Size bir sır vereyim.
Haziran Hareketinin arkasındaki yönlendirici akıl kim biliyor musunuz? Benim… Evet, açıklıyorum; aslında BHH hareketinin siyasi rotasını ben çiziyorum. Bilimsel ve Laik Eğitim için yapılan mücadelede izlenecek rotayı da ben belirledim. Genel Seçimlerde izlenecek tutumu da gelip bana sordular. O yayınlanan deklarasyonun ana hatlarını falan hep ben saptadım. 13 Nisan’da yapılacak eylem de benim kararımla oldu. Hani Birleşik Haziran Hareketi, geçtiğimiz hafta 'Haziran Türkiyesi'ni Kuralım' çağrısıyla umut yürüyüşünü başlattığını duyurmuştu ya..? O duyurunun arkasında da ben varım. 13 Şubat’ta bilimsel ve laik eğitim için zorunlu din derslerinin kaldırılması ve okulların imam hatipleştirilmesine son verilmesi talebiyle uyarı boykotu aslında sadece başlangıçtı. Bilimsel ve Laik Eğitim, 10 Talep ekseninde mücadelemizde bir adım daha atılmasını; okullardaki gerici uygulamaları deşifre etmek için, ev ev, sokak sokak yürüteceğimiz bir çalışma başlatılmasını gelip benimle tartıştılar, bu mücadelenin nasıl olması gerektiğini kendilerine ben söyledim. Yani Birleşik Haziran Hareketinin tutumunu benimsemiyor hatta kızıyorsanız, bu kızgınlığınız bir türlü geçmiyorsa bana sarabilirsiniz. O eleştirdiğiniz tutumun arkasındaki akıl, benim aklım. Haziran’a karşı yaptığınız hakaretler, alaylar falan sizi kesmiyorsa bence karşınızda canlı, somut bir muhatap görmediğinizdendir. Gelin bana sarın. Haziran’ın sizi sinirlendiren tutumunun arkasındaki somut kişilik benim. Ya da Haziran eylemlerini olumlu buluyorsanız..? Haziran’ı sizin sorunlarınıza sahip çıkacak yegane yapılanma görüyorsanız. Sürekli “Ayakta” olmasını, mücadeleyi yılmadan sürdürüyor ve sürdürecek olmasını takdirle karşılıyorsanız. Bütün bu yaptıklarını bana sordular. Onlara “yapalım” diyen bendim. O yüzden takdirlerinizi de bana iletin. Şimdi, bana “sen de kimsin” diyebilirsiniz. Ben kim miyim? Ben Haziran’ın sıradan bir meclis üyesiyim. Yaklaşık 10.000 meclis üyesinden biri... Evet, sıradan bir meclis üyesi olarak, sizi kızdıran ya da takdirinizi sağlayan tutum ve davranışın arkasında olmam size inandırıcı gelmeyebilir. Haklısınız. Ama bunu anlamanın bir yolu var. Gelin, Haziran Türkiye’si için Haziran Meclislerinde Buluşalım. Gelin Haziran Türkiye’sini Kuralım. Geldiğiniz de Haziran Hareketinin arkasındaki aklın aslında "siz" olduğunu göreceksiniz. Siz, ben ve bütün Hazirancılar… Geldiğinizde ilk söyleyeceğiniz, “İyi ki gelmişim. Yoksa bensiz olmazmış.” olacaktır
Doğru! Sizsiz olmaz… Nisan 2015'te yazmıştım bu yazıyı.
Facebook'ta paylaşmamdan sonra 36 kişi de paylaşmıştı. Ayrıca bir çok İnternet medyası da yayınlamıştı. Bunlardan biri de, Muhalefet... (*) Sanırım ÖDP'lilerin kontrol ettiği bir İnternet gazetesi... Aslında o yazı umutlarımı ifade ediyordu. Öyle olmalıydı. Her Haziran Bileşeni gönül rahatlığıyla "Haziran Benim" diyebilmeliydi. Ben o umutla aslında olması gerekeni yazmıştım.
