22 Ağustos 2013 Perşembe

Dezenformasyon gölgesinde...



Gazetelerden:
"İsrail: "Esad Rejimi kimyasal silah kullandı”
İsrail'in istihbarattan sorumlu bakanı, Suriye'de dün kimyasal silahla saldırı düzenlendiğini belirtti ve bu konuda Esad rejimini suçladı."
Sadece İsrail değil bütün "batı" aynı şeyleri söylüyor.
Hani, RTE'nin atıp tuttuğu(!) ülkeler var ya... Hesapta çeliştiği ülkeler....
Özellikle İsrail, kendini tutamıyor BM kararlarını beklemeden uçakla saldırı yapıyor. Tabii Türkiye karasularını kullanarak...
Türkiye'yi zaten sorma.
Şu anda diğer tüm ülkeler en azından BM kararlarını beklerken İsrail ve Türkiye bizzat saldırıya fiili destek veriyor.
Mahallemizde sürekli birbiriyle ağız dalaşı halinde olan iki kardeş vardı. Her yere ve her şeye beraber giderler, özellikle birisiyle kavga ederken mutlaka birlikte olurlar mahallede baskı oluşturmaya çalışırlardı. Ama kendi aralarındaki çelişkileri de hiç bitmez hatta babalarından bu konuda sürekli azar işitir, zaman zaman da dayak yerdi. Çocukluk anılarımdan aklımda kaldığı kadarıyla babaları çocuk terbiyesinden sadece kendi aralarında kavga ettiklerinde müdahale etmekti. Diğer çocukların anne ve babalarının şikayetlerini ise hiç dikkate almazdı. Hatta bu durumdan memnun olduğu her halinden belli oluyordu.
İsrail’le Türkiye arasındaki “kadim kardeşlik” bana bu kavgacı kardeşleri anımsatıyor. Sürekli didişen ama asla birbirinden ayrılmayan giderek daha sıkı birliktelik hali…  Baba’yı siz tahmin edin.
Suriye meselesine gelirsek, kimyasal silah kullanıldığına dair dünya medyasına servis edilen görüntüler beni ikna etmedi. Bir kere, yapılan sağlık müdahalesi bir tedavi kaygısından daha çok show amaçlı görünümündeydi. Çocuklara sanki uyuşturucu bir şeyler verilmiş.
ÖSO içindeki paralı çetelerin gerçekleştirdikleri katliamların vahşiliği, bu katliamların da bu çetelerin iğrenç bir tezgahı olma olasılığını güçlendiriyor. Ayrıca geçmişte Irak'ta yaşananlar, hani o;  Irak'ı işgal edebilmek için hazırlanan sahte raporların iş işten geçtikten sonra açığa çıkmaları ve 'Batı'nın nasıl bir sabıkası olduğu belleklerimizden silinmedi.
Şimdi, "Uluslararası Tekellerin önderliğindeki Küresel Sermayenin içine düştüğü krizin çözüm noktalarından biri olan, coğrafyamızda gerçekleştirilmeye çalışılan formatlama operasyonunu yeterli ölçüde dile getiriliyor mu?" sorusunu sormak lazım.
Her zaman olduğu gibi Küresel Yaygın Medyanın bize sunduğu haberleri, beraberinde iliştirilen iddiaları ve yorumlarıyla birlikte olduğu gibi kabul etmeye devam edecek miyiz?
Örneğin BOP yalnızca bir 'Ulusalcı Geyiği mi’  yoksa Küresel Kapitalizm'in kendi devamlılığının bir "olmazsa olmazı", bir kurtuluş operasyonu mu?
Gelişmelere göre değişen, modifiye edilen ama asla vazgeçilmeyen bir operasyon..?
Elbette Küresel Sermaye Ortadoğu ve bizim coğrafyamızı bir boyama kitabı kolaylığında şekillendiremez. Ama sermayenin en yüksek debide akışımını, dolayısı ile en hızlı yayılmasını sağlayabilmek için elinden geleni de yapar. Bilmemiz gereken bir şey de; bu "elinden gelenin" hiç de küçümsenmemesi gerektiğidir.
Bu konuda ki görüşlerimi
KÜRESEL SERMAYETARTIŞMALARI (2) adlı yazımdan bir alıntı ile daha iyi anlatabileceğimi düşünüyorum;
“Küresel Sermayenin bir yönetim kurulu yoktur. Öyle, Küresel Sermaye adına bir masanın etrafında “bugün Dünya’ya ne kötülük yapalım” diye toplantı yapan bir grup, bir kurul falan düşünmeyelim. Her türlü bilgi, deneyim, analiz, sentez ve gözlem gücü, yetenek, beceri ve imkanın, hiç bir, öfke, öç alma, korku duygusunun, hiç bir ego ve kompleks etkisinde kalmadan, bir amaç için bir araya geldiği bir bilinçtir bu. Evet, “
Dünya’ya ne kötülük yapalım?” diye masanın etrafında toplananlar yoktur ama, bu bilinç; Küresel Sermaye’nin gereksinmeleri doğrultusunda hiçbir kötülük yapmaktan da çekinmez. Çünkü Küresel Sermaye bilinci yukarıda sözünü ettiğimiz duyguların etkisinde kalmadığı gibi, merhamet, adalet, üzüntü, pişmanlık, endişe gibi duygulara da yabancıdır.”
Yani Küresel Sermayenin Suriye’de Libya ve Irak’taki gibi bir müdahale koşullarını yaratmak için yapamayacağı iğrençlik ve vahşetin olmayacağını düşündüğümü belirtmeye çalışıyorum. Zira kimyasal başlıklı füzelerin muhaliflerin bölgesinden atıldığına dair iddialar bana “bu kadarı da olmaz” dedirtmiyor.

