi %50'nin kayda değer bir artış sağlamasına yetmeyeceği aşikar. Kaldı ki böylesi deklarasyonlar oy getirdiği gibi oy da kaybettiriyor. Örneğin Şişli'de HDP'nin yaptığı deklarasyon belki Şişli'de HDP'den getirdiği oyun önemli bir kısmı kadarının ülke çapında gelmesini engellediğini düşünüyorum.
Üstelik bana göre, 31 Mart seçimlerinden sonra Dolmabahçe Mutabakatının tekrar gündeme gelmesi büyük bir olasılık. Yani bu desteğin ne kadarı hayata geçeceği belli değil.
Diyelim ki yüzde yüzü hayata geçti.
Yine de çok bir şey fark etmeyecek. Hepimiz biliyoruz ki muhalefetin toplam oyu bu civarda zaten.
%50'lik muhalefet oyunun kayda değer bir artış göstermesinin tek yolu var; AKP tabanından oy almak...
Peki bu nasıl olacak? Sadece domates biber fiyatları üzerinden yapılacak muhalefet buna yeter mi?
Erdoğan'ın argümanlarını çürütmeden bu mümkün mü?
Örneğin CHP-HDP-PKK işbirliği algısını çürütmeden..?
Erdoğan-Bahçeli ittifakının beka sorununu gündeme getirmesi, çaresizlikten üretilmiş, aslında pek fazla işe yaramayan bir argüman değil. Üzerinde düşünülmüş, işe yararlılığı test edilmiş (bkz: bundan önceki seçim sonuçları) sofistike bir taktik... Beka sorunu CHP-HDP-PKK işbirliği algısıyla ilintilendirilerek öne sürülüyor. Niye bu argüman Erdoğan'ın elinden alınmaz. Üstelik o kadar da maddi zemini varken..? Mümkünken..?
Bu argümanın çaresizlik ve telaştan üretildiği algısı fazlasıyla yanlış ve tehlikeli.
Erdoğan ustalıkla bu havayı yaratıyor.
Anketlerle ilgili söyledikleri ile, "MHP tabanını konsolide edemedik" gibi söylemleriyle muhalefeti rahatlatıyor.
Böylece, "aynen böyle davranmaya devam edin" mesajı veriyor.
Benzer taktiği 24 haziran Seçimlerinde de kullanmıştı.
HDP'nin barajı geçmesinden çok endişelendiğine inandırarak, muhalefetin HDP'nin barajı geçmesine odaklanmasını sağlamış, istediği CHP,HDP,PKK işbirliği algısı yaratmıştı.
Aslında HDP'nin baraj sorunu öteden beri, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana Türkiye Solunu meşgul etmişti.
O dönemlerde de HDP'nin baraj eksiği için CHP'nin kısıtlı, bir türlü artmayan oy stoklarına başvurmak gerekiyordu. O zamanlar bu operasyon için seçilen yöntem CHP'ye kafadan saldırmaktı.
CHP devletin kurucu partisi olduğu için, zaten statükoyu temsil ediyordu. Sosyal Demokrat olmadığı halde Sosyal Demokrat iddiasındaki bir parti olarak demokrasinin önünde engeldi ve kapatılması gerekirdi.
İlginçtir, Erdoğan da hemen her seçim döneminde -değişik bir jargonla da olsa- aynı argümanları dillendirerek propaganda yapıyordu.
Zamanla bu argümanların CHP'den HDP'ye oy aktarmak için yeterli olmadığı ortaya çıktı.
Erdoğan da bu argümanların kendilerine oy kaybettirdiğini görmüştü. 7 Haziran Seçimleri bunun somut bir göstergesi olmuştu.
7 haziran Seçimlerinin sonuçları yok varsayılıp 1 Kasım'da tekrarlanmasına karar verilen seçimler öncesinde Erdoğan'ın argümanları tam tersi yönde değişti.
O zamana kadar PKK ile sürdürülen Dolmabahçe Mutabakatına varan görüşmeleri unutturmak için PKK ile özdeşleştirdiği HDP'ye abartılı bir şekilde saldırmaya, CHP'yi de HDP nezdinde PKK ile işbirliği ile suçlamaya başladı.
HDP çevresindeki Türkiye Solu ve AKP tarafından, devletin kurucu unsuru olarak değişimin ve demokrasinin önündeki bir engel olarak suçlanan CHP, o günden sonra farklı bir suçlamayla karşı karşıya kaldı. Erdoğan tarafından büyük bir değişimin, bölünmenin bir aktörü olarak PKK ile işbirliği yapmakla suçlanmaya başladı.