Olmadı ne yazık ki. Olamadı. Oldurtmadılar. Olamaz mıydı peki? Olurdu hem de bal gibi olurdu. Türkiye'nin her yerindeki Haziran Bileşeninin iradesini Haziran'ın idaresine yansıtmak mümkündü. Katıldığım hemen her toplantıda İnternet üzerinden bir Türkiye Meclisi, bir tartışma ve kaynaşma platformu kurulmasını önerdim. Böylece benim düşüncelerimden Trabzon'daki bir bileşen haberdar olacak, ben de örneğin Kocaeli'ndeki bir Hazirancının önerilerini bilecektim. Bu önerim her dile getirdiğimde olumlu karşılandı aslında. Eğer örgütler ön ayak olsaydı kolaylıkla hayata geçirilebilirdi.
Teknik olarak da bu mümkündü. Haziran kadrolarında böyle bir siteyi kotarabilecek nitelikte insan doluydu. Hatta hepimizin bildiği, kullandığı Blogger, Wordpres ya da g.Mail programlarıyla bile mümkündü. Her Haziran bileşeninin bir birey olarak, gerçek adı ve soyadı ile katılacağı, ya da bulunduğu meclisten onaylı bir nickle katılacağı bir üyelik sistemi ile dijital bir parlamentoya dönüştürmek mümkün olabilirdi. Tartışır, oy verebilir, önerilerde bulunabilir, deneyimlerimizi paylaşabilirdik.
Her şeyden önce Haziran Hareketinin ortak bilinci olacaktı. Ortak Aklı değil ama Birleşik Aklı olacaktı. Bu, yüz yüze, canlı somut toplantılara alternatif değil, aksine bu toplantıların, daha canlı, nitelik ve nicelik olarak daha güçlü olmasına da katkı koyabilecek bir imkandı. Zamanla daha işlevsel ve yaşamla daha uyumlu hale getirilirdi.
Ama sürekli savsaklandı. Aslında sorun niyet ve cesaretteydi. En başta örgütlü yapılar, ne niyetlendi ne de cesaret edebildi. "Eğer insanlar tartışırsa ayrışırız" diye düşündüler her halde. Oysa ayrışmanın nüvesi kendi içlerinde saklıydı. Ta başından beri, demir bir leblebi gibi korudular bu nüvelerini. Haziran Hareketinin, Gezi Direnişinden kopup gelen, coşkun bir sel gibi çağlayan akışına kendilerini bırakmaktan korktular. Onun yerine o coşkun selin sahillerinde dolaşmak daha kolay ya da daha güvenli geldi.
Haziran Hareketinin ne yazık ki kapsayıcılığı giderek azalırken hala içinde bulunduğunu söyleyen örgütlü yapılanmalar ölümüne suskunluk içerisindeler.
En despotik sansürü kendi kendilerine uyguluyorlar.
Haziran'ın meclislerini işlemez hale getirerek bilincini kapatmış oluyorlar.
Bugün Haziran yapay komaya sokulmuştur!
Haziran Hareketini yaşam ünitesine bağlayıp başında beklemekteler.
Şimdi kendileri de sıkıldı. Biran önce hastadan kurtulmak istiyorlar.
Türkiye Solunun uzun bir süreden beri birlikte yaptıkları tek olumlu bir adım olan Haziran Hareketi için aldıkları ötanazi kararı için kendilerince haklılık zemin yaratıldı.
Hepimiz biliyoruz ki bu bir ötanazi değil, bir cinayet..!
Haziran'ı koma halinde tutmaktan vazgeçilmeli bilinci açılmalı, kendi kaderini belirleme şansı verilmelidir.
Haziran'ın Büyük Meclisi tekrar toplanmalı, siyasi yapılanmalar Haziran Hareketinin geleceği ile ilgili olarak niyet beyanı yapmalıdır.