Öteden beri;  bize servis edilen hazır sosyal analiz kalıplarından kurtulup, yaftalanmak korkusunu da bir yana attığımızda Dünya’yı, ülkemizi ve coğrafyamızı çıplak, yorumlanmamış veriler ve kendi gözlem gücümüzle daha iyi algılayacağımızı anlatmaya çalışıyorum.
Ayrıca; bir süre daha, demokrasi güçleri ‘muktedir’lere karşı ‘sosyal medya’yı kullanma olanağını bulacaktır.  Ancak demokrasi güçleri sınıfsal tabanlı bir muhalefetle kalıcı adımlar ve kalıcı kazanımlar edinmezse; bu bize emanet olarak sunulmuş sosyal medya olanağı, bir düğmeye basmak kadar kolay bir şekilde elimizden alındığında, çaresiz, dağınık kitleler olarak kalmak işten bile değil.
Demokrasi güçlerinin kalıcı kazanımlar edinmesinin ne anlama geldiğini ayrıntısı ile tartışmak gerekir. Ama bunun; doğru bilgilenme ve doğru çözümlemelerde ortaklaşmaktan geçtiğini düşünüyorum. Dezenformasyondan arınmış doğru bilgilerin küresel çapta organizasyonu ‘şimdilik’ kullanımımıza sunulmuş sosyal medya kullanılarak yapılabilir.
Gerek Türkiye, gerek Suriye, gerekse Mısır’daki gelişmeler hakkın da küresel çapta dezenformasyondan arınmış bilgilenilmesi bu konudaki algı formatlamasının bir parça da olsa önüne geçebilir. Ve ben böylesi bilgilenmenin sonucunda ‘Küresel Sermaye’ fonksiyonunun daha açığa çıkacağını bunun sonucunda da ‘Demokrasi Güçleri’nin demokrasi mücadelesinin kapitalizme karşı mücadeleden ayrılamayacağını göreceğini umut ediyorum.
Açıkçası fırsat ve tehlikelerin birlikte çoğaldığı bir dönemden geçiyoruz. Üstelik ‘fırsat’ diyebileceğimiz şeyler ‘emanet’…
Demokrasi güçlerinin de sınıf savaşımcılarının da elini çabuk tutması gerekiyor.

Nadi Öztüfekçi
22 Ağustos 2013


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.