HDP çevresindeki Türkiye Solu tutumunu değiştirmedi.
Ancak HDP daha önce temkinli bir sessizlikle onayladıkları bu tutumun tam tersi yönde CHP ile ittifak yapıyor görüntüsü vermeye başladı. Artık CHP'yi yıpratma argümanları Erdoğan'la aynı olmasa da onaylayıcı, tamamlayıcı bir nitelik kazandı.
Erdoğan'ın, "CHP- HDP-PKK işbirliği" argümanını güçlendirmiş oluyor.
Şimdiye kadar Erdoğan'ın güçlenmesini muhalefet ya da muhalif gibi görünenler sağladı.
CHP yönetimi dahil.
Bilerek ya da bilmeyerek.
Yani sadece bir tezgah yok ortada bir aymazlık olduğu kesin
.
Ve ben şimdilik aymazlığın bir kısmına, bilmeyerek düşülen kısmına(malum oto sansür gereği) değindim.
Seçimlerden sonra "bile isteye sürdürülen aymazlıklardan" söz edeceğim.
Nadi Öztüfekçi
28 Şubat 2019
(*) ERDOĞAN KENDİSİNE GÖRE MUHALEFET CEPHESİ OLUŞTURUYOR!
ERDOĞAN KENDİSİNE GÖRE MUHALEFET CEPHESİ OLUŞTURUYOR! (2)
ERDOĞAN KENDİSİNE GÖRE MUHALEFET CEPHESİ OLUŞTURUYOR! (3)
Köpeğimiz Mişa yaklaşık bir buçuk aydan buyana yol tarafındaki çitleri tamamen yenilemek dahil, aldığımız her türlü tedbire rağmen kaçmayı başardı.
Neyse ki son iki akşamdır kaçamıyor.
Şu an sürekli araştırmakla meşgul.
Eminim ki kaçabileceği başka yerler bulacaktır.
Ayrıca komşularımızla aramızdaki çitlerde henüz keşfetmediği, ama keşfederse rahatlıkla aşabileceği yerleri ben biliyorum.
Onları da elden geçirmem gerek
Yani önümüzdeki günler epeyi meşgul olacağım.
Yine de...
Son zamanlarda paylaşım yapmamamın nedeni bütün bu saydıklarım değil.
Ben onca yazı ve paylaşımları yaptığım zamanlar da meşguldüm.
Kabahat Mişa'da değil yani.
Yanlış anlaşılmasın.
Bir süreden beri paylaşım yapmadığımın nedeni uğradığım soruşturma da değil.
Asıl büyük soruşturma kafamda...
Tam anlamıyla bir çıkmaz içerisindeyim. Düşündüklerimi yazamıyorum.
Kendimi sansürlüyorum. Çünkü düşündüklerimi yazdığımda öteden beri eleştirdiğim bir tutum içerisine girmiş, muhalefete karşı muhalefet yapmış olacağım.
Özellikle yerel seçimlerin bu kadar yaklaştığı günlerde...
İçinde bulunduğum çıkmaz bu...
Bu yazıda bu oto sansürü kısmen de olsa delmek istiyorum.
Aslında bugün söylemem gerekenleri daha önce bir çok kez söyledim.
Ancak güncel ve yeni parametrelerle yeniden söylenmesi gerekiyor.
Örneğin Erdoğan'ın, "kendi muhalefet cephesini kendisi dizayn etmeye çalıştığını"(*) defalarca uzun uzun yazmıştım.
Rahatlıkla eleştirebileceği, suçladıkça prim kazanabileceği bir muhalefet cephesini uzun süreden beri sofistike tekniklerle kurmaya çalışmıştı.
Bu çabasında Türkiye Solu ve en genelde muhalefet de kendisine yardımcı olunca artık başarmış oldu.
24 Haziran'da bu başarısının meyvelerini doyasıya yedi.
Bu seçimlerde de muhalefetin fiili veya algısal anlamda içinde bulunduğu durumu kullanıyor.
Ve işe de yarıyor.
Ustalıkla aynı kare içinde gösterdiği CHP, İYİ Parti ve HDP'yi sadece kitlesinin algılarında değil, sürekli saldırarak fiili olarak da aynı karede tutuyor.
Muhalefet, bu saldırılarının şaşkınlığı içinde, -üzerine ışık tutulmuş tavşan gibi- Erdoğan'ın kendilerine çizdiği kare içinde donup kalıyor.