(*) Muhalefet- Haziran Benim
Haziran Hareketinin arkasındaki yönlendirici akıl kim biliyor musunuz? Benim… Evet, açıklıyorum; aslında BHH hareketinin siyasi rotasını ben çiziyorum. Bilimsel ve Laik Eğitim için yapılan mücadelede izlenecek rotayı da ben belirledim. Genel Seçimlerde izlenecek tutumu da gelip bana sordular. O yayınlanan deklarasyonun ana hatlarını falan hep ben saptadım. 13 Nisan’da yapılacak eylem de benim kararımla oldu. Hani Birleşik Haziran Hareketi, geçtiğimiz hafta 'Haziran Türkiyesi'ni Kuralım' çağrısıyla umut yürüyüşünü başlattığını duyurmuştu ya..? O duyurunun arkasında da ben varım. 13 Şubat’ta bilimsel ve laik eğitim için zorunlu din derslerinin kaldırılması ve okulların imam hatipleştirilmesine son verilmesi talebiyle uyarı boykotu aslında sadece başlangıçtı. Bilimsel ve Laik Eğitim, 10 Talep ekseninde mücadelemizde bir adım daha atılmasını; okullardaki gerici uygulamaları deşifre etmek için, ev ev, sokak sokak yürüteceğimiz bir çalışma başlatılmasını gelip benimle tartıştılar, bu mücadelenin nasıl olması gerektiğini kendilerine ben söyledim. Yani Birleşik Haziran Hareketinin tutumunu benimsemiyor hatta kızıyorsanız, bu kızgınlığınız bir türlü geçmiyorsa bana sarabilirsiniz. O eleştirdiğiniz tutumun arkasındaki akıl, benim aklım. Haziran’a karşı yaptığınız hakaretler, alaylar falan sizi kesmiyorsa bence karşınızda canlı, somut bir muhatap görmediğinizdendir. Gelin bana sarın. Haziran’ın sizi sinirlendiren tutumunun arkasındaki somut kişilik benim. Ya da Haziran eylemlerini olumlu buluyorsanız..? Haziran’ı sizin sorunlarınıza sahip çıkacak yegane yapılanma görüyorsanız. Sürekli “Ayakta” olmasını, mücadeleyi yılmadan sürdürüyor ve sürdürecek olmasını takdirle karşılıyorsanız. Bütün bu yaptıklarını bana sordular. Onlara “yapalım” diyen bendim. O yüzden takdirlerinizi de bana iletin. Şimdi, bana “sen de kimsin” diyebilirsiniz. Ben kim miyim? Ben Haziran’ın sıradan bir meclis üyesiyim. Yaklaşık 10.000 meclis üyesinden biri... Evet, sıradan bir meclis üyesi olarak, sizi kızdıran ya da takdirinizi sağlayan tutum ve davranışın arkasında olmam size inandırıcı gelmeyebilir. Haklısınız. Ama bunu anlamanın bir yolu var. Gelin, Haziran Türkiye’si için Haziran Meclislerinde Buluşalım. Gelin Haziran Türkiye’sini Kuralım. Geldiğiniz de Haziran Hareketinin arkasındaki aklın aslında "siz" olduğunu göreceksiniz. Siz, ben ve bütün Hazirancılar… Geldiğinizde ilk söyleyeceğiniz, “İyi ki gelmişim. Yoksa bensiz olmazmış.” olacaktır
Doğru! Sizsiz olmaz… Nisan 2015'te yazmıştım bu yazıyı.
Facebook'ta paylaşmamdan sonra 36 kişi de paylaşmıştı. Ayrıca bir çok İnternet medyası da yayınlamıştı. Bunlardan biri de, Muhalefet... (*) Sanırım ÖDP'lilerin kontrol ettiği bir İnternet gazetesi... Aslında o yazı umutlarımı ifade ediyordu. Öyle olmalıydı. Her Haziran Bileşeni gönül rahatlığıyla "Haziran Benim" diyebilmeliydi. Ben o umutla aslında olması gerekeni yazmıştım.
Olmadı ne yazık ki. Olamadı. Oldurtmadılar. Olamaz mıydı peki? Olurdu hem de bal gibi olurdu. Türkiye'nin her yerindeki Haziran Bileşeninin iradesini Haziran'ın idaresine yansıtmak mümkündü. Katıldığım hemen her toplantıda İnternet üzerinden bir Türkiye Meclisi, bir tartışma ve kaynaşma platformu kurulmasını önerdim. Böylece benim düşüncelerimden Trabzon'daki bir bileşen haberdar olacak, ben de örneğin Kocaeli'ndeki bir Hazirancının önerilerini bilecektim. Bu önerim her dile getirdiğimde olumlu karşılandı aslında. Eğer örgütler ön ayak olsaydı kolaylıkla hayata geçirilebilirdi.
Teknik olarak da bu mümkündü. Haziran kadrolarında böyle bir siteyi kotarabilecek nitelikte insan doluydu. Hatta hepimizin bildiği, kullandığı Blogger, Wordpres ya da g.Mail programlarıyla bile mümkündü. Her Haziran bileşeninin bir birey olarak, gerçek adı ve soyadı ile katılacağı, ya da bulunduğu meclisten onaylı bir nickle katılacağı bir üyelik sistemi ile dijital bir parlamentoya dönüştürmek mümkün olabilirdi. Tartışır, oy verebilir, önerilerde bulunabilir, deneyimlerimizi paylaşabilirdik.
Her şeyden önce Haziran Hareketinin ortak bilinci olacaktı. Ortak Aklı değil ama Birleşik Aklı olacaktı. Bu, yüz yüze, canlı somut toplantılara alternatif değil, aksine bu toplantıların, daha canlı, nitelik ve nicelik olarak daha güçlü olmasına da katkı koyabilecek bir imkandı. Zamanla daha işlevsel ve yaşamla daha uyumlu hale getirilirdi.
Ama sürekli savsaklandı. Aslında sorun niyet ve cesaretteydi. En başta örgütlü yapılar, ne niyetlendi ne de cesaret edebildi. "Eğer insanlar tartışırsa ayrışırız" diye düşündüler her halde. Oysa ayrışmanın nüvesi kendi içlerinde saklıydı. Ta başından beri, demir bir leblebi gibi korudular bu nüvelerini. Haziran Hareketinin, Gezi Direnişinden kopup gelen, coşkun bir sel gibi çağlayan akışına kendilerini bırakmaktan korktular. Onun yerine o coşkun selin sahillerinde dolaşmak daha kolay ya da daha güvenli geldi.
Haziran Hareketinin ne yazık ki kapsayıcılığı giderek azalırken hala içinde bulunduğunu söyleyen örgütlü yapılanmalar ölümüne suskunluk içerisindeler.
En despotik sansürü kendi kendilerine uyguluyorlar.
Haziran'ın meclislerini işlemez hale getirerek bilincini kapatmış oluyorlar.
Bugün Haziran yapay komaya sokulmuştur!
Haziran Hareketini yaşam ünitesine bağlayıp başında beklemekteler.
Şimdi kendileri de sıkıldı. Biran önce hastadan kurtulmak istiyorlar.
Türkiye Solunun uzun bir süreden beri birlikte yaptıkları tek olumlu bir adım olan Haziran Hareketi için aldıkları ötanazi kararı için kendilerince haklılık zemin yaratıldı.
Hepimiz biliyoruz ki bu bir ötanazi değil, bir cinayet..!
Haziran'ı koma halinde tutmaktan vazgeçilmeli bilinci açılmalı, kendi kaderini belirleme şansı verilmelidir.
Haziran'ın Büyük Meclisi tekrar toplanmalı, siyasi yapılanmalar Haziran Hareketinin geleceği ile ilgili olarak niyet beyanı yapmalıdır.
(*) Muhalefet- Haziran Benim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.