Böylece kendi tabanıyla temas etmesini engellemiş oluyor.
16 Nisan Referandumundan bu yana, muhalefet kendi içinde bütünleşmekten başka çözüm üretemiyor.
AKP'ye daha doğrusu Erdoğan'a oy veren kitlelere nasıl ulaşabileceğini düşünmüyor bile...
AKP'ye oy veren kitlelerin temel motivasyonun sadece "din" olduğu gibi yanlış bir algı var.
Dolayısıyla bu kitlelerin oy tercihini değiştirmenin imkansız olduğu ya da bunu başarabilmek için AKP ile dindarlık yarışına girmek gerektiği gibi bir kanı hakim muhalefette.
Oysa Erdoğan'ın söylemlerini dikkate almak gerekir.
Erdoğan 1 Kasım seçimlerinden bu yana bütün seçim propagandasını PKK karşıtlığı üzerine kurdu.
Muhalefeti de PKK yandaşlığı ile suçlayarak kendi kitlesini konsolide ettiği gibi, MHP tabanının da önemli bir kısmını konsolide etmeyi başardı.
Bu süre içinde seçimlerde din olgusunu da fazla kullanmadı.
Bunun nedenini araştırmak gerekiyor.
"Anketlere güvenmediğini" söylüyor ancak o anketleri yapan kurumların, "hangi söylem ve argümanların oy kazandırdığını ya da oylarının korunmasına yardımcı olduğu" konularında yaptıkları araştırmaların verilerini de ustalıkla kullanıyor.
Eğer Erdoğan muhalefeti sürekli, PKK yandaşlığıyla suçluyorsa bu araştırmaların sonuçlarına göre hareket ediyordur.
Bu seçimlerdeki birincil amacı oylarını mümkün olduğunca korumak olan Erdoğan-AKP iktidarının bunca hayat pahalılığına, yokluğa, dış borca, yerel yönetim başarısızlıklarına karşın kayda değer bir oy kaybı olmamasının nedeni de bu.
Muhalefetin bundan ders çıkarması gerekir.
Ancak muhalefetin buna niyeti yok. Erdoğan'a oy veren geniş kesimlerden oy almayı hiç düşünmeden Erdoğan'ın yaratmak istediği algıya bilerek ya da bilmeyerek yardım etti.
HDP oyları hatırına .PKK yandaşlığını adeta kabullendi.
Oysa bu seçimlerdeki asıl amacı, Tek Adam Rejiminin uygulamalarının geniş kitleler tarafından onaylanmadığının somut olarak ortaya çıkarılması olmalıdır. Muhalefetin %50 civarında oyunun bir iki puan artması böyle bir somutluk ortaya çıkarmaz. Çok daha fazla oyun muhalefete yönelmesini sağlamak gerekir.
HDP'nin aday çıkarmadığı illerde Millet İttifakını destekleyeceğini deklare etmesi %50'nin kayda değer bir artış sağlamasına yetmeyeceği aşikar. Kaldı ki böylesi deklarasyonlar oy getirdiği gibi oy da kaybettiriyor. Örneğin Şişli'de HDP'nin yaptığı deklarasyon belki Şişli'de HDP'den getirdiği oyun önemli bir kısmı kadarının ülke çapında gelmesini engellediğini düşünüyorum.
Üstelik bana göre, 31 Mart seçimlerinden sonra Dolmabahçe Mutabakatının tekrar gündeme gelmesi büyük bir olasılık. Yani bu desteğin ne kadarı hayata geçeceği belli değil.
Diyelim ki yüzde yüzü hayata geçti.
Yine de çok bir şey fark etmeyecek. Hepimiz biliyoruz ki muhalefetin toplam oyu bu civarda zaten.
%50'lik muhalefet oyunun kayda değer bir artış göstermesinin tek yolu var; AKP tabanından oy almak...
Peki bu nasıl olacak? Sadece domates biber fiyatları üzerinden yapılacak muhalefet buna yeter mi?
Erdoğan'ın argümanlarını çürütmeden bu mümkün mü?
Örneğin CHP-HDP-PKK işbirliği algısını çürütmeden..?
Erdoğan-Bahçeli ittifakının beka sorununu gündeme getirmesi, çaresizlikten üretilmiş, aslında pek fazla işe yaramayan bir argüman değil. Üzerinde düşünülmüş, işe yararlılığı test edilmiş (bkz: bundan önceki seçim sonuçları) sofistike bir taktik... Beka sorunu CHP-HDP-PKK işbirliği algısıyla ilintilendirilerek öne sürülüyor. Niye bu argüman Erdoğan'ın elinden alınmaz. Üstelik o kadar da maddi zemini varken..? Mümkünken..?
Bu argümanın çaresizlik ve telaştan üretildiği algısı fazlasıyla yanlış ve tehlikeli.
Erdoğan ustalıkla bu havayı yaratıyor.
Anketlerle ilgili söyledikleri ile, "MHP tabanını konsolide edemedik" gibi söylemleriyle muhalefeti rahatlatıyor.
Böylece, "aynen böyle davranmaya devam edin" mesajı veriyor.
Benzer taktiği 24 haziran Seçimlerinde de kullanmıştı.
HDP'nin barajı geçmesinden çok endişelendiğine inandırarak, muhalefetin HDP'nin barajı geçmesine odaklanmasını sağlamış, istediği CHP,HDP,PKK işbirliği algısı yaratmıştı.
Aslında HDP'nin baraj sorunu öteden beri, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana Türkiye Solunu meşgul etmişti.
O dönemlerde de HDP'nin baraj eksiği için CHP'nin kısıtlı, bir türlü artmayan oy stoklarına başvurmak gerekiyordu. O zamanlar bu operasyon için seçilen yöntem CHP'ye kafadan saldırmaktı.
CHP devletin kurucu partisi olduğu için, zaten statükoyu temsil ediyordu. Sosyal Demokrat olmadığı halde Sosyal Demokrat iddiasındaki bir parti olarak demokrasinin önünde engeldi ve kapatılması gerekirdi.
İlginçtir, Erdoğan da hemen her seçim döneminde -değişik bir jargonla da olsa- aynı argümanları dillendirerek propaganda yapıyordu.
Zamanla bu argümanların CHP'den HDP'ye oy aktarmak için yeterli olmadığı ortaya çıktı.
Erdoğan da bu argümanların kendilerine oy kaybettirdiğini görmüştü. 7 Haziran Seçimleri bunun somut bir göstergesi olmuştu.
7 haziran Seçimlerinin sonuçları yok varsayılıp 1 Kasım'da tekrarlanmasına karar verilen seçimler öncesinde Erdoğan'ın argümanları tam tersi yönde değişti.
O zamana kadar PKK ile sürdürülen Dolmabahçe Mutabakatına varan görüşmeleri unutturmak için PKK ile özdeşleştirdiği HDP'ye abartılı bir şekilde saldırmaya, CHP'yi de HDP nezdinde PKK ile işbirliği ile suçlamaya başladı.
HDP çevresindeki Türkiye Solu ve AKP tarafından, devletin kurucu unsuru olarak değişimin ve demokrasinin önündeki bir engel olarak suçlanan CHP, o günden sonra farklı bir suçlamayla karşı karşıya kaldı. Erdoğan tarafından büyük bir değişimin, bölünmenin bir aktörü olarak PKK ile işbirliği yapmakla suçlanmaya başladı.
HDP çevresindeki Türkiye Solu tutumunu değiştirmedi.
Ancak HDP daha önce temkinli bir sessizlikle onayladıkları bu tutumun tam tersi yönde CHP ile ittifak yapıyor görüntüsü vermeye başladı. Artık CHP'yi yıpratma argümanları Erdoğan'la aynı olmasa da onaylayıcı, tamamlayıcı bir nitelik kazandı.
Erdoğan'ın, "CHP- HDP-PKK işbirliği" argümanını güçlendirmiş oluyor.
Şimdiye kadar Erdoğan'ın güçlenmesini muhalefet ya da muhalif gibi görünenler sağladı.
CHP yönetimi dahil.
Bilerek ya da bilmeyerek.
Yani sadece bir tezgah yok ortada bir aymazlık olduğu kesin
.
Ve ben şimdilik aymazlığın bir kısmına, bilmeyerek düşülen kısmına(malum oto sansür gereği) değindim.
Seçimlerden sonra "bile isteye sürdürülen aymazlıklardan" söz edeceğim.
Nadi Öztüfekçi
28 Şubat 2019
(*) ERDOĞAN KENDİSİNE GÖRE MUHALEFET CEPHESİ OLUŞTURUYOR!
ERDOĞAN KENDİSİNE GÖRE MUHALEFET CEPHESİ OLUŞTURUYOR! (2)
ERDOĞAN KENDİSİNE GÖRE MUHALEFET CEPHESİ OLUŞTURUYOR! (3)